17 Kasım 2013 Pazar Saat 14:55
Rojava’daki ortak tutum ise, “ikinci yavru vatan” entegrasyonunun resmidir.
Cengiz Çandar’ın, “Mesut Barzani, deneyimli, ciddi ve önemli bir uluslararası siyasi şahsiyettir. Kendisini, ‘Kürtler aleyhine yazılmış bir senaryo’nun ‘figüranı’ konumuna asla düşürmez” sözlerine katılmıyorum. Rojava resmi ortadayken, Çandar’ın sözleri, iyi niyet ve onun şövalyece bakışı olarak görüyorum.
Ve, Türk devleti, Rojava’ya el koyma çırpınışları konusunda hafızalarınızı tazelemek istiyorum: Önce, Amerika’dan yerleşecekleri tampon bölge talebinde bulundular. İstekleri kabul görmeyince, “Türkmenleri koruma ve silahlandırma” kartıyla ortaya çıktılar. Fakat, kitle tabanı bulamadılar. El Kaide’ye “vekalet”, bu hayal kırıklıklarından sonradır.
El Kaide ise kendi nam ve hesabına talana girişip, dinci katliamı insan ciğeri yemeye vardırınca, dünyada tiksintiyle seyredildi. Güneylilerin, Kürtlük adına taban bulur umuduyla, öne sürülmesi, bundan sonradır.
Onlar, Rojava devrimini boğmak için, Cengiz Çandar’ın “Kürtler aleyhine yazılmış bir senaryonun figüranı konumuna asla düşemez” sözünün tam tersi göz doldurmaya koşan Baron figürü çizdiler. Sınır kapılarını, Kürde gidecek ilaca, bebeğinin mamasına kapattılar. Ankara’nın sloganlarıyla, onur savaşı veren Kürtleri karalama kampanyasına katıldılar.
Oysa, “figüranlık” değilse eğer, PYD’nin kusuru olsa bile ulusal (milli) kurtuluşta, “kan kusup kızılcık şerbeti içtim” demeleri ve Kürt cephesinde olmaları gerekirdi. Karşı safta değil…
Kimse kültür ve ekonomik entegrasyonun siyasal bütünleşme ile tamamlanmasına, petrol boru hatı kılıfı çekip, mazur göstermeye kalkışmasın. Irak’ın petrollerini Adana’ya (Yumurtalık) akıtan boru hatı var. Ama Irak, vekaleten kılıç kuşanan Baron değildi, olmadı. Irak, TC ile balayı yıllarında bile onun düşmanı, kendi kavminden Suriye’ye kılıç çekmedi..
Ancak, Kürtere karşı Kürtlerin “koç başı” olarak kullanılması, yeni değil Baronsal gelenektendi. Bu karalı gelenek, ta İdris-i Bitlisî ile başlar, Botan Beyi Bedirhan’ın, Şeyh Ubeydullah, ve Şeyh Said isyanlarıyla devam eder. “Baronlar”, “vakti gelene kadar”, hep “makbul Kürt” oldular. TC parlamentosunda da yer aldılar. Şeyh Said’i sırtından hançerleyenlerin torunları, bugün AKP sahnesinde, en büyükleri, bakılacak yüz bulamayınca kaçıp gittiler.
Ankara’nın isteği üzerine Kürt Ulusal Kongresini unutmaya yatıran Mesud Barzani, “düğün” yolunda bile, hala Kürt ulusalcısı (milliyetçi) postu altında konuşuyor ve “PYD Rojava’da devrim yaptığını iddia ediyor. Kime karşı kazanılmış bir devrim bu? Tek yaptıkları şey, rejimin onlara teslim ettiği yerlerde söz sahibi olmak” diyordu.
Oysa biz Amerika’nın teslim ettiği bir bir ülkenin “şurası benim, burası da” diyerek bölge kapmaya çıkan, anlaşamayınca savaş açıp birbirini öldürleri de, El Kaide, velaketen sınırlardan içeriye girdiğinde, “bu savaş bizim değildir, bizim önceliğimiz halkımız ve geleceğidir” diyenleri de biliyoruz.
En doğrusu ve en onurlusu savaş Baronu olmamaktı. Rojava Kürtleri, bu onurlu yolu seçmişlerdi. Ama tarih, bağışlamaz katılığıyla Baronları da kaydediyor.
“Yavru vatan” resmine dönecek olursak, Deniz Baykal’ın kadrosundayken, AKP yakınlarına savrulan ekonomi Profesörü Seyfettin Gürsel, televizyondaki yandaşlar söyleşisinde, “inceleme heyeti” (siz teftiş heyeti de diyebilirsiniz) üyesi olarak Güney’e yaptığı geziyi, AKP zaferinin coşkulu gülüşler arasında anlatıyordu. Gürsel, ekonomik ve kültürel entegrasyonun (bütünleşme), çoktan gerçekleştiğini, sıranın siyaseten birliğe geldiğini söylüyordu. “Üçyüz düğün bir arada şenliği”nin altındaki hikmet, bu yeni “yavru vatan” tablosuydu.
Türk devleti, kardeşlik adına girip, ordusunun üniformasını da verdiği Azerbeycan’ı entegre edip, kendine benzetmeye kalkışınca, paketlenerek dışarıya atılmıştı. Kırgızistan’dan dövüle dövüle…
Antakya’nın ilhakı da bu kadar kolay olmadı. “Yavru vatan” Kıbrıs’a silah zoruyla girdiler.
Bülent Ecevit, 1977’de gazeteci ve yazarlarla yaptığı peryodik kapalı “Çarşamba toplantıları”ndan birinde, Amerikan projesini açıklamıştı. Hatırlar mı bimiyorum, o toplantıda Altan Öymen de vardı. Ecevit, sözü “başımıza bela açmak istiyorlar” demiş, “Amerikalılar, petrolünüz yok, inin Kerkük’ü alın” diye anlatmıştı.
O zaman, Irak’taki Saddam yönetimi Moskova’ya yakındı. Bugün Ortadoğu yeniden şekilleniyor. Irak işgalinden sonra, Barzani ve Talabani’ye “Türk devletinin hamiliği”ni öneren Amerika’nın Başkan yardımcısı Joe Biden, düğün yolundaki Mesud Barzani ile konuşuyordu.
Sevinin tırşıkçılar, demek ki, yavru vatan olma projesi onaylı. Tarih ne der, ona aldırmayın.
AHMET KAHRAMAN
Navenda Lêkolînên Stratejîk a Kurdistanê
www.navendalekolin.com www.lekolin.org
-www.lekolin.net – www.lekolin.info