14 Haziran 2010 Pazartesi Saat 06:57
0
21
TR
:” ”
:””
” “,” ”
” ”
Güney Afrika Yüksek Mahkemesi yargıcı Essa Moosa Kürt
özgürlük mücadelesi için yürütülen savaşta tarafların diyalog başlatmasını
istiyor. Her iki halk arasındaki diyalogun bölge için çok önemli olduğunu
belirten Mossa, Öcalan’ın özgürlüğü başlatılan imza kampanyasının da başarılı
şekilde devam ettiğini belirtti.
Farklılıkların sorunlarının yalnızca ‘müzakere, müzakere ve
yine daha fazla müzakere’ ile çözülebileceğini anlatan insan hakları savunucusu
Essa Moosa, Apartheid ve demokrasi güçleri arasındaki aşırı zıtlaşmaları
hatırlatarak bu yolun en doğru yol olduğunu söylüyor.
Essa Mossa, Türkiye’de adalet ve hakikat komusyonun
kurulmasına dikkat çekerek çatışma, kavga, acı ve sayısız haksızlıklar
nedeniyle toplumu derinden bölen bir ‘geçmiş’ ile tüm Güney Afrikalılar için
insan haklarının tanınması, demokrasi ve birlikte yaşama üzerine kurulu bir
‘gelecek’ arasında ‘köprü’ rolü oynayabileceğini belirtiyor.
Siyahi insan hakları savunucusundan ANF’ye çarpıcı
değerlendirmelerde bulundu.
GÜNEY AFRİKA’NIN KÜRTLERE İLGİSİ
* Kürtlere ve mücadelesine yönelik ilginiz nasıl başladı?
– 1997 yılı başında, Sürgünde Kürdistan Parlamentosu (PKDW)
heyetini karşılamakla görevlendirildim. Heyeti karşılamak üzere bir komite
oluşturduk ve daha sonra 14 Şubat 1997’de bu komite Kürt İnsan Hakları Aksiyon
Grubu olarak şekillendirildi. Kürt Parlamentosu’nun iki üyesi, Serhat Bucak ve
Nizamettin Toğuç daha sonra gelecek olan resmi delegasyonla yapılacak temel
çalışmaları oluşturmak üzere önceden gönderilmişlerdi. Resmi heyet, iktidardaki
ANC ve ittifak halinde olduğu Güney Afrika İşçi Birlikleri Kongresi (COSATU)
ile Güney Afrika Komunist Partisi (SACP) önde gelen liderleri ile görüşmeler
gerçekleştirdiler.
Partiler arasındaki görüşmeler boyunca ANC ve ittifak partileri
Kürt Özgürlük Hareketi PKK ile ilişkileri olduğunu kabul ederek, Kürt halkının
özelde Türkiye’deki demokrasi ve temel insan hakları mücadelesine destek sözü
verdiler. ANC ve ittifak halindeki partiler Kürtlerin mücadelesi ile Güney
Afrika halkının çoğunluğunun aynı mücadele aşamalarından geçtiklerini gördüler.
Her iki taraf da, özgürlük hareketleri olarak halklarının Uluslararası hukuk ve
sözleşmelerden gelen ‘kendi kaderini tayin hakkı’ için savaşıyorlardı.
Ziyaret esnasında Ortadoğu ve Avrupa’da baskılara maruz
kalan Abdullah Öcalan’a siyasi iltica hakkı aranması konusu da tartışıldı. Buna
göre, eğer Öcalan Güney Afrik’ya gelebilirse kendisinin rahatlıkla ‘siyasi
mülteci’ olarak kabul edilmesi kararlaştırıldı. Neler olduğunu biliyoruz.
Öcalan Güney Afrika’ya gelmek üzere iken, Kenya’da bazı gizli servislerce,
Uluslararası hukuk ve sözleşmeler çiğnenerek, kanunsuz bir şekilde yakalanıp
kaçırıldıktan sonra Türk gizli servisine teslim edildi.
* Ülkenizde halkın veya politikacıların Kürt sorununa ilgisi
nasıl?
– Güney Afrika halkı genel olarak Kürtlerin kendi kaderini
tayin hakkı savaşından habersizler. Ancak yine de, ANC, COSATU, SACP ve
Pan-Afrikancılar Kongresi (PAC) ve liderleri bu mücadeleyi iyi biliyorlardı. Bu
partiler ve Kürt halkının Önderliği arasında son 20 yılda çeşitli diyaloglar
kuruldu. Bu partilerin önderlikleri yıllar boyunca Kürt halkının delegeleri ile
görüştüler ve Kürt halkının davasına olan desteklerini gösterdiler.
1997 yılı ortalarında, Hannover Çağrısı İnisiyatifi, KHRAG
ve diğer Uluslararası sivil toplum kuruluşları Brüksel’den Diyarbakır’a gidecek
olan ‘Musa Anter’ adı verilen Avrupa Barış Treni’ni koordine ettiler. Barış
Treni’nin varışı İstanbul ve Diyarbakır’da düzenlenecek ‘Barış Festivalleri’
ile taçlandırılacaktı. Tren Türkiye tarafından durdurulmuş ve hedefine varması
engellenmişti. Bu diplomatik bir krizin çıkmasına yol açmıştı, zira ‘Musa Anter
Barış Treni’nde’ çeşitli kesimlerden birçok tanınmış şahsiyet de bulunuyordu.
Güney Afrika’dan iktidar partisi ve PAC’tan birçok önde gelen parlamenterler de
bu katılımcılar arasında bulunuyordu. Bu Afrika yankı buldu.
* KHRAG’IN Bu derneğin kuruluş amacını biraz anlatır
mısınız?
– KHRAG 14 Şubat 1997’de, bağımsız bir sivil toplum kuruluşu
olarak kuruldu. Amacı Kürt halkının insani haklarını korumak ve geliştirmekti
ve genelde Ortadoğu’da ama özellikle Türkiye’deki Kürt meselesinin barışçıl
çözümüne odaklanmıştı. KHRAG’ın temel hedefi Güney Afrika’da genel olarak Kürt
halkının temel insan haklarının tanınmasını amaçlayan mücadelesi hakkında
bilinçlendirme çalışması yapmaktı. Özelde ise şu haklar konusunda
bilinçlendirmekti: ”Düşünce özgürlüğü, yani kendi kültürlerini, dillerini ve
geleneklerini yaşama hakkı ile kendi anadillerinde eğitim-öğrenim hakkı, kendi
kültürel, sosyal ve siyasi organizasyonlarını oluşturma özgürlüğü,Kürt dilinde
yazılı ve görsel basını geliştirme hakkı ve Türkiye’deki Kürt sorununun
Kürtlerin yasal önderleri ve kurumları ile diyalog yolu ile çözülmesinin önünü
açmak…”
TÜRKİYE BM’NİN KARARLARINA UYMUYOR
* Türk devletinin Kürtlerin haklarını tanımama konusundaki
katı yaklaşımını neye bağlıyorsunuz?
– Birleşmiş Milletler Uluslaraarası Sivil ve Politik Haklar
Sözleşmesi (ICPRR)’in 27’nci maddesi azınlıkların kültürlerini yaşama,
dinlerini geliştirme ve yaşama ile dillerini kullanma hakkının ‘inkar
edilemeyeceğini’ kabul eder. BM Genel Kurulu, bu maddeden yola çıkarak 18
Aralık 1992’de, Etnik, Dinsel ve Dilse Azınlıklara Mensup Kişilerin Hakları
Beyannamesi’ni kabul etti. Türkiye BM’nin bir üyesi. Ama Kürtlere, azınlıklara
verilen hakları bile tanımıyor. Oysa bu halk cumhuriyetin kurucu unsuru.
İMZA KAMPANYASI BAŞARILI ŞEKİLDE DEVAM EDİYOR
* Öcalan için bir imza kampanyası başlattınız bu kampanyanın
amacı ve seyrini biraz değerlendirir misiniz?
– KHRAG, 21 Mart 2010’da (yani hem Güney Afrika İnsan
Hakları Günü hem de Newroz günü) başkent Cape Town’da, ‘Uluslararası Abdullah
Öcalan’a Özgürlük için 1 Milyon İmza Kampanyası’ başlattı. Kampanya yaklaşık 8
bin kişinin katılımı ile başarılı bir şekilde start aldı ve binden fazla imza
toplanmıştı. İlk imzacılar arasında hakimler, avukatlar, politikacılar, öğretim
üyeleri, sendikacılar, aktivistler, savaş gazileri, sanatçılar, gazeteciler,
dini önderler, kadın hakları temsilcileri ve halktan insanlar bulunuyordu.
Kampanyanın amacı, uluslararası alanda Öcalan’ın hukuksuz bir şekilde hapise
atılmasına karşı bir bilinçlenme yaratmak, Türk otoritelerine Öcalan’ı serbest
bırakma çağrısı yapmak ve onun diyalog ve müzakereler yoluyla Türk ve Kürt
halkları arasında kalıcı bir barışın sağlanmasına katkı yapmasının önünü açmak.
Bu kampanya ile Kürt ve Türk halklarına farklılıkların silah
namlusu ile hal yoluna koyulamayacağını göstermek istiyoruz. Farklılıkların
sorunları yalnızca ‘müzakere, müzakere ve yine daha fazla müzakere’ hal yoluna
girebilir. Bu Güney Afrika’da tecrübe edildi. Apartheid ve Demokrasi Güçleri
öylesine bir kutuplaşmaya girmişlerdi ki, halkın büyük bir bölümü için bu
güçlerin bir masa etrafında oturup farklılıklarını tartışması imkansız gibi
görüyordu. Bunu takip eden şey tam bir ‘harikaydı’. Bırakın aynı şey Türkiye’de
de olsun.
ÇATIŞMANIN TARAFLARI GEÇMİŞLERİYLE YÜZLEŞMELİDİR
* Hak ve adalet komisyonun başarı ve başarısızlık noktaları
tartışılıyor bu konuyu biraz değerlendirirmesiniz? Ülkenizde bu nasıl gelişti?
– Geçici Anayasa Komitesi, Apartheid ve Özgürlük Hareketleri
ile müzakere ederek, ‘Hakikatleri Arama ve Uzlaştırma Komisyonu’nun’
kurulmasını öngördü. Bu komisyon çatışma, kavga, acı ve sayısız haksızlıklar
nedeniyle toplumu derinden bölen bir ‘geçmiş’ ile tüm Güney Afrikalılar için
insan haklarının tanınması, demokrasi ve birlikte yaşama üzerine kurulu bir
‘gelecek’ arasında ‘köprü’ rolü oynayacaktı.
Komisyon geçmişin çatışma ve bölünmelerini aşan birbirini
anlayan bir mantıkla ulusal birliği ve uzlaşmayı amaçlıyordu. Bunun için
komisyon, geçmişte yaşanan ağır insan hakların ihlallerini aydınlatmak, bu
gerçekleri anlatan insanlara ‘af’ getirilmesini kolaylaştırmak, insan hakları
ihlallerinin kurbanlarının geleceğini, yaşam koşullarını düzeltmek ve onlara
‘tazminat’ verilmesini tavsiye etmek zorunda idi.
Hakikatler Komisyonu’nun Güney Afrika’da başarılı olup
olmadığına dair farklı yorumlar var. Kimi kesimler, Komisyonun Güney Afrika’nın
geçmişte ezilen halkının beklentilerini yerine getiremediği görüşünde. Kimileri
ise, Komisyonun bazı kurbanlara bir gelecek oluşturmada ve yaşamını
yitirenlerin ailelerinin yaşamsal ihtiyaçlarını karşılamada başarılı olduğu
görüşünde. İhlaller hakkında itiraflarda bulunanların çoğu ‘affa’ uğradı.
İhlaller hakkında tüm bildiklerini itiraf etmeyen kimilerinin ‘af’ talebi ise
reddedildi. Ağır insan hakları ihlallerinin baş sorumlularının çoğu Komisoynla
işbirliği yapmak istemedi. Bu kişiler böylece kendilerinin yargılanmasının da
yolunu açtılar. Ancak bu ihlallerin üzerinden uzun zaman geçmesi, tanıkların
veya delillerin az olması nedeniyle çok az sayıda yargılama gerçekleşebildi. Bu
az sayıdaki yargılamada da ya zanlılar delil yetersizliğinden suçsuz bulundu
yada zanlılar devlet ile anlaşma talebinde bulunarak hapis öngörmeyen cezalara
çarptırıldılar.
Aynı zamanda mağdurlar da, Komisyon’un önerdiği
tazminatlardan dolayı ‘hayal kırıklığına’ uğradılar. Mağdurların birçoğu halen
Komisyon’un uzun zamanlar önce tazminat ödenmesi önerisine rağmen bu
tazminatlarını almayı bekliyorlar. Tazminat yasası idari zorluklar ve finansal
kaynak yetersizliğinden dolayı oldukça dar kaldı.
Burada esas olan şu çatışmanın tarafları geçmişin
yaralarını sarmak ve sağlıklı bir gelecek için kendi şartlarına en uygun olan
mekaznizmaları oluşturmak için kendileri karar vermeliler. Mevcut mekanizma,
suçluların yargılanmasını, tazminatlar, hukuk reformları reformları, hakikat
komisyonları veya genel af veya bunların bileşkesi olan uygulamaları içeriyor.
TECRÜBELERİMİZLE YARDIMCI OLABİLİRİZ
* Güney Afrika’daki bu deneyimin Türkiye’de uygulanma şansı
var mı?
Kürt ve Türklere gelince, onlar kendi aralarındaki
çatışmadan kaynaklı yaraları sarmak ve gelecek için geçmişle barışmak üzere
kendilerine en uygun olan mekanizmayı oluşturmalılar. Sürecin başarıya gitmesi
için de Türk ve Kürt halklarının süreci sahiplenmeleri oldukça önemlidir. Bu
mekanizmayı (Hakikatler Komisyonu) çatışmanın tarafları arasında çıkarabilecek
anlaşmazlık ve bölünmelere karşı korumak gerekiyor. Bu nedenle çatışmanın
taraflarının karşılıklı uzlaşma yoluyla barış, uzlaşma ve farklılıkların
birliğini sağlaması gerekiyor. Yani tıpkı Güney Afrika’da olduğu gibi.
Bilinmesi gereken başka bir şey ise mağdurlar sadece neler olduğunu değil,
kimlere neler olduğunu bilmek istiyorlar. Bu her iki taraf için de geçerli.
Ben Güney Afrika’dan Türkler ve Kürtler için en iyi modelin
ne olduğunu söylememin doğru olmadığı kanaatindeyim. Burada dikkate
alınabilecek çeşitli seçenekler var. Bu seçenekler arasında kapsamlı bir af ve
‘hakikatler komisyonları var ve bunların genel af, tazminat, hukuksal reform ve
yargılama yetkisi de olabilir veya olmayabilir. Bizler sadece Güney Afrika’daki
teccrübemize dayanarak, tarafların diyaloğunu kolaylaştırmak amacıyla
bulunabiliriz. Türkler ve Kürtler birlikte büyük bir millet/ulus olabilirler ve
kendi farklılıklarını diyalog ve müzakere yoluyla çözerek, bölge barışına
pozitif katkıda bulunabilirler.
ÖCALAN’IN YOL HARİTASI BAŞLANGICIN ÖNÜNÜ AÇABİLİR
* Kürt sorunun çözümü konusundaki yöntemleri nasıl
buluyorsunuz?
– Barış İçin Yol Haritası, müzakereler için uygun hava
oluştuğunda devreye girmelidir. Bu şunları içermelidir:
-Çatışmalı tarafların Kürt sorununun barışçıl bir şekilde
diyalog yoluyla çözümü için katkı sunmaları
-Çatışmalı taraflar arasındaki düşmanlıkların derhal
sonlandırılması
-Yasaklı tüm birey ve organizasyonların barış sürecine katkı
sunabilmeleri için yasaklarının kaldırılması
-Tüm siyasi tutuklu ve yükümlülerin şartsız serbest
bırakılması
-Tüm sürgün, mülteci ve savaşçıların şartsız geri
dönüşlerinin sağlanması ve bu kişilerin ‘af’ hakkından yararlandırılması
-Türkiye’nin mevcut anayasasının yeniden ele alınarak, tüm
vatandaşların örgütlenme, seyahat, düşünce özgürlüklerinin teminat altına
alınması.
-Gerekli yasalar çıkartılarak özgür-siyasi politik
aktivitelerin barışçıl bir ortamda gerçekleşmesini sağlamak.
Barış İçin Yol Haritası, Kürt sorunun çözümü için gerekli
olan alt yapıyı, kurumları ve zamanlamayı içermek zorunda. Bilindiği üzere,
Abdullah Öcalan cezaevinde barışa katkı için bir ‘Yol Haritası’ hazırladı ve bu
belge şu anda Türk otoritelerininn elinde. Bu yol haritası iki taraf arasında
görüşmeler için bir başlangıç noktası olabilir. Bu görüşmeler ile mevcut
görüşmeler ve ilerideki müzakereler için bir ajanda oluşturulabilir.
Son olarak, benim de üyesi olduğum Uluslararası İnsan
Hakları Avukatları Delegasyonu’nun Temmuz 2009’da İkinci Raporu’ndan bir
kesitin uygun olacağına inanıyorum:
‘9.8 Ortadoğu halkları dış etkenlerden bağımsız olarak
kalıcı barış müzakereleri için tarihi bir fırsat yakaladılar. Bush yönetiminin
yerine, Ortadoğu’daki halkların isteklerine daha anlayışla yaklaşan Obama
yönetimi geldi. Başkan Obama, Ortadoğu ülkelerine positif açılımlar yaptı ve bu
Ortadoğu’da kalıcı barış ve kalkınmanın geliştirilmesi için önemli bir adım
anlamına geliyor. Ortadoğu’daki yabancı güçler buradan çıkarılmalıdır. Irak’ta
siyasi güç merkezden bölgeler düzeyine kaydırıldı. İranlılar, Kürtler ve
Araplar arasında bir diyalog var. Bu diyalog bölgenin kalıcı ve anlamlı bir
barışa kavuşması için daha da cesaretlendirilmeli. Küçük ve kararlı bir
başlangıç ile bu süreç, Türkiye’deki Kürt sorununun çözümünü de beraberinde
getirebilir. Bu tamamlandığı zaman, Kürt ve Türk halkları birlikte bölgenin
genel barışına katkı sunabilirler. Türk ve Kürtlerin bölgedeki etkileri kesinlikle
küçümsenmemeli, azımsanmamalıdır.
Türk ve Kürt halklarının liderliklerinden ricam,
farklılıklarını hal yoluna koymak için daha fazla çaba harcasınlar. İnanıyorum
ki, Kürt ve Türk halkları arasındaki sorunların çözümü yalnızca onların değil,
Ortadoğu’daki tüm halkların yararına olacaktır. Lütfen diyalog.
Rahmi Yağmur / Enver Çiftçi –ANF
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info