Son yılların en aktif özgürlük mücadelecilerinden birisi olan Leyla Güven, AKP-MHP iktidarı tarafından bir kez daha tutuklanıp cezaevine kondu. Hem de bu sefer tam 22 yıl hapis cezası vermiş olarak.
Leyla Güven, geçmişte belediye eş başkanlığı ve milletvekilliği yapmış olan bir siyasetçiydi. Tutuklanırken ve halen de Demokratik Toplum Kongresi eş başkanı olarak görev yürütmektedir. Kadın özgürlük mücadelesi ile Kürdistan özgürlük mücadelesi kapsamında son derece aktif ve etkili olan bir eylemcidir. İnsanlarla ilişki kurmakta usta ve mücadelede direngendir. 7 Kasım 2018 tarihinden başlamak üzere tam 200 gün açlık grevi yapmış olan bir kişidir. Belli ki birçok kez ölümün eşiğinden dönmüş bir özgürlük ve demokrasi militanıdır.
Tutuklanması ardından Leyla Güven’e çok çeşitli çevre sahip çıkmış ve AKP-MHP iktidarını kınayarak derhal serbest bırakılmasını istemiştir. Özellikle kadınlar sahip çıkarak “Leyla Güven’in kendi iradeleri olduğunu” belirtmişlerdir. “Leyla Güven’in izinden özgürlük mücadelesini daha da geliştireceklerini” ifade etmişlerdir. Dış devrimci-demokratik kamuoyundan da Leyla Güven’in tutuklanmasına karşı çok ciddi tepkiler gelmiştir.
Peki önemli bir direnme yılı olan 2020 yılının sonuna doğru giderken AKP-MHP faşizmi tarafından Leyla Güven niçin tutuklanmıştır? Kuşkusuz bu soruya “Özgürlük ve demokrasi için yürüttüğü mücadeleyi engellemek için” cevabı verilebilir. Açık ki ilk akla gelen cevap budur ve yanlış da değildir. Zira Leyla Güven sembol düzeyde bir özgürlük ve demokrasi eylemcisidir ve ondukça da etkilidir. AKP-MHP faşizmi açısından böyle etkili bir mücadele kişiliğinin durdurulması ve faaliyet yürütemez hale getirilmesi önemlidir. Zira bu tür çalışmalardan korkmakta ve adeta etkili çalışan bir kişi bile bırakmamak üzere öne çıkan herkesi tutuklayıp bu temelde devrimci-demokratik faaliyeti yürütülemez hale getirmek istemektedir. Bunun için zindanları ağzına kadar tıka basa doldurmuş durumdadır. Öncüyü tutuklayarak, kitleyi öncüsüz bırakıp korkutmaya ve etkisiz hale getirmeye çalışmaktadır.
Kuşkusuz AKP-MHP faşist yönetiminin bu yaklaşım ve politikaları anlaşılırdır. Zira devrimci-demokratik çalışma olunca kendi hile ve yalanları açığa çıkmakta ve artık kitleleri aldatamaz hale gelmektedir. Bunu önlemek için neredeyse on binlerce devrimci-demokratı tutuklayarak zindanlara doldurmuş olduğu ortadadır. Bunun için isim veya bilanço vermeye gerek yoktur. Zira yıl sonu itibariyle HDP yöneticileri ve insan hakları örgütleri peş peşe bu tür yüksek rakamlı bilançoları kamuoyu önünde açıklamışlardır. Nitekim Leyla Güven de söz konusu bu liste içinde yer alan bir isim olmuştur.
Belli ki buraya kadar yapılanlar oldukça açıktır ve de siyaseten kolayca anlaşılmaktadır. Çünkü başta faşist diktatörlükler olmak üzere hemen tüm iktidarlar az çok bu uygulamaya baş vurmaktadır. Öldürerek etkisiz kılamadıkları muhaliflerini tutuklayıp zindana koyarak etkisiz hale getirmek ve böylece önlerindeki engellerden kurtulmak istemektedirler. Erdoğan-Bahçeli faşist diktatörlüğünün Leyla Güven’i tutuklayarak yaptığının bu olduğu da açıktır.
Fakat elbette her şey bununla sınırlı da değildir. Örneğin, tıpkı benzerleri gibi, Leyla Güven’in bir de tutuklanma şekli vardır. Evi silahlı kişilerle kuşatılarak Leyla Güven alınıp palaz pangaloz götürülmektedir. Yüzü sert ve gergindir. Kendisini götürenlerle sert diyalog içinde olduğu görülmektedir. “Ne yapsanız da bu memleketten gitmeyeceğim ve siyaset yapmaya devam edeceğim, ama içerde ama dışarda” dediği anlaşılmaktadır. Acaba Leyla Güven’i tutuklayanlar, ona “Niçin kaçmadın?” diye mi sormaktadırlar? Ve hatta acaba kaçmaya teşvik mi etmektedirler? Zira Leyla Güven’in söz konusu tepkilerinin başka izahı ve anlaşılır yanı yoktur.
Elbette bütün bunlar da işin bir başka boyutudur. Leyla Güven’in hem tutuklanması ve hem de söz konusu ifadeler tutuklanmanın iki boyutu olmaktadır. Olayın bunlar dışında kalan bir de üçüncü boyutu vardır: Söz konusu tutuklanma işleminin görüntüsünün çekilerek basında yayınlanması!
Kuşkusuz bu çekimi normal bir basın yapmamıştır. Çekim tesadüfen rast gelme biçiminde de olmamıştır. Söz konusu çekim planlı bir biçimde yapılmış ve yine planlı ve istekli olarak bunlar basına verilip yayınlanması sağlanmıştır. Elbette bunu da Leyla Güven’i tutuklayan güçler yapmıştır. Yani Leyla Güven’i tutuklayanlar, operasyonlarının bir bölümü olarak da olayın görüntüsünün çekilmesini ve basında yayınlanmasını planlamışlardır. Bunun için de özel bir basın örgütlemişler ya da önceden örgütledikleri basın güçlerini kullanmışlardır. Peki ama neden bunu yapmışlardır?
İşte bu soru ve onun cevabı da Leyla Güven’in neden tutuklandığı sorusu ve cevabı kadar önemlidir. Peki bu soruyu nasıl cevaplayacağız? Çok açık ki, bir yandan Leyla Güven’i tutuklayıp devrimci-demokratik faaliyet yürütemez hale getirirken, bir yandan da bu işlemi basın üzerinden yayınlayıp halkı korkutarak kitleleri etkisiz hale getirmek istedikleri biçiminde cevaplayacağız. İşte yapılan işin burası özel savaş olmakta ve en az birinci boyut kadar da önem taşımaktadır.
Dikkat edilirse, faaliyetlerini engellemek için bir devrimci veya demokrata yöneltilen öldürücü saldırı veya tutuklama normal savaş kapsamında ele alınmaktadır. Fakat bu işlemi bir biçimde başkalarına göstermek ise özel savaş kapsamında değerlendirilmektedir. Çünkü bu biçimde bir kişinin etkisiz kılınmasının da ötesinde, onu etkisiz kılan olayı propaganda ederek başkalarını da etkisiz kılma hedeflenmektedir. İşte özel psikolojik savaş denen olay böyle olmaktadır.
Bir kişiyi dehşet verici yöntemlerle öldürme veya tutuklama ve olayı topluma yansıtma, bir kişiye hakaret edip çaresiz bırakarak bunu topluma yansıtma durumu özel psikolojik savaş kapsamına girmektedir. Dikkat edilirse Kürt halkına yöneltilen katliamlar, linçler, işkenceler, ev yakmalar, cenaze sürüklemeler, mezarları kırmalar, kadınlara tecavüz ve hakaretlerin hepsi bu amaçladır ve dolayısıyla özel savaş kapsamındadır. Bunlarla Kürt toplumu korkutulmak, sindirilmek, çaresiz kılınmak ve mevcut soykırım politikası bu temelde başarıya götürülmek istenmektedir.
O halde bu gerçek bilinerek, yurtsever toplum tarafından bu oyuna gelinmeyecek ve bunlardan soykırımcının istediği biçimde etkilenmeyecek biçimde hareket etmek gerekir. Türk özel psikolojik savaş yöntemlerini, araçlarını ve özel psikolojik savaşın amaçlarını hepimiz çok iyi öğrenmeli ve kendimizi eğitip örgütleyerek böyle bir savaşı boşa çıkartacak tarzda hareket etmeliyiz. Yurtseverlik görevlerini doğru ve başarılı yerine getirmek günümüzde ancak böyle olur. 2021 yılına girerken herkesin kendini bu temelde yenilemesi ve donatması gerekir.
Atakan ÇETİN
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi