Yeni yılın dondurucu soğuğu sadece AKP’yi dondurmamış bütün Türkiye’yi de etkisi altına almıştır. Herkes üşüyor, yürekler üşüyor, cepler üşüyor. Neden bunu dile getiriyoruz? Mevcut durumu analiz ettiğimizde AKP-MHP hükümetinin çıkmazları her geçen gün daha da derinleşiyor da ondan. Bu hükümetin çıkış yapacak bir hikayesi ise tamamen bitmiş durumda. Uluslararası alana baktığımızda yıl boyunca Erdoğan önderliğinde Türkiye’nin yapmış olduğu hamleler blokaj edilmiş durumda. Libya mı deseniz, Suriye mi deseniz, Irak mı deseniz, Azerbaycan mı deseniz, Doğu Akdeniz mi dersiniz hemen hemen bütün bu bölgelerde uluslararası güçler tarafından koyulan engellerle karşı karşıya. Geliştirilen bu blokajlar sadece askeri ya da siyasi olarak değil aynı zamanda ekonomik olarak da sürmektedir. Uluslararası güçlerin geçmişte tanıdığı kribilite şimdilerde yerlerde sürünmekte.
Bu yönüyle AKP-MHP hükümeti uluslararası alanda geliştirilen ciddi yaptırımlarla karşı karşıya. Örnek olarak AB ülkeleri ve ABD’nin geliştirdikleri yatırımlar kapıda beklemekte. Siyasal olarak hiçbir şekilde AKP-MHP hükümetinin ‘kriz yarat, pazarlık gücü elde et’ tarzındaki hamlelerine artık eskisi gibi prim bulamamaktadır. Anında karşılık bulacağı yeni bir döneme girilmiştir. Bu yönüyle AKP-MHP hükümetine tahammül kalmamıştır. Aslında bir nevi MHP-AKP hükümetinin iktidardan düşürülmesini zımmen kabul etmiş durumdalar. AKP’nin gitmesine dönük bir hem fikirlik oluşmuştur.
Uluslararası alanda bir diğer konu da Jo Baiden’in gelişidir. Biden’in gelişini Trump’un Ortadoğu’yu Rusya’ya bırakan politikaları sonrası ABD’nin Ortadoğu’ya yeniden dönüşü olarak yorumlanabilir. Bu dönüşten Trump yargılanır mı, bu yargılanmadan Erdoğan’ın yargılanması çıkar mı? Bu bilinmez ama belli ki Erdoğan Biden’i oldukça ciddiye almış durumda. Baiden’in Erdoğan için, ‘darbelerle olmaz, sivil toplum ve muhalefete destek sunacağız’ sözünü unutmamış. O nedenledir yangından mal kaçırır gibi hızla sivil toplum kurumlarına, derneklere kayyım atayan yasayı meclisten geçirdiler. Zaten Muhalefet partilerine başta HDP olmak üzere yapmadıkları baskı ve kumpası dillendirmeye bile gerek yok.
Erdoğan’ı esas telaşlandıran konulardan biri de hiç kuşkusuz Rıza Zerab davası ve Halk Bankası davalarında Trump tarafından rafa kaldırılan dosyaların tekrar indirilmesidir. Çünkü bu dosyalarda bizzat Erdoğan ve yakın çevresinin olduğu biliniyor. Diğer yandan bir süre önce pratiğe konulmaya başlanan CATSAA yaptırımlarının daha da zorlu bir merhaleye taşırılabilme durumudur. Ayrıca Erdoğan’ın ABD’nin çıkarlarını tehdit eden yaklaşımları, Rusya ve Çin ile geliştirilen ilişkiler daha fazla gündeme gelebilir. Bütün bunların hepsi şu anda masada hazır bulunuyor. Bu da Türkiye’nin yeniden dönüşümüne bağlı olarak gelişim gösterecektir. AKP-MHP faşist rejimi bu durumdan çıkabilir mi, yeni bir siyasete dönüştürebilir mi? Bunun için büyük bir ustalık gerekir!
AKP her ne kadar Avrupa birliğine dönük yeni baştan fasiküllerin açılması noktasında kimi reformları dillendirse de ancak mevcut durum, reelde yaşananlar bunun tersini yansıtmaktadır. Çünkü baskı, otoriterleşme, anti demokratik tutum, faşizan uygulamalar Türkiye’nin gerçek yüzü olmuştur. Bu hiç bir söylemle örtülemeyecek kadar ayyuka çıkmıştır. Sadece bununla sınır değil. İçeriye baktığımızda Türkiye’de ciddi anlamda bir bitiş ve çöküş manzarası yaşanmaktadır.
Özellikle ekonomi alanında tamamen bir dibe batma durumu vardır. 2019’da artan işsizlik oranı 2020’de katlanarak devam etmiştir. TUİK tarafından bu rakamlar gizlense de sendikaların açıklamalarıyla işin vahameti anlaşılmıştır. Dış borç katlanarak kartopu misali çığa dönüşmüştür. Türkiye parası ülke içinde ve uluslararası alanda değer kaybetmekte ve küçülmekte. Bu küçülme pazarda topluma fahiş bir fiyat ve zam olarak geri dönmekte sofralarındaki ekmek ve yiyecekleri daha da küçültmektedir.
AKP’nin 2020 yılına sıfırın altında başladığı bir diğer konu ise sağlıktır. En çok AKP’nin Sağlık konusunda övündüğü şehir hastaneleri dahi Pandemi karşısında sıfırı çekmiş durumda. Belki Bakan Koca istifa etmese de, bütün halk bakan Koca istifa ederse neden istifa etti diye merak dahi etmeyecek duruma gelmiştir. Çünkü uzun bir süre hem pandeminin günlük hasta sayısını sakladırlar hem de tedbirler almayarak daha fazla yayılmasına zemin sundular. Bugün ise içinden çıkılamaz bir salgına dönüşmüş durumda. Kimin öleceği kimin kalacağı artık hastanelerdeki doktorların vicdanlarına kalmış. Devlet ise bu konuda daha çok yaşlı ve emekli kesimin fişini çekmekten yana. Bunlar her ne kadar basında dillendirilmese de işin gerçeği bu.
Bu yönüyle toplumda devletin hastanelerine dönük ciddi anlamda bir kuşku ve güvensizlik ortaya çıkmıştır. Yine AKP faşist rejimi pandemiyi, kendisini koruma ve sivil toplumun itirazlarını engelleme konusunda bir barikat haline getirmiş durumda. Bu da toplumda isyanı alttan alttan körüklemekte ve AKP’ye karşı tepkiyi daha fazla arttırmaktadır. Zaten anketlere bakıldığı zaman AKP ve küçük ortağı MHP’nin oy diliminin her geçen gün nasıl eridiği daha iyi anlaşılmaktadır.
Anketlerde ortaya çıkan büyük sorun ise insanların artık toplumda itibarsızlaştırılmış bir siyaseti kabul etmediklerini göstermesidir. Seçimlerde sandığa gitmek istemeyenlerin ya da kararsız olanların artması iktidar vesayetindeki bir siyasete dönük itirazların yükselmeye başladığını göstermektedir. Elbette bu AKP-MHP politikalarının sonucu olarak gelişmiştir. Başkanlık sistemi ve Meclise olan güvensizliğin bir sonucudur. Çünkü mevcut politikalar Türkiye toplumunu siyasetten soğutmuş durumda. Elbette ki bunda etkisiz muhalefetin de payı vardır. Ancak bu duruma rağmen önemli bir çoğunlukta halen muhalefetten umut beklemektedir. Tüm bunlar da AKP’nin bitişini daha fazla hızlandırmaktadır.
İktidar Kilidi Kürtlerin Elinde
Zaten mevcut durumda rakamlar şunu söylemekte; Kürtleri kazanmadan AKP’nin bir daha iktidar olma şansı yoktur. Büyük ortak gibi davranan AKP-MHP’ yi iktidara taşıyacak oy potansiyeli yok. Dolayısıyla şu anda iktidarın kilidi Kürtlerin elindedir. AKP’nin kimi grupları ve Efkan Ala gibi daha yumuşak, daha ılımlı tipleri Kürdistan’a göndererek Kürtleri tekrardan kazanma arayışını başlattığı ve bu konuda heyet görüşmeleri yaptığı biliniyor. Bundan bir sonuç çıkar mı? Mevcut durumda MHP ortaklığı ya da MHP vesayetine girmiş bir Erdoğan her ne kadar Efkan Ala’ya yaptırsa da, Kürtleri tekrardan sahte bir açılımla kandırmaya dönük kimi yaklaşımları kulaklara fısıldasalar da bundan bir sonuç çıkmayacağını herkes biliyor. Çünkü Kürtler bir daha asla AKP’ye inanmazlar.
AKP siyasal ve anayasal olarak Kürtlerin haklarını teminat altına almadan, Kürtlerin kandırmaca bir çözüme yatmayacağını herkes bilir. Hele hele bütün Kürtlerin Önderi olarak gördüğü Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit kaldırılmadan ve onunla görüşmeler yapılmadan bu asla gelişmez. Ama anlaşılıyor ki Erdoğan yeni kurnazlıklar peşinde. PKK tasfiyesi üzerinden, Kürtleri kazanma arayışı peşinde. Avrupa’ya da bu yönlü yeniden ‘demokratik çözüme dönüyorum’ gibi mesajlar veren AKP faşist rejimi kendisini bu tür kurnazlıklarla kurtaramaz. Kürtler eski Kürtler değil!
Bu kadar zalimane bu kadar soykırımcı ve bu kadar vahşi bir biçimde Kürtlerin belediyelerinden tutalım, milletvekilliklerinin düşürülmesi, siyasetçilerin içeriye tıkılması ve her gün dağları taşları bombalaması, Kürt Halk Önderi Öcalan üzerinde ahlaksız ve hukuksuz biçimde sürdürülen tecrit ile hiç bir Kürdü, demokrasi ve özgürlüklerden yana olan kimseyi kandıramaz. Kaldı ki Özgürlük Hareketi karşısında sonuç alamamış özel savaş rejimi ordusu, yani yenilmişler yenenlerin karşısında müzakere yapabilecek güçte değillerdir. Ancak gerçek anlamda samimi bir dönüşüm yaparlarsa belki belki! Fakat sıfırın altındaki bu soğuk, üşüyen siyaset, üşüyen Türkiye gerçeği daha da dondurucu bir süreçten kurtulmasının yegane anahtarı Kürtlerin elinde olduğu gerçeğini değiştirmemektedir. İmralı’ya gidilmeden de bu anahtar dönmez güzel günlere kapılar açılmaz.
Atakan ENGİN
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi