Ortak karar verme edinimi bir toplum için varlığını temellendirme kararlılığının göstergesidir. Kolektif varlık gerekli ölçülerde tanzim edildiğinde yaşamsal ölçütler tamamlanmış sayılır. Ancak kişiliksiz bir modern öncesi hayat tarzı da geçmişe gömülmüşlük kipiyle eşitlendiğinde muhafazakâr döngü sarmalına girmekten kurtulunamaz. Öteki olmak burada simgesel egemenlere ayrılmış olan nesnelleştirilmiş toplumsal varlık olmaktır. Bir modernizm versiyonu olan faşizm olgusu sosyal düzeyde bu gayri meşru nesnelleştirmenin temelini oluşturur. İşte bu noktada varlık ve zaman için süregiden siyasallaşma süreci en şiddetli aşamasına ulaşmış olur.
Herkesin kendisini gündelik işlerin akışına bıraktığı modern toplum; anonim ve dağılmış bir toplumdur. Bu modern toplum fenomeni Amerika yaşam tarzı temelinde ve modern medeniyetin içerdiği her şeyi çılgınca tüketme ve bozuma uğratma furyası toplumsal gerçekliği kemirmektedir. Bu her şeyi tüketme ve bozuma uğratma çılgınlığına karşı otantik muhafazakâr cevap döngüyü derinleştirmekten öte bir anlam ifade etmiyor-edemez de.
Ancak bu tespit, modern yaşamın öne sürdüğü tasavvurun geleceği belirleme tasarımı olarak bir otantikliği yoktur. Modern geleceği belirleyen otantik tasarlama sureci bir tarihsel tekrarlayış tasavvurundan öte anlam ifade etmez. Bir tarihsellik analizini yapmak gerekirse üç temel parametrenin gözden kaçırılmaması gerekir. Zaman ve mekân eksenli bu üç kilit nokta; yani geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki diyalektik bağlantı noktasıdır. Sınırlı ve dar tarih bakış açıları önündeki seçenekleri sınırlayan bir durum içine düşmekten kurtulamaz. Bu anlamda ‘tarih günümüzde biz tarihin başlangıcında gizliyiz’ veciz belirlemesi önemli bir vurgudur. Tarihten bahsederken, sınırlı bir failin, kendi önündeki seçenekleri sınırlayan bir durum içinde bulunuşun, sonrada bu sınırlayıcı durumun kendi konumunun elverdiği ihtimalleri değerlendirilişin, sonuçta da bunların arasından çıkarlarına en uygun olanı seçerek, geleceğini belirleme tasarımı olarak anlam kazanır. Burada söz konusu edilmek istenen nokta, geleceğin doğru belirlenmesi sorunudur.
İşte bu yüzden, geleceği belirleme kararlılığı bir tür zorunluluk seçimini yapma anıdır diyebiliriz. Özgür bir seçim belirleme anı diyebiliriz buna. Filin kendini zorunlu olarak özgürce belirlenimi anı nitelikli bir seçilim yapabilmeyi gerektirir. Seçim yapabilme anı, o kaba liberal tasavvurun ötesine geçmeyi ve anda oluşmayı gerektirir. Karar ve seçilim anı bir dizi yeni unsuru kendinde barındıran süreçlerle karşılaşır ve özgün seçim yapma anıyla varlık kazanır.
Daha başka bir ifadeyle dile getirecek olursak aslında her seçilim bir tur yeni olanak demektir. Seçmek ya da seçmemek arasında bir seçim yapmak oluşum anında bulunmaktır. Dolaysıyla insan için kendisini yeniden yapılandırmak yalnızca fiziksel anlamda değil ruhsal anlamda da kendini adamayı gerektirir. Bunun için insan ne zamanki bir özne olarak kendisini tanımlama gereğini duyarsa var olmayı gerçekleştirme görevini özgürce üstlenerek ve bu görevin yerine getirilmesi için Tarih’in seçilmiş öznesi olarak bizatihi kendisini belirlemiş ve tanımış olur. Bu da seçilim öznesi olarak özgürce eylemde bulunarak vücuda gelme ve zorunlu seçilim yapma özgürlüğünü doğru yapmayı şart kılar. İşte bu noktada, kendini her ne olarak tanımlarsan oymuşsun gibi tanımanı ve belirlemeni sağlayan ideolojik formasyona kavuşursun. Buradaki karar anı gayet radikal boyutlarda da olabilir, pasif boyutlarda da karar anını önceleyen bir bağlama ulaşma değişimi kaçınılmaz kılar. Her bir bağlam bir karar verme süreci tarafından geriye veya ileriye bakışımlı olarak zaten yapılandırılmış olacaktır.
Dolayısıyla modernizmin kendini belirleme ve benimsetme olarak betimlediği geleceği belirleme anlayış ve tasavvuru muhafazakâr bir tasarımın şifreleri olarak karşımıza çıkar. Liberal demokrasi her şeyi değiştiren ufuklardaymış gibi gözükse de işin özünü oluşturan tek bir unsurda birleşir, o da kapitalist moderniteyi meşrulaştırma işlevidir. Mevcut durumda liberal düşünce, toplumu ‘özgürleştirme’ ideasında bulunsa da geçmiş pratiklerinin başarısızlığı olgusal olarak onu yalanlamaktadır. Yani liberal modern tasarım geçmişte olan mevcut bakış açısıyla kendini olgusallıkla sınırlandırmış ve nesnelci pozitivist tarih anlatısıyla potansiyelini birdenbire görünür kılmaktadır. Böylelikle tarihsel ve siyasal bir edim olan karar verme sürecinde ontolojik yapısında sorunsallaşır. Liberal sav bu anlamda aslında tamda belirleyici noktada gerçeği ıskalamış olur. Bu bağlamda liberal sav ideolojik bağlamıyla proto-faşist bir karar merkezcilik olarak milliyetçilik odağı olur. Başta Nazi bağlamı ve tim proto-faşist oluşumlar bu liberal bilgi kuramının kuluçka yumurtasından çıkışlıdır ve modern hayatın gayrimeşru çocuğudur. Bu anlamıyla liberal ‘’özgürlük’’ anlayışının o dipsiz uçurumunun yol açtığı sonuçlar faşist gelişimin yapı taşlarını döşemektedir.
Geleceğin belirlenim seçilimi otantik tarih anlayışından ayrıştırılarak anlaşılmayacağını bilmek gerekiyor. Varlık ve zamanın oluşum süreci şimdide tezahür eder ve tarihsel-çağcıl karakterini oluşturur. Geçmişte hayata geçirilen bir gelecek tasarısı olgusallıkla sınırladır ve nesnelci-pozitivisttir. Bu manada geçmiş ve gelecek arasında saklı olan kavramsallaştırmalar tarihsel açıdan önemli veriler sunar. Sonuç olarak vurgulanması gereken nokta; felsefe ve bilim tarihinde materyalizm-idealizm ekseninde oluşan ayrımların izlerini tekrar tekrar yenilemenin anlamsızlığıdır. Kavramlardaki sentezin yaratıcılığını belirleyerek zaman ve oluş arasındaki akıntının diyalektik hafızasını oluşturmak daha yaratıcı bir kavrayış ve koruyucu hafızanın akışını oluşturur.
Harun ŞIKAKİ