20 ve 21 Haziran 2023’te yapılan Astana’nın yirminci turundan bu yana Rusya, Türkiye, İran ve Suriye rejiminin mutabakata vardığı tek konu, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi ile Suriye Demokratik Güçleri’ni hedef alma ve varlığını sonlandırma konusuydu. Geçen Ocak ayının sonunda yapılan Astana’nın son turu ve sonrasında yapılan görüşme trafiği yoğunlaşırken sahadaki ittifak ve çelişkiler derinleşmeye devam ediyor.
Rusya ve İran, TC ile Suriye hükümeti arasındaki ilişkileri, her iki tarafın da kendilerine tehdit olarak gördüğü Özerk Yönetim’in ortadan kaldırılması ortak hedefi doğrultusunda normalleştirmeye çalışıyor. Suriye rejimi, Özerk Yönetimin Rojava’da yaşamsallaştırdığı Demokratik sistemin Suriye’nin tümünde yaygınlaşmasından korkuyor. Bu sistemin yaşamsallaşması durumunda Şam’daki merkezi hükümetin ve onlarca yıldır Suriye’nin kaynaklarına el koyan, yolsuzluk yapanların sonunu getirecek. İşgalci TC ise, Suriye’deki Kürtlerin haklarını elde etmesinin, kendi ülkesindeki Kürtlerin de daha cesaretli bir şekilde kendi haklarını elde etmeye çalışacağından çekinmektedir. Türkiye’de 20 milyonu aşkın Kürt’e Özgürlük hakkının verilmesi ve bu Devrim tecrübesinin kendi topraklarına da aktarılması mümkündür. Özellikle işgalci TC, Kürtlerin yanı sıra Araplar, Çerkesler, Lazlar, Aleviler ve diğer halkların da Rojava Devriminden ilham almasından çekinmektedir.
Bu muhtemel duruma karşı işgalci TC bölgede İran, Rusya, Suriye Rejimi ve yer yer Amerika’nın desteğini alarak geçtiğimiz yıl ve 2024 yılının başından bu yana Rojava halklarının temel yaşam kaynaklarını, alt-üst yapıyı ve hizmet kurumlarını pervasızca bombaladı. Eş zamanlı olarak İşgalci Türk devleti ve çeteleri, QSD’nin 27 Ağustos gecesi Dêrazor ve Fırat’ın doğusundaki bölgelerde DAİŞ hücrelerine yanı sıra bölgede eşkıyalık yapan, halkı sindiren, silah ve kaçak mal ticareti yapan silahlı gruplara yönelik başlattığı “Güvenliği Güçlendirme Operasyonunu” boşa çıkarma amacıyla Minbic’e yönelik saldırı başlattı. Yine Rojava’nın birçok kantonuna yönelik saldırılar şimdiye kadar da devam ederken kesin bir sonuç elde edemediğini ve Rojava halkını sindiremediğini gören işgalci TC yeni arayışlara girdi.
Bunun üzerine Rusya, İran ve Suriye Rejimiyle beraber Rojava Devrimini çok yönlü hedef alma yönünde yeni bir plan başlattı. Bu planın hayata geçirilmesi için Rusya ve işgalci TC, İran’ın ve Suriye rejiminin desteğiyle Kuzey doğu Suriye ve Rojava’nın birçok bölgesinde ortak gizli bir istihbarat ofisi kurduklarını sitemiz lekolin.org ifşa etmişti.
Merkeze bağlı Suriye ve Rojava’nın 5 ayrı bölgesinde oluşturulan birimlerde yürütülen istihbarat faaliyetleri kurulan ortak istihbarat ofisinde haftalık olarak tüm istihbarat temsilcileri toplanıp değerlendirmekte ve taraflar arasında bilgi alışverişi yapılmaktadır.
Bu merkezlerin öncelikli hedefi Suriye içinde ajan ağı kurarak veya Suriye içindeki bölgelerden bölgeye ajan göndererek Özerk Yönetim ve Suriye Demokratik Güçleri hakkında bilgi toplamak ve hedef almaktır. Elde edilen bilgiler yerdeki ajanlarla iletişim halinde olan Türk MİT’ine verilmektedir. Bu çerçevede havadan ve karadan saldırılar Türk MİT’i tarafından gerçekleştirilmektedir.
Merkeze bağlı bu birimler aynı zamanda bazı aşiret liderlerine ve Baas Partisi ile bağlantılı ileri gelenlerle bağlantıya geçerek, Derazor bölgesi başta olmak üzere Arap aşiretlerini Özerk Yönetim ve Suriye Demokratik Güçleri’ne karşı kışkırtma faaliyetleri yürütmektedir.
Bu amaca ulaşmak için bu birimler bölgedeki otoritesini kaybetmiş ve artık şantaj yapamayacak durumda olan Baas rejiminin varlığından yararlanarak hem Qamişlo hem de Hesekê şehirlerinde uyuyan hücreler kurmakla görevlendirildi. Bu hücrelerin asıl amacını; İç Güvenlik güçlerinin Heseke, Qamişlo ve Derazor kırsalında yakaladıkları bu hücrelere ait kişilerin, bölgedeki askeri güçleri hedef almak üzere nasıl görevlendirildiklerini itiraf ettiği görüntüleri kamuoyuna sunmuştu.
IRAN’IN SURİYE POLİTİKASI
İran bölgeye yerleşmek için rüyasında göremeyeceği fırsatı savaşta yakaladı. İsrail’e karşı ileri siper görevi görecek askeri mevzilenmeyi elde etmiş oldu. İdeolojik açılım için ciddi bir zemin yarattı. Suriye’ye konumlanmakla bölgesel bir güç haline geldi ve bölge siyasetinde etkili olmayı başardı.
Genel anlamda İran, politikasını kendi milisleri üzerinden yürütüyor ve Orta Doğu’daki savaşı yoğunlaştırıyor ki bu, İsrail ve ABD’nin Hares El-Sawri El-Irani’nin üst düzey yetkililerine yönelik eylemlerinin ardından başlamıştı. İsrail’in ve Amerikalıların İran’a karşı değişimiyle birlikte İran da politikasını değiştirdi; uluslararası güçlere karşı sistematik saldırılar başlatmak amacıyla artık Irak’ta, Lübnan’da ve şimdi de Suriye’de İslami Direniş adı verilen milisleri hazırlıyor. Suriye seviyesinde, İranlılar Amerikalıların hareket etme riskiyle karşı karşıya, Amerikan kuvvetleri Suriye’nin Kuzey ve Doğu bölgelerine daha fazla takviye gönderiyor, bu takviyeler Suriye topraklarındaki tüm Amerikan üs ve merkezlerine gönderiliyor, dolayısıyla İran bu durumu yakından takip etmekte ve Amerikalıların bölgede hazırlanan planlarının önünde durabilecek özen ve planlamayla kendisini hazırlamaktadır.
Bu nedenle her bölge düzeyinde operasyon odaları kurmuştur. Her bölgedeki faaliyetlerini alanları birbirinden kesme hedefiyle yönetiyor. Bu alanları birbirine bağlayan yardım yolunu kesmek için, Baas Rejimi ile iş birliği içinde Cizîr ve Rakka bölgesine yönelik planlar hazırlarken, aşiretler arasındaki çatışmaları derinleştirmek temelinde bölgeyi kargaşaya sürüklemek istiyorlar. Yine QSD içindeki Arap güçlerine ilişkin faaliyetler yürütmektedir. ABD’nin Rakka’daki hareketliliğini takip eden İran bölgedeki çıkarlarına yönelik bir tehdit olması durumunda harekete geçebileceğini söylemek mümkün.
RUSYA İRAN’IN POLİTİKALARINA ORTAK
Elbette İran’ın bu politikalarında Rusya’nın da büyük payı var, çünkü Rusya, ABD’yi kışkırtarak Ortadoğu’da geniş çaplı bir savaşa dahil etmek istiyor. Böylece Amerika da kendisinin girdiği gibi derin bir kaosun içine girmiş olacak. Ki bu esas üzerinden İran’ın bölgedeki Amerikan güçlerine yönelik saldırılarında her türlü desteği sağlamaktadır. Diğer yandan da İsrail’in Şam, Hama ve Humus’ta İran güçlerine yönelik saldırı zemini sunuyor.
Diğer yandan Ukrayna savaşında askeri, sosyal ve ekonomik açıdan kriz yaşayan Rusya, müttefiki Şam rejimi, İran’ın işgalci TC devleti arasındaki ilişkileri normalleştirmek için hazırladığı normalleşme haritasını Suriye rejimine kabul ettirmeye çalışıyor.
İşgalci TC, Rusya’nın Batı ülkelerin yaptırımlarını aşmasına yardım etme Rus gazı ve tahıl ihracatını güvence altına almak için yıllara varan bir ekonomik anlaşma yaparak bu açmazı kendi lehine çevirme arayışında.
İşgalci TC, bu hizmetler karşılığında Rusya’dan Suriye rejiminin kendileriyle olan ilişkilerini normalleştirme koşullarını kabul etmeye zorlamasını, yine uluslararası raporlarda işgalci TC ve ona bağlı çete gruplarının işgali altında olan bölgelerde işlenen savaş suçlarının meşrulaştırılması ve başta Demokratik Özerk Yönetimi altında olan Kuzey ve Doğu Suriye bölgesine yönelik saldırılarını devam etmesi için ikna etmesini istiyor. 20-21 Ocak 2024 tarihinde Türkiye-Suriye sınırında bulunan Kesep bölgesinde Rusya gözetiminde işgalci TC ve Suriye rejimi arasında yapılan gizli toplantıda da bu talep tekrarlandı.
ŞAM REJİMİNİN SON ÇIRPINIŞLARI
Son Astana zirvesinde her zamanki gibi Suriye rejimi dışında herkes Suriye adına oradaydı. Suriye arenası, başta Türkiye, Rusya ve İran olmak üzere her biri kazanç elde etmeye ve kendi gündemini dayatmaya çalışanlara tanık oluyordu.
Amerikan yaptırımlarından bitkin düşen Şam rejimi Suriye’deki ekonomik çöküşü ortadan kaldırmanın yollarını arıyor. Şam rejiminin son çırpınışlarını kendileri için fırsat bilen İran ve Rusya; Suriye ve Rojava’daki varlığını güçlendirme çalışıyor. Bu eksende de Rusya, Tartus limanını yenileme şartıyla yarım asırlığına kiraladı. Rusya’nın, Suriye’ye arenasına müdahil olmasından bu yana Beşar Esad rejimine sağladığı askeri destek karşılığında kendi askeri üsleri ve havalimanlarını inşa etmenin yanı sıra sanayi şirketleri de kurdu.
Tüm tarafların sahadaki piyonu olmaya devam eden Suriye Rejiminin tek kurtuluş yolu Özerk Yönetimle masaya oturmasıdır. Kuzey ve Doğu Suriye Özerk yönetiminin Şam rejimi nezdindeki diyalog arayışları, gerçek anlamda Suriye’de kalıcı barışı sağlayan, halkların çıkarlarını önceleyen, savaşın nihayete ermesini isteyen arayışlardır. Özerk yönetimin diyalog çabaları, Suriye savaşının sürmesinden yana olan ve savaştan beslenen güçlerin hiçbir zaman istemeyeceği bir durumdur.
Şam rejimin önemsemesi ve değer biçmesi gereken tek şey, Özerk Yönetimin samimi diyalog girişimleridir. Halkların çıkarını, Suriye’nin bütünlüğünü esas alan ve Özerk Yönetimi muhatap alan bir çözüm arayışı, kaosu derinleştiren işgalci TC ile diyalog arayışlarından daha değerlidir.
Militan RÊHAT