Alevi inancına sahip olan milletlerden insanlar, tarih boyunca devletçi sınıflı sistemin saldırılarına maruz kaldılar. Maraş katliamı ilk olmadığı gibi sonda olmadı. Aleviler, savundukları doğal toplum düzeninde radikal ve kararlı oldukları ve bunda ısrarlı ve uzlaşmasız bir duruşa sahip oldukları için, egemen kesimlerin saldırılarının hedefi oldular. Devlet bu katliamları bazen açık bazen de çeşitli tezgâh ve provakasyonlarla yaptı. Osmanlı döneminde, Aleviler, vergi vermeyi ve devlete yakın olmayı ret ettikleri için tehlikeli görüldüler ve başlarının ezilmesi gerektiği düşünüldü ve on binlerce Alevi katledildi. Sadece Aleviler değil, dağlarda yaşayan birçok toplum, yaşam tarzı ve kültürel olarak devlete ve hiyerarşiye mesafelidirler, kendi kendisini yönettiği için, bir gücün boyunduruğu altına girmeyi kabul etmezler ve bunun için, ölümüne savaşırlar ama teslim olmazlar. Maraş’ta Alevilere yönelik katliam tamamen bu çerçevede oldu. PKK’nin kuruluşundan kısa süre sonra katliamın olmasının nedenlerinden biride, PKK’nin Alevi Kürtler içinde yaptığı örgütlülüğün dağıtılmasıydı.
Katliamdan önce, 500 Alevi Kürt gencinin, Maraş’ta PKK tarafından örgütlü hale getirildiği biliniyor. Türkiye Devrimci Hareketi de, Aleviler içinde örgütlüydü. Çünkü Aleviler, örgüt ayrımı yapmadan her sol/sosyalist/devrimci örgüte açık bir toplumdur. 1970’lerde radikal sol mücadelenin gelişmiş olması, egemen kesimleri korkutmuş önlem almaları gerektiğini düşünüyorlardı. Bir taraftan, Aleviler gibi ilerici aydın toplumsal kesimlerin sol/sosyalist örgütlere olan desteğini kesmek, bir taraftan da, genel olarak gelişen devrimci/yurtsever mücadeleyi yok etmek için bir askeri cuntanın olmasının zeminin olması gerekiyordu. Yani mezhep kavgası olmuş gibi göstermek ve kardeş kavgası var, güvenlik yok huzursuzluk var diyerek bütün devrimci kesimlere yönelme hedeflendi. Maraş, bunun için pilot bölge seçildi. Çünkü 1970’lerin sonlarına doğru, Maraş, Antep ve Urfa devrimci yurtsever mücadelenin kitlesel temelde geliştiği bir alandı. Alevi Kürtler, Maraş’ta oldukça güçlü ve örgütlü bir durumdaydılar.
Sünnilerin içindeki en gerici kesimler olan Ülkücü faşistler, din ve mezhep farklılığı ve çelişkisi kullanılarak Alevi Kürtlere saldırıda kullanıldılar. Komünizm hakkında hiçbir bilgisi olmayan faşist ülkücü cellatlar Alevilere saldırdılar, komünistler Moskova’ya dediler. Komünistlik Türkiye/Türk ve İslam düşmanlığı, Rusçuluk, dinsizlik olarak gösterildi ve özel harp dairesi tarafından bir katliam yapıldı. Katliamdan önce, bir CIA ajanının, Ökkeş Kenger ile Maraş’ta gezmesi ne anlama geliyor? Bunun, öyle söylendiği gibi, basit bir mezhep sorunu/kavgası olmadığını gösteriyor. Kendilerini Türkiye sevdalısı ve milliyetçi olarak gösterenlerin, CIA ajanıyla ne işi olabilirdi? Normalde milliyetçi birinin emperyalizme/ Amerika’ya/Dolar’a karşı olması gerekmez mi? Çünkü günümüzde, sözde Türkiye sevdalıları, kendilerini Amerikan karşıtı olarak görüyorlarda. Amerikan 6’ncı filosu, İstanbul’a geldiğinde, devrimci gençlere saldıranlar ve Amerikan askerlerine yardım edenler, Maraş’ta devrimci ve Alevi Kürt avına çıkmışlardı ve bunu da Türkiye sevdalısı olarak yapıyorlardı.
Bu katliamla, Maraş’ta kontrolü tam sağlayan Alevi Kürtlerin, yerinden yurdundan sökülmesi ve sürgün edilmesi de hedeflemişti. Katliamdan sonra, Maraş’ta çok az sayıda Alevi Kürt kaldı. Çoğunluğu Türkiye metropollerine ve Avrupa’ya sürgün edildiler, katliam korkusuyla gitmek zorunda kaldılar. Yani Alevi Kürtler, namaz kılmadıkları, oruç tutmadıkları ve camiye gitmedikleri için katledilmediler, devletli sınıflı sistem için tehlikeli görüldükleri için katledildiler. Birde Aleviler, sol/sosyalist parti ve örgütlere önderlik yaptıkları için de hep hedef olarak görüldüler. Alevi Kürtler ve bütün Alevilerin, Maraş katliamının neden yapıldığını iyi bilince çıkarıp doğru dersler çıkarmaları gerekmektedir. Bu ise, devletli sınıflı sisteme karşı demokrasi ve sosyalizm mücadeleni yürütmeyle ve başarılı olmakla mümkündür. Bazı Aleviler, Maraş katliamı sanki basit bir mezhep kavgasıymış gibi yaklaşıyorlar ve sanki ilk ve sonmuş gibi görüyorlar. Oysa, bütün Kurdistan Maraş haline getirilmiş, bütün Kürtler saldırı altındalar ve hatta bütün devrimci demokrat kesimler hedef halindeler.
Devletli sınıflı sistem, kendisine muhalif olan her kesimi hedef haline getirmiştir. Ancak tarihe baktığımızda, Aleviler devlet dışı kalmayı tercih ettikleri ve daha radikal muhalif oldukları için daha çok hedef haline geldiler, özel savaşın saldırılarına daha çok maruz kaldılar. Bundan dolayı, günümüzde, en önde olmaları gerekenler Aleviler olmaktadır. Pasif ve edilgen olmak, devletten hak beklemek, özellikle de devletin Alevisi olmak kesinlikle Alevilikle çelişir. İnsanlık bir bütünen tehlike altında yaşıyor. İsrail/Filistin çatışması bile, esasen ulus-devlet ve iktidar olma zihniyetinden kaynaklanıyor. Bunun acısını halklar çekiyor. Tarih boyunca, bütün kavgaların ve çatışmaların nedeni iktidar ve egemenlik olmuştur. Halkların yapmaları gereken ise, kendi öz yönetimlerini kurma ve devleti zayıflatma olmalıdır. Halkın demokratik olup güçlendiği koşullarda devletin zayıflama sürecine gireceği kesindir. Kurdistan Özgürlük Gerillası, halkların özgür yaşam teminatıdır ama halkların, militanlaşmış bir devrimci düzeye gelmeleri gerekmektedir. Halklar ancak kendi öz güçleriyle kendi köklü kurtuluşlarını sağlayabilirler.
Yani özgürlük mücadelesi sadece gerillaya bırakılmaz. Halkın öz gücünün ve iradesinin mücadeleye akması gerekmektedir. Alevilik, eğer doğru yorumlanırsa, aslında halkın öz gücünün ortaya çıkmasıdır. Çünkü devletten bir şey beklemeyenler, kendi güçlerini özgür yaşama yansıtmak zorundalar. Devletin olduğu yerde toplumsal irade gelişmez. Aleviliğin tarihsel direnişçi ruhunun en iyi temsil edildiği yer, kuşkusuz Kurdistan dağlarıdır. Tarihin en keskin sınıfsal hareketi Alevilik olmuştur. Günümüzün barbarlarına karşı gelişen en modern Alevilik, PKK’de ideolojik olarak temsil ediliyor. Başta Alevi Kürtler olmak üzere, bütün Alevilerin bunu bilince çıkarmaları gerekmektedir. Zalimin zulüm rejimi bitene kadar mücadele edilmesi zorunluluğu vardır. Aksi halde, Aleviler üzerinde tehlikeler ve katliamlar devam eder. Kurdistan zaten her gün katliamlara sahne oluyor. Bütün insanlık, genel olarak devletli sınıflı sistemin zulmü altında yaşıyor. Bundan kurtulmanın yolu, Önder Apo’nun geliştirdiği ideolojik hazine olmaktadır. Sınırların, sınıfların, savaşların, sömürünün olmayacağı Demokratik Ulus Paradigması halkların özgürlük suyudur. Herkesin bu özgürlük suyunu içmesi gerekmektedir. Ulus devletin ve kapitalizm zehrinin panzehiri bu özgürlük suyudur. Yani demokratik ulus ve komünalizm halkların öz ve doğal yaşamıdır.
Kemal SÖBE