05 Nisan 2015 Pazar Saat 12:08
ABD’nin stratejisyenlerinden Robert Kagan ve William
Kristol,: “Bu savaş
Afganistan’da bitmeyecek. Yayılarak, değişen şiddette olmak üzere birçok başka
devleti içine alacak” diyorlardı.
Son 15 yılın verilerine bakıldığında Irak, Libya ve Suriye’den sonra Yemen’in çatışma
merkezine dahil edilmesi, bölgesel savaşın çok daha uzun süre devam edeceğini
ve Afrika’ya doğru yayılacağını gösteriyor.
Yemen’in yüzölçümü yaklaşık olarak 528000 km²
olup 26 milyon nüfusa sahiptir. Yıllık
Gayri Safi Milli Hasılası ise 58 milyar dolar olup, kişi başına düşen milli
gelir 1,100 dolarla, Arap bölgesinin en
yoksul ülkelerinden biri olarak biliniyor. Orta Doğu‘da, Umman Denizi,
Aden Körfezi
ve Kızıldeniz kıyısında
olan Yemen, batı’da Umman ile güney’de ise Suudi Arabistan
ile sınırdır.
Peki Yemen’in önemi nereden geliyor:
Birincisi Yemen’in henüz üretilmeyen enerji rezervlerine
sahip olduğu düşünülüyor. Birçok küresel şirket Yemen’de ve Aden körfezinde petrol ve doğal gaz
araması yapıyor.
İkincisi Süveyş kanalından Kızıl Deniz üzerinden Bab’ül
Mendep Boğazı Aden Körfezinden Hint Okyanusuna açılan körfezin kesişim
noktasından duruyor. Bab’ül Boğazı,
Hint Okyanusu Güneydoğu Asya’yı
Süveyş Kanalıyla Akdeniz’e ve Avrupa’ya bağlayan dünyanın en önemli kısa deniz
ticaret yollarından biridir. Hürmüz boğazı ile aynı
stratejik öneme sahip olan Aden Körfezinin kontrolü aynı zamanda Ortadoğu’daki
ilişkilerde güç olmanın önemli halkalarından biridir.
Üçüncüsü Kızıl deniz üzerinden Ortadoğu tarafından Yemen,
Afrika tarafından Eritre ve Somali iki bölge arasındaki geçiş noktasını
oluşturuyor. Bu bakımdan her üç ülkedeki dengeler, Merkez Ortadoğu ile Orta
Afrika arasındaki ilişkileri belirliyor.
Dördüncü, Ortadoğu petrol tankerlerinin yaklaşık %
10’u Kızıl Deniz üzerinden Aden Körfezi
üzerinde geçiyor. Bu bölgenin kontrol
edilmesi özellikle petrol gemilerinin denetimi bakımından son derece önemlidir.
Olası bölgesel krizde Süveyş kanalı ve Aden Körfezinin kontrolü hayatı derecede
önemlidir. Süveyş kanalı üzerinde geçen gemilerde elde edilen gelirler,
Mısır’ın GSMH önemli bir pay oluşturuyor.
Ortadoğu’nun güç ilişkileri yeniden şekilleniyor. Son 10
yıl içerisinde, İran’ın bölgedeki ağırlığı önemli oranda artmaya başladı. Güvenlik
Konseyi üyeleri ve Alman ile nükleer enerji anlaşmasının son aşamasına gelmiş
olması, İran’ın bölgesel liderlik pozisyonunu arttırmaya başladı. İran’ın artan etkinliği, sadece Irak ve
Suriye ile sınırlı olmayıp, Pakistan, Afganistan, Yemen ve bütün körfez devletlerini
de kapsayarak genişliyor. Şii nüfusu üzerinden çok belirgin bir etkisi olan
İran, bölgesel politik istikrarın veya
tersten istikrarsızlığın önemli faktörlerinden biri olarak ön plana çıkıyor.
İran’ın bölge devletlerinin iç politik dengelerini etkileyecek düzeyde
ağırlığının artması S.Arabistan başta
olmak üzere bütün Körfez ülkelerini rahatsız etmeye başladı.
İran’ın Irak ve Suriye’den artan askeri ve politik
etkisinden sonra Yemen’de nüfusun yaklaşık olarak %35-40’ını Şii kökenli
Husiler oluşturuyor.
Şiilerin ağırlıkta
olduğu Ensarullah gerilla hareketi uzun zamandır merkezi hükümeti
yönelik yürüttükleri savaşta başkente dahil olmak üzere ülkenin çok önemli bir
bölümünü kontrol altına aldılar. Yemen’de iktidar gücü olmaya başlayan Ensarullah hareketi, İŞİD ve EL Kaide gibi halka yönelik
insanlık dışı saldırılara, katliamlara ve kadınların kaçırılıp pazarlanması
gibi yönetmelere baş vurmuyor. Ele geçirdiği yerlerde etnik ve mezhepsel
dengeleri sağladığı için hem Sünni halk tarafından da destek görüyor, hem de
resmi ordunun önemli bir desteğini aldı.
Bölgesel güç ilişkilerinin bir tarafı olan Suudi Krallığı
önderliğinde oluşturulan savaş koalisyonuna Pakistan ve Türkiye’nin de destek
vermesi, fiilen Sünni bir bloğun oluşturmasıdır. Arap Birliği Dışişleri Bakanları Konseyi tarafından
onaylanan, 150 bin kişilik “Ortak Arap Askeri Gücü”nün kurulması,
bölgedeki güç ilişkilerinin Sünni blok lehine
yeniden dizayn edilmesi bakımından önemli bir hamle olarak görülüyor.
Uluslararası ilişkilerde ise Yemen’e yönelik saldırı
temkinli karşılandı. Obama yönetimi, bugünkü bir süreçte Yemen’e yönelik bir
askeri operasyona doğrudan müdahil olmak istemediğini ifade etti ancak Körfez
devletleriyle de bir sorun yaşamak istemediğini hissettirdi. ABD çok açık bir destek sunmak yerine
S.Arabistan’ın kaygılarını anlayışla karşıladığını ifade ederek, pasif destekle
yetineceğini belirtti.
Rusya, İran ile birlikte Yemen’e yönelik askeri
saldırılara karşı açık tutum aldı. Bunun bir başka anlamı Suudi Krallığı ile
Rusya arasındaki çelişkilerin çok daha fazla derinleşmesi anlamına gelecektir.
Çin çok açık olmamakla birlikte İran’ın pozisyonunu destekler bir tutum aldı.
AB henüz net bir tutum almamasına rağmen Yemen’e yönelik askeri operasyonu
uygun görmediği anlaşıldı. BM Genel Sekreteri, saldırıların durdurulması ve
müzakerelere başlaması gerektiğine dikkat çekti. Bu bakımdan Arap Birliği Konseyi’nin Yemen’e yönelik askeri saldırı kararı, sanıldığı gibi
uluslararası destek bulmadı.
Arabistan liderliğinde Arap dünyasını bir araya getiren
bu gelişme, esasen bölgesel çıkarların tehlikeye girmesidir. Ensarullah hareketinin özellikle İran tarafından
desteklenmesi bir bakıma S.
Arabistan’ın İran tarafından kuşatılmasıdır. Yemen’de İran’ın artan politik
etkinliği Kraliyet ailesi başta olmak üzere körfezin bütün yapay devletlerini
çok ciddi oranda tedirgin etmeye başladı. S. Krallığı, İran’ın Yemen’den
sonra Körfez sınırları içerisindeki
olası yeni hamlelerini engellemenin yolunun, Yemen’deki artan gücüne darbe
vurmaktan geçtiğini düşündü ve askeri operasyonlara yöneldi. BAE ile İran arasındaki çelişki çok daha derinleşecek gibi görünüyor. BAE’nin Yemen’e yönelik askeri operasyon
kararının alındığı ‘Arap Birliği Zirvesi’nde, “İran’ın Basra Körfezindeki
adalar üzerindeki hakimiyetine müdahale” kararını aldırması olası
çatışmanın yayılarak Aden Körfezi ile
Basra Körfezi arasındaki bütün bölgeyi kapsayacağını gösteriyor. Arap Ortak
Askeri gücünün İran’ın elinde bulunan adalara yönelik olası bir saldırıya
yönelmesi, gerçek anlamda bölgesel bir savaşın başlaması anlamına gelir ki,
sadece bölgesel değil, uluslararası bütün dengeleri alt-üst edecektir.
Her devlet kendi politik çıkarlarına göre bu saldırının
içinde yer almaya çalışıyor. Örneğin Mısır’ın Yemen’e yönelik savaşa aktif
desteği vermesi, Sisi yönetiminin körfez devletleri bazında meşrulaştırılması
amacına dayanıyor. Sisi’nin BAE ve Katar tarafından kabul görmesi ve Müslüman
Kardeşler yöneticilerine karşı tutum almaya başlamaları, Mısır bakımından
önemli bir başarı olarak görülüyor. Ayrıca Arap sermayesinin Mısır’a yönelik
yatırımlarından ciddi bir artışın olmasına da zemin hazırlayacaktır.
Türkiye ise bir
kaç hamleyi birlikte atmak istiyor.
Mısır ile ilişkileri düzgün olmayan bir Türk devletinin, Ortadoğu’nun
diğer devletleriyle uyumlu bir politika oluşturması oldukça zordur. Erdoğan,
S.Arabistan ve BAE aracılığıyla Sisi yönetimiyle ilişki kurmaya başladı.
Böylelikle Arap dünyasında yeniden
kendini kabul ettirmeye yöneldi. Ancak çok daha önemlisi, Yemen saldırısına
açık destek verip, İran’a karşı açık tutum almaya yol açan mesele, Arap
sermayesinin yeniden Türkiye’ye getirilmesidir. Ciddi bir ekonomik krizle karşı
karşıya kalan Erdoğan hükümeti, seçim öncesinde hareket halindeki Arap
sermayesinin Türkiye’ye yönlendirilmesini oldukça önemsiyor. Bu nedenle
Erdoğan, AKP hükümetini saf dışı bırakarak S. Arabistan önderliğinde ‘Sünni
Hilali-İttifakı’nı teşvik etmesi kendi politik geleceğini koruma çabasıdır.
Ancak tersten Türkiye’nin olası bölgesel bir savaşın içine çekilmesine yol
açacaktır.
Körfez devletlerinin Yemen’e yönelik saldırısı esasen
İran’ın gelişme eğilimini durdurma politikasının en uçtaki yansımasıdır. Bu nedenle Yemen’e yönelik olası kara
harekatının sonuçları çok daha sarsıcı olacaktır. Ensarullah
gerilla hareketi, hava operasyonunun başlamasıyla, Arabistan askeri güçlerine
yönelik saldırılara yönelmesi, kara harekatını Suudi topraklarına taşıyacağının
ilk işaretini verdi.
Tarhan yönetimi, Yemen Devrim Hükümetinin
olası bir yardım çağrısına sessiz kalmayacaklarını belirterek, Yemen’e karşı
olası bir kara harekatına katılabileceklerini veya çok daha güçlü bir askeri destek
vereceklerini açıkladı. İran’ın böyle bir karar alması aynı zamanda Arap
devletlerinin çok zayıfta olsa Basra Körfezine yönelik olası bir saldırısına karşı Aden körfezini
savaş alanına dönüştürerek yanıt vereceği anlamına gelir.
Yemen
savaşının boyutlanmasının politik yansımaları çok daha derin olacağı görülmeye
başlandı. Başta S.Arabistan, Katar ve Kuveyt olmak üzere bütün Körfez
devletleri, İran’ın artan gücünü kırmak için Suriye’de İslamcı hareketlerini
yeniden destekleme kararı alabilirler.
S.Arabistan ve Türkiye İran’ın iç
sınırlarında politik istikrarsızlık yaratma eğilimine yönelebilirler. Bunun
için İran’ın Ahvaz bölgesinde yaxayan ve
nüfusun çok küçük bir bölümünü oluşturan
Sünni Arapların ayaklanmasına yönelik yeni hamleleri devreye
koyabilirler.
İran ise Suudi merkezli bu tür hamlelere çok
daha güçlü yanıtlar verecektir. Özellikle Körfez devletlerinde etkili olan Şii
nüfusunu harekete geçirebilir. Yemen’de Şiilere yönelik askeri bir operasyon,
tersten Körfez bölgesinde nüfusun önemli bir kesimini oluşturan Şiilerden daha
yüksek bir tepkinin oluşmasına yol açabilir. Şii nüfusun etkinliği, Bahriyen,
BAE, Umman hatta S.Arabistan’ın en zayıf halkasını oluşturuyor.
Yemen’e yönelik bir kara operasyonu, Büyük
Ortadoğu kapsamında bulunan devletlerin bütününü çok derinden etkileyecek olan
ekonomik ve politik krizin etkileri
küresel düzeyde hissedilecektir.
Dr. Mustafa PEKÖZ
Kürdistan
Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com
– www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info
0
21
TR
:” ”
:””
” “,” ”
:” ”