Toplumsal gerçeklikte yaşanan çıkmazın baş sorunu Kapitalist sistemdir. Sistem yüz yıllardan bu yana kendisini hep toplumun beyninde tüm hücresinde egemen kılmıştır. Topluma entegre edilen sistemle iktidar gücü var olmuştur. Sistem, ulus- devletle her türlü çarpıklık ve sapmalarla toplum gerçekliğini yok etmekten geri durmamıştır. Ulus-devlet toplumun kılcal damarlarına kadar işlemiş ve toplumu bir çıkmaza sürüklemiştir. Devlet olgusuyla sömürülen toplum ve doğa tutsak olmaktan kurtulamamıştır. Devlet=Faşizm, en kanlı sömürü sistem olarak tanımlamak yerinde olacaktır. Burada toplumun varlığından değil, yokluğundan söz etmek gerçekçidir. Toplumsal tarih gerçekliği anlaşılmadan sistem ve yürütücü güçlerin çözümlenmesi imkansız olacaktır. Kapitalist sistemin toplumun çöküşünü ve doğal çevrenin yıkıcı gücü olduğu kanıtlanmıştır. Doğal toplumdan günümüze gelinen aşamadaki toplumu derinliğine anlamak sistemin gerçek yüzünü, maskesini düşürecektir. Doğal toplumla yaşam hakikatine ulaşılmıştır. Doğal toplum, yaşamın öz biçimi olan gerçekliktir. Toplumlar, yaşamsal ihtiyaçlarını doğayla bütünleşerek sürdürmüş, korumuş, beslemiş ve var kılabilmişlerdir. Sistem, toplumsallığı yok eden ve bireyi yanlızlaştıran liberalizmi esas kılan kan emici vampirdir, demek yerinde olacaktır. Birey nezdinde kazanılan bilinçle toplumsal gerçekliğin dirilmesi vazgeçilmezdir. Bireyin bilinçlenmesiyle kazanılan toplumsallık yeniden kendi öz benliği kimliğine, tarihine yani hakikatine ulaşacaktır. Toplumda yaşanan çıkmaz sorunla, her bireyin düşünme yetisinin kaybettirildiği, değersizleştirildiği ve sisteme köle olmakla süre getirilmiştir. Kapitalist sistem yaratmış olduğu kriz ve kaosla toplumda büyük tıkanmaları beraberinde getirmiştir. Toplumları kutuplaştıran, yozlaşmayı derinliğine işleyen ve sınıf ayrımını geliştiren sistem gerçekliği günümüze kadar süregelmiştir. Siyasal, ekonomi, kültürel, dinsel, askeri, eğitim, sağlık, ekoloji, psikoloji sayabileceğimiz birçok alanda toplum boğulmakta ve yıkıma uğramaktadır. Toplum yaşamında her şeyin normal görüldüğü tüm yaklaşımlar çok ince ve derinliğine işletilmektedir. Bu temelde toplumun ahlaki değer yargılarının indirgenip eritilme söz konusudur. Halkları kırımdan geçiren ve kurban olarak gören sistem bugüne bu temelde gelebilmiştir. 21. Yüzyılda ortaya çıkan ise bilinçlenen, örgütlenen ve yaratıcı güç olan toplum gerçekliğidir. Sistemin tüm uygulamalarına maruz kalan toplumlar bu hakikatle çıkış yapma girişiminde olmalıdır. Yok edilişten dirilişe geçen kürt halkı, öncülüğüyle toplumsallığın yaşamsallık kazanmasına olanak sunmuş ve kazanabilme zemini ortamı yaratmıştır. Kürt halkı kültürüyle, diliyle, kimliğiyle, toplumsallığıyla bilinen ve gerektiğinde uğruna ölmeyi göze alan insanlık tarihinde yerini alan kadim bir halktır. Sistemin yıllardır yoğun saldırılarına rağmen var olabilmiştir, tüm halklara öncülük edebilecek güce de sahip olmuştur. Toplumlar kendi ahlaki ve kültürel değerleriyle vardır ve tanınırlar. Sistem kültürel soykırımla toplumsal varlığı yok etmeyi sürdürmüştür. Sadece kültürel soykırımla yetinmez, tüm insanlık değerlerine, varlıklarına topyekün saldırıları devam ettirir. Tarihten günümüze kadar bu hep süregelmiş, sistemin kurum ve kuruluşları farklı yöntemlerle soykırımı pratikleştirilmiştir. Birçok halkı kırımdan geçirerek yok etmişlerdir, kalanlar ise sistemde erimekten kurtulamamıştır. Bu kırımdan kurtulabilen kürt halkı ise varlığını koruyabilme savaşını hep vermiştir. Kültür ve ahlak değerlerini koruyan ve hep yaşatan toplumlar var olmuşlardır. Günümüzde ise kırımla yok etme konsepti fiziki ve manevi (ruhen, düşünsel) tüm yoğunluğuyla sürmektedir. Irkçı faşist saldırılarla imha ve inkarı sürdüren sistem toplumların katlinin önünü açmıştır. Sistem toplum üzerinde zorbalığı, ayrımcılığı kutuplaştırmayı, zulmü her türlü yok edici uygulamaları yürütmektedir. Sebebi ise, İktidarın kendi gücü uğruna yapmasıdır. Yani iktidar=güç=hakimiyetle sürdürebilmek. Bir diğer etken ise kendi çöküşünü bildiği anda korku salmakta ve her geçen gün baskı uygulamakta daha da saldırganlaşmaktadır. Varlık ve yokluk savaşında direngen olan kadim bir halk varsa oda kürtlerdir. Var olan imkanlar temelinde hep serhıldanlarla direnmeyi bilmişlerdir. Kendi benliğini koruyabilmenin tek yolu serhıldanlardır. Sistemde yaşanan kaos ve krizli hal ise toplumlara yeniden yaratabilme inşayla şekillendirme alanları açmaktadır. Tarihte devrimler halkların öz gücüyle gerçekleşmiştir. Sisteme karşı başkaldıran, direnen halklar kazanmıştır, tarihe geçmişlerdir. Bu tarihi direniş geleneğinde kürt halkının sürdürücüsü olduğu ve öncüsü konumda olduğu bilinmekte ki buda ıspatlanmıştır. Sistem, İktidarlarla toplumu sömüren, yok eden güçse, halkların bu sistemi ve iktidarı yıkacağı esas meşru tek güç olarak görmek, hakikattin kendisidir.
Soykırım konsepti, 21.yy da daha da derinlik kazanmıştır. Toplumun algısı yıllardır alıştırılan sistemle yürümeyi kader olarak bellemiştir. Bu ölüme yatmaktır, kader değildir. Bilinçlenen, zihni değişen dönüşen toplumun mücadelesi kaderi belirler. Fikirsel anlamda yenilenen toplum hayata yön vermesini de müthiş bilecektir. Sistem ve rejimlerin zihniyet yapılanmasında yaşanmayan değişim, toplumsal sorunu derinleştirmekten öteye gidememektedir. Sistem başına gelecek olan her iktidar aynı uygulamayla kendisini zaten sürdürmeye devam etmektedir. Kırılmalar yaşayan rejimlere karşı toplumlar için değişim ve dönüşüme olanağı sağlamaktadır. Hegemon güçler kendi stratejileri için uyguladıkları göçertme politikalarının sonucu yaşanan savaşlar, katliamlar ardı sıra kesilmeyen ırkçı saldırılarının başrolünü üstlenmişlerdir. işgal ve savaş politikaları, ucuz emek sömürü aracı haline getirebilme, güç ve siyasi hareket elde etme ve kullanabilme çıkarına dayalı olan güçler. Kendi topraklarından göçe zorlanmaya maruz bırakılan Suriye, Afgan buna Kürtlerde dahil vb topluluklar, yıllardır bu sistemin politikalarına kurban edilmektedirler. Kürtlere karşı uygulanan göçertme politikasıyla yıllardır hep ırkçılığı pratikleştirdiler ve devam ettirdiler. Günümüzde ise soykırım konseptinin devamı niteliğini taşımakta, her yola başvurmakta ve derinlik kazanmaktadır. Kendi topraklarında direnmek onurlu yaşayabilmek için örgütlü alanı oluşturabilmek, mücadele edebilmek tek çıkış yol olarak görülmektedir. Her canlının doğasında kendisini savunabilme meşruluğu vardır. Tüm faşizan ırkçı saldırılara karşı meşru hak olan kendi varlığını savunma mecburi bir hal almıştır. Var olabilmek için savunabilmek ki buda doğanın kanunu, belirleyicisi olan öz savunmadır. Ayrıca, Doğal felaketlerin yoğunca yaşanması, kapitalist sistemin getirileri olarak görmek doğru olandır. Ekolojik dengenin bozulduğu kırımdan geçirildiği anlamına gelmektedir. Doğayı nesne olarak ele alan ve gören sistem, toplumada bu temelde entegre etmiştir. Doğa ve toplumu birbirinden ayırmak insanlığın ve yaşamın bitmişliği anlamına gelmektedir. Tam da bu temelde doğanın, insanlığa karşı bir başkaldırısı olarak okumak yerinde olacaktır. Doğaya karşı katliamların her gün yaşanmasında Kapitalizmin esas payı vardır. Doğayı, sermaye ve pazar ürünü nesnesi haline getiren sistem suçludur. Doğa ve insanı kontrölüne alarak yaşama akışının önüne set olan sistemin gerçekliği bilinmektedir. Toplumun beynini kemiren, duygu ve düşünceyi körelten sisteme karşı, Doğa ve insan birlikteliğini tarihselliğiyle ele almak hakikati ortaya serecektir.
ÖZGÜR BİR TOPLUMLA AYDIN YARINLARA
Demokratik, Ekolojik ve Kadın Özgürlükçü paradigma temelini, Toplumsal sorunlardan çıkış alternatifi olarak Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan tüm insanlığa sunmuştur, yaşamsallık kazandırmıştır. Rojava da tüm toplumları içine alan devrimin yaşamsallık kazanması esasen, Kapitalist Sisteme ölümcül bir cevap niteliği taşımaktadır. Yıllardır toplumu sömüren ve kıskacına alan sistemi yargılayan, Demokratik Modernite projesidir. Kapitalist Modernite, Alternatif yaşam ya azami karın geçerli kıldığı tüm insanlık değerlerinden soyutlanmış ucube bir yaşam ya da mezarda çürümeye terk edilmiş yaşamdır, temeline dayanır. Tüm toplumlara da bu dayatılır ve özenle yürütülür. Önder Aponun değerlendirmesi sistemin maskesini düşürmüştür ve cevaben de, Topluma Özgür Yaşamı mecbur kılmıştır. Devrimci halk savaşı temelinde yürütülen mücadelede öncü rol üstlenen Özgürlük hareketi, Rojava toplumunda bunu pratikleştirmiş ve tüm dünya insanlığında merak uyandırmış ve zeminini yaratmıştır. Devrim zorluklarla anlam kazanır, değerli kılınır ve büyük bir emekle de sahiplenilir. Değerlerle yaşamsallık kazanan ve toplumsal gerçeklikle gelişen Demokratik Modernitenin zaferle sonuçlanması kaçınılmazdır. 21.yy da Ortadoğuda gelişmelerin önünü açan Demokratik Modernite temeline dayanan, aydınlanan, anlam yüklü yaşamın yaratıcı öncü gücü haline gelen bir toplum gerçekliğine ulaşmak esas amaçtır. Ya özgür bir yaşamla eşit, demokratik bir sistemle örgütlenen, bilinçlenen, ahlaki ve politik topluma doğru ya da sürdürülen imha ve tasfiye ile geriye kalanlar dönüşü olmayana doğru YOK OLUŞ… Tarihi kırılmayı, çökmeyi yaşayan sisteme karşı toplumun tarihi direniş destanını yazma olanakları oluşmuştur. Tarihsel bir mücadele hakikatiyle kazanmaya doğru yol alma ve her gün devrim sıcaklığını yüreğimizde, beynimizde kalıcılaştırma zamanıdır. Büyük bir savaşım isteyen bu tutum elbette emekle var olacak emeksiz hiçbir şeyin kazanılmayacağı bilinmektedir. İnsan emeğiyle zafere doğru ve onurlu yaşamaya değer tek şey MÜCADELE ETMEKTİR…
Kendal BAGOK
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi