ORTADOĞU HARİTASI
İsrail ile Hamas arasındaki savaş başladığında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, çizilen yeni bir haritayı kaldırarak, “Ortadoğu’nun haritası değişecek” demesinin ardından birçok siyasetçi ve stratejist “Ortadoğu’da Üçüncü Dünya Savaşı”nın başladığı yönünde değerlendirmeler yaptı.
Erdoğan’da yeniden “Sykes-Picot gibi yeni bir bölünmeyi kabul etmiyoruz” açıklamasında bulundu.
Her gün “İsrail’i yok edeceğiz” diyen İran ise, “Şuanda savaş istemiyoruz” demeye başladı. İran adına vekalet savaşı yürüten güçler İsrail’den büyük darbeler yedi. Arap ülkeleri “İbrahimi Anlaşması”na bağlı hale geldiler. Amerika ve İngiltere’nin çıkarları dışında politika oluşturamaz duruma geldiler. ABD ve İngiltere, Ortadoğu’ya askeri güç ve ağır silahlar göndererek tereddütsüz İsrail’e desteklerini sundular.
Bu, dünya güçlerinin gündeminde yeni bir süreç, yeni bir dizayn anlamına da geliyor. Sürecin kendisi hiçbir gücün ne aleyhinde ne de lehinedir. Önemli olan, güçler süreci nasıl okuduğu ve kendini ona göre nasıl hazırladığıdır.
Kürt halkı bu yeni süreci iyi okuması ve birliği kurması halinde mutlaka başarıya ulaşacaktır. Ulusal birliğin gücüne varıldığında Kürdistan’ın dört parçasında bugüne kadar ki kazanımlar katlanacaktır.
Irkçı, milliyetçi, mezhepçi zihniyetle kurulan devletler birer birer yıkılıyor. Irak’ta Baas rejimi çöktü, Suriye’de de Baas rejiminin başı büyük dertte. İran kendi içinde büyük zorluklar yaşıyor, vekalet savaşında da büyük yenilgiler yaşıyor. Türkiye, Kürtleri yok etmek için tüm iç ve dış güçlerini kullanmış fakat en nihayetinde zayıflamış ve tasfiye olacağı korkusu içindedir.
İşgalci Türk devleti yeni kirli oyunlar ve kandırma manevralarla kendisini değişim rüzgârından korumaya çalışıyor. Görünen o ki, Türk devleti yeni Ortadoğu’nun yeni dizaynına dahil değil. Kendisine “Büyük Ortadoğu Projesi’nin Eşbaşkanı” misyonunu biçen işgalci Türk devleti görevden alındı. Artık bu oyunda değil ancak en azından piyon olabilir durumunu yaşıyor. Yani artık jeostratejik ve jeopolitik rolünü kaybediyor.
JEOPOLİTİK KONUM İŞGALCİ TÜRK DEVLETİNİN ELİNDE GÜÇLÜ BİR ARAÇTI
Türk devletinin Birinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Kürtleri katletmek, tüm ülkelerden yardım almak için jeopolitik konumunu pazarlayıp kullandığı biliniyor. Jeopolitik konum işgalci Türk devletinin elindeki en büyük araçtı. Böylece hem Sovyetler Birliği’nden hem de ABD’den yararlandı. Suriye’deki savaşta hem Rus devleti hem de ABD ile temasa geçti. Türk devleti ile dünya güçleri arasındaki tüm ilişkiler Kürtlerin yok edilmesi üzerine kuruluydu. Diplomasilerini Kürtlerin haklarına karşı tasarladılar. Dünyadaki hangi ülke ile görüşme gerçekleştirdilerse başat konu Kürtlere karşı girdiği soykırım politikasının gerçekleşmesi için yardım istemeleri oldu. Kürtlerin varlığından duyulan korku yüreklerinde o kadar derine işlemişti ki, her toplantıda bu korkuyu dile getiriyorlardı. Artık tüm dünya Türk devletinin zaafının nerede olduğunu biliyor. Türk siyaset literatüründe Kürt korkusuna “Yumuşak Karın” adı verilmektedir. Yani Kürtler Türkiye’nin yumuşak karnıdır. Türk devletini vurmak isteyen Türklerin yumuşak karnına vuracaktır, onun üzerinden taviz koparmaya çalışacaktır.
Türk devleti, vahşi bir ırkçılıkla kendine Kürtler adına bir “fobi” yaratmış, iç ve dış politikasını buna göre yönetmiştir. Türk toplumu bu politikaya göre tasarlandı. İşgalci devletin tüm resmi kurum ve kuruluşları Kürt düşmanlığı üzerine inşa edilmiştir. Ulusal ve uluslararası alanda Kürdistan özgürlük hareketine karşı NATO-Gladio gibi askeri ve siyasi örgütler kullanıldı. Önder Apo’ya yönelik 15 Şubat komplosu, İsrail’in de içinde bulunduğu Gladio tarafından gerçekleştirildi. Uluslararası güçlerin izniyle özgürlük savaşçılarına karşı kimyasal silahlar da dahil olmak üzere yasaklı tüm silahları kullandılar. İhanet şebekesi de dahil olmak üzere her türlü yol ve yöntemi denemiştir. Önder Apo’ya ağır tecrit uyguladılar, Kuzey’deki on binlerce yurtseveri tutukladılar, Rojava Kürdistan’ına saldırdılar ama buna rağmen Kürt halkını teslim alamadılar, tasfiye edemediler. Sonuç olarak Kürt halkı ve öncüleri eşi benzeri olmayan bir direniş göstererek tüm işgal saldırılarını yenilgiye uğrattı. Türk devletinin soykırım ve yağma politikası devleti ve toplumu iflasa sürükledi. Anti-demokratik politika o kadar vahşice ve sistemsiz bir şekilde yürütüldü ki, artık işgalci devletin ortakları bile onları koruyamıyordu. Soykırım politikası halkın, özgürlük gerillasının ve Önder Apo’nun direnişiyle ortadan kaldırıldı ve tüm dünyada teşhir edildi.
Direniş sonucunda Kürt dostları arttıkça işgalci devletin dostları azaldı. Bugün dünyanın her yerinde özgürlük savaşçılarının ve Kürt dostlarının sesi Önder Apo’nun özgürlüğü için yükseliyor. Kürdistan Özgürlük Hareketi Ortadoğu’da önemli bir aktör haline geldi. Yeni Ortadoğu’nun oluşumunda Kürtlerin ve özgür Kürdistan’ın yeri açılıyor. Artık bu gerçeği engelleyemezler.
Kürt halkının entelektüel, siyasi ve askeri gücü, bölgenin sorunlarının çözümünde öncülük yapabilecek düzeye ulaştı. Demokratik ulus ve demokratik konfederalizm hayal değildir. Önümüzde bir hakikat ve asli bir görev var. “Özgür Kürdistan, konfedere ve demokratik Ortadoğu” önümüzdedir. Herkes biliyor ki Ortadoğu’nun en dinamik, devrimci gücü, değişime ve dönüşüme açık ve hazır olanlar Kürtler, Kürdistan Özgürlük Hareketi PKK ve Önder Apo paradigmasıdır.
Önder Apo’nun Kürt sorununu ve Ortadoğu sorununu çözecek güce sahip olduğuna şüphe yoktur. Önder Apo, İmralı görüşmesinde şu mesajı verdi; “Tecrit devam ediyor… Koşullar ne olursa olsun bu süreci çatışma ve şiddet alanından hukuk ve siyaset alanına dönüştürecek teorik ve pratik güce sahibim.” Her yurtsever, Önder Apo’nun bu sözlerinin ağırlığını ve önemini yüreğinde hissediyor, bunun için de mücadele bayrağını yükseltmek, mücadele düzeyini güçlendirmek gerekiyor. Bu süreçte duygularımızı, tavırlarımızı, aklımızı ve kalbimizi birleştirirsek mutlaka başarıya ulaşırız. Kürdistan işgalcileri en zayıf durumunu yaşıyor. Bu işgalci devletler Birinci Dünya Savaşı’ndaki “hasta insanlar” gibidir. Tamamen erimek üzereler.
“Korfami” felaketleri getirir. (Korfam, gözleri gören ama gördüğünü idrak edemeyenlere denir) Korfam görür ama görmüyormuş gibi davranır. Duyuyorlar ama sağır ve dilsiz gibi davranıyorlar. Çıkarlarına uymadığı için gerçekleri görmezden gelirler. Korfamların rengi ve yüzü yok. Sahte bir dünyada yaşıyorlar.
Gözümüz, kalbimiz, aklımız; tanımaya ve anlamaya açık olmalı.
Hîwa AZAD