Son iki yüzyıldır Kürdistan’da yaşanan sömürgecilik sürekli aynı taktik ve politikalarla olagelmiş ve geliştirilmiştir. Mantık ve işlevsel kılma yöntemleri sürekli aynı olmasına karşın, biçimsel yöntem değişiklikleriyle de reel politik ortamda oluşan boşluklar doldurulmuş, izlenen sömürgeci politikalardan sonuç alınmak istenmiştir. Elbette ki sistem kendine göre önemli sonuçlar aldığını da düşünmektedir. Sömürgeci rejimlerin Kürt soykırımındaki ısrarının altında yatan en önemli nedenlerden birinin de hain Kürt egemen sınıfları olduğu kesindir.
Kürtler tarihlerinde defalarca vahşi ve barbar saldırılara maruz kalan bir halktır. fiziki saldırlar yanında kültürel soykırım saldırıları da yaşadılar. Bu gün bu saldırılara kültürel soykırım için özel ve psikolojik savaşı bir biçimi olan açlıkla terbiye etme de devreye konulmuştur. Sömürgeciliğin Kürdistan politikalarındaki bir uygulaması da “işgal et, aç bırak, göçert” tarzındadır. Ki bu en çok da AKP-MHP faşist rejimi uygulamaktadır.
Son günlerde Güney Kürdistan’lı mültecilerin Polonya sınırındaki dramatik görüntüleri sömürgeci-soykırımcı AKP-MHP rejiminin Kürt düşmanlığındaki sınır tanımazlığını ve pervasızlığını bir kez daha ortaya koymuştur. Tüm bunlara birde Kürtlerin bugün KDP gibi bir sorunu da eklenmiş oldu. Aslında bu sorun son iki yüz yıldır vardı, ancak KDP gibi ete kemiğe bürünmediği için çokça su yüzüne çıkan bir olgu değildi. Bu nedenle rahatlıkla fark edilebilen bir husus olmamıştır. Özcesi artık herkes çok net görmüştür ki Güney Kürdistan’da sömürgeci politikalar aynı yöntemlerle, ancak KDP eliyle pratikleştirilmekte, yerel ilkel milliyetçilik şahlandırılarak sömürgecilikte sonuç alınmak istenmektedir.
2011’den bu yana Ortadoğu’da terör estiren sömürgeci güçlerin Ortadoğu’yu yeniden dizayn politikalarının ne denli kapsamlı olduğu gün geçtikçe daha iyi anlaşılmaktadır. Sistemin efendileri kısa süreli değil, uzun bir zamana yayılmış politikalarla sonuç alma arayışındadır. Mültecileştirme, kendine muhtaç etme ve iktidar hesaplarında sopa gibi kullanma da bunların bir parçasıdır. Kürtler yaşanan savaşta bu yönlü kullanılan ve etkilenen en büyük toplumdur. Haliyle en çok mültecileştirilen toplumda Kürtler olmuştur. Güney Kürdistan ve Türkiye’de oluşturulan mülteci kampları hep bu amaçla oluşturulmuş, Kürt toplumunun politik potansiyeli olan yapısı sistemin içinde eritilmek istenmiştir. Kürdistan Özgürlük Mücadelesi Güney Kürdistan’daki Maxmur kampı şahsında bu politikayı boşa çıkarmış, mültecileştirilmek istenen Kürt toplumsallığını korumuştur. Ancak Rojava-Şengal işgal süreci boyunca birçok Ezidi, Güney’li ve Rojava’lı Kürt, Güney Kürdistan’da KDP yönetiminin, Türkiye’de ise AKP-MHP rejiminin oluşturduğu mülteci kamplarına önce zorla yerleştirilmiş, sonra aç bırakılarak göçertilmek, öz topraklarından-kökünden kopartılmak istenmiştir. Bugün Polonya sınırına yığılmış mültecilerin çoğunluğu Güney Kürdistan’dan gidenleri teşkil etmektedir. Büyük oranı Güney Kürdistan’lı Kürtlerden olsa da mülteci kamplarında kalanlar da içinde bulunmaktadır. KDP yönetimi son 20 yıldır Güney Kürdistan’ı özgürleştirilmiş bir Kürdistan parçası olarak lanse etmekle kalmamış, kendi basın-yayın organlarında Güney Kürdistan’ı büyük bir refah ülkesi, ekonomik ve sosyal anlamda gelişkin olduğunu işlemiştir. KDP yönetimi Güney Kürdistan’da hiçbir toplumsal sorunun olmadığını, kimsenin aç ve açıkta olmadığını ve güneyin güllük gülistanlık olduğunu dile getirse de halkın protestoları ve tepkileri bunun böyle olmadığını sürekli ortaya koymuştur. KDP yönetimi toplumsal sorunları hep bastırmış ve halkı büyük bir çözümsüzlük içerisinde bırakmıştır. Ortadoğu gibi bir coğrafyada en zengin toprakların üstünde yaşamasına rağmen, ekonomik ve sosyal anlamda büyük bir çaresizliği yaşayan Güney Kürdistan halkı, çareyi bu topraklardan kaçmakta bulmuş, eline geçen ilk fırsatta Avrupa’ya gitmeye çalışmıştır. Güney’deki halkımız bunu bir çözüm olarak görse de, en büyük çözümsüzlüğün bu olduğunu bilmelidir. Çünkü KDP ve Türk sömürgeci faşist rejiminin istediği de tam olarak budur. Güney Kürdistan’ı Kürtsüzleştirmek, yer altı ve yer üstü zenginliklerini sömürmek istemektedir. Halk bu politikaları görmezse Güneyi işgal etmek isteyen sömürgeci-faşist Türk devleti amacına ulaşmış olacaktır. Bu nedenle Güney’de yaşayan halkımız toplumsal sorunlarını kaçarak değil, sömürgeci AKP-MHP rejimine ve KDP yönetimine karşı direnerek çözmelidir.
Polonya sınırına mültecilerin yığılmasıyla Avrupa devletleri bir kez daha Türkiye’yle uzlaşma arayışına girmişlerdir. Çünkü artık bu mültecilerin AKP-MHP rejimi tarafından Avrupa’ya sürüldüğü bilinmektedir. Avrupa hükümetleri Türkiye’ye diplomatik ve politik baskılar uygulayacağına, çareyi uzlaşmakta görmekle sömürgeci-faşist Türk rejiminin ekmeğine yağ sürmektedir. Güney Kürdistan’lı Kürtlerin Türkiye’den Belarus’a Türk uçaklarıyla taşındığı belirtilmekte, ortaya çıkan belgelerle bu iddialar doğrulanmaktadır. Burada AKP-MHP rejiminin amacı anlaşılmakta, mültecilerin Avrupa kapılarına nasıl ulaştırıldıkları görülmektedir. Daha da önemli olan ve anlaşılmamış olan soru ise Güney’li Kürtlerin Türkiye’ye kimler tarafından ve nasıl götürüldüğü ve faşist-sömürgeci Türk devletinin insafına terk edildiğidir! Şüphesiz ki bunun bir KDP pratiği olduğu gün gibi açıktır. KDP basını sıradan bir haber yapıyormuş gibi sürekli “filan bölgede bu ay şu kadar insan Türkiye’ye gitti ya da Avrupa’ya gitti” gibi haberler yapmakta, Kürtleri kaçırttığını, toplumu açlıkla terbiye etmek istediğini gizlememektedir. Parastın ve MİT ortak şebekelerini hiç anlatmamakta, insan kaçakçıları diyerek geçiştirmektedir.
Tüm bunlara karşı yukarıda da belirttiğimiz gibi bugün Güney Kürdistan başta olmak üzere Kürdistan genelinin KDP gibi büyük bir sorunu bulunmaktadır. Yani güneyde mültecileşme sorunu yoktur, KDP sorunu vardır. Kürdistan toplumu bu sorunu AKP-MHP faşizmine karşı olduğu gibi KDP’ye karşı da direnerek çözmelidir. Aksi kendi kökünden, doğup büyüdüğü topraklarından kaçmak olur ki, bu Kürt toplumsal gerçekliğine aykırı bir durumdur. Tarihleri boyunca sürgün gibi büyük bir soykırım politikasına maruz kalan Kürtlerin tek çözümü kendi kökleri üzerinde büyümesini bilmek, köküne sadık kalmaktır. Bu da ancak ve ancak sömürgecilere, işbirlikçi hainlere karşı büyük yurtseverlikler göstermekle mümkündür.
Mehmet GÖREN
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi