06 Eylül 2016 Salı Saat 12:25
Kürt düşmanlığı ile dünyada nam salan Türk Cumhurbaşkanı R.Tayip
Erdoğan Cerablus’u işgal ederek, bu düşmanlığını ele güne bir kez daha
gösterdi. Artık herkes Erdoğan’ın en büyük Kürt düşmanı olduğunu biliyor. Öyle
ki Erdoğan için Kürt hummasına tutulmuş bile denebilir. Kuzey Kürdistan’da tam
bir işgal politikası sürdüren Erdoğan aylardır Kürt kentlerine en vahşi şekilde
saldırıyor. Sur, Farqin, Hezex, Lice, Cizre ve Silopi’de insanlık dışı bir
savaşı yürüten Erdoğan bu haliyle akıl tutulması denilen şeyin en güzel
örneğini oluşturuyor.
Bir yandan ulus-devlet zihniyetini Kürt kanı dökerek ayakta
tutmaya çalışan Erdoğan, diğer yandan Mercidabık Osmanlı-Memlük Savaşı’nın yıl
dönümünde Cerablus’u işgal ederek kendince dünyaya bir mesaj vermeye çalışıyor.
Biliyorsunuz, Erdoğan’ın en büyük hayali Kanlı Ak-Saray’ında padişah olmak!
Bunun için kendine Beştepe’de halktan çaldığı paralarla bir saray yaptırdı. Her
fırsatta bu sarayda padişahçılık oynayan Erdoğan, 1453 toplaşmaları ile
İstanbul’u her gün yeniden fethetmeye çalışıyor. Elbette ki Erdoğan’ın ruh
haline ilişkin çok şey söylenebilir, fakat bir gerçek var ki su götürmez, o da,
Erdoğan’ın Osmanlı tarihinde sıkça rastlanan “deli padişahlar dan yalnızca bir
tanesinin pelür kopyası olabileceğine ilişkindir.
Geçtiğimiz yüzyılda halkların başına ne geldiyse bu kendini
bilmez, sonsuz kudret hayalleriyle yaşayan padişah bozuntularından geldi,
Franco’dan tutun, Musolloni’ye oradan Hitler’e geçtiğimiz yüz yıl ulus-devlet
açmazının en acı sonuçlarının yaşandığı bir yüz yıl oldu. Yeni yüz yılın ilk
çeyreğinde ise ulus-devlet anlayışının en güçlü temsilcilerinden Saddam’ın ipe
gitmesi ile beraber Ortadoğu halkları açısından yeni bir süreç başladı. Başlayan
süreç ulus-devlet zihniyeti ile yaşanamayacağını açığa çıkardı.
Irak’ın parçalanması ile beraber hegomonik güçlerin Ortadoğu
için ortaya koyduğu hiçbir proje dikiş tutmadı. Ortadoğu, etnik yapıları ve
inanç farklılıkları ile çok zengin bir toplumsal zemine sahiptir. Bu zeminde ulus-devletçiliğin tekçiliğe
dayanan hiçbir projesinin tutmayacağı Tahrir Meydanı’nda bir kez daha halklar
tarafından kanıtlandı. Artık ulus-devletçiliğin sonu gelmiştir, artık halkların
öz yönetimine dayalı, öz gücüne dayalı, öz ekonomisine dayalı bir sistemin
oluşması gerekiyor. Ortadoğu’yu girdiği bu kanlı çıkmazdan çıkaracak olan bu
yeni sistemdir. Ulus-devletin sonu demek olan bu sistem bugün Rojava’da bir
bütün olarak kadınlar, gençler, toplumun ezilen ve ötekileştirilen bütün
kesimleri tarafından en güçlü şekilde sahiplenilmiştir, bu sahiplenme ile
Ortadoğu Devrimi’nin önü açılmıştır. Denebilir ki Ortadoğu Devrimi’nin
düğümleri Suriye’de Kürt Özgürlük Hareketi’nin öncülüğünde çözülmüştür.
Bundan binlerce yıl önce nasıl ki insan kafalarından surlar
ören katliamcı devletlerin karşında Kürtler durmuşsa, bugün yine kafa kesen
katliamcı çete ve onların destekleyicisi devletlerin karşında Kürtler vardır.
İşte burada Erdoğan tarihsel bir gerçeği daha gözden kaçırmaktadır, o da binlerce
yıldır Kürtlerin Kürdistan topraklarında otonom yaşadığı gerçeğidir. Erdoğan’ın
o çok övündüğü Osmanlı padişahları hiçbir zaman Kürdistan’da hakimiyet
kuramamışlardır ve Osmanlı padişahlarının iyi bildiği bir sözdür, ‘Kürdistan’a
sefer olur ama zafer olmaz!’
Bugün Erdoğan içerde ve dışarda karşı karşıya kaldığı
askeri-siyasi ve politik beceriksizliğinin bedelini Kürtlere ödetmeye
çalışmaktadır, yaşanan gerçeklik tam da budur. Fakat Erdoğan şunu hiçbir zaman
unutmamalıdır, “Osmanlı Rüyası Kürdistan’a kadardır, bu rüya Kürdistan’da
kabusa döner.
Bu bin yıl halkların öz gücüne dayanarak demokratik özerklik
temelinde, kazandığı bin yılın, başlangıcı olacaktır. Kaybeden ise ulus-devlet
zihniyeti ile halkların iradesini tanımayan, halkları ezen, jenoside uğratan
padişah bozuntuları olacaktır. Kaybeden
Erdoğan ve şürekâsı olacaktır!
Mizgîn Bermal
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html
0
21
TR
HE
:” ”
:””
” “,” ”