1 Ekim günü iki fedai gerilla, tüm polis, jandarma, deniz emniyeti ve bekçi kurumlarının ait olduğu ve Türk Ordusu’nun ağır silahlarla koruduğu İçişleri Bakanlığı’na yönelik fedai eylem gerçekleştirdi. HPG Karargah Merkezi Komutanlığı, eylemin “Ölümsüzler Taburu” tarafından gerçekleştirildiğini duyurdu. Açıklamaya göre: Gerçekleşen eylem, ulusal ve uluslararası yasaları hiçe sayarak insan haklarını ayaklar altına alan, Türkiye ve Kurdistan’daki tüm zindanlarda geliştirilen insanlık dışı uygulama ve tecrit politikalarına, evrensel savaş yasaları tarafından yasaklanmış kimyasal silahların gerilla güçlerimize dönük kullanılmasına, Kurdistan’ın doğasına dönük gerçekleşen talan ve katliam ile Kurdistan halkı ve tüm demokratik çevreler üzerindeki faşizan baskılara karşı uyarı amaçlı yapılmış bir meşru savunma eylemidir. Soykırımcı faşist AKP-MHP rejiminin bu suçlarını işlemeye devam etmesi halinde devrimci adaletin meşru eylemleri de devam edecektir. HPG’nin eylemi, isteseler en kalabalık saatlerde yapabileceklerini ancak bu yola başvurmadıklarını, eylemin İçişleri Bakanlığı kapısında yaptıklarını belirtti.
Eğer gerçekten de bu eylem Erdoğan’ın tüm bakanların, milletvekillerinin, generallerin ve diplomatların toplandığı TBMM açılış konuşması sırasında gerçekleştirilseydi Türkiye’yi tersyüz ederdi. Dolayısıyla İçişleri Bakanı’na göre parlamentoya yapılacak saldırı, daha fazla kişinin bulunması nedeniyle daha kolay bir saldırı olacaktı. NATO’nun en büyük ikinci ordusu ve en büyük polis-jandarma teşkilatı, 40 yıllık bu savaş boyunca HPG’nin Merkezi Karargahının yakınına dahi yaklaşamazken HPG, bu eylemiyle ‘düşmanın karargahına’ kadar girdi. Bu da Özgürlük hareketinin savaş stratejisinin hangi aşamaya geldiğini gösteriyor.
İçişleri Bakanlığı koordinasyonuna göre hedef alınan bölge ‘Devletin Beyni’ni gösteriyor. Ordu Komutanlığından, MİT’in merkez kurumlarına, Jandarma’dan TBMM’ye kadar tüm devlet kurumları, aralarındaki her sokak, çoğu yer altında ve o bölgede birbirine bağlı bir merkezdir.
Binlerce polis ve askerin yanı sıra ayrıca ekmek, kestane vb. satma kisvesi altında kamufle edilen MİT mensupları binlerce mobese kamerası, keşif uçakları tarafından havadan izleniyor, “Kuş uçursan görüneceğin böylesi bi yere fedai gerillaların sızabilmesi büyük bir başarı iken işgalci TC için büyük bir güvenlik zafiyetidir.
BU EYLEM SİVİL DEĞİL ASKERİ MERKEZE YÖNELİKTİR!
Yapılan bu fedai eylemin esasları üzerine tüm Kürt ve Türk halkları, işgalci TC’nin iktidarına, Kürdistan’daki savaş Türkiye metropollerinin tümüne yayılmadan, ekonomik kriz felakete dönüşmeden, NATO’nun istemi ve baskısıyla TC olası Balkan ve Kafkas savaşlarına katılmadan “bu savaşı durdurun, durduramazsınız, Önder Apo’yu bırakın, savaşı durdurabilir” demeleri gerekir.
Bu eylem sivil ya da sivil kurumlara yönelik değil askeri bir merkeze yönelik yapılmış bir eylemdir. Bu nedenle muhalif parti ve örgütleri de dahil işgalci TC’ye Kürt soykırımında yardım ve yataklık yapan devletler birbirine sıra vermeden ardı sıra eylemi kınayan ve lanetleyen açıklamalarda bulundular.
Ruşen Çakır gibi bazı sözde muhalif aydınlar, siyasetçiler ve gazeteciler işgalci TC’nin Kürt halkına yönelik soykırım politikalarını ve saldırılarını görmezden geliyorlar. Bir örgütün askeri birliğinin, düşmanının (Türk devleti) askeri karargâhına yönelik yapılan eylemi anlamadan etmeden iktidara yaranmak için kınamaya ve karalamaya başladı.
MISIR SANA NE OLUYOR?
İşgalci TC dışında bölgedeki statüko devletleri de ne olduğunu, ne olmadığını anlamadan bu eylemi kınamaya başladı. Bunlardan biri işbirlikçi ihanetçi KDP, diğeri Mısır’dı. Hadi KDP’nin seçtiği ihanet çizgisi belli hatta işgalci Türk devleti ile iş birliği yapmanın ötesinde kölesi haline gelmiş, özgürlük gerillalarına karşı işgalci TC için mayınları temizleyen KDP adeta “Mayın eşşeği” olmuştur. Fakat Mısır’a ne oluyor anlamakta zorluk çekiyor insan. Yani daha geçen gün siz değil miydiniz işgalci TC, Libya ve Mısır’daki Müslüman Kardeşler çetelerine destek için askerlerini ve paralı çetelerini gönderdiğinde onları suçlayıp tehdit eden? Şimdi ne değişti? Hangi konuda anlaştınız? Bu eylemin nasıl gerçekleştiğini anlamadan kınama açıklaması yaptınız…
HAKAN FİDAN’IN AÇIKLAMASININ AMACI
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, her zaman yaptıkları gibi bu sefer de Kuzey ve Doğu Suriye’deki saldırılara bahane yaratmak amacıyla, Ankara’daki eylemi gerçekleştirenlerin Suriye’den, yani Rojava Kürdistanı’ndan geçtiğini söylüyor. Bu açıklama AKP-MHP faşist iktidarının öfkesini göstermektedir, saldırmak için bu asılsız bahanelere ihtiyaç yok. Hakan Fidan size “Rojava’ya saldırı bahanesi yaratmak istersem bu çok kolay, karşı tarafa geçin Türk tarafına birkaç füze atın, bu kadar” dememiş miydi? Eylemi gerçekleştiren gerillaların Rojava’dan geçtiği söylemlerinin doğru olmadığını siz de herkes de çok iyi biliyorsunuz.
Velevki diyelim öyle… Bundan daha doğal ne olabilir? Yani o her gün çetelerinizle, keşif uçaklarınızla, savaş uçaklarınızla, havan toplarınızla saldırdığınız, askeri, sivil kurum mensuplarını, sivil yöneticilerini hedef alıp katlettiğiniz Rojava. Bunun yanında ayrıca bu eylem askeri merkeze yönelik gerçekleştirilmiş olup, HPG Karargahının açıklamasına göre eylemi yapanlar özgürlük gerillaları “Ölümsüz Tabur” üyeleridir.
EYLEMİN ZAFER ÖLÇÜSÜ
Bu eylem çok sayıda polisin ya da askerin öldüğü ya da yaralandığı bir eylem değildir. Bu eylem, yukarıda da belirttiğimiz gibi, Kürt halkına ve Kürdistan’a yönelik tüm baskı ve saldırılara karşı bir yanıt ve işgalci Türk devletinin “PKK’den yalnızca birkaç yüz kişisi kaldı, yakında onlar da bitecek” söylemlerine bir mesajdır. Verilmek istenilen mesaja göre eylem oldukça başarılı olmuş ve amacına ulaşmıştır. Yani işgalci Türk devletinin “amacına ulaşamadan etkisiz hale getirildiğini” söyleyen yetkilileri ya da eylemin başarısını ya da başarısızlığını ölü ve yaralı polis ve asker sayısına göre ölçenler AKP-MHP trollerinin etkisine ve algı oyunlarına gelmişlerdir. Zaten AKP-MHP faşist iktidarı gerçekleri gizlemek adına soruşturma kapsamında fedai eylemle ilgili her türlü bilgi ve habere ‘yayın yasağı’ getirmişti.
Militan RÊHAT