Türkiye, seçim sürecine resmen girerken, kazanmak ve kazanımları korumak için solun yapması gerekenler üzerine çok şey söylendi. Güç birliği, dayanışma, ortak hareket etme gibi konular üzerinde hemen herkes üzerinde mutabık kaldığı konulardır. Görünen o ki bu konuda henüz istenen düzeyde bir birliktelik sağlanmış değildir.
Konumuz seçim olsa da meseleyi biraz daha gerilerden ele alarak kısaca değerlendirmekte fayda vardır. Klasik solcular açısından, tarihi bir örnekten başlamak belki daha iyi olacaktır. TİP’ in ortak listeden girmeyerek izlediği seçim taktiği mi-stratejisi mi, ya da tam tersi mi, artık adına ne denilecekse, 1920’lerde Lenin tarafında yazılmış olan ‘sol’ kominizim bir çocukluk hastalığı adlı kitabında işlediği konular aklımıza gelmektedir. Lenin bu kitabında Bolşevik tarihini aşamalara ayırarak anlatmaya çalışır. Dönemin gereklerine göre, her aşamada her türlü çalışmayı ön görmek ve çalışmayı salık vermektedir. Çarlığın devrimci mücadeleyi ezdiği yenilgi yıllarını (1907-1910) ise tek cümlede ‘yenilgi ordular için iyi bir okuldur’ der. Yenilgilerden ders çıkarmak açısından ve her düzeydeki mücadeleler açısından önemli bir kaynaktır. Parlamento içi-dışı, legal-ilegal zengin mücadele deyimlerini siyasal bilimin ilkelerine göre açıklamıştır. Sonuç olarak da ‘Bolşevikler bu ince taktiği sürdürmemiş olsalardı, Ekim 1917’de bir zafer kazanılamazdı ya da bu zafer korunamazdı’ diyerek kitabın ana temasını ortaya koyarak bitiriyor.
‘Sol çevreler’ diyerek genelleme yapmadan özellikle de Türk soluna ilişkin geçmişten günümüze izlediği çizgi itibarıyla üzerinde gerçekten de durmak gerekiyor. Solun kendisini paradigmasal açıdan yeniden üretememesi, marjinal kalması, Türkiye’nin legal siyasetinde görünmemesi, kendi içinde birlik kuramaması, Kürt sorununa bakışı, ortak mücadelede yeterince buluşmaması sorgulanması gereken konulardır.
Geçmişte, Faşizme Karşı Birleşik Direniş Cephesi (FKBDC), günümüzde Halkların Birleşik Devrim Hareketi (HBDH) deneyimleriyle ortaklaşmaya önem verilmiş ve pratik adımları atılmıştır. Belli dönemlerde önemli gelişmeler de sağlanmıştır. 50 yıla varan mücadele geçmişiyle Kürt özgürlük hareketi, Türk soluyla ortaklaşmak, birlikte mücadele platformu oluşturmak, örgütlenmek için çabaları ve girişimleri bilinmektedir. Fakat her ne hikmetse TİP türü siyaset anlayışı, Lenin’in 1920’de tespit ettiği ‘çocukluk hastalığından’ kurtulmuş değildir. Türk solunun hepsini aynı kefeye koyarak değerlendirmek te doğru bir yaklaşım olmayacaktır.
TİP’in somutunda çocukluk hastalığına yaklaşmak oldukça öğretici olacaktır. Siyaset bilimi ilkelerine göre kazanılacak bir zaferin heba edilmesini, tam da TİP’in sergilediği seçim yaklaşımıdır. ‘Ne oldum delisi’ olmak gibi bir durum yaşanmaktadır. Türk solu tarihi boyunca legal siyasette varlık gösterememiş olmasına rağmen yaşadığı yenilgilerden dersler de çıkaramamıştır. Yani ‘yenilgi okulundan’ bir türlü mezun olup diplomayı alamamıştır.
Sendikacıların önderliğinde 1961’de kurulan TİP, bünyesine Türkiye Sosyalist Partisi’ni de katarak (1962) 63 yerel seçimlerinde 10 bin civarında oy aldı. 65 seçimlerinde ise oy oranını 276 binin üzerinde %2,97’lik oy oranıyla parlamentoya 15 milletvekili göndermeyi başardı. Daha sonraki dönemler ise TİP’in iç çelişki ve çatışma dönemleridir. 12 Mart ve 12 Eylül askeri darbeler döneminde kapatıldı ve yeniden kuruldu. Son versiyonu ise Türkiye Komünist Partisi ve Halkın Türkiye Komünist Partisi bileşiminden yeni bir TİP ortaya çıkmış oldu. Komünist partilerinden teşekkül bir parti olduğu için düşünce mantalitesini Lenin’den alıntılayarak izah etmek yararlı olur dileğiyle, ‘sol’ komünizm bir çocukluk hastalığı kitabını önermek isterim.
TİP’li milletvekillerin bazı çıkışları, emek ve Özgürlük cephesinin ortak listesiyle seçime girecek bileşenlerinde tepki uyandırması ve özellikle de Kürt cephesinde daha yüksek sesli itirazlara yol açması beklenen bir durumdur. Hatta, Yeşil Sol partiye çağrılarda bulunarak, TİP ile ortaklığa son verilmesi ve tek başına seçimlere girmesi yönünde dipten gelen bir uğultu da mevcuttur. İşin bu kerteye varmasının nedeni, hiç kuşkusuz tek bir oyun bu seçimlerde boşa gitmemesi için gösterilen kaygılardır. TİP bu kaygıları görüp buna göre vaziyet alması gerekirken meseleyi daha da yokuşa süren açıklamalar bardağı taşırmıştır. TİP’li lerin bilinç altında yatan çocukluk hastalığın tedavisi aslında mümkün değildir. Yeri gelmişken açık konuşmakta da fayda vardır. Bakış açıları sorunludur. Kürt sorunun çözümünde de berrak değillerdir. PKK konusunda ki düşünceleri de gizli bir düşmanlıkla örtülüdür.
Resmi devlet ideolojisinin okumalarıyla, TİP’in PKK ve Kürt meselesini sosyolojik okumaları benzerdir. Kendilerini meclise taşıyan Kürtlere yaklaşımı sakattır. Bütün bunlar bilinmesine rağmen Kürtler gereken öz veriyi yaparak siyaset yapmaktadırlar. Amaç ve hedeflerde ortaklaşma siyasetinin kazandıracağı avantajları dar parti çıkarlarına kurban ederek siyaset yapma tarzı hastalıklıdır.
Kürt özgürlük hareketi PKK’nin, AKP-MHP faşizmine karşı fedaice direnişi olmasaydı, legal siyasetin rahat nefes alması bile mümkün değilken, boş meydanı bulup kükremeyi siyaset sananlar aldanıyorlar. Sol popülizmden öteye geçmeyen TİP’in fırsatçı yaklaşımı, seçimlerde kaybettireceği gibi parti olarak da kaybedecektir. TİP’in kazanma şansı olmadığını söylemek için müneccim olmaya da gerek yoktur.
Ortak liste ve ayrı listenin ne getireceğini veya ne götüreceğinin ayrımına varamayan bir siyasi anlayışın siyaseti bırakması daha makul bir davranıştır. Türkiye, diktatör Erdoğan’ın iktidarından kurtulmanın fırsatını yakalamışken, TİP’in bu fırsatın kaçmasına hizmet edecek oylara oynaması, af edilecek bir hata olmasa gerek. Seçimlerle oynamanın siyasi bedeli kendileri için çok ağır olacaktır. Son ana kadar yapılması gereken tek şey, TİP’in bu olumsuz ve kaybettiren yaklaşımını terk etmesi için sabırlı yaklaşmaktır. Parti çıkarında ısrar eden bireyci yaklaşması halinde de gereğinin yapılması olacaktır.
Rauf KARAKOÇAN