27 Ağustos 2019 Salı Saat 05:39
Ortadoğu 3. Dünya
Savaşının yoğunlaştığı bir bölge durumundadır. Kürt sorunu da bu bölgenin en
temel sorunlardan biri olurken, Kürdistan ise çatışmaların merkezindeki bir
ülke durumundadır. Dolayısıyla Kürtlerin stratejik bir konumu bulunmaktadır.
Gelişmeler Kürtler açısından büyük kazanma fırsatı kadar büyük kaybetme risklerini
de beraberinde getirmiştir. 1991 Körfez Savaşı’yla başlayan 3. Dünya Savaşı
eski dengelerin yıkıldığı ve yeni dengelerin kurulmak istendiği karmaşık hale
gelen ve daha da şiddetlenecek olan bir savaştır. Küresel ve bölgesel güçler 3.
Dünya savaşı üzerinden sisteme biçim vermek ve varlıklarını güçlendirme
amacındadırlar.
Sürece yön vermek isteyen üç temel
yaklaşım bulunmaktadır. Birincisi
bölgeyi küresel sermayeyenin çıkarlarına
göre dizayn etmek isteyen uluslararası emperyalist güçlerdir. Bu güçler hem
kendi aralarında hem de bölgesel güçlerle iktidar ve Pazar paylaşımı konusunda çatışma
halindedirler. İkincisi 1. Dünya
savaşıyla kurulan kapitalist sistemin varyantı durumundaki statükocu bölgesel
ulus-devlet güçleridir. Bu güçler eski statükoyu savunmakta ve değişime
direnerek iktidar alanlarını korumayı istemekteler. Ne toplumsal demokratik
talepleri karşılamakta nede kendini yeni dünya koşullarına göre
değiştirebilmektedirler. Daha çok dış gülerin müdahalesine maruz kalmaktadırlar.
Bu açıdan ciddi bir kriz ve daralmayı yaşamaktadırlar. Ya köklü dönüşüm yaşayacak
ya da yıkıma uğrayacaklardır. İki kesimde aynı kapitalist moderniteyi temsil
etseler de bölgeye hâkim olma ve Pazar kapma kavgasında hem çatışma hem de
uzlaşma halindedirler. Özünde iktidarcı, devletçi ve sömürücü sistemi temsil
ederler.
Üçüncü
yaklaşım sömürüyü ortadan kaldırmayı hedefleyen özgürlükçü, demokratik
sosyalist çizgidir. Demokratik ekolojik ve cinsiyet özgürlüğünü esas alan
paradigmadır. Diğer bir tanımlamayla halkların demokratik mücadelesini ifade
eden ve çözüm alternatifi olarak gelişen Demokratik Modernite Çizgisidir. Halkların
özgür ve eşitçe bir arada yaşamasını savunan Demokratik Konfederal sistemdir. Gelinen
aşamada ortaya çıkan halk isyanları ve farklı arayışlar Ortadoğu’nun eskisi
gibi yönetilemeyeceğini, ne emperyalist Küresel güçlerin ve nede bölgesel
statükocu güçlerin Ortadoğu halklarının sorunlarına cevap olmayacağını demokratik
modernitenin tek çözüm modeli olduğunu ortaya koymaktadır.
Kapitalist küresel ve bölgesel güçleri
Demokratik Moderniteye karşı ittifak halindedirler. Siyasal, sosyal, İdeolojik
ve ekonomik açıdan alternatif sistem olarak gelişen Ortadoğu Demokratik
Modernitesinin öncü gücünü tasfiye etme ederek, yaratılan devrimci potansiyeli
revize ederek kendine eklemlemek, kendi varyantı haline getirmeyi
amaçlamaktadırlar. Özetle Kürdistan devrimini “Arap baharı adıyla gelişen halk
isyanlarını yaptıkları gibi içini boşaltarak sistem içileştirmek arayışındalar.
Fakat PKK önderliğini buna engel görmekteler. “PKK’ye hayır Kürtlere evet“
konseptinin özü budur. Bu bakımdan ideolojik, politik, ahlaki ve askerî açıdan
mücadele esasta iki Modernite arasında gerçekleşmektedir. Yerel egemen güçler
daha çok Kürt inkârı ve imhası üzerinde kurulan ulus-devlet statülerini
korumaya yönelik güvenlikçi, ırkçı ve milliyetçi ideolojiyle yaklaşırken
uluslararası sistem ise sorunu stratejik ve sistemsel ele almaktadır.
Yaşanan
kaos ortamında Kürt Halk Önderliğinin sorunlara çözüm ortaya koyan paradigması
sadece Kürdistan’la sınırlı olmayıp tüm Ortadoğu’da demokratik devrimin
paradigması olarak şekillenmektedir.
Emperyalist güçler ve bölgenin statükocu devletleri klasik hegemonya
anlayışlarını sürdürmek isteseler de halklar Rojava Devriminde olduğu gibi
Demokratik Konfederal sitemde birleşmektedir. Bu durum başta Türk devleti olmak
üzere küresel ve bölgesel gerici güçleri endişelendirmektedir. Özellikle Türk
soykırım rejimi Kürtlerin bu süreçte bir özne olarak öne çıkmasını ve statü
kazanmasını tüm imkanlarını kullanarak engellemeye çalışmaktadır. Efrin işgali,
Güney Kürdistan ve Rojava’yı işgal girişimi Türk devletinin Kürdistan devrimi
tasfiye ederek soykırımı tamamlama isteminden kaynaklanmaktadır.
Sömürgeci
Türk Devletinin Gerçekleştirmek İstediği İşgalin Amacı
1-Güney ve Rojava Kürdistan’daki savaş
bazı işbirlikçi kesimlerin bilinçlice çarpıttığı gibi sadece PKK ile sömürgeci
Türk devleti arasındaki bir savaş değildir. Bu şekilde yansıtmak tarihi büyük
çarpıtmadır. Sömürgeci Türk devletinin amacı Kürdistan’ın tümünün işgalidir. Bu
bakımdan Güney ve Rojava Kürdistan’ında operasyon değil işgal vardır. Türk
devletinin Stratejik amacı Dört parçada Kürdistan devrimini boğmak, tasfiye
etmek ve Kürt statüsünün oluşumunu tümden engellemektir. Türk devleti
işbirlikçisi de dahil her türlü Kürt yapılanmasına karşı çıkmaktadır.
2- Türk devleti kendi başına işgali başaramadığından
çelişkilerden yararlanarak Kürtler arası bir savaşı hedeflemektedir. KDP üzerinden
bunun altyapısını oluşturmuş durumdadır. KDP öncülüğündeki Güney Kürdistan
iktidarı bu iş birliğine yatmış vaziyettedir. KDP iktidarı ve etrafındaki
işbirlikçi kesim bu durumdan faydalanarak aynı zamanda Güney Kürdistan’da çelişkili
olduğu bazı siyasi örgütleri ve muhalif olan aşiret güçlerini etkisizleştirmeyi
amaçlamaktadır. Bunun için Kürtler arası bir iç savaşı dahi göze alacak kadar
kendini ihanete yatırmıştır. Halk içinde PKK’ye karşı provokasyonlar yaratarak
savaş kışkırtıcılığı yapmaktadır. Ancak halk bu planı görmekte ve karşı
çıkmaktadır. PKK bu politikayı görerek boşa çıkartmaya ve Kürtler arası bir
savaşı son noktaya kadar engellemeye çalışmaktadır. Ancak KDP’nin mevcut durumu
tahammül sınırlarını zorlamaktadır. Sanıldığı gibi Güney Kürdistan iktidarı
KDP-YNK işgale sessiz ve tepkisiz değildir, bizzat bu işgalin ortağıdır ve
ulusal ihanet içindedir. İktidarlarını koruma, ekonomik çıkarları ve aile
hanedanlığı için KDP iktidarı her türlü iş birliği halindedir ve Kürdistan’ı
Türk devletine peşkeş çekmektedir. YNK yönetimi de bu ihanetin bir parçası
haline gelmiştir. İşgalci devletler işbirlikçi bu Kürt kesimleri hem muhatap
olarak kendilerine bağlayarak hem kullanmakta hem de ulusal birliği
engellemektedir.
3- Türk devletine Rojava ve Güney Kürdistan’ı
işgal iznini veren bizzat ABD’dedir. Uluslararası güçlerin onayı ve bölgesel
güçlerin desteği olmadan Türk devletini kalıcı işgali mümkün olamazdı. PKK ‘ye
karşı savaşta Türk devleti, Irak, KDP ve YNK ittifak halindedir. İran ise kendi
çıkarları gereği bu işgale bazı noktalarda dahil olmaktadır. Örneğin Kürt
örgütleriyle görüşmede Rojhılat’ın en büyük Kürt örgütü PJAK dahil etmezken görüşmeye
KDP’ye yakın örgütler çağırılıp muhatap alınmaktadır. Bu güçler PKK’nin
tasfiyesi veya zayıflamasını kendi çıkarlarına uygun görmektedirler.
4- Türk devletinin esas amacı hükmünü
yitirmiş olan 20.yüzyıldaki “Arap
Kemeri yerine Rojava, Güney ve Doğu Kürdistan’ı kuşatacak “Türk Kemeri ni oluşturmak ve 2023’te
Lozan anlaşmasını genişletilmiş sınırlarla yeniden pazarlık konusu yapmaktır. Bahsedilen
“tampon bölge, güvenlik koridoru vb. işgal alanlarının esas hedefi budur.
5- Türk devletinin amaçlarından
biride Güney Kürdistan’daki işgali yerel işbirlikçiler sayesinde meşru ve kalıcı
hale getirmektir. Askeri üsleri güçlendirilerek her türlü işgal ve saldırılara
hazır hale getirilmekte ve koloni statüsünde tutulmaktadır. Köylerin ve şehirlerin
bombalanması ve sivil katliamlar bununla bağlantılıdır. Sadece kırsal alan
değil işgalin şehirlerde de derinleştirilmesi hedeflenmektedir. Hewler
olayından sonra birçok asayiş noktaları ve merkeze Türk Mit ve subayları
açıktan yerleştirildiği bilinmektedir. KDP yönetimi faşist Türk devletinin bir
koloni-sömürge yönetimi, bölge başkanı ise sömürge valisi konumundadır.
Siyasal, Kültürel, eğitim, ekonomi ve askeri alanlarda her şey Türk devletinin
denetimine girmiş durumdadır. Güney iktidarı Kürt ulusal çıkarları yerine aile
ve aşiret çıkarları doğrultusunda hareket etmektedir. Ele geçen tarihi fırsatı
sabote ederek Kürt ulusal birliği ve özgürlüğü önünde en büyük engeli teşkil
etmektedir.
6- Tür devleti Rojava’yı 35-40 km (bu
Rojava Kürdistanı’ın tümünün işgali demektir) sözde güvenlik koridoru planıyla çeteler
üzerinden tümden işgal edip hükmetmek ve Rojava Kürt statüsünün oluşmasını
engellemek istemektedir. KDP ve YNK ise ENKS ve Roj peşmergeleri adıyla bu
plana dahil olmaktadır. İş birliği karşılığında Türk devleti Rojava’yı KDP-YNK
ile paylaşmayı vaat ediyor. Xakurke, Bradost, Kanimasi, Haftanin vb. alanların
işgal desteği bunun sonucu gelişti. Eğer Rojava devrimi tasfiye edilir ve işgal
gerçekleşirse Efrin’ de olduğu gibi kendi aralarında paylaşmayı planlıyorlar.
Şimdilik işgal girişimi durdurulmuşsa bu sadece ABD etkisiyle değildir asıl
Kürlerin kararlı direnişi ve kapsamlı bir savaşa hazır olmalarındandır.
7- Türk sömürgeciliğinin bir hedefi de
Rojava ’da “Güvenli Bölge adıyla onlarca km’lik bir sınır işgaliyle Türkiye’deki
milyonlarca mülteci ve çetelerin işgal edilen Kürt topraklarına yerleştirilerek
demografik yapıyı değiştirmektir. Böylece Rojava denetimde tutularak her açıdan
müdahale edilecek ve Kürtlerin statü kazanmaları engellenecek. Rojava benzeri
aynı işgal biçimi Güney Kürdistan üzerinden de gerçekleştirilmek istenmektedir.
Bu işgal ile amaçlanan Kürdistan boydan boya kuşatmaya almaktır. Türk sömürge
sistemi böylece askeri işgal yanında siyasi, kültürel, ekonomik alandaki
faaliyetleriyle Kürt asimilasyon ve soykırımını tamamlamak istiyor.
8-Başka bir planda Türk MİT örgütlenmesi
olan Türkmenler üzerinden Kerkük’ün denetime alınmasıdır. Kürdistan’daki işgal
başarılı olursa Misakı milli sınırları içinde görülen Musul ve Kerkük kentlerinin
de işgali gündeme getirilecektir. Erdoğan yeni Osmanlıcılık planıyla bölgede hegemon
güç olma hayali kurmaktadır. Erdoğan’ın yeni Osmanlıcılık planları gereği
bölgede hegemonya olması ve kendisini de padişah olması önünde
tek engel olarak Kürt özgürlük Hareketini görmektedir. Bu bakımdan PKK’yi
müthiş bir öfkeyle ne pahasına olursa olsun bitirilmesi gereken baş düşman
olarak bellemektedir.
Uluslararası
Güçlerin Konumu
1-ABD Rojava ve Kuzey Suriye’yi daha
çok güvenli üstlenme alanı olarak değerlendirmek istiyor. Burada KDP benzeri
bir yapı oluşturarak hem güvenli bir alan yaratmış olacak hem de Kürtleri
kendine bağlayarak bölge güçleri için bir tehdit aracı olarak kullanmak
isteyecektir. Stratejik yaklaşım iste “PKK’ye hayır, Kürtlere evet konseptiyle
PKK yönetim gücünü tasfiye ederek PKK’nin yarattığı demokratik devrim özünden
boşaltarak sisteme entegre etmektir. ABD ve küresel güçlerin Kürt statüsünü
kabul eden bir gündemleri henüz bulunmamaktadır. PKK’nin ideolojik, politik ve
askeri gücünün tasfiyesiyle KDP’leştirme siyasetiyle Rojava ve Kuzey Suriye’yi ABD
ve dolayısıyla kapitalist Modernitenin bir varyantı haline getirme projesi
bulunmaktadır. Denetimde tutulan ve ABD için üs haline getirilen Rojava ve
Kuzey Suriye böylece Türk devleti için tehlike olmaktan çıkmış sayılacak ve
ABD-NATO sınırları dahilinde değerlendirilerek İran, Rusya vd. karşıt güçlere
karşı bir saha biçiminde kullanma düşünülmektedir. Bunun ne kadar başarılı
olacağı küresel güçler ile Kürt Özgürlük hareketi arasındaki gerçekleşen
diplomatik, politik ve ideolojik mücadeleye bağlıdır. İstediği sonucu
alamadığından PKK’ye karşı Türk devletine her türlü desteği sunmaktadır.
2- ABD denetime alınmış Rojava ve
Kuzey Suriye’nin kabulü karşılığında Türk devletine PKK ‘nin tasfiyesi
konusunda her türlü askeri ve istihbarat desteği sunacak ve sunulmaktadır. Ayrıca
Irak, KDP ve YNK’nin de Türk devletine destek vermesi sağlanacak ve sağlanmaktadır.
“Terörle mücadele adı altında Kuzey Kürdistan’da yapılacak Kürt soykırımına
ses çıkarmayacak ve Güney Kürdistan işgaline destek sunulacak. Türk devletinin
işgal ettiği Güney sınırlarına ABD destekli çete grupları ve Türk çeteleri yerleştirilerek
hem Kürdistan hem de İran ablukaya alınmış olacak. ABD Türk devleti ile çıkar
ve bölgenin dizaynı konusunda çelişkiler yaşasa da hala stratejik iş birliği
içindedir. ABD Türkiye’ye hala stratejik yaklaşmakta ve yanında tutmak istiyor.
Atmış yıldır NATO düzeyinde her açıdan besleyip koruduğu Türk devletini son
kerteye kadar yanında tutmaya çalışacaktır. Erdoğan hükümetiyle çelişkileri
olabilir, hata onu devirebilir fakat devleti elinde tutmak temel yaklaşımıdır. Türk
devletinin ABD-NATO’dan kopuşu şimdilik söz konusu değildir. Rusya’ yayla olan
ilişkileri daha çok güncel ve bölgesel çıkarlara dayalı taktik amaçlıdır,
stratejik bir ittifaka dönüşmüş değildir.
3- İsrail faktörünün Ortadoğu’nun
şekillenmesindeki rolünü unutmamak gerekir. Yahudi lobisinin ABD üzerindeki
etkisi bilinmektedir. Dolayısıyla Ortadoğu’da yapılan her değişim ve planlama
İsrail’in çıkarına ve güvenliğine hizmet edecek şekilde gerçekleşmektedir. Her
planda İsrail perde arkası da olsa mutlaka yer almakta ve yönlendirmektedir.
1950’lerden itibaren KDP üzeri düşünülen ve hayata geçirilmeye çalışılan
işbirlikçi Kürdistan devletinin temel amaçlarından biri de İsrail’in
güvenliğini sağlamaktır. Plan hala aktiftir ve bahsedilen kuşatma aynı zamanda
İsrail için bir güvenlik kuşağı anlamına gelmektedir. Bu güvenlik kuşağının bir
ayağı birinci proto İsrail Türk devleti olurken diğer ayağı da KDP-Barzani
ailesi üzerinden ikinci proto İsrail işbirlikçi Kürt devleti olmaktadır. İsrail
ve Türk devleti stratejik ortaktır ve görünüşte yaşadıkları çatışma
danışıklıdır. Esas çelişkileri hegemonya olmak isteyen mahalle kabadayıları
kavgasıdır.
4-Rusya’nın amacı Suriye bütünlüğü içinde
kendi nüfus alanını korumak ve doğu Akdeniz’deki hakimiyetini
sağlamlaştırmaktır. Çıkarları için sürekli pozisyon değiştiren, taktik
ilişkilere giren bir karaktere sahiptir ve güvenilmezdir. Dillendirse de
Kürtlere ilişkin ciddi bir statü düşüncesi bulunmamaktadır. Kürtleri bir güç olarak
değerlendirse de rejimle bütünleştirme çabası önceliklidir.
Yukarıda belirtilenlerin çoğu sömürgeci egemen
karşı devrimci güçlerin planlarıdır. Birde devrimci ve demokratik güçlerin
planı ve direnişleri vardır. 3.Dünya savaşının daha da uzayacağı ve yayılacağı
görülmektedir. Yön vermeye çalışsa da sahadaki hiçbir güç planlarını istediği
gibi gerçekleştirememekte ve sonuç alamamaktadır. Çelişki ve çatışmalar uzun
süreye ye yayılacaktır. Şimdiden kestirilemeyen gelişmelere gebe olan bu
savaşın nereye evirileceği belli değildir. Her an dengelerin değişeceği ve yeni
ittifakların kurulacağı karmaşık ve belirsiz bir süreçten geçilmektedir. Her
güç kendini buna göre hazırlamakta ve mevzilendirmektedir.
Belirleyici
olan direnişler ve toplumsal sistemin gerçekleşme ve öz savunma düzeyidir. Zira
örgütlü demokratik toplumsal güç yenilmezdir. Rojava da on binlerce insanın
canıyla-kanıyla yaratılan demokratik bir halk gerçeği ve halkların Demokratik Ulus
ve Demokratik Konfederal sistemi inşa edilmektedir. Bunun öyle kolay tasfiyesi
mümkün değildir. Toplumsal bir düzey kazanan Kürt direnişi daha önce olduğu
gibi saldırıları püskürtecek güçtedir. PKK nasıl ki, meşru savunma direnişiyle
kendini bugüne taşımışsa, bundan sonrada toplumsal varlığını güvenceye almak
için sömürgeci sistemlere karşı aynı anlayış ve pratikle mücadele edecektir.
Özellikle 3.dünya savaşının merkezindeki Kürdistan ülkesinin ve soykırım
kıskacındaki halkı olarak Kürtler her zamankinden daha fazla öz savunma savaşı
mekanizmasına ihtiyaç duymaktadır. Kürtlerin varlığının ve özgürlüğünün
güvencesi öz gücüne dayanan öz savunma örgütlülüğüdür. Kürtlerin kaderi öz
savunma örgütlülüğüne ve savaşına bağlı olarak belirlenecektir.
Sonuç
olarak:
19 Ağustos tarihinde Türk devleti Kürt
soykırımına bağlı olarak planladığı üç büyük operasyonu devreye sokmuştur. Aynı
günde üç alanda gerçekleşen saldırı genel konseptin bir halkası biçiminde
gelişmiştir. Siyasi darbeyle getirilen kayyumların amacı toplum iradesinin
gaspı ve demokratik siyasal alanın Kürtlere tamamen kapatılması ve tasfiye
edilmesidir. Toplu gözaltılar siyasi soykırımın devamı ve örgütsel yapının
etkisizleştirilmesini hedeflemektedir.
Botan sahasını merkez alan, Hakkâri, Şırnak, Van, Zagros-Cilo alanlarını
kapsayan “Pençe-3 işgal hareketini de içine alarak Behdinan’a uzanan askeri
operasyon ise gerillayı imhayı amaçlamaktadır. Siyasal, örgütsel ve askeri
alandaki operasyonlar devletinin Kürtlere karşı topyekûn bir savaş kararının ve
ısrarını bir kez daha göstermektedir. 19 Ağustos darbesi aynı zamanda sömürgeci
devlet aklının Kürtlere verdiği cevaptır. Bu sürecin önünü almaya çalışan ve
sorunu savaşsız demokratik yöntemlerle çözme arayışında olan PKK önderliğine ve
çağrılarına bu şekilde cevap verilmiştir. Savaşın daha da şiddetleneceği,
saldırıların daha da yoğunlaşacağı görülmektedir. AKP-MHP faşizmi aynı zamanda
sürekli savaş haliyle toplumu mevcut duruma göre dizayn etme, alıştırma, savaşı
meşrulaştırma, yaşanan siyasi, ekonomik ve askeri krizi örtme veya öteleme
arayışındadır. Daimî savaş ve kriz haliyle iktidarı sağlamlaştırma, demokratik
muhalefeti sürekli bastırma ve farklı çıkışları engellemeyi ve içine girdiği
kriz ve çöküş sürecini uzatmayı yapabilirse engellemeyi amaçlamaktadır. Ancak
mevcut politikalar çöküşü daha da hızlandırmaktadır.
Sömürgeci Türk sistemi tarihinin en büyük
krizini yaşamaktadır. Şuursuzca Kürtlere saldırmasının nedeni intikam alma
çabasıdır. Aslında her saldırdığında kriz halkasına bir yenisini eklemektedir. Birincisi
AKP siyasal olarak toplumu yönetemez duruma gelmiştir. Yerel seçimler toplumun
büyük kesiminin AKP yönetimini kabul etmediğini göstermiştir. İkincisi Kürt soykırımında ısrar
etsede eski statükolar parçalanmış ve uluslararası güçlerin Kürt sorununa
bakışı ve çözümü değişmiştir. Türk devletiyle aynı siyasal fikirde değiller. Üçüncüsü Kürtlere karşı aynı cephede
yer alsalar da hegemonya olmada bölgesel güçlerle yaşadığı çelişki ve
çatışmalar derinleşmektedir. Dördüncüsü
Sömürge sistemine bağlı olarak işgali ve savaşı boyutlandırmanın, sınırların
ötesine geçmenin bir maliyeti vardır. Türk devleti işgal ve savaş alanlarını
Kürdistan’ı aşarak Suriye, Irak, Libya alanlarına taşırdıkça çok ciddi siyasi,
ekonomik ve askeri sorunları da beraberinde getirmektedir. Bu durum yapısal
krizi etkilemekte ve toplumsal sorunların ve çelişkilerin keskinleşmesine yol
açmaktadır. Faşizm ile daha fazla yönetilemeyen bir toplumsal tepkiyi açığa çıkarmaktadır.
Beşincisi Türk devletinin imha
etmeye çalıştığı Kürt gerçekliği artık Demokratik Modernite ve Demokratik
Konfederal sistemle bölge gerçekliğine dönüşmüştür. Bölge halklarının
demokratik ortaklığında inşa edilen ve sahiplenilen Rojava devrimi bunun somut
sistemidir. Halklar tarafından benimsenmekte ve savunulmaktadır. Altıncısı Demokratik Modernitenin öncü
gücü Sn. Öcalan ve PKK stratejik öncü misyonunu korumakla birlikte evrensel bir
düzey kazanmıştır.
Kürt Özgürlük hareketinin toplumsal direnişi
imha ve inkâr siyasetini boşa çıkarmış ve Türk devletini büyük bir krize sürüklemiştir.
Türk devleti Ortadoğu’da sorunlar yumağına neden olmaktadır. Kürt sorunu
nedeniyle olası tüm çözüm arayışlarını tıkatmakta ve sabote etmektedir. Ne
kendisi çözebilmekte nede dıştan gelen çözüme imkan tanımaktadır. Siyaset ve
savaşta hem tıkanmış hem de tıkatmıştır. Çözüm arayışlarını cevapsız bırakarak
savaşı boyutlandırdıkça çözülüşü hızlanmaktadır. AKP-MHP-Ergenekon hükümeti
savaş konsepti üzerine kurulmuştur. Savaşın durması sonları olacağından savaş
olgusunu sürekli devrede tutmaktadırlar. Savaşı durdurdukları an tüm sorunlarla
karşılaştıkları ve çökecekleri an olacaktır. Ancak savaşı sürdürdükçe de yine
çöküşleri gerçekleşmektedir. Böyle bir ikilemi yaşamaktadırlar. Yapılması
gereken toplumsal direnişleri yaygın bir şekilde yükseltmek, gerilla savaşına
paralel olarak kentlerde, özellikle sömürge merkezlerinde öz savunma savaşını
geliştirmektir.
Dıjwar
SASON
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html-
http://kursam.net/index.html
0
21
TR
:” ”
:””
” “,
:” ”
ÜçüncüSömürgeci
Türk Devletinin Gerçekleştirmek İstediği İşgalin Amacı Dıjwar
SASON