İşgalci Türk devletinin sadece bir tek derdi var o da Kürtlerin Kuzey Suriye’de statü sahibi olmaması ki son yıllarda görüldüğü gibi Arapları da içine kattı. Ve bunun için de elinden gelen her şeyi yapacaktır. Gerekirse de Suriye Rejimi ile oturur ve taviz vermesi gerekirse de vermeyi göze alacaktır. Asıl amacına ulaşmak için güdümündeki çeteleri satması gerekirse de satacaktır.
Tahran zirvesinden sonra Soçi’de Erdoğan ve Putin arasında yapılan toplantıdan sonra Kuzey Suriye ve Rojava’da gelişen olayların seyri daha da netleşti diyebiliriz. Her ne kadar basın ayağı ve televizyonlarda işgalci Türk devletinin Kuzey Suriye ve Rojava’ya yönelik bir işgal operasyonu için Rusya’dan yeşil ışık almadığı belirtilse de yeni bir işgal konseptinin devreye konulduğu görülmektedir.
İran ve Rusya’nın İşgalci Türk devletini Suriye Rejimine yaklaştıracak ortak anlaştığı maddeleri şöyle sıralamak mümkün:
- İşgalci Türk devleti Rejim denetiminde bölgelere yaklaşmayacak,
- Özerk yönetime ve QSD’ye yönelik gerçekleştirecek hava saldırıları ve nokta atışları karşısında sessiz kalıp, basın üzerinden kendilerini işgalci Türk devletinin saldırılarına karşıymış gibi açıklamalarda bulunacak
- Suriye Rejimi ve İşgalci Türk devleti arasında sözde güvenli bir bölge oluşturmak için 1998’de imzalanan Adana mutabakatını tekrardan devreye konulacak,
Okuyucularımız da Adana mutabakatında 5 kilometrelik alanda her iki ülke için tehlike oluşturacak durumlara müdahale hakkı tanıyor. Bu anlaşmayı 2. Adana mutabakatı olarak devreye koymak istemektedirler.
- Bir diğer madde ise İdlib üzerinedir. Zamanla İdlib’teki radikal güçleri oradan çekip, İdlib’i Suriye rejimine teslim etmek istiyorlar.
Peki işgalci Türk devletinin buradaki kazancı ne olacak? İşgalci Türk devletinin sadece bir tek derdi var o da Kürtlerin Kuzey Suriye’de statü sahibi olmamasıdır. Ve bunun için de elinden gelen her şeyi yapacaktır. Gerekirse de Suriye Rejimi ile oturur ve taviz vermesi gerekirse de vermeyi göze alacaktır. Asıl amacına ulaşmak için güdümündeki çeteleri satması gerekirse de satacaktır.
Bu yukarıda dile getirdiğimiz 4 madde önümüzdeki günlerde daha çok gündemimize girecektir.
Şöyle bir soru sormak mümkün; Suriye Rejimi ile TC arasında yapılacak görüşmeler kendisiyle nasıl bir sonuç getirir?
Görünen o ki işgalci Türk devletinin Suriye Rejimi ile görüşme çabaları var. Suriye Rejimi de içinde bulunduğu krizden kurtulmak için bu görüşmelere sıcak bakıyor. Fakat uzun süreli bakıldığında ve stratejik olarak ele alındığında ne işgalci Türk devletinin ne de Suriye rejiminin bu görüşmeden fazla bir çıkarı yok.
İşgalci Türk devletinin elindeki bazı dosyalar Suriye Rejimi ile kurulacak ilişki ile çözülecek sorunlar değil. Suriye Rejiminin işgalci Türk devleti ile görüşmesi durumunda önüne koyacağı şartlardan biri, Türkiye’nin muhalif güçleri desteğini kesmesi, yine Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslim) arasında tanınan kişileri, yine Suriye Rejiminin terörist olarak tanımladığı El Kaide, DAİŞ ve El Nusra çeteleri arasındaki bazı kişileri işgalci Türk devletinden kendilerine teslim edilmesini isteyecek. Acaba işgalci Türk devleti bu kişileri vermeye hazır mı? Elbette işgalci Türk devleti çetelerden kolay kolay vazgeçmeyecektir. Vazgeçse de yıllardır beslediği finanse ettiği çeteleri bunu kabul etmeyecektir.
Bir diğeri işgalci Türk devleti ve Suriye Rejimi var olan göçmenlerin geri dönüşü üzerinde anlaştı. Fakat binlerce Suriyeli göçmen geri dönmek isterler mi? Şu anda 3-4 bin arası Suriyeli göçmen Türkiye’de yaşıyor. Bunların ne kadarı dönmek istiyor? Bu da başlı başına ikinci bir kriz yaratacaktır.
Diğer en büyük şartlardan biri de Amerika ve işgalci Türk devletinin Suriye konusundaki ilişkileridir. İşgalci Türk devletinin attığı adımlar ve açıklamalar Amerika ile var olan krizli ilişkileri daha da derinleştirdi. Bu sıraladıklarımızın hepsi işgalci Türk devleti ve Suriye Rejimi arasında bir ilişkinin gelişmesi durumunda hortlayacak konulardır.
İşgalci Türk devleti ve Suriye Rejimi arasında gelişebilecek görüşmede Suriye Rejiminin yaşayacağı zorlanmaları ele alırsak; birincisi Suriye Rejimi bu görüşmelerle işgalci Türk devletini ve güdümündeki çetelerini işgal ettikleri bölgelerden çıkartıp bu bölgelere refahı getirebilecek mi? İkincisi işgalci Türk devleti ve çetelerinin denetimindeki bölgelerde her yönüyle bozulan alt yapı, ekonomik sorunları Suriye rejiminin bunları çözecek siyasi, ekonomik gücü var mı?
En önemlisi de işgalci Türk devletinin ve Suriye rejiminin tarihi bir düşmanlığı söz konusu. Suriye Rejimi de şunu çok iyi biliyor ki bu görüşmelerle işgalci Türk devleti denetimindeki bölgelerden çıkmayacaktır. İşgalci Türk devleti Osmanlı hayallerini ve Osmanlı’nın Halep ve Suriye’deki çıkarlarından kolay kolay vazgeçmeyecektir. Bu açıdan Suriye rejimi bu noktada görüşmeler için fazla ikna değil.
Bu süreçte yaşanan siyasi ve diplomasi trafiğini ve beraberinde getirdiği sonuçlar sıralayacak olursak;
- Türk işgali altındaki İdlib’ten Serêkaniye’ye kadar silahlı çete grubu ve ailelerinde büyük bir tepki yarattı. Hatta daha çok toplumsal bir tepkiydi de diyebiliriz. Çünkü işgal bölgelerinde yapılan gösterilerde atılan birçok slogan aynıydı. Sloganların hepsi işgalci Türk devletine karşı olup, Türkiye’nin kendilerini gözden çıkardığını ve sattığını belirtiyordu. Yine Suriye Rejimi ile görüşme yapmayacaklarını net bir şekilde belirttiler. Göze çarpan bir diğer çarpıcı slogan ise Türkiye’nin Rejimle anlaşmak yerine QSD ile anlaşma yapsın talebiydi. İşgalci Türk devletinin Rejimle görüşme isteği Suriye muhalifleri, Cephe el Şamiye, Ehrar El Şarqiye çete grupları gibi Suriye muhalifleri arasında da büyük bir rahatsızlık yarattı.
- Özerk yönetim cephesinden olayları ve son siyasi gelişmeleri ele alacak olursak elbette ki Kürdistan üzerinde sömürgeci ve işgalci saldırılar yapan Türk devleti gibi güçlerin yaptığı bu görüşmeler Kürtler için kuşku duyulacak ve duyarlı yaklaşılması gereken bir noktadır. Böylesi hassas bir süreçte, Kuzey Suriye’de elde edilen kazanımlar ve verilen bedellerle bir statüye doğru gidilmektedir. Fakat İran, Rusya, Suriye Rejimi ve Türkiye’nin birleşerek bu kazanımları darbeleme çabalarına karşı duyarlı olup gerekli tedbirler alınmalı.
- Genel bir çerçevede siyasi olarak ele alırsak, işgalci Türk devleti bu görüşme için ne içinde bulunduğu iç siyasetle hazırdır ne de yürüttüğü dış siyasetle hazırdır. Suriye rejimi de aynı şekilde bir kolunun altında Rusya bir kolunun altında İran olmak üzere iki değnekle yürüyor. Bu değneklerden birinin en ufak bir hareketinde Suriye rejimi herhangi bir adım atamayacaktır. Ki Rusya da İran da kendi çıkarlarına göre hareket etmektedir.
Ortaya çıkan sonuç da her ne kadar uluslararası ve bölgesel güçler Kürtlerin üzerinde kirli ittifak ve anlaşmalar yapıyor olsalar da Kürtler her geçen gün daha çok örgütlü hale gelip sürece karşı daha duyarlı hareket ediyor. Yapılan kitlesel gösteriler bunu net bir şekilde ortaya koydu.
TAHRAN ZİRVESİ
Tahran Zirvesi’nde yapılan üçlü görüşmeyi Kuzey Doğu Suriye için iki yönlü ele alabiliriz. Taraflar zirvede işgalci Türk devletinin bir kez daha Kuzey Doğu Suriye’ye fiili bir operasyon yapmasına izin vermeyeceklerini belirttiler. Yine Türkiye’yi Suriye’de yürüttükleri politikalarına entegre etmeye çalışacaklar. Elbette işgalci Türk devletinin Kuzey Suriye ve Rojava’ya yönelik karadan bir saldırının önü kesilmiş olsa da havadan saldırı izni verildi. Ki 19 Temmuz’da Tahran’da yapılan üçlü zirveden sonra hava saldırıları ve sınır hattı boyunca Til Rifat ve Qamişlo başta olmak üzere nokta saldırıları da oldu. Edinilen bilgiler ve yapılan birçok değerlendirmelerde de dile geldiği gibi Tahran zirvesinden sonra güçler arasında istihbarat paylaşımları üzerinden bu nokta saldırıları gerçekleşti. Rusya’nın bu saldırıların önünü açmasının bir nedeni Ukrayna’da girdiği bataklıktan ve NATO baskısından kendini kurtarıp işgalci Türk devletini kendi tarafına çekme isteği. İran ise stratejik olarak baktığında Kürtlerin bir statü kazanmasını kendileri için tehlike olarak görüyor. Bunun için de Türkiye ile olan ilişkilerini dengeli götürmek istemektedir. Son minvalde Türkiye’nin Suriye Rejimi ile görüşmesi için bir zemin oluşturdular.
19 Temmuz’da Suriye Dış işleri bakanı da Tahran’da hazırdı. Orada İran ile neler görüşüldü neler tartışıldı, yine Mevlüt Çavuşoğlu ile neler konuşulduğu basına fazla yansıtılmadı. Fakat Suriye dış işleri bakanı Fesan Oktat’ın Tahran’da hazır bulunması gündeme girdi. Özcesi Tahran zirvesinde yapılan görüşmeler işgalci Türk devletini ve Suriye Rejimi birbirine yakınlaştırmanın ilk adımıydı.
Dozdar XERÎB
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi