14 Şubat 2020 Cuma Saat 22:27
Halkların Önderi Abdullah Öcalan,
1998’in Ekim ayında Suriye’ye yapılan baskılar sonucu, Suriye’den ayrılmak
zorunda kaldı. Abdullah Öcalan, ezilen dünyaya daha yakın olduğuna inandığı
Rusya’ya gitmeyi tercih etmişti. Sovyetlerin dağılması, Sovyet sosyalist
devletinin çökmesi, bambaşka bir Rusya’nın ortaya çıkmasına yol açmıştı.
Sovyetler Birliği var olsaydı, Öcalan yüksek ihtimal kabul edilirdi, kalırdı. Rusya’da
Yeltsin ve ekibi, Öcalan’a ”burda kalamazsın” demişlerdi. Bu duruma, Öcalan sonraları
”kendi sistemlerine, sosyalizme ihanet edenlerden başka ne beklenir” şeklinde
değerlendirme yapacaktı. Abdullah Öcalan, Rusya’nın böyle yaklaşması karşısında
hayal kırıklığı yaşamıştı. Rusya’daki Kürt kurum temsilcilerinide yeterli bir
diplomasi yürütmemeklede eleştirmişti. Abdullah Öcalan, Rusya’dan sonra, dost
bildiği Yunanistan’a gitti ama içeriye bile alınmadan havaalanında bekletildi.
Yılllarca kendilerini Kürtlerin dostu olarak gösterenler ya da Kürtlerin dost
olarak bildikleri ülkelerin gerçek yüzleri ortaya çıkıyordu. Yapılan hiçbir
girişim olumlu sonuçlanmamış Öcalan, gümrükten içeri bile girememişti. Abdullah
Öcalan, tekrar Rusya’ya gitmiş fakat yine kabul edilmemiş, en son İtalya’ya
gitmiş iltica etmişti. Ancak, büyük bir komplonun olacağını sezmişti. Çünkü
Öcalan, insan hakları ve demokrasinin beşiği olduğunu iddia eden Avrupa’ya
gelmiş, Kürt sorununu diplomatik yollarla çözmeyi tercih etmiş, böyle bir yolla
Kürt sorununu çözebileceğinin hesabını yapmıştı. Ancak ne varki Avrupa, iki
yüzlü hareket etmişti. Öcalan, İtalya’da bir süre kaldıktan sonra, hiç aklına
bile gelmeyeceği bir ülkede, Kenya’da Yunanistan büyükelçiliğinde kısa süreli
bir beklemeden sonra planlı bir komplo ve takiple Türkiye’den giden özel bir
ekiple Türkiye’ye getirilmişti. Türkiye’den giden ekip, Öcalan’ı kaçırıp
Türkiye’ye getirmişti ama Öcanlan’ın takip edilmesi, kaçırılmasının planması, uygulanmasının
hepsi Amerika, İsrail ve birçok Avrupa gizli servislerinin eliyle oldu.
Bu kaçırma olayı sadece
Türkiye’nin tek başına yapabileceği bir iş değildi, arkalarında dünya vardı,
bundan dolayı uluslararası komplo diyoruz. Her Avrupa ve bölge ülkelerinin bu
komploda parmağı ve kendilerine göre de hesapları vardı. Avrupa’nın insan
haklarının ve özgürlüklerin beşiği olmadığı net olarak anlaşılmıştı. Kendi
yasalarını bile hiçe saymışlardı. Normal koşullarda Abdullah Öcalan’a Suriye’de
çıkma konusunda bile baskı hakları yoktu. Yoktu, çünkü Öcalan Suriye’de UNİTED
NATİONS mülteci kriterleri koşullarında
kalıyordu. Yani Öcalan, Suriya’de siyasi bir mülteci olarak kalıyordu. Bir
ülkede siyasi mülteci olarak kalan bir kişiye o ülkeden çık deme hakkı yoktur
ve BM’nin korumasındadır, ama mesele Öcalan ve Kürtler olunca durum değişti.
Çünkü Öcalan bir kişi olmaktan öte bir durumu ifade ediyordu. Abdullah Öcalan,
Ortadoğu’da Kürtler şahsında yeni bir siyasi çizgi demekti ve bu yeni siyasi
çizgi Avpura ve Amerika’ya alternatifti. Öcalan’ı kabul etmemeleri siyasi biri
olmadığı için değildi tabiki. Avrupa ülkeleri uluslararası kanunları ve kendi
yasalarını hiçe saymış, bir halkın önderini korsanca yakalamış, Türkiye’ye
teslim etmişti. Avrupa, yüzyıldır Türkiye’de bir Kürt sorunu olduğunu, son 35
yıldırda fiili bir savaş olduğunu pekala çok iyi biliyor. Bu savaşta yıllarca
Türkiye’yi her yönden desteklemiş, Kürt sorununun çözümüne bizzat engel
olmuşlardır. Avrupa’nın Kürt sorununun çözümünü engellemesi Türkiye’deki Kürt
karşıtı devlet aygıtını ve ırkçı çevreleri daha katı hale getirmiş, inkar politikası
katmerlenerek devam etmiştir. Türkiye, Kürt karşıtı bir siyasal zemin üzerine kurulmuştu.
Devletin, Kürt karşıtı olmasına
rağmen, Avrupa Ülkeleri eğerki biraz demokratik hareket edip Kürtler konusunda
ekonomik ve siyasal çıkar ve menfaat hesapları yapmasalardı, Kürt sorununa insani
ve demokratik bir pencereden yaklaşıp ele alsalardı, inkar bu kadar gelişemez
ve Kürt sorunu şimdiye kadar bir çözüme kavuşabilirdi. Türkiye’de Kürt karşıtı
katı bir ulus devlet yapısı var, ama Avrupa da bu katı ulus devlet yapısını
sürekli destekliyor. İşin içine siyasi ve ekonomik ilişkiler, çıkarlar girince
Kürtler unutuluyor, çıkarlara kurban ediliyor. Rusya gibi, ezilen dünyaya daha
yakın olarak bildiğimiz bir ülke kalkıpta mavi hat projesi karşılığında
Öcalan’a kalma izni vermemiş, Kürt sorununu aklına bile getirmemişti.
Yunanistan da Kıbrıs ve Ege konusunda Kürt sorununa yaklaşımı çıkara dayalıydı.
Bütün yaklaşımlar emperyalist etiketli yaklaşımlardı. PKK’nin Ortadoğu’da
halkların demokratik birlikteliğine dayalı yeni yaşam paradigması Amerika,
Avrupa sermayesini çok korkutmuştu. İngiltere, Fransa ve Avrupa Türkiye’ye
kendi çıkarlarını koruma karşılığında Kürtleri inkar etme imkanı verilmişti.
Yani Türkiye, Avrupa ve Amerika’nın bölge karakolu ve yerel emperyalist gücü
olmaya devam ettiği sürece, Kürtlerde hem inkar edilecek, hemde katliama
uğrayacaklardı.
Abdullah Öcalan’a yönelik
yapılan bu uluslararası komplo öyle
basit sıradan bir komplo değildir, bizzat Kürt halkına yönelik geliştirilen,
kökleri yüz yıl öncesine dayanan bir siyasetin sonuçlarıdır. Öcalan’a yönelik
yapılan komplo Kürtler ve bölge halklarına yönelik yapıldı. Empperyalist
ülkeler ve Türkiye, Öcalan’ın korsanca yakalanıp Türkiye’ye getirilmesimden
sonra, PKK’nin üç beş ay gibi kısa bir sürede dağılacağının hesaplarını
yapmışlardı. Kürt halkının, başta Kürdistan, Türkiye, bölgede ve Avrupa’da
kendi önderlerine sahip çıkması, emperyalistlerin hesaplarını bir ölçüde boşa
çıkarmış, PKK’nin daha güçlü olmasını sağlamış, ulusal devrimci mücadelenin günümüze
kadar daha çok gelişmesini ve güçlenmesini sağlamıştır.
21 yıldır Abdullah Öcalan’ın
İmralı’da ne gibi şartlarda, koşullarda tutulduğunu hepimiz biliyoruz. Abdullah
Öcalan’ın Kürdistan ve Türkiye merkezli olarak geliştirdiği demokratik ulus
paradigması Ortadoğu’da bütün dengeleri değiştirecek niteliktedir. Avrupa ve
Amerika’yı en çok korkutan budur. Öcalan’ın kabul edilmemesi, Kürtlerin hala
inkar edilmesi, Kürdistan’ın özelliklede son 7-8 yıldır açık bir savaş ülkesi
haline getirilmesi, yukarıda adı geçen ve yüz yıllık bir geçmişi olan tavşan
kaç tazı tut siyasetinin yol açtığı sonuçlardır. Emperyalist sistem ve onun
uzantıları olan bölge katı ulus devletlerini aşmanın yolu demokratik uygarlık
manifestosudur. Demokratik ulus paradigması hem bölge halklarını
demokratikleştirip kaynaştırır ve hamde emperyalizmin bölgedeki yüz yıllık
etkisini kırar ve ileriye dönük hesap planlarınıda işlevsiz bırakır.
Emperyalist ülkelerin Türkiye ile mevcut politikaları devam ediyor. Demekki
Avrupa ve Amerika’nın hedefi sadece çıkar ve menfaattır. Bunların demokrasileri
kendilerine bile yetmezken, kalkıpta biz Ortadoğu’ya barış, adalet ve demokrasi, özgürlük götürüyorüz demeleri aslında savaş
ve göz yaşından başka birşey değildir. Demokrasi götürülmez, verilmez,
demokrasi mücadele edilerek kazanılır. Kürtler kendi önderlik ve partisiyle
demokrasiyi kazanma mücadelesini 40 yıldır veriyorlar ve Kürt halkı artık
Ortadoğu’nun en demokratik halkı halkı olmayı başarmıştır. Kürtler sadece
bununlada yetinmeyecekler, demokrasiyi, demokratik ulus paradigmasıyla bütün
Ortadoğu’ya mal edecekler.
Şubat 1999’da Halkların ÖnderiAbdullan
Öcalan’a yönelik yapılan bu uluslararası komployu şiddetle kınıyorum.
Komplocuların hevesleri kursaklarında kaldı. Komplocular kaybeti, Kürtler
kazandılar. Kürtler özellikle Rojava devrimiyle ulusal birlik konusunda büyük
bir mesafe kat ettiler, yek vucut olup inkar siyasetine gereken dersi ve ayarı
verip, önderlerine, kimliğine, ulusal devrimci hareketine sahip çıktılar. Kürtler
bugün en parlak dönemini yaşıyorlar. İnkarcılar, binlerce yıllık bir kimlik ve
halkın öyle kolay asimile etme hesabını yapmışlardı ama büyük yanıldılar.
Binlerce yıllık bir tarihi ve kültürü olan Kürtlerin öyle kolay yem
olmayacaklarını anlayamadılar. PKK, inkarcıların midesine bir hançer gibi
saplandı, inkarcı siyasete kırk yıldır en büyük darbeyi vurdu, etkisizleştirdi.
Kürtlerin şimdi yapmaları gereken bütün Kürtlerin ulusal birlik temelinde
ulusal mücadeleyi dört parçada daha çok geliştirip, kendi kaderlerini tayin
etmeleridir. Bölgecilik, Kürtlere yarar değil, zarar verdi, verir. Bundan
dolayı ulusal çıkarlarımızı ön planda tutacağız.
Kürtler şimdi daha çok örgütlü
ve güçlüler. Kürtler sahip oldukları güç
ve örgütlülükle yüz yıllık bu inkarı tümden
yıkıp, kendi ulusal yönetimini kurabilir, kendi demokrasisini inşa ederek
Ortadoğu’daki bu yüzyıllık statükoyu kırabilir, kendisiyle beraber bütün
bölgeyi özgürleştirip, yeni yaşamın temelini atabilirler. Gün ulusal birlik
günüdür. Kürtler büyük bir mücadeleyle uluslararası komployu önemli ölçüde
kırdılar, boşa çıkardılar, komplocuların
hayallerini, ulaşmak istedikleri hedefi kırdılar. Bugün bütün dünyanın
gözleri Kürtlerin üzerindedir. Kürtlerin Ortadoğu’da yeni yaşam sadece bölgeyi
değil dünyayı etkileyecektir. Gelinen aşamada Kürtler halk olarak ulusal birlik
konusunda ve kendi ulusal önderlikleriyle önemli bir birlikteliğe sahipler.
Yani PKK eşittir Kürtler ve ulusal önderlikleri hepsi bir yumruk olmuş
durumdalar. Bundan 20 yıl öncesine kıyasla Kürtler şimdi dört parçada da daha
çok örgütlü, bilinçli ve güçlüler. Bundan dolayı inkar politikasının kendi
lehine sonuç almasının imkanı sıfıra inmiştir. Kürdistan’da statükosuzluk bitecek,
Kürtler statü sahibi olacaklar, kendi kendilerini özgürce yönetecekler, yeni
bir yaşamın yaratıcı gücü olacaklar. 2020 yılı Kürtler için zafer yılı
olacaktır.
Kemal SÖBE
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html-
http://kursam.net/index.html