28 Eylül 2018 Cuma Saat 06:51
Yapılan son seçimle birlikte Türkiye tamamen iki kutba ayrıldı. Peki buna
neler yol açtı?
Doğru sonuca ulaşmak için öncellikle sistem olarak başkanlık sisteminin ne
olduğunu iyi anlamamız gerekir. Başkanlık sistemini ilk kez 1787’de
Filedelfiya’da toplanan kurucu meclisin kararıyla ABD kullanmaya başlamıştır.
Bu sistemi kullanan bütün ülkeler diktatörlüklerini en üst seviyeye çıkarmak
için oluşturmuşlardır. Bununla birlikte
bu sistemi kullanmaya başlayan ülkeler kendi çıkarlarına göre sistemi
şekillendirmişlerdir. Türkiye de Başkanlık sistemini kendi çıkarlarına göre
şekillendiren ülkelerden bir tanesidir. AKP-MHP ittifakıyla milliyetçi ve dinci
bir savaş hükümeti kurulmuştur. Oluşturulan Türk tipi başkanlık modeline
bakacak olursak
–
Başbakanlık kurumu
kaldırılıp yetkileri Cumhurbaşkanına devredilmiştir,
–
Cumhurbaşkanına kararname
çıkarma ve atama yetkisine sahiptir,
–
Yürütmeye ilişkin,
hakkında kanun bulunmayan alanlarda kararname çıkarma yetkisine sahiptir,
–
Yürütmeye ilişkin, Bakanları
milletvekili olmayanlardan seçebilir,
–
Bakanlıkların kamu, kurum
ve kuruluşların tanzim gibi yetkileri kendi elinde tutuyor.
Belirtilen maddelerden anlaşılacağı gibi şekillenen bu sistem bütün
yetkilerin TEK ADAM’da toplanmasına ve halk kaderinin sadece bir kişinin ağzından
çıkacak sözlere bağlı olduğunu açıkça gösteriyor. Yani diyebiliriz ki devlet
toplum için olması gerekirken toplum devlet için anlayışı ortaya çıkmıştır. Bu da
bireyin ve toplumun haklarını devlet çıkarlarına kurban edilip faşizan
düşüncelerin temelini attırmıştır.
Başkanlık Sisteminin beraberinde getirdiği sonuçlar
Sıfırlanan halk iradesi
Yürütme gücü üzerinde yaşanan başkanlık yarışı, kazanan adaya yürütme
yetkisinin tamamını sunarken kaybeden adayın yönetim sürecindeki etkinliğini
sıfırlar. Ya hep ya hiç oyunu söz konusudur. Kazanan kişi sonraki seçime kadar yürütme
gücünü tek başına kontrol etmektedir. Bu durum bizzat Türk tipi başkanlık
modelinde karşımıza çıkmaktadır. Şuan Cumhurbaşkanı olan Tayip Erdoğan bu
yetkileri sonuna kadar kullanarak muhalif kesimin bütün siyasi, sosyal ve
ekonomik haklarını sıfırlamaktadır.
Sitemin siyasal üslubu
Kazananın her şeyi aldığı, kaybedenin her şeyi kaybettiği sıfır toplamlı
oyunda birlik olamaya değil kutuplaşmaya teşvik eden faktörler ön plana çıkmaktadır.
Seçilen kişi gelecek başkanlık seçimine kadar iktidarını koruyacağından emin
olduğundan gerek muhalefetin gerekse seçmen kitlesinin taleplerine karşı kulaklarını
kapatıyor. Muhalefete karşı dilsiz ve sağırlaşan Erdoğan aynı şekilde geçmişte
de halka karşı aynı yaklaşımlar sergilemişti. Buna örnek vermek gerekirsek Erdoğan’ın
2005 Diyarbakır Newrozunda yaptığı açıklama şöyleydi: “Ortada bir kürt sorunu
var o sorunu çözeceğiz söylemleri başkan seçildikten sonra kürt sorunun
olmadığı bu meselenin betona gömüldüğünü dile getirmiştir. Bunun ardında
Kürdistanda inkar ve imha politikasını yaygınlaştırıp yeni bir savaşı
başlatmıştır. Bu sistemin beraberinde getirdiği diğer sonuçlar şunlardır:
–
Yaşanan ekonomik kırizin
faturasının fakir halktan çıkarılması.
–
İşsizlik oranı %20 lere
dayanmışken Katar’dan 370 milyon dolarlık özel uçağın alınması
–
PKK’yi bitireceğiz adı
altında merkezi bütçeden 64 milyar 306 milyon 50 bin tl yi doğrudan güvenlik ve
savunmadan sorumlu kurumlara vermesi aslında halkın 64 miyar 306 miyon 50 bin
tl borçlanması demektir.
–
Başkanlık sisteminden
sonra yasalaştırılan sınır ötesi operasyonlar ve sınır güvenliğini koruma adı
altında devlet hazinesinden harcanan örtülü ödeneklerin bir kısmı silah ve cephane
olarak çetelere verilmiş bir kısmı ise yandaş medya ve onun yardakçılarına
aktarılmıştır.
Başkanlık sisteminden sonra çıkarılan ana yasaların ve mali düzenlemelerin
halk çıkarına uygun olmadığı yaşanan kriz ile kendisini ispatlamıştır. Fakat
halen ortada bir kriz yoktur gibi söylemler halkın yaşadığı sefaletin göz ardı
edildiğinin açık göstergesidir. Vahşet olarak görülen başkanlık sistemi
özelikle Kürdistan bölgesi başta olmak üzere sömürgeleştirmeyi ivedilikle
gerçekleşmiştir. Başkanlık sisteminin temelinde Kürdistan işgali ve Kürt
soykırımı yatmaktadır. Bunu zatın kendisi açık bir biçimde dile getirmiştir.
Varlığını ve sistemini bunun üzerine inşa etmiştir. Tayyip Erdoğan her şeyi
yapabilir ibir pozisyondadır ve toplum ihtiyaçlarından ziyade kendi
ihtiyaçlarına göre sistemi şekillendirebilir. Devlet çarkı tek adam eliyle ve
AKP-MHP ittifakı üzerinden çevriliyor. Bu sistem neyi amaçlamaktadır, esas
olarak hangi sorunların çözümünde bir ihtiyaç olarak görüldü, bunları iyi
okumak ve yorumlayabilmek lazım.
Dinden de istifade edilerek toplumda ırkçılığın tırmandırılması başlı
başına ülkenin çözümsüzlüğe sürklenmesine yeterlidir. Yıllardır çözümsüz
bırakılan müzakerelerin boşa çıkarıldığı Türkiye’de krizin baş göstermesinde
esas olarak Kürt sorunu yatmaktadır. Faşizan uygulamalarla tırmandırılan
ırkçılık ve milliyetçiliğin yarattığı kutuplaşmalar başkanlık sisteminin bir
oyunu olarak toplum zararına sonuçlar doğurmuştur. Demokrasinin işlemediği bir
ülkede başta ekonomik olmak üzere birçok sorun baş gösterir ve sonucunda çöküş
kaçınılmazdır. Tek adam eliyle yönetilen antidemokratik bir sistemin ömrü fazla
uzun değildir. Toplum açısından ele alınırsa bu sistemden halkın payına düşecek
olan sıfır’dır. Yani hiçbir şey. Oynanan oyunun kazananı Erdoğan ve sistemi
olmayacak, ancak uzun vadede sürecek olan başkanlık sisteminde halk zararlı
çıkacaktır.
Militan Rêhat
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html-
http://kursam.net/index.html