Her politik gücün bir programı vardır ve tüm politik araçlar, bu programın hayat bulması için devreye sokulur. Taktikler de, bu stratejik programa ulaşmak amacıyla belirlenir. Politikanın en şiddetli zor araçlarının (askeri araçlar) en üst düzeyde örgütlü ve sistematik bir biçimde kullanıldığı süreçleri savaş olarak tanımlamak, yanlış olmaz. Politika, toplumsal ya da grupsal yönetim faaliyetine katılmak ya da müdahale etmektir. Bu müdahalenin araçları, biçimleri ve yöntemleri oldukça farklı ve zengindir. Savaş, politikanın diğer araç, biçim ve yöntemlerinin tıkandığı, sonuç alamadığı durumlarda devreye girer. Bu politik aracın son çare olarak görülüp kullanılması, genellikle sadece hedef aldığı güç ya da topluluk için değil, aynı zamanda kullanan güç için de sonucunu kestirmek zordur. Çünkü, savaş, kullanan güç için son çaredir! Risktir!
Bugün Tişrîn Barajı ve Qereqozax Köprüsü bölgelerinde, Türk devletinin çete gruplarıyla birlikte saldırması, stratejik anlamda askeri değil, programsal bir amaca yöneliktir. Yani, Tişrîn ve Qereqozax’taki çatışmalar, iki programın savaşıdır. Bir tarafta işgal ve sömürgeleştirmeyi merkezine koymuş bölgesel emperyalist güç olma hedefiyle “Yeni Osmanlıcılık” programı, diğer tarafta ise Kürt halkının ve bölge halklarının özgürlüğünü merkezine almış, halkların özgür, eşit ve kardeşçe gönüllü olarak bir arada yaşadığı kadın özgürlükçü Bölgesel Demokratik Konfederalizm programı bulunmaktadır.
Bu direniş, halklar cephesinde yeni ittifaklar ve olanaklar yaratmakta, Kürt ulusal birliğini güçlendirmekte ve halklar arasında birlikte yaşama iradesini güçlendirmekte ve umudunu pekiştirmektedir. Karşı cephede ise iç çatlaklıklar, işbirlikçilerinin tereddütleri ve zorlanmaları, bölgedeki devletler ve hegemonik güçlerle arasındaki çelişkilerin artmasına yol açmıştır.
Kürt halkının mücadele deneyimi ve tecrübesinin öncülüğünde, bölge halklarının direniş barajına takıldığı ve halkların savaşçılarıyla kurduğu güçlü köprüyü geçemeyen bir “Yeni Osmanlıcılık” projesi ya da programı söz konusudur.
Türk devletinin, on yıllardır başvurduğu savaş yöntemi, beklenmedik sonuçlarla ya da korkularının gerçekleşmesiyle sonuçlanabilir. Bu sonucu öngördüğü için, Kürdistan Özgürlük Hareketi’ni tasfiye etmek için tüm gücünü kullandı ve kullanmaya devam etmektedir. Türk devleti, bu Hareket’in her türlü örgütsel varlığının sadece Türkiye ve Kürdistan’da değil, bölgede de halklardan yana bir değişim potansiyeline sahip olduğunu çok iyi bilmektedir. Kürdistan Özgürlük Hareketi, fiziki ya da ideolojik örgütsel varlığının olduğu her coğrafyada yaşanacak bir kaosta özgürlükler doğuran bir harekettir. Heval Cuma’nın, “Kürtlerin de, PKK’nin de konumu eskisinden çok daha güçlü” tespiti, sadece politik değil, aynı zamanda bilimseldir.
Sonuç olarak, Türk devletine ‘zaferi’ kabusa dönüştüren aynı hakikatin adıdır Tişrîn Barajı ve Qereqozax Köprüsü!
Cihan NAZIM