07 Mart 2014 Cuma Saat 09:22
Kültür bir toplumun tarihsel birikimleri sonucu oluşan zihniyet yapılanması, yaşam biçimini ifade eder. Bir toplumun yarattığı tüm araç-gereçleri maddi kültürünü oluştururken, bütün değer yargıları ve normları olarak yasa, gelenek, görenek, ahlak, inanç ve düşünce biçimleri olarak dil, sanat, din, felsefe, ideoloji vb. manevi kültürünü oluşturur. O nedenle Önder APO : “Kültürü insan toplumunun tarihsel süreç içinde oluşturduğu tüm yapısallıklar ve anlamlılıklar bütünü olarak genel bir tanıma kavuşturabiliriz. Dedi. Kültür oluşturma insan ait bir özelliktir.İnsan yarattığı kültür ve geliştirdiği toplumsallık ile diğer canlı türlerinden bir farklılığını geliştirmiştir. Diğer canlı türlerinin insan gibi kültür oluşturma ihtiyacı yoktur. İnsan dışındaki canlıların doğduktan sonra kısa bir zaman diliminde kendi başının çaresine bakma, yaşama yeteneğine sahiptir. İnsan açısından ise doğduktan sonra uzun bir süre bakıma muhtaç olması,yalnız başına yaşam yeteneği olmaması, insan varlığı için ortak yaşamı şart kılmıştır. Bu zorunluluk toplumsallığın gelişmesine neden olmuştur. “Toplum, insan türünün araç yaratarak ve bilinçlice ortak amaca yürümeyi esas alan hem cinsleriyle birleşip kendini en yakın hayvan türünden kopmasını ve bir arada yaşamasını ifade etmektedir. Tek başına yaşam olanağı olamayan insan birlikte geliştirdiği ortak yaşamla birçok şeyin üstesinden gelebilmiştir. Her türden ihtiyaçlarını beslenme ve savunma için araçlar yaratmıştır. Kolektif yaşamın geliştirdiği ortak akıl sonucu, kendisinin bile hayal etmediği gelişmeleri yaratma potansiyeline insan ulaşmıştır. Tek başına bir kuş yavrusu kadar yaşam olanağına sahip olamayan insan, yarattığı toplumsallığı ile evrenin kozmik gücünü kendinde açığa çıkarması bu gerçeği ifade eder. Toplumsallık insanın temel varlık gerekçesi olmuştur.
Kültür ve toplumsallık bir birini var eden iki olgudur.İnsanın kültür yaratması ile toplumsallığını kurması iç içe gelişmiştir. İnsan doğa ile kurduğu ilişki üzerinden bir kültür yaratımına gitmiştir. İnsan varlığını sürdürmek için doğadan yararlanılarak kendi ihtiyaçları temelinde araç-gereç yaratımına giderek maddi kültürel yapılanmaya gitmiştir. Araç yapımı toplumsal gelişmeye bir ivme kazandırarak zihinsel gelişmeyi yani manevi kültürün gelişmesini de hızlandırmıştır. İnsanın doğa karşısındaki zorlukları aşma, yaşama istemi onu arayışlara itmiştir. Doğadaki diğer canlıları kendisine örnek almıştır. Öğrenilen her bir şey zihinsel birikime yol açmıştır. Binlerce yılın tecrübe ve denemeleri toplumsal hafızayı oluşturmuştur. Düşünce ve araç yapımı birbirinin gelişimini tetikleyen iki olgudur. Aynı zamanda toplumsallaşmanın zeminidir de. İnsan geliştirdiği ortak yaşamın gücünün farkına vardıkça, ona daha çok sarılmıştır. kendini savunma, korunma, beslenme amaçlı yontuğu ilk taş, yemeklerini pişirmek için topraktan yaptığı çanak, su testisi, hayvan yününden ilk dokuma yapması vb. araç yapımı onun maddi kültürünü oluşturmuştur. Yine komünaliteye dayalı yaşamını koruma ve geliştirme amaçlı geliştirdiği kurallar-ahlaki, dil, inanç da manevi kültürünün temellini oluşturmuştur. Kültürü oluşturan bu etmenler aynı zamanda toplumsallığı da oluşturan ögelerdir.
Manevi kültürün toplumsal yapıyı koruma ve geliştirme işlevi onu vazgeçilmez kılmıştır. Yarattığı maddi kültür ile beslenme, barınma, savunma araçlarını yaratırken, geliştirdiği ahlaki- politik değerlerle Ortak komünaliteye dayalı yaşama süreklilik kazandırmıştır. Bu nedenle toplumsal yapıya işlevsellik kazandıran ahlak, onun demokratik zihniyeti, dili hayati önem taşımıştır. İnsanlığın %98 lik yaşamının ahlaki ve politik toplumsal doku üzerinde demokratik komünal yapı içerisinde sürdürmesi %2 sini oluşturan sınıflı uygarlığın son 5.yüz yıllık dönemine tekabül eden Kapitalist modernitenin toplumsal yapıdaki ahlaki-politik dokuyu bitirerek toplumsal doğanın nasıl çöküntüye gittiğini yaşamamız, manevi kültürel öğelerin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Ahlaki-politik değerlerin varlığı toplumsal yapıyı güçlendirip sürekli kılarken, yokluğu veya zayıflaması ise toplumsal çöküntü ve bitişe yol açmaktadır. Bu da manevi kültür öğelerinin insan yaşamı açısından önemini ortaya koymaktadır.
Coğrafya ve Kültür
Kültür oluşumunda coğrafyanın rolü çok belirleyicidir. Coğrafyanın jeopolitik durumu, iklimi, flora(bitki) ve fauna (hayvan) yapısı kültürel yapının şeklini ve rengini belirler. Çünkü insan ihtiyaçları var olan coğrafyada bulunan malzeme üzerinden bir yaratıma gidilir. Yani denizi olan bir coğrafya ile çöl iklimi olan ya da dağlara sahip olan bir ülkenin maddi ve manevi kültür yapısı değişiktir. Her şeyden önce fiziki coğrafya yaşam tarzları üzerinde çok belirleyici bir rol oynar. Yine coğrafyanın insana sunduğu imkânlar ve o coğrafyanın biçimi, çok somut bir şekilde düşünce ve dil üzerinde etkide bulunur. Bu da insanların farklı kültürel bir yapılanmaya gitmesinde etkili rol oynar. Doğada var olan özellikler kültürel yapının niteliğini ve biçimini, kimliğini belirlemektedir. Deniz bölgesinde yaşayan bir halkın yaşam tarzı, maddi ve manevi kültürü ona göre şekillenecektir. Örnek: Deniz kavimi olan Fenike halkı, denizin sunduğu imkânlar üzerinden bir yaşam kültürünü geliştirmiştir. İnsanlar gemi yaparak, deniz üzerinden bir arayış geliştirmişlerdir. Ticaret amaçlı denizlere yelken açmışlardır. Cesaretlerinden dolayı korkusuz deniz kavimi olarak adlandırılmışlardır. Yemek kültüründe deniz ürünleri balık çeşitleri oluşturmuş. İlişkilerinde ticaretten kaynaklı her gidilen ülkeden bir şey alınarak bir çeşitliliği kazanmıştır. Geçmişlerini, geleceğe dair özlemleri denizdeki tanrıçalar, tanrılar aracılığı ile ifadeye kavuşmuştur. Çöl ikliminde olan bir halk için ise, yeşilliğe, suya hasret vahalarda bir umut, yaşam aranmış ve yaratılmaya çalışılmıştır. Bunun için develerin sırtında günlerce geceleri çöl fırtınaların soğundan, gündüzleri ise kavurucu sıcaktan yanarak esmerleşen tenleri kalıtsal bir özellik kazanmasına neden olmuştur.. Yeşillik bir vahaya ulaşma kavgasında yaşam örülmüş çöl, dillerine, karakterlerinde bir etkilenmeyi yapmıştır. Çölün kum etkisinden dolayı ağırlıklı keçi kılından yaptıkları çadırlarda barınmışlardır. Tüm bu özellikler semitik Arap kültürün temelini oluşturmuştur. M.Ö Sümerlliler semitik kabileler için Amorit adlandırmasını kulanmışlar. Bu da Batıdan gelenler (tehllike saçan insanlar) anlamına gelmektedir, Mısırlılar ise Apiru adlandırması ile (toz-kir içinde insanlar ) şeklinde tanımlamışlardır. Burada coğrafya ve kültürel özelliklerin kimliklendirme de nasıl etkili oluğunu görmek mümkündür. semittik kabillerin yaşadıkları coğrafyanın yaşam biçimi ve kişilik yapılanmasında nasıl etkili olduğu görülmektedir. çöl de yaşamaları tozlu olmalarını, yaşam için gerekli besinlerin bulunmaması, çevredeki verimli, yeşillik alanlara saldırmaları onlarda saldırgan bir karakterin gelişmesine neden olmuştur. ve çevre halkların da bu özellikler temelinde onları tanımlamalarına neden olmuştur.
Dağ ve ova alanlarındaki şekillenme ise daha farklı olmuştur. Kürtlerin yakın tarihe kadar da dağlı halk olarak adlandırılması bulundukları coğrafya ile bağlantılıdır. Tarihte de böyle bir adlandırma ilk defa sümerler tarafından yapılmıştır. “Mezopotamya bölge halklarının adlandırılması coğrafi özelliklere göre olmuştur. “Etimolojik olarak Ari, Ur, Hurri kelimelerinin Sümerce kökenli olduğu ve tepe, plato, dağlı grup anlamına geldiği kanısındayım. Sümerlerin Kuzeydoğu komşularına, yaşadıkları coğrafyadan ötürü ‘dağ-tepe halkı’ demeleri mümkündür. Kaldı ki, aynı coğrafyada yaşayan Kürtlere halen ‘dağlı halk’ anlamına gelen birçok deyiş yakıştırılır. ‘Kart-kurt’ deyişi de bu geleneklerdendir. ‘Dağ halkı’ deyimi bu nedenle anlaşılırdır. (Ortadoğu savunması s.25)
Kürdistan’da tarım ve hayvancılıkla geçinen bir yaşam kültürünün olması, denizcilik kültürünün olmaması, Kürdistanın dağılık ve ovalık bir yapıya sahip olmasından kaynaklanmaktadır. Kürt halkı her bölgenin yapısına göre bir şekillenmeyi, farklılığı geliştirmiştir. Dağlarda bulunan insanlar yaşamlarını oranın koşullara göre yapılandırmışlardır. Bol suları ve yeşillikleri olan yaylalarda hayvancılık yaparak, sütünden, derisinden faydalanarak hayvancılık kültürünü geliştirmişlerdir. Yüksek dağlık alanların çok uzun geçen kış mevsiminden dolayı masal ve dengbej kültürü daha belirgin bir tarzda geliştirmiştir. Uzun, geçmeyen kış ayların gündüz ve gecelerinde odalarda geçmişin yaşam tecrübeleri acıları, sevinçleri, korkuları, umutlarını anlatıkları masallarda, döktükleri ağıtlarında, söyledikleri türkülerinde ifade etmişlerdir. Ova kesimde olanlar ise var olan koşullar temelinde tarım üretimi geliştirmiş, erken şehirleşme ve uygarlığın özelliklerine açık olmasına neden olmuştur.
Kürt halkının sahip olduğu cömert, misafir perver karakteri ile tanınması coğrafyanın sunduğu zengin besin maddeleri ve neolitik dönemdeki ana kadının komünal demokratik yaşam anlayışının bir sonucudur. Kürt halkının cesaret ve savaşçı yönleri ise, halk olarak özgürlükçü bir yapıya sahip olmaları ve sahip olduğu güzel ve zengin coğrafyaya karşı derin olan yurtseverlik anlayışından dolayı cesaretli bir karakter kazanmalarına neden olmuştur. Dağlar düşmandan korunmalarına imkân verdiği için kutsal yaşam mekânları olmuştur. Kürdistan’da denizin olmaması bir toplumsal anı ve paylaşımının gerçekleşmemiş olması onun için bir özelliği, manevi bağı geliştirmemiş, diğer yandan insanlar dağlarda yaşam imkânı buldukları için çok özel bir anlamı taşımıştır. Toplumsal hafızayı oluşturan, dağlarda gerçekleşen, geçmişin bin bir çeşitteki anıları, başarı, başarısızlıkları, öfke, hüzün ve sevinçlerini oluşturarak kültürel yapıya kendi rengini katmıştır. Bir bütün düşünce, duygu ve kişilik özellikleri bu temelde karakter kazanmıştı. Bu gün Kürt halkının devam eden gerilla mücadelesi dağların her zaman özgürlük yaratım mekanları olmasından kaynağını almaktadır.
Kürtler içinde yaşamlarını kurdukları doğa ve canlıları ile olan bağlarını geliştirdikleri zannaat ve sanatlarına yansıtmışlardır. Ceylan, şahmaran, at, kuş, çiçek, ağaç vb. kilimlerine, nakışlarına işlenerek, gönüllerindeki yerlerini, anlamını dile getirmişlerdir. Çünkü bu coğrafyada bulunan nice hayvan geliştirdikleri toplumsallıklarını tamamlayarak, renk katmışlardır. O nedenle Kürt masallarındaki düşman ve kahramanlar çöllerdeki kutsal ve zehirli yılanların aksine şan ve şöhretin sembolü olan aslanlar, güzelliğin ve temizliğin simgesi olan ceylanlar, atlar, köpekler, keçiler, koyunlar vb. yer almıştır. Geçmişten beri yaşamlarında önemli yer tutan hayvanları ile gelecekteki hayallerinde de öncelikli ve vazgeçilmez olmuştur. Çünkü kadın öncülüğünde yaşama anlam verme, kendi farkındalığına varma bu renkli doğa ve canlıları ile gelişmişti. O nedenle yaşam çok renkli ve duyguludur. Doğadaki renklilik yaşam tarzına, giyim kuşamına da yansımıştır. Bu neolitikteki bereket, bollukla birlikte insanların doğa ile barışık olmasından doğan özgürlüktür. Kürtler binlerce yıl doğa ile kurdukları simbiyotik ilişki çerçevesinde özgür yaşamış, onun mücadelesini her koşulda vermişlerdir. Daha sonra uygarlığın saldırıları sonucu gelişen, katliamlar, kültürel soykırımlarla bu renkli yaşam söndürülerek siyah beyaza boyanmak istenmiştir. Yaşadığımız yüzyılda siyasi İslam’ın bilinçli olarak Ortadoğu ve Kürdistan’da geliştirilmesi ile böyle bir gri yaşam anlayışı geliştirilmek istenmektedir. Binlerce yıl Kürt kadınlarını renga renk giyim kuşamı yerine bu gün Müslümanlık anlayışının gereği denilerek kadını siyah çarşaflara boğan, bununla düşünce ve ruhta bir kararmaya yol açan bir tehlike görülmektedir. Bin yıldır Müslüman olan Kürt halkının son yıllarda böyle bir anlayışın geliştirilmesinin ideolojik-politik nedenleri ile bağlantılıdır. Çünkü Kürt toplumunda kadın sadece büyük acılar yaşandığında karalar giyerdi. Bu gün tüm yaşamın acılı bir karektere büründürülmeye çalışıldığını görmekteyiz. Çünkü Kürtler hiç devlet kurmamalarına rağmen bu güne kadarki varlıklarını neolitikten beri geliştirdikleri maddi ve manevi kültürlerini büyük ölçüde koruyarak gelmişlerdir. Kürt halkının kültürü üzerinde son yüz yıllarda geliştirilen kültürel soykırım politikaları ile yok edilmek istenmiştir. Toplum yaşamı akışkandır. Sürekli bir gelişmeyi yaşar. Bu aynı zamanda onun bir değişimi de yaşadığını gösterir. Kürdistan üzerindeki politikalar bu doğal gelişimi engellemektedir.
Kürt Coğrafyasının Öznelliğinde Gelişen Evrensel Kültür
Ortadoğu -Mezopotamya coğrafi özellikleri ve sahip olduğu doğal kaynaklar açısından dünya açısından çok farklı bir önemi taşımaktadır. Kürdistan coğrafyasının sahip olduğu özellikler onda bir öznelliği yaratmıştır. Bu coğrafyanın fiziki yapısının dağlar ve ovalık alanları oluşturması, var olan çok sayıda bitki, hayvan çeşidinin dünya başka yerlerinde olmaması, sürekli yağışlı bir ikliminin olması bölge açısından bir farklılığı yaratmıştır. Bu özellikler insanlık açısından ilk yapısal ve anlam yaratımının bu coğrafya ve halkları tarafından geliştirilmesine yol açmıştır. İnsanlığın ilk yaşam nüvesinin, kültürünün şekillendiği yer özelliğini taşıma onuruna erişmiştir. Toros-Zagros eteklerinde Dicle-Fırat havzası insanlığın ilk temel kültürü olan Aryen dil-kültürünün oluşumuna kaynaklık etmiştir. Bu oluşumda belirleyici olan eşsiz bitki örtüsü, uygun iklim koşulları ile jeolojik yapının avantajlı konumu gibi etmenleri bir arada barındırması, yeni kültürel yaratımlara vesile olmasıdır.
Kürdistan coğrafyasının jeo-fizik konumu yeni yaratımlar için büyük bir avantaj konumundadır. Yüksek dağların, ormanlık yamaçların, mağaraların bulunması doğa karşısında henüz kendini donatmamış, o yönlü bir toplumsal sıçramayı geliştirmemiş insan topluluğu açısından son derece doğal ve güvenlikli bir ortam ve yaşam imkânı sunmaktadır. Geniş ovalık alanlardaki yumuşak toprak çeşitli bitki üretimi için mükemmel bir ortamın doğal gelişmesini sağlamıştır. Yine iklim koşullarının sıcak ve yüksek tepelik alanların yağışlı olması, dört mevsimin bir arada yaşanması ,zengin bitki ve hayvan türünün oluşmasına, elverişli bir yaşam olanağını gelişmesine neden olmuştur. Böylelikle coğrafya toplumsal yaşam için zengin bir kaynak konumundadır. Özellikle insan yaşamı için gerekli olan bin bir çeşitteki bitki örtüsü ve hayvan çeşitleri, meyveleriyle tüm canlıların özelde de insanın cenneti çoktan oluşmuş bulunmaktadır. Bir araya toplanan tüm bu koşullar bölgenin coğrafi olarak toplumsal-kültürel gelişmede bir sıçramaya vesile olmasını kaçınılmaz kılmıştır. Denilebilir ki Mezopotamya da doğa büyük bir adalet anlayışı ile var kıldığı binlerce çeşitlilikteki canlı türüyle, bu coğrafyada insan yaşamını tamamlamıştır. İnsanın toplumsal gelişmede sıçrama yapmasına neden olmuştur. İnsanlık ilk defa yerleşik yaşama geçmiş, ilk tohumu ekmeyi, ilk elbiseyi yapmayı, ilk defa hayvanları evcilleştirmeyi, ilk savunma araçlarını, ilk evi yapmayı, ilk ahlaki kuralları, ortak paylaşımı, düşünceyi, dili, inancı vb. birçok toplumsal değeri yaratmıştır. Bu gün toplumsal yaşamımızda kullandığımız araç-gereç, toplumun manevi değerleri o dönemde yaratılmıştır.Bu yaratımlar aynı zamanda insanlık açısından yeni bir tarihin başlatılmasına neden olmuştur.
Kürdistan’da Kadın Öncülüğünde Gelişen Toplumsallık ve Kültürü
Verimli Hilal coğrafyasında insanlığın ilk toplumsal kültürü kadın öncülüğünde gelişme sağlamıştır. Kadının çocuklarla arasındaki bağ, yaşamdaki belirleyiciliği, onu yaratıcı konuma itmiştir. Yerleşik yaşam ve tarım devrimi gerçekleşmeden önce insanlar göçebe konumdaydılar. Erkekler avcılık, kadınlar da toplayıcılıkla uğraşıyordu. Yaşamda doğal bir iş bölümü vardı. Kadının uzun süre toplayıcılık yapmasının getirdiği tecrübe sonucu yabani bitkileri tanıyarak evcilleştirmesi, bu bitkileri ekmesi, kerpiçten ev yapması kendisi ile beraber birçok gelişmeye vesile olmuştur. Bölgede toplumsal tarih açısından yaşanan çok önemli gelişmelerde ana kadın öncülük rolünü oynamıştır. İlk keşif edilen olay ve olgular tüm insanlığın temel kültür değerlerini oluşturacak bir yapılanma geliştirilmiştir.
Doğa ile simbiyotik ilişki kuran kadın ona bir kutsallık atfetmiş. İlk inanış olarak totem doğada yararlandıkları her canlı bitki ve hayvanda ifadesini bulmuştur. Kadın öncülüğünde gelişen tarım ve köy devrimi ile bu kutsallık ana tanrıçada simgeleşerek toplum inancında nitel bir gelişmeye yol açmıştır. Çocukları doğuran, besleyen, evi kuran, hayvanları, bitkileri evcilleştiren, bitkilerden her derde deva bulan, her şeye büyük sevgiyle yaklaşan, yaşamı üreterek paylaşan eşitlik ve özgürlüğü geliştiren, yaratan, öğreten, geliştiren ana kadını toplumun kendisi kutsayarak, tanrıçalık rolünü vermiştir. O artık tüm zor zamanlarda tüm toplumun zor günlerinde sığınacağı, yardım isteyeceği, refah zamanlarda ise saygı duyacağı, yaratıcı, büyüleyici yaşamın sırrına erişen Tanrıça Star olmuştur, İştar olmuştur. Ana tanrıça toplum yaşamını güvenceye almak için günlük yaşam akışında geliştirdiği kurallarla ahlaki-politik toplumun temel dokusunu da örmüştür. Yaratılan demokratik, komünal, özgür, eşit yaşamın kültürel geleneği yaşamda anlam gücünün zenginleşmesine neden olmuştur.
İlk değirmenin oluşumu, ilk yün eğirme, çanak çömleğin oluşumu, ilk tekerleğin oluşumu, toprağı sürmek için sabanın bulunuşu vb ile dönemin insanlık açısından ilk büyük teknik devrim olan Tel Xalaf Kültürünün gelişimine vesile olmuştur. Bu gelişmeler toplumsal yaşamda daha üst düzeyde yeni bir evreyi başlatmıştır. Bu buluşlarla insan açısından daha üst düzeyde bir yaşam kalitesi, kültürü ve dil devrimi gelişmiştir.
Dil Devriminin Gelişimi
Toplumsallaşmanın maddi kültürel yapısında yaşanan gelişmeleri zihinsel alana da yansımıştır. Verimli Hilal gelişen tarım-köy devriminin çok önemli bir sonucu da dünyada ikinci simgesel dil devrimi olan Aryen dil yapısının gelişmesidir. Ondan önce birinci simgesel dil devrimi, Afrika’nın çok zengin işaret dillerinden Semitik simgesel dil yapısına dayalı kabile sistemine geçişle gerçekleşen semitik dil yapısıdır. Maddi anlamdaki kültürel gelişmenin bir yansıması olarak simgesel dil gelişmiştir. Bu insanlık açısından yepyeni bir buluştur. Yaşam hiçbir maddi araca gerek kalmadan sihirli sözlerle anlam bulacak, ifade edilebilecektir. Çünkü daha önce işaret yani beden dili kullanılarak ya da hayvanlar taklit edilerek yaşamdaki anlam yaratılmak istenmekteydi. Simgelerle büyüleyici bir anlatım ve varoluş gerçekleşmiştir. “Burada devrim yaratan olay işaretler yerine kavramlarla iletişimin gerçekleştirilmesidir.
Dilin gelişimi analitik zekânın gelişimini de hızlandırmıştır. Gelişen her yeni buluş kendisi ile beraber bir anlamı- kavram- olguyu da yaratmıştır. Yaşamda kullanılan her nesneye ve olguya bir ad verilerek yaşamda yeni bir kültürel anlamsallık yaratılmıştır. Bu aynı zamanda insan kimliğinin kültürde, dilde anlam bulmasına neden olmuştur. Çünkü hiçbir canlı insanın esnek zekâsı sonucu yarattığı kültürü ve onun bir parçası olan simgesel dili yaratma seviyesine erişmemiş. Bu hep insan toplumuna ait bir özellik olarak insanı diğer canlı türlerinden farklı kılacak, toplumlar arasındaki farklılıklarda yeni bir kimlik olgusunu ortaya çıkaracaktır. Bu nedenle dil toplumsal kimliğin yapısını anlama kavuşturmaktadır. Simgesel dil devriminin insanlık açısından önemi henüz istenilen düzeyde anlaşılmaktan uzaktır. Çünkü bilgelerin de dediği gibi hiçbir devrim dil devrimi kadar insanlığa hizmet etmemiştir.
Dilin gelişimi yaşamda çok yönlü bir aktivitenin gelişmesini sağlamıştır. İnsanlar arasında düşünce, duygu vb gibi ortak manevi değerler yaratarak toplumun ortak aklının oluşmasını gerçekleştirerek, geçmiş ve yarınlar arasındaki diyalektik de yakalanmıştır. Simgesel dilin gelişimi de tıpkı gelişen teknik buluş ve yaratımlar gibi toplumsal gelişmeye büyük bir ivme kazandırmıştır. “Dilin kendisi bir toplumun kazandığı zihniyet, ahlâk ve estetik duygu ve düşüncenin toplumsal birikimidir anlam ve duygunun bilince çıkmış, ifadeye kavuşmuş kimliksel ve ansal varoluşudur. Dile kavuşan toplum, yaşamın güçlü gerekçesine sahip olmuş demektir. Dilin gelişkinlik düzeyi yaşamın gelişkinlik düzeyidir. (Demokratik Uygarlık Manifestosu cilt 4) Tüm bu gelişmeler yerel özellikler sonucu oluşmuş bulunmaktadır. Toplumsallığın kök hücresi Verimli Hilal’in özgün koşulları sonucu gelişmiş bulunmaktadır. Çünkü daha önce kabile konumuna gelmiş insan dünyanın birçok yerinden geçmesine rağmen yukarı Mezopotamya’da gerçekleşen yaratımı oluşturma kabiliyetine ulaşmamıştır. Nedeni ise bölgesel özelliklerden kaynaklanmaktadır. Önemli olan etmen bu kültürün daha sonra neden evrenselleştiğidir?
Aryen Kültür ve Dilin Evrenselleşmesi
İnsanlığın varlık kazanmasında belirleyici olan toplumun tüm temel kavram, olgu ilk olarak Aryen halk toplulukları tarafından Verimli Hilal’de geliştirilmiştir. Bu coğrafyanın bir ürünü olarak gelişmiştir. Bu gün toplumsal yaşamın gelişiminde kullandığımız temel aletlerin büyük bir bölümü tarım köy devriminde icat edilmiştir. Balta, kazma, her tür çömlekçilik, tarım için saban ve hayvan koşumu, tekerlek, dokuma, elle öğütme değirmeni bulunmuştur. Şimdi yöntemde, şekilde farklılık olsa da yaratımı, birikimi ortaya çıkaran formül o döneme aittir. Aynı şekilde insanın yaratımlarını estetik olarak en üst düzeye çıkaran sanat ve din de burada kurumlaşarak tüm dünyaya kültür yayılımı gerçekleşmiştir. Bu nedenle Aryen dil ve kültürü tüm insanlık için köklü bir kültürel alt yapı oluşturmuştur. Yaratılan toplumsal varoluşun kök hücresi, kültürü bu coğrafyadan tüm dünyaya yayılım göstermiştir. Fiziki yayılım olma ihtimali ile birlikte, ağırlıklı bir kültürel yayılım gerçekleşmiştir. Bir kaynak, bir nehir gibi Kürdistan’dan dünyaya farklı var oluşları yaratma gücünde olan bir kültürel akış gerçekleşmiştir.
Yaşanan sayısız gelişme bir çağlayan gibi insanlığa bereketi yağdırmıştır. Binlerce yıl insanlığın hayallerini süsleyecek cennet Verimli Hilalde vücut bulmuştur. Önderliğimiz o dönemde peşi sıra gelişen devrimsel gelişmeleri için “İnsanlık üzerinde yıldız yağmuru misâli bir gelişme söz konusudur. Dünyanın dört yanını birer ışık, yıldız aydınlığında olan olay ve olgularla yağmurlamakta, toplumsal gelişmenin cennet hayalini, hatta gerçekleşme anlarını ekmektedir KÜLTÜRLEŞTİRMEKTEDİR. demektedir
Kürt kültürü çok güçlü bir kültürel oluşum olduğu için dünyanın her yerindeki farklı coğrafya ve iklimlerde yaşama cevap olabilme, gelişme olanağı bulabilmiştir. Yani temel olan bu kültürün çekirdek formları gidilen her ülkede coğrafik özelliklere bağlı olarak kendi içinde bir özgünlüğü, yerelliği geliştirmiştir. Değişimi özün zenginleşmesi olarak değerlendirebiliriz. Bu nedenle Aryen dil ve kültürün insanlık açısından çok farklı bir önemi vardır. İnsanlığın kök hücresidir. Tüm insanlığa yaşam veren, onu doğurandır. Bu kültür insanlığın evrensel tarihinde farklı bir anlam ve önem taşımaktadır.
Aryen dilinin temel çekirdek, kök olduğunu, bugün Kürdistan’da ve dünyanın farklı yerlerinde kullanılan birçok dilde, araç adlarında ve kavramda, kaynaktan dolayı ortaklaştırdığını görebiliriz. Bu gün dünyanın birçok yerinde yaşamımızda yer alan birçok kavram ve nesnenin adı ortaktır. Yine Avrupa dil yapısı Kürtçe’ninki Aryeniktir. En önemli husus Kürdistan yerelinde başlayan bu toplumsal kültürün insanlığı ilerletme, yön belirlemede, bir motor gücü olmasıdır. Geliştirilen tarım ve köy kültürü insanlığın zihninde yaşam tarzında oluşumu kadar farklı bir dönüşüme neden olarak, dünyanın başka yerlerindeki yerellere kendi renginde toplumsal kültürlerini oluşturmasına neden vesile olmuş. Bu konumundan dolayı kendi zamanında evrensel bir merkez olma düzeyini yakalamıştır. O artık tarihsel toplumun akış sürecinde insanlığı besleyen bir ana nehir, kaynaktır. Binlerce yıl maruz kaldığı tüm saldırılara rağmen insanlığı hep besleyecektir. Çünkü bu kültürü yaratan insanların yaşam anlayışında, zihniyetinde hep paylaşma, armağan kültürü vardır. Ve bu çoğunlukla sınıflı uygarlığın gelişimi ile suistimal edilecektir. Çünkü daha sonra gelişecek olan Sümer sınıflı uygarlığı kendisini bu kültürü gasp ederek, bu kültür üzerinden oluşturacaktır. İnsanlığın kutsal değerlerine ters tarihsel bir akışı geliştirecekler. Bundan sonrası gelişen merkezi uygarlık bu kaynak üzerinden kendini besleyecektir.
Hurri topluluklar tarafından yaratılan bu güzel ve anlamlı yaşam kültürünün çevreye yayılması doğal karakteri gereğidir. Gerçekleşen varoluş büyüleyici olduğu kadar büyük bir çekim gücüne sahiptir. O dönem insanında yaşamın temel gayesini oluşturan her şey rüyalarda bile görülmeyecek değerleri yaratmıştı. İşin en büyüleyici yanı bu yaratılan değerlerin dünyanın her yerinde aynı işlevi görmesiydi. Bu kültürün gittiği her yerde kendi versiyonu olan başka bir kültürü yaratmasıydı. Çünkü teknik buluşlar ve evcilleştirilen yabani hayvan-bitkiler tüm insanlık için büyük bir bolluğu ve bereketi de ortaya çıkarmıştır.
Mezolitik toplum gibi neolitik toplumun da dünyanın dört yanına bu topraklardan yayıldığı, bilimsel bir görüş olarak genel kabul görmektedir. Bu, ana yayılmanın tarih öncesi en önemli çağı olduğu gibi, toplumsal kapsamı itibariyle de uygarlığı hazırlayan tüm koşulları bağrında besleme özelliğine sahiptir. Neolitik toplum MÖ 6-4 bin yılları arasında Orta Dicle ve Fırat boylarında Xalaflaşma Kültürü denen aşamayı geliştirmiştir. (MÖ 6 bin yıllarında Kuzey Afrika-Mısır, Aşağı Fırat, Basra Körfezi ve Orta Anadolu’ya, Çatalhöyük’e) Yaklaşık MÖ 5000’de Kafkasya, Kuzey Karadeniz, Balkanlar, Kuzeydoğu İran, Hindistan, Pencap ve İndus kıyılarına, MÖ 4000’de Çin’e ve tüm Avrupa’ya, MÖ 3000’de Amerika kıtasına ulaşmıştır. Bu gün Kürdistan’ın birçok bölgesinde özellikle Urfa’da Göbeklitepe’de yapılan son araştırmalar bu coğrafyanın ve halkının insanlık tarihinde böyle bir yaratıcı rolü üstlendiğini doğrulamaktadır. Hatta Rêber APO Göbeklitepe’de kazılar daha da derinleştirilirse verili tarihin değişeceğine vurgu yapmaktadır. Bu nedenle bu coğrafya ve kadim halklarına, insanlık çok şey borçludur. Biliyoruz ki Çin, Mısır, Hindistan, Amerika ve dünyanın dört bir yanındaki insan toplumundaki gelişmelerin verimli Hilalden sonra gerçekleştiği tarihi belgelerle kanıtlanmıştır.
Verimli Hilal’de gerçekleşen her oluşum zamanın ilerleyişinde toplumsal akışta bir zenginliğe yol açmıştır. . İnsanın önünde duracak bir güç kalmamıştır. Ne doğa, ne açlık, ne de fiziki güçsüzlüğü bir engeldir. O insanlığın cennetinde bir okyanus yaratmış ve bu okyanusun sularının her yöne akması kaçınılmaz olmuştur. Okyanus dalgalarında dünyanın diğer kıtalarında kıyılara vuran Aryen dil ve kültürü her gittiği yerde yeni bir yaşamı ve kültürü yaratmıştır.Yaşamın bereketi, bolluğu, kutsallığı, buradan dünyaya yayılacak, ancak hiçbir zaman orijinindeki büyüleyici anlamı yaratmayacaktır. Çünkü orijinal olan her zaman versiyondan güçlüdür. Öyle ki bu coğrafyanın çok uzağında bu topraklarda yaşamamış olan bilgeler Verimli Hilal’deki bu özgünlüğün ve anlam gücünün farkını hissedebilecektir. Önderliğimizin aktardığı gibi, Bradway şu cümlelerle gerçeği ifade etmekten çekinmeyecektir. “Yaşam dünyanın hiçbir yerinde Zagros-Toros dağ silsilelerinin kavisli eteklerindeki kadar anlamlı olamaz. (demokratik uygarlık manifestosu 1.cilt)
İnsanlık için geliştirilen tüm bu yaratımları Kürdistan coğrafyasının eseridir. İnsanı yaratıcılığa yönelten yaşam koşullarıdır ancak yaratıma zemin veren de coğrafyanın yapısı ve zenginlikleridir. Her coğrafya kendi özelliklerine göre yaratımını belirler. İnsanlığın toplumsal-kültürel bir varlık olarak ilkgelişimini Hilala Zerin de yapması coğrafyanın karakteristik özelliğinin sonucudur. Doğu Afrika Rif’inden çıkan homo sapiensin millyonlarca yıl gezginci klan kabile toplumunu aşamaması ve Mezopotamya ya geldikten sonra toplumsal bir sıçramayı ve onun kültürünü oluşturması bize bu gerçeği göstermektedir. İnsan yaşamını tamamlama açısından evcilleştirilmeye uygun hayvan çeşitlerin bu bölgede olması, besin değeri yüksek bitkilerin tahıl ürünlerin bu coğrafyada doğal olan bir iklim sonucu yetişmesi insan yaşamını çok etkilemiştir. Aryen dil ve kültür devrimi gibi bir gelişmenin dünyanın başka yerlerinde kutuplarda, sahra çöllerinde, deniz bölgesinde değil de bu bölgede gelişmesi coğrafyanın yaratımlardaki önemini ispatlamaktadır. Aynı zamanda da kutsal kitaplarda aranan cennetin Kürdistan olduğunu görmemiz gibi.
Bu nedenle verimli Hilal’in insanlık tarihinde çok önemli bir yeri vardır. Verimli Hilalin kadim halklarından olan Kürtler, evrensel kültürü temsil eden bir halktır. Evrenselin oluşumuna kaynaklık eden bir halktır. İnsanlığa yaşam, can veren, büyüten kutsal bir ana gibidir. Bu kutsallığın yaratıcıları ve coğrafyaları bu gün yerlerde, ayaklar altında ezim ezim ezilmektedir. Bu konuda Kürt halkı evrensel bir zulme maruz kalmıştır. Rêber APO tüm yönleri ile aydınlattığı tarihsel toplum gerçeği karşısında büyük bir özeleştirinin verilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Bu güne kadar insanlığın belleğinde silinmeyen bir gerçek var, o da kutsala zarar vermedir. Ve kıyamete davetiye çıkarmadır. Bu gün insanlığın yaşadığı kıyamet belki bu yönden kavranabilir.
Zelal Edessa
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.org – www.navendalekolin.com – www.lekolin.net – www.lekolin.info