01 Şubat 2016 Pazartesi Saat 12:06
Geride bıraktığımız 2015 yılı küresel çapta yaşanan ciddi
bir mücadeleye tanıklık etmiştir. Belki üstünkörü yapılacak bir bakış ile
analiz etmek başlı başına zor olabilir. Başlıkların dahi alt alta sıralanması
durumunda küresel hegemon güçlere karşı halkların mücadele tarihinde uzunca
soluklu izler bırakan bir zaman dilimini her ne kadar tarih:2015 takvimi adıyla
geride bıraksak da yansımalarını 2016’da da görebileceğimiz ve hatta daha da
ilerisinde yaşayacağımız bir zaman dilimine tekabül ediyor.
Adını 19 Temmuz ile Rojava olarak tüm dünyaya kabul ettiren
Kürdistan’ın Rojava’sında bilhassa 2014-2015’te yaşanan gelişmelerin ayak
izlerini 2016’dan da takip etmek mümkün olacağa benziyor. Rojava ile başlayan
bu süreç Kobanê ile tüm dünyaya mal olan günümüz yüzyılının Stalingrad’ı olarak
mücadele eden halklar nezdinde isimlendirildi.
Rojavalı güçlerin DAİŞ başta olmak üzere vb menşeili
çetelerle mücadelesi sürerken, Türk Devletinin ‘kırmızı çizgimiz’ diye
isimlendirdiği nokta yani aslında Rojava’nın parçasal bütünlüğe doğru gidişi
yavaş yavaş tamamlanıyor. 2016’da Türkiye başta olmak üzere dünya gladiosunun
başını çektiği güçler, Rojava’nın parçasal bütünlüğe siyasi statüsünü tanımamak
ile yanıt verece benziyor.
Hatırlanacağı üzere geçtiğimiz yıl ABD Başkanı Obama’nın ve
diğer bazı ABD yetkililerin DAİŞ ile mücadelesine ilişkin birkaç yıl daha
süreceği açıklaması, aslında emperyal güçlerin kendi ‘toprak bütünlüklerine’
mülteci kaçışını engellemek başta olmak üzere savaşın getirisinden nemalanıyor
olmalarından kaynaklı Rojava’da devrimi boğmaya yeminli çetelerin üzerine
koalisyon güçleri deyim yerindeyse ‘eş dost alış verişte görsün’ misali
gitmiştir.
ABD aslında burada bir hedef süresi ortaya koymaktansa
kendisinin dizayn etmek istediği yeni bir Ortadoğu için fırsat zaman yaratmak
istemiştir de denilebilinir. Yani bu zaman diliminde YPJ-YPG-QSD güçleri DAİŞ
ve benzeri çetelerle mücadele ededururken, uluslararası güçlerin Ortadoğu
piyonu Türk devleti DAİŞ çetelerini beslemiş-boğulmalarını engellemeye
çalışmıştır. Ki bir Ortadoğu ülkesi olduğunun farkına varmayan Türk devleti
unuttuğu bu gerçek ile ancak çatışmaların zaman zaman kendi sınırlarına nüfuz
etmesiyle farkına varmaya başlamıştır.
Küresel güçlerin Ortadoğu dizaynı için oluşturduğu iki
bloğun ABD ve yandaşı kapitalist blok ve Rusya arasında yaşanan gerginlikler
geçtiğimiz yıla damgasını vurdu. Rusya’nın Suriye rejimini ayakta tutma
çabaları ve BAAS rejimini koruma güdüsü-statükocu yaklaşımları göze çarparken
ABD’nin ise Özgür Suriye Ordusu eliyle Suriye’nin yeniden dizayn çabaları boşa
düşmüştür. Şimdi her iki güç birden Rojava kantonlarına bakışını daha farklı
bir evrede tutuyor.
ABD resmi yetkililerinin ağzından geride bıraktığımız yılın
son demlerine doğru Suriye rejimi ile de çözüm-dizayn tartışmaları yürütülebileceği
tartışmalarının zeminini oluşturulmaya çalıştığına hep birlikte şahitlik
yaptık.
Rusya’nın ise rejim karşıtı tüm güçleri neredeyse tepeden
karşısına aldığını ve bunu resmi ağızlarla da ifadelendirdiği ortada. Neredeyse
tüm ticari, askeri, sivil anlaşmalarını Türkiye ile askıya alan Rusya, rejimi
korumak adına Suriye rejim karşıtı tüm dinamiklere karşı savaş kılıçları çekti.
Türkiye-Rusya gerginliğin halen tazeliğini korurken, Rusya Türkiye dışında
farklı dinamiklerle sıcak ilişkilerini de geliştirme çabasında.
Kürdistan’ın statüsüz bırakılma çabaları Rojava ve Rojava
şahsında da Kobanê’ye yapılan saldırı karşısında kendisini hissettirirken milat
niteliği taşıyan direnişle statüsüzlük fikri alt üst olmuştur. Bu nedenle KDP
statüko ister bir pozisyonda durmayı tercih eder görünmüş, böylece
oluşturulması tartışılan bir Kürdistan’a aday olduğuna işaret etmiş ve kendi
tabanını da rahatlatmaya çalışmıştır. AKP-KDP ortaklığı DAİŞ gibi çetelere
destek vererek oluşturdukları projenin tutmamasının verdiği hezeyanla
saldırılarını attırmıştır. Bilhassa Kobanê zaferi ortakların fikirlerini tuzla
buz etmiştir.
Kürdistan’da belki de yüz yılların birikimi üzerine
halkların süren ortak mücadelesini boğmak için devreye yerel güçlerin de
girmesi küresel güçler için elzemdir. Kürdistan’da bu güçlerin en başatı ise
KDP’dir denilebilir. Kapitalizmin Ortadoğu’yu dizayn stratejisince inşa edilen
DAİŞ gibi bir çete yapılanmasının da Kürdistan geneline ve özellikle de Rojava
devriminin kazanımlarına yaklaşımının da bu çerçevede olduğu belirtilebilir.
DAİŞ çete örgütü, devletlerarası bir dinamikten oluşturulan
tohumla dünyaya getirilmiş ve Ortadoğu’da derinleştirilmek istenilen mezhep
savaşlarının biraz daha içinden çıkılamaz hale gelmesi için kullanıma
hazırlanmıştır. Son demlerde kontrolden çıkan DAİŞ çeteleri kapitalist güçlerin
tekrar kontrol altına almaya çalıştığı ve İslam’ın ılımlı yanına karşı
alternatifleştirilme gayretine girişilse de bu çabaların beyhude olduğu ortada.
Rojavalı güçler, üçüncü çizgi olarak isimlendirilen ne
kapitalist-modernist bloktan ne de gerici güçlerden yana olmayarak kendilerine
has özgürlükçü çizgileri ile 2016’da da tarihe isimlerini altın harflerle
yazdıracağa benziyor. Bunu Cenevre 3’e Dünya Gladyosu tarafından dahil
edilmemelerine rağmen gösterdikleri tutumda göstermektedir.
Selma Uysal
Kürdistan Stratejik
Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com –
www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info – www.navendalekolin.com
0
21
TR
:” ”
:””
” “,” ”
:” ”