TC devleti kuruluşundan beri bir asker-ordu cumhuriyeti olarak kurgulanmış olup herkesçe bilinen bir durumdur. Bu nedenle Beyaz Türkçülüğün faşist Kemalist Cumhuriyetinin Kürt halkına yaklaşımındaki fiziki-kültürel soykırımının projelendirme, planlama ve uygulama merkezi hep Türk Genelkurmay Başkanlığı bünyesindeki orduydu. Kürt halkına yönelik daha çok 1925’den sonra Şark Islahat Planı, Takrir-i Sükûn gibi daha birçok soykırım stratejik projesi geliştirilen çeşitli komplo ve provokasyonlarla aktif uygulandı. Bu stratejik güvenlik projeleri sözde devletin bekası safsatası gibi daha pek çok bahane öne sürülerek sistematik bir şekilde aktif hayata geçirildi. Bu katliam projeleri İnsan aklı ve hayalinin bile anlamakta zorlandığı ve her türlü soykırım yöntemini içine almaktaydı. O dönemin bu gibi tüm konseptlerinin mimarları hatta uygulama koordinatörlüğünü ağırlıklı Ordu da üst düzeyde görevli İsmet İnönü ve Fevzi Çakmak gibi generaller ve etraflarındaki ekipleri yapmaktaydı. Fiziki soykırım ağırlıklı özel-psikolojik savaş 1925-1940 yılları arasında Kürt ve Kürdistan gerçekliğini mezara gömdüğü rahatlığındaydı. Bu kez de beyaz katliam olarak da bilinen kültürel soykırımı stratejik bir devlet projesi olarak devreye koydu.
1952 yılında TC devletinin NATO’ya üyeliğiyle beraber bu defa da Kemalist Türk rejiminin Özel-Psikolojik savaş örgütlenmesi komünizm karşıtlığı temelindeydi. Bu özel savaş kurumlaşması Yeşil kuşak(İslami Kuşak) projesinin bir parçası olarak NATO eli ve imkânlarıyla örgütlendirildi. Türk ordusu ve genelkurmay başkanlığı bünyesindeki bu merkez, NATO-CIA işbirliği ile Seferberlik Tetkik kurulu adıyla kuruldu. Sonrasında Türk ordusundaki bu kurumlaşma dönem dönem değişen koşul ve şartlara göre Özel Harp Dairesi biçiminde isim değişikliğine uğradı. Ama öz ve içeriğinde ciddi bir değişiklik olmadı. NATO’nun Gladyo yapılanmaları çerçevesinde TC’de oluşturulan bu gizli, karanlık yapı bir yer altı örgütlenmesiydi. Günümüze kadar da Türkiye’deki tüm askeri-siyasi darbeler dahil tüm stratejik müdahale süreçlerinin baş aktörü bu kirli çete yapısı oldu. Sözüm ona 1990’ların başı ve Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrası da bu yan örgütlenmeler dağıtılmıştı. Tüm NATO üyesi ülkelerde TC’de dâhil varlık nedeni ortadan kaldırıldı denilse de bunun dağıtılmadığı ortaya çıktı. Bunun yalan olduğu ve Türkiye’deki Özel-Psikolojik savaş yapılanması olan NATO-Gladyo’sunun varlığını koruduğu sonrasındaki yaşananlar bizzat gösterdi.
Bırakalım TC’deki Özel-Savaş yapılanmasının dağıtılmasını 1985’de Kürt Özgürlük Mücadelesinin gelişim bahanesiyle 1990’lar sonrasında daha güçlü, kapsamlı ve derinlikli yeniden yapılandırıldı. JİTEM-Hizbulkontra(sözde Hizbullah) gibi Özel Savaş konsepti çerçevesinde örgütlenen kirli savaş örgütleri bu çerçevede kurulmuş yapılarıydı. Tüm NATO’nun özel-psikolojik savaş birikim ve tecrübesini de arkasına alan TC, geliştirdiği topyekûn Kürt soykırımıyla geçmişi de aşan katliamlarını gerçekleştirdi. Sadece Kürtlere de yönelmeyerek devlet içerisinde de Kürt sorununun çözüm yanlısı TC Cumhurbaşkanı Turgut Özal ve ekibini tasfiyeye kadar uzanan katliamlar yaptı. Bütün bu katliamların sevk-idaresini, öncülüğünü de hep ordu bünyesindeki NATO destekli bu Özel-Psikolojik savaş yapılanması yürüttü. 2002’de küresel kapitalizmin özel-psikolojik Savaş partisi olan AKP’nin iktidara gelmesiyle bu durum değişim sürecine girdiyse de 2016’daki 15 Temmuz darbesine kadar geldi. Kuşkusuz bu tarihle AKP kendi iktidar karşıtlarını tasfiye hamlesini başlatarak devlet içindeki iktidarını MHP, Ergenekon kanadıyla da ittifak yaparak gittikçe daha da pekiştirdi. Yani AKP kendisine yönelik geliştirilen darbe girişimini sonrasında kendi diktatörlüğüne gidişi sağlamayı amaçlayan yoğun darbeler sürecini başlattı.
15 Temmuz 2016 itibariyle TC’deki özel-psikolojik savaşın karakteri açısından yeni bir dönemin başlangıcı olarak da değerlendirilebilir. Aslında fiili olarak söz konusu derinleştirilmiş özel-savaş sürecinin zirveleşen başlangıcı 24 Temmuz 2015’te AKP-MHP faşist diktatörlüğünün bir komployla ateşkesi sonlandırıp hareketimize yönelik geliştirdiği savaşla da başlatılabilir. Tabi hazırlıklarının çok daha öncesine dayandığı bilinen bir gerçeklik olmaktadır. Zaten bir özel-psikolojik savaş hükümeti olan AKP’nin 2002’de ilk iktidara gelişiyle Kürt halkına yönelik yürütülen özel-psikolojik savaşın nicel-nitel oranında ivmeli bir yükselişinden bahsedilebilir. AKP-Gülen ittifakıyla iktidara gelişiyle beraber cemaatin geniş imkânlarıyla da TC’deki iktidar oranı ve ağırlığı artıp Ordunun gücü zayıfladıkça bununla paralel özel-psikolojik savaşın merkezinde de bir kayma yaşanmıştır. Bu kaymada dönemin AKP-Gülen iktidarının 19 Aralık 2009’da Türk Genelkurmay başkanlığına bağlı özel kuvvetler komutanlanlığındaki özel-psikolojik savaşın merkezine yönelik operasyonla da başlatılabilir. Özel-psikolojik savaş merkezinin kara kutusu olan TC özel kuvvetlerine bağlı kozmik oda operasyonu bu anlamda bir dönüm noktası olmaktadır. Bu operasyonla TC özel-psikolojik savaş merkezinin tümüyle kayma sürecinin başlangıcı olmuştur. Bu kayma süreci 15 Temmuz 2016 darbeyle MHP ve Ergenekon ile ittifak temelinde ordunun bu güç kliklerine bağlı kanatlarıyla ittifak gerçekleştirilmesiyle başka bir aşamaya gelmiştir. Sahte İslam milliyetçiliğine dayalı AKP, Nihat Atsız’ın kafatasçı aşırı ırkçı milliyetçiliğine dayanan MHP ve Türk olmayanların beyaz Kemalist Türkçülüğünün ittifakına dayalı TC tarihinin tüm faşist odakların en geniş ttifakı sağlanmıştır. Böylece Yeşil Türkçü Faşizm, Kara Türkçü Faşizm ile Beyaz Türkçü Kemalist faşizmin Kürt soykırım mutabakatından kaynağını alan özel-psikolojik savaş sürecine giriliyor.
TC tarihinin bu en geniş faşist iktidar ittifakı öncesinde de AKP-Gülen iktidar sürecinde özellikle MİT’in şu andaki müsteşarı olan Hakan Fidan’ın 15 Nisan 2010’da MİT müsteşarlığına gelmesi TC istihbaratı MİT’in özel-psikolojik savaşın yürütülmesinde ki rolü öne çıkmıştır. Şüphesiz MİT kurulduğu günden beri TC’nin özel-psikolojik savaş kurumlarından, merkezlerinden biri olmuştur. Ama hiçbir dönemde AKP iktidar sürecinde olduğu gibi MİT’in Kürt halkına karşı yürütülen soykırım amaçlı özel-psikolojik savaşta böylesine öncü-belirleyici rolü olmamıştır. Aslen Van Erdiş’li çocukluğundan beri özel devşirilmiş hain kendi celladına âşık, hizmetkâr bir Kürt olan Hakan Fidan’ın MİT müsteşarlığına gelişiyle Kürtlere yönelik özel-psikolojik savaş MİT merkezli yürütülmeye başlanmıştır. Geçmişte Türk ordusu ve onun Gradosu JİTEM merkezi rolünü artık oluşan boşluğu dolduran MİT yapmaktadır.
Şimdi tümüyle MİT ana merkez koordinatörlüğünde ve faşist Şef Erdoğan’ın her türlü emrine amade bir biçimdeki Hakan Fidan’ın pratik yönetiminde yapılmaktadır. Hakan Fidan, Osmanlıdaki devşirme ocağı olan Yeniçeri Ocağı misali küçük yaştan itibaren düşürülüp eğitilerek orduda hazırlanmıştır. Astsubay rütbesiyle TC ordusunda kendisine belli bir askeri tecrübe de kazandırıldıktan sonra kendi içinden, bağrından çıktığı halkına, Kürtlere ihanet temelinde ortalığa salınmıştır. Bu zat adeta sömügeci-soykırımcı, işgalci zihniyetinin iti ite kırdırtma oyununun bir ürünü olarak hatta kraldan daha kralcı bir saldırgan tavırla yaklaşmıştır. Hatta sözüm ona devşirilmiş de olsa Kürt olmaktan kaynaklı tüm imkân, olanak ve avantajlarını da kendi halkının soykırımının hizmetine seferber etmiştir.
Sara AZAD
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi