26 Eylül 2019 Perşembe Saat 05:22
Farkında olunsun veya
olunmasın, tanımı yapılsın ya da yapılmasın her olgunun bir anlamı ve tanımı
vardır. Bu gerçek ışığında kendi yaşamımızın, ilişki ve düşünce yapımızın da
bir tanımı ve anlamı olduğunu kabul ederiz. Her sistem benimsediği zihniyetle,
yani ideolojik formuyla kendi yaşam tarzını örgütler. Her sistem veya ideoloji
kendi hakikat örgüsüyle vardır. Kürt özgürlük hareketinin zihniyeti ve yaşam
tarzı sosyalist ideoloji, yaşam ve ilişki tarzıyla şekillenmiştir. Özgür bir
yaşam ve dünya yaratma hedefinde olan bir Hareketin mensupları olarak bunun
dışında bir ideolojik anlayışı kabul etmediğimize göre çabamız, yaşam tarzımız
ve örgütsel düzeyimiz de buna uyumlu olmalıdır. Elbette Önderlik paradigmasının
zihniyetini ve ruhunu yakalamada ve devrimci kadro kendinde yaşam ölçüsü haline
getirmede ciddi yetmezliklerimiz vardır. Kapitalist modernite ile iç içe bir
mücadele tarzını esas aldığımıza göre, daha fazla yoğunlaşmak, kendimizi
devrimci ölçülere kıyaslama ve yetmezlikleri aşarak devrimin ihtiyaçlarına göre
konumlandırmak devrimci sorumluluğumuzun bir gereği olmaktadır. Önce bir
hakikat olarak insanlığa dayatılan moderniteyi çözümlememiz gerekir.
Kapitalist Modernite, merkezi uygarlığın
son aşamasıdır ve uygarlığa kattığı önemli eklentiler vardır. Birincisi toplumsallığa karşı azami düzeyde
bireyciliği geliştirerek birey-toplum arasında uçurum yaratmıştır. İkincisi geçmişte hiçbir iktidar
gücünün yapamadığı kadar analitik zekâyı
azami düzeyde kullanarak ahlak ve maneviyatı çözerek tahrip etmiş ve toplumu
savunmasız duruma düşürmüştür. Üçüncüsü
maddi uygarlığa kapitalizm, ulus-devlet ve endüstriyalizm olgularını katmıştır.
Bu üçlü sac ayağı insanlığın binlerce yıl üzerinde şekillendiği Komünal
sosyalist ekonomi, Ekolojik endüstri ve Demokratik toplum yerine ikame
edilmiştir.
Maddi
uygarlığın temel ideolojisi liberalizmdir. Liberalizm dört esas eklentiyle
maddi uygarlığı uygulamaktadır. Birinci
eklenti olarak milliyetçilik
liberalizmin en gözde ideolojisidir. Ulus-
devlet ve pazar için kaynak yaratmada soykırım, işgal, talan, faşizm ve her
türlü savaş için milli duyguların istismarı en yaygın şekilde milliyetçilik ile
kullanılır. İkinci eklektik halka
olarak dincilik ile toplumun
manevi-inanç değerleri kapitalist pazarın hizmetine sokulmaktadır. Geleneksel
dinsel ideolojiye milliyetçilik rolü atfedilerek milli din yaratılmıştır.
Toplum dine, din ulus devlet milliyetçiliğine indirgenmiştir. Böylece toplumun
manevi, ahlaki ve kültürel mirası kapitalizme taşınarak sisteme entegre edilmiş
ve din sistemin güçlü bir bileşkesi galine getirilmiştir. Üçüncü eklektik halka olarak Pozitivist bilimcilik sayesinde bilimsel
ve tekniki gelişmeler maddi uygarlığın laboratuvarı derekesine
indirgenmiştir. Doğa bilimleri öneminden
ötürü hem sağ hem sol ideolojileri etkileyerek bilim ve akademik dünyayı sistemin
hizmetine sokmuştur. Toplumsal ahlak ve manevi değerlerinden arınmış insanın
doğasına aykırı bir bilim, teknik, anti-ekolojik ve emekten kopuk
kariyer-yükselme ahlaksızlığı geliştirilmiştir. Dördüncü eklenti olan cinsiyetçilik en çok liberalizm çağında
ideolojik bir öğe olarak geliştirilip kullanılmaktadır. Sistem ideolojik ve
maddi olarak kadını istismar etmekle sadece en ağır krizlerini aşmıyor, kendi
var oluşunu da sağlıyor ve güvence altına alıyor. Kadın toplumu yeni maddi
uygarlık çağının sömürge ulusu gibidir. Maddi uygarlığın en çok istismar ettiği
ve toplumsal yozlaşmanın sağlandığı alandır. Dört eklentinin bir operasyonal tarzda
gerçekleşmesi medya üzerinden sağlanmaktadır. Medya bir nevi ikinci analitik
akıl gibi toplum üzerinde işlevsel rol oynamaktadır. Medya silahıyla sanal
toplum inşa edilmektedir. Sanal toplum, öz değerlerinden kopartılmış, ahlaki ve
insansal tüm manevi geleneklerinden uzaklaştırılmış makinalaşmış, robotumsu,
sahte-kopya insanı ve toplumu ifade eder ki, bunun adı da toplumkırımdır. Medya
ikinci analitik akıl düzeyinde etkili işlev görerek milliyetçilik, dincilik,
cinsiyetçilik, bilimcilik ve üç s (spor, sanat, sex) olgusunu yirmi dört saat
boyunca topluma enjekte ederek toplumkırımın en etkili silahı görevini
görmektedir.
Toplumu her açıdan kuşatarak bizi etkisine
almaya çalışan kapitalist modernite sistemi toplumsal sorunların çözümünde
muazzam çözüm imkânı sunan bilim, teknik ve sanat gücünü tersine salt kar
amaçlı pazarın hizmetinde kullanarak kaosun ve bunalımın devamlılığını
sağlamaktadır. Ek olarak, görsel, yazımsal, kültürel ve ideolojik faaliyetlerin
oluşturduğu kuşatılma ile hegemonyasını her alanda pekiştirmek istemektedir. Bu
anlamıyla da toplumda büyük bir tahribat yaratmıştır. Liberal ideolojik
politikalarla herkesi bir şekilde kendi sistem ve yaşam tarzına ortak etmeye
çalışmış ve bunu büyük ölçüde başarmıştır. Bireyleri
kapitalist pazarın uydusu ve toplumu da bu pazarın ana kaynağı haline getirerek
birey ve toplumu istediği gibi şekillendirmekte, daha doğrusu
şekilsizleştirmektedir. Maddi uygarlık “Sadece zihniyet yapısını, temel
paradigmaları kendi özel dünyasına göre dönüştürmekle kalmaz, ‘at gözlü ve teneke
yürekli’ yapar. Bu göz ve yürekle insanlar en sığ, menfaatçi, egoist,
nemelazımcı, zalim, duygusuz, soyut, robotumsu varlıklar haline getirilir.
Rönesans’ın cıvıl cıvıl, canlı kutsal dünya ve insanın bakış̧ açısı, yerini
böylesine gri, cansız, kutsallığını yitirmiş̧, derin heyecan ve merak
uyandırmayan, gergin ve bezgin bir dünya ve toplumsal ortama bırakır. Toplumun
emekçi-ücretli kesimleri adeta yumurtlayan tavuğa dönüştürülmüştür. Yaşamın tek
anlamı olan yumurtlayacak bir yemle-ücretle- talim ettirilir. Eko-insan tipi
karın doyurma üzerine her şeyini kurgular. Daha vahimi, sistemin tarihte en büyük
işsiz bırakma yeteneğidir. Sürekli ucuz işçi için işsizler ordusunu büyütür ve
hazır tutar. Burjuva-işçi ilişkisi öyle bir duruma getirilir ki, başlangıçtaki
isyancı işçi kuzu gibi, efendisine orta çağ̆ serfinden daha bağımlı hale
getirilir. İşçi, adına devrim düzenlenen bir sınıf olmaktan çıkar büyük
işsizlik ve daha düşük ücret tehlikesi karşısında patronuna bağlı kölelere
özgü uydu bir kişiliğe dönüşür. Bu durumda işçi kendi başına bir değer değil,
patronun, kurumunun bir ekidir. (Önderlik)
Bio-iktidar
gücüne bağlı İletişim araçları ağıyla kentteki bir işçi ile kırsaldaki bir köylü-çoban
aynı düzeyde kapitalist modernitenin saldırısı altındadır. Çünkü kapitalist
iktidar kültürü tek tek bireylerden geçerek kendini bir ağ gibi toplumsal
düzlemde örüyor ve yayıyor. Öyleyse yapılması gereken kendini iktidarın
faaliyet alanından çıkarmaktır. Bununda en etkili yolu tek tek her insanın
isyanının gerekli olduğu gerçeğidir. Bunu anlamı şudur doğal toplumdan
süregelen demokratik komünal değerlerin örgütlenerek birey ve toplumsal düzeyde
kapitalist moderniteye alternatif olan Demokratik Modernite isyanına
dönüşmesidir. Özgür bireyin ve toplumun ortak mücadelesiyle iktidar ağlarının
parçalamasıdır. Bu isyan varlığını koruma ve özgürlüğünü sağlama amaçlı meşru
savunmayı gerektiği kadar önemseyen, özünde ideolojik, felsefik, politik ve
ahlaki bir isyandır. İktidar geleneğinin yarattığı tahakküm ve sömürü ilişki ve
etkilerinin aşılması ancak onların doğru tanımlanması ve bunlara karşı doğru
yöntem ve araçlarla başarılı bir direniş tarzının geliştirilmesi ile sağlanabilir.
Kapitalist modernitenin en fazla yöneldiği
alanların başında toplumun ahlaki ve manevi değerleri bulunmaktadır. Amaç
toplumun ortak yaşam tarzının zihniyeti olan ahlak ve ideolojik formu dağıtmak ve
toplumu savunmasız bir duruma düşürmektir. Ancak kültürel ve ahlaki çürümeyle toplum
kırımı gerçekleştirilebilir. Birçok sistem karşıtı hareket ve devrimci
örgütlenmeler bu şekilde tasfiye edilerek modernitenin kirli bünyesine dahil
edilmiştir. Benzer yönelimler Kürt Özgürlük Hareketine karşı da defalarca
gerçekleştirilmiş ancak her defasında boşa çıkarılmıştır. Önderlik devrimci
yaşam ve mücadele tarzı hâkim olmuştur. Özgürlük Hareketi bu bakımdan
özgünlüğünü koruyabilme başarısını göstermiş ve her koşulda mücadele etme
yeteneğini sergilemiştir. Kuşkusuz mücadele salt askeri alanda
gerçekleşmemiştir. Başarıyı sağlayan esas yön ideolojik, moral ve manevi
direniş gücü olmuştur. Bugün Özgürlük hareketi bile küresel ve bölgesel egemen
güçlerin hedefi halindeyse bunun nedeni ideolojik ve ahlaki özelliğindendir.
İdeolojik ve ahlaki bakımdan yönlendirilemediği ve teslim alınamadığı için
uluslararası komplonun yeni biçimiyle tümden tasfiyesi amaçlanmaktadır. Önderlik
üzerinde uygulanan tecrit mücadeleyi boğma amaçlıdır. Para ödülü ile Hareket
yönetiminin hedeflenmesi, Efrin işgali, Rojava ve Güney işgal saldırıları, Gerillaya karşı yoğun hava ve
kara saldırıları, kayyumlarla yerel yönetimlerin gasp edilmesi, KDP ihaneti
ve YNK’nin kurumlara dönük saldırıları
bu uluslararası konseptin birer parçasıdır. Maddi uygarlık Rojava devrimini
kendi bünyesine katmak, kendi pazarının ve yaşam tarzının bir parçası haline
getirmek istiyor. Sistem dışı alternatif demokratik bir toplumsallığın
gelişmesine düşmanca bakıyor ve saldırıyor. Demokratik gelişmeyi içten yönlendiremeyince
dıştan komplo, işgal ve talan yöntemleriyle saldırmaktadır.
Özgürlük Hareketine yönelen her saldırının
etkileri Önderlik tarzı olarak iç ve dış ideolojik mücadelenin konusudur. Kapitalist
sistemin Önderlik hareketine saldırısı çeşitli düzeylerde ve çeşitli yöntemlerle
gerçekleşmiş ve gerçekleşmektedir. Komplolar silsilesi tarzında gerçekleşen bu
saldırılar parti tarihimizin önemli bir kesiti olmaktadır. Saldırının yegâne
amacı Önderlik çizgisinin ve sisteminin tasfiyesidir. Kuşkusuz tasfiye kadroların
çizgi dışına, yani Önderlik mücadele ve yaşam tarzından uzaklaştırılmasıyla
mümkün olabilir. Tasfiye saldırıları kadronun ideolojik, örgütsel, manevi,
düzeyine göre farklılık gösterir. Özünde devrimci, demokratik değerleri
içselleştirmeyen, Önderlik hakikatine doğru katılımı sağlayamamış ve mesafeli
kalmış her kadro anlayış ve duruşu kapitalist sistemin yönelimlerine zemin
sunmaktadır. Zira böylesi bir kadro duruşu yeni toplumsallığımızın bir öznesi
haline gelmemiştir. İfade edilen bu zeminde bulunan kişiler farklı tarzlarda
objektif olarak tasfiyecilik konumuna düşerek düşmana hizmet eder hale
gelirler. Düzeltilmemesi durumunda bu zemin kaçış ve ihanete yol açabilir. Maddi
uygarlığın etkisi yaşam alışkanlığında başlar. Yaşam ve ilişkilerde başlayan yabancılaşma,
devrimci ahlak ve maneviyatın aşındırılması ve yozlaşmanın başlangıcı olur. Ortamlarımızda
maddiyatçılık fazlasıyla gelişmiştir. İmkanların ve rahat yaşam olanaklarının fazla
olduğu alanların özellikle tercih edilmesi, ihtiyaç fazlasından birikim
sağlama, paylaşımın zayıflaması, paylaşımın daha çok dar bir arkadaş çevresiyle
sınırlı kalması, aşırı değer tüketimi, emekten kopma, nemelazımcılık, devrimci
duyarlılığın zayıflaması, oluruna bırakan ertelemecilik, yaptığı işten zevk
almama, eğitimi sevmeme, ideolojik ve örgütsel içeriği zayıf, dar-ahbap-çavuş
ilişkileri en sonunda varılan inançsızlık ve kaçışlar maddi uygarlığın
içimizdeki yansımalarıdır ve dipsiz kuyu miseli bireyi diplere çekmektedir. Diğer
tüm bozulmalar bunlar üzerinden gelişir. Örneğin PKK yaşam ve kadro ölçüleri
Önderliğin geliştirdiği özgür insan ve özgür yaşam ölçüleridir. Bunun için
kadro ve yaşam ölçülerine dönük her türlü saldırı, aşındırma, geriletme ve
zayıflatma tasfiyecilik anlamına gelir. Parti özgür yaşam ölçülerinin aşındığı
ve yozlaştığı bir ortamda doğru bir ideolojik mücadele yürütülemez ve
tasfiyecilik farkedilemez. Örgütsel toplantı-tekmil sistemimizin de zayıflaması
ve etkisizleşmesi bu zeminde gelişir. Dolayısıyla tasfiyecilik gizli ve içten
yaşanır. Herkes biraz bu tasfiyeciliğin ortağı haline gelir. Bir yanıyla
Önderlik kadrosuyken, diğer yanıyla sistemin uzantısı halindedir. Bu bakımdan
mücadele anlık değil süreklidir, sadece dışa karşı değil esas olarak içtedir.
Hangisinin etkili olduğu kişinin katılımı, militan kadro ölçülerini sahiplenmesiyle,
mücadele tarzı ve pratiği ile belirlenir. Hâkim sistem kişinin boş veya zayıf
bıraktığı noktaları doldurup kendi ölçülerin ve zihniyet kalıplarını
yerleştirmeye çalışır. Bunu başardığı oranda kişiyi asıl gündeminden kopartarak
veya zayıflatarak farklı ilgi alanlarına sürükler. Geçen süreçlerde birçok
kişide zihniyette oluşan karmaşa ve manevi boşluk nedeniyle ortaya çıkan
savurulmanın nereye vardığı, kişilerin nereye sürüklendiğini yaşadığımız
deneyimlerden çok iyi biliyoruz. PKK ahlaki-moral ve kültürel değerlerinden
kopanlar ya bunalımlı, sorunlu, belalı kişiler haline gelir, ya da kaçarak
maddi uygarlığın kullanımlık malzemesi-nesnesi haline dönüşerek maddi uygarlığın
girdabında boğulurlar.
Manevi direnişin önem kazandığı en
önemli alanların başında zindanlar gelmektedir. Tutsak edilmiş bir insan için
en etkili ve belirleyici olan ideolojik ve manevi değerleri ifade eden örgütlü
direniş biçimidir. Kapatılmış hapishane koşullarında sistemin çok yoğun
ideolojik ve kültürel saldırısı söz konusudur. Birey hücre tipi sistemle
birlikte her zamankinden daha fazla manevi ve ideolojik değerleriyle başbaşa
kalır. İrade direnişinin temelinde ideolojik bilinç vardır. İdeolojik bilincin
dayanağı da manevi-moral değerlerdir. Bilinç manevi-moral değerler olmaksızın
varlık olarak kişiliğin ve siyasal kimliğin korunması mümkün olamaz.
Maddi uygarlığa karşı direniş sadece askeri yöntemlerle başarılamaz. Direnişin
esası kişiliklerde, ruhta, duyguda, düşünce ve maneviyatta verilenidir. Bunun herhangi
bir zamanı, mekânı ve sınırı yoktur. Özgür yaşamın bir ilkesi olarak sürekli
bir direnişi gerektirir. Manevi-ahlaki direniş özgür insanın varoluş halidir. Büyük
savaşın yürütüldüğü alan kişiliğin kendisi olmaktadır. Kapatılma sadece
zindanlara mahsus bir olgu değildir. Kapitalist modernitede kapatılma
bio-iktidarın tüm topluma uyguladığı bir tecrit ve toplumsallığa karşı bir
saldırı durumudur. Bu açıdan ister zindanda, isterse dışarda herhangi bir
mücadele alanında olunsun, savaş alanı kişiliklerin kendisi olmaktadır. Kişinin
beyni, yüreği, ruhu, duygusu, güdüsü, bir bütünen maddi ve manevi varlığı
fethedilmeye ve örgütselliği dağıtılmaya çalışılacaktır. Bu savaşta belirleyici
olan kişinin duygu, düşünce ve moral düzeyidir.
Özgürleşme önce zihniyet ve ahlakta
gerçekleşir. Ahlak bağımsız karar verme ve tavır koyma gücüdür. Dolayısıyla
ahlaki ilkeler aynı zamanda özgürlük ilkeleridir. İrade savaşı özgürlük ilkeleri
doğrultusunda kendini örgütlemek ve yürütebilmektir. Devrimci ahlak anlamsal ve
yapısal açıdan öz ve biçimin doğru temelde vücut bulmasıdır. Özgürlük
hareketindeki hakikat bu temeldedir. “PKK Önderlik gerçeğinde ahlaki tutum,
ideolojik-politik ve örgütsel çizgi temelinde oluşan yeni toplumsallığı yaşamın
var oluş biçimi olarak algılar. Yaşam yeni toplumsallığımızdır. Bunun dışındaki
yaşam arayışları, kaçamakları, boşluk, kayıp anlamına gelmektedir. Mümince bir
yaşamdan ziyade bilimselliği esas alan, politik özgürlüğü yeni yaratımların
çabası olarak gören bir yaşam ustalığı, bilgeliğidir, çağdaş müminliktir. Bu ahlaki
gösteremeyenin her çabası sapmalara uğramaktan kurtulamaz. Ahlaki yaşam özünde
insan toplumunun var oluş tarzına sürekli zihniyet ve özgür iradeyle katılım
gücünü göstermeyi ifade eder. Özgürlük hareketinin gerçek büyük değerleri bu
ahlaki tutuma sahip olanlarca gerçekleştirilmiştir. Gerçekten bu çizgide bir
yaşam çizgisine sahip olmak isteyen bu ahlaki gücü göstermek durumundadır.
(Önderlik)
Geçmiş direniş tarihimiz
göstermiştir ki, yaşadığımız çağın özellik ve ihtiyacına göre doğru bir
paradigmaya ulaşılmadan, bunun entelektüel, politik ve ahlaki kurumlaşması sağlanmadan
ne kapitalist modernitenin aşılması ne de Demokratik modernitenin inşası
gerçekleşebilir. Kapitalist modernitenin sosyal yaşamdan kopartarak darmadağın
ettiği insan, şeklen insan olsa da özünde insana ait değer taşımayan bir
tüketim makinası haline getirilmiştir. Ahlaki açıdan yozlaşmış, manevi-moral
adına neredeyse hiçbir şeyi bırakılmamıştır. İnsan varlığı adeta özüne ve
toplumsallığına yabancılaşmış, insan dokusuna aykırı özellikler kazanmıştır.
Manevi değerlerinden uzaklaşan insan, zincirlerinden boşalırcasına çılgınlaşıp
anlamsızlığa savrulmaktadır. Bundan dolayıdır ki, önderlik devrimin ve
değişimin temel ilkelerini vicdan ve ahlak devrimine dayandırmıştır. Aynı
zamanda “yeni ahlakın yasaları ve kurumlaşması, tarihi çıkışın en özgün ve en
gerekli yanı olmalıdır diyerek ahlak olgusuna öncelik veren yeni bir açılım
sağlamıştır. Ahlakı “iyiliğine, güzelliğine ve doğruluğuna inanılan, en derin
gönül ve vicdan bağıyla takip edilen, yasaların zorunlu olmayan ama en güçlü
yasadan daha güçlü ve gereklerine göre yaşanılan toplumsal davranış olarak
tanımlamıştır. Önderlik paradigmasına bağlılığın bir gereği olarak tanımlanan bu
yeni ahlak anlayışını anlamak, özümsemek ve pratikleştirmek zorundayız. Ahlaki
ilkeler zikir, fikir ve eylem bütünselliğini ifade eder. Kapitalist moderniteye
karşı başarı sağlayacak olan bu üçlünün sosyalist insanda yaşam bulmasıdır.
İmralı sisteminde Önderlik direnişi
en büyük ilham kaynağıdır. Önderlik kendi şahsında manevi ve düşünsel direnişin
en üst düzeyine ulaşmıştır. “Yüzüm duvara dönük elli yıl geçse de dayanırım
sözüyle iradesini ve direnişini sergilemektedir. Benzeri olamayan tecrit
işkencesi ortamında tek başına büyük bir ruhsal, düşünsel ve manevi direniş
geliştirmektedir. Sadece kendisiyle sınırlı olmayan, aynı zamanda bir örgüt
gibi üreterek hareketin, halkımızın ve insanlığın beyni ve yüreği olmaktadır.
İmralı direnişi ve duruşu bizler açısından yol gösterici bir pusula
niteliğindedir.
Güçlü bir bilinç, duygu ve manevi
güçle yaklaşıldığında ve bunlar yaşam ölçüleri haline dönüştüğünde “en
dayanılmaz denilen koşullar bile kişinin kendini yeniden yaratması ve
bilincini rafine haline getirmesi için büyük fırsat sunabilir. En güçlü kişilikler en zorlu süreçlerde
açığa çıkmıştır. Zaten devrimcilik her
türlü zorlu koşul altında mücadele edebilme umudunu, iradesini ve yeteneğini
gösterebilmektir. Manevi değerler sadece bireyle sınırlı olmayıp nihayetinde
toplumsaldır. Ahlaki ve moral değerler iç içedir. Maneviyat toplumun ve bireyin
metafizik değerlerini de içeren iç dünyanın zenginliğidir. Ruhsal, düşünsel ve
inanç dünyasıdır. İçselleşmiş ve yaşama yön veren maddi olmayan değerler
yoğunluğudur. Örneğin devrim ve özgürlük aşkı, Önderlik, şehitler ve halka
olan bağlılık, ülke sevgisi, insanlık sevgisi, yoldaşlık ilişkileri, sosyalizm,
devrimci kadronun ideolojik, manevi ve ahlaki değerleridir. Aynı zamanda bunlar
devrimci irade gücüdürler. Bu değerler olmaksızın direniş gelişmez ve kendini
sürdüremez. Bu açıdan her bireyin manevi-moral değerleri, yaşama hâkim olan,
veya onu kuşatan ideolojiler, felsefeler ve ahlaki yapılarla içiçedir. Birbirlerini
etkiler ve yön verirler. Bilinç zayıflaması nasıl ki, ahlak zayıflamasına yol
açarsa, tersine ahlak zayıflaması da bilinç zayıflığına yol açar. İdeolojiler
nasıl ki, toplumsal zihniyet gücü olarak değiştiriyor, ortak bakış oluşturuyor
ve politikaya dönüşüyorsa manevi ahlak değerleri de insanın vicdanını, iyi-kötü
özelliklerini, güzel-çirkin algısını, haklı-haksız, direniş ve özgürlük
ölçüsünün oluşmasını sağlar. Aynı zamanda örgüt ve politikaya evirilerek ortak
yönetime ve adalete dönüşür. Böylece manevi ve ahlaki değerler bireye
sorumluluklar yükler. İdeolojik güç nasıl ki, politik ve örgütsel açıdan tavır
geliştirirse, manevi-ahlaki değerlerde yanlışa ve kötüye karşı tutum ve tavır
geliştirir. Etik ve ahlaki normlar insanın sorumluluğunu dayandığı özgürlük
ilkesini esas alırken, iyi ve kötü ayrımını da yapmamızı sağlar. Manevi ve
ahlaki değerler ideolojik ve politik açıdan doğruluğuna inanılan yaşam ve
mücadele biçiminin hakikat olarak özümsenmesidir. Politik, taktik ve eylemsel
karar ve tutumlar dönemseldir ve koşullara göre değişebilir. İdeolojik-ahlaki
ve manevi direniş daimidir. Bir an bile kesintiye uğruyor ya da yeterli
beslenmiyorsa sistemin saldırılarına açık hale gelmiş demektir. Bu yüzden
manevi ve ahlaki direniş her zamankinden daha fazla kapitalist moderniteye
karşı en etkili stratejik direniş biçimidir. İnsanı insan kılan ahlaki yönüdür.
“İnsan yarı yarıya ahlaktır “belirlemesi bunun için yapılmıştır. Ne kadar ahlak
ve politika, o kadar direniş, adalet, özgürlük ve eşitlik çıkarsaması
yapabiliriz. Ahlak ve politika ne kadar az ise, o kadar kölelik, sömürü,
adaletsizlik ve tahakküm gelişir. Maddi uygarlığa karşı toplumun ahlaki ve
manevi örgütlülüğünü sağlamadan hiçbir mücadelenin başarı sansı olmayacaktır.
“Bağlantılı olarak kapitalizmin
sistematik olarak yıktığı ahlaki örgü esas alınmadan, hiçbir çelişkinin teknik
olarak çözüm şansı olamaz. Toplumsal ahlak olmadan, yalnızca hukuk, siyaset,
sanat ve ekonomik yöntemlerle hiçbir toplumu yönetme veya değiştirme olanağı
yoktur. Ahlakı, toplumun kendiliğinden varoluş̧ biçimi olarak algılamak
gerekir. Dar geleneksel ahlaktan bahsetmiyorum toplumun kendini yürütüş̧
vicdanı, yüreği olarak tanımlıyorum. Vicdanını yitirmiş̧ toplum bitmiş̧
toplumdur. Kapitalizmin ahlakı en derinden tahrip eden sistem olması
anlamlıdır. Sonul sistem olması onun toplumsal vicdanı tahrip etmesini anlaşılır
kılar. Sömürü ve baskı sisteminin potansiyelini tüketmesinin somut ifadesi,
ahlakın sistemlice tahribi anlamına gelir. O halde kapitalizmle mücadele zorunlu
olarak etik -bilinçli ahlak- çaba gerektirir. Bunsuz mücadele başından kaybedilmiş̧ mücadeledir.“
(Önderlik)
Maddi
uygarlık denen şey toplumsal ilişkilerin çıkar ve kâr amaçlı özel mülkiyet
etrafında şekillenmesidir. Maddi uygarlık yabancılaştırır ve çirkinleştirir. Maddi
uygarlık bireyci, çıkarcı ve bencil insan karakterli bireylerin dünyasıdır. Maddi
uygarlıkta ahlak, vicdan, adalet ve maneviyatın bir önemi yoktur. Belirleyici
olan soğuk, sevgisiz ve duygusuz bir akılla oluşturulan maddi çıkarlardır. İnsan
ilişkileri piyasa-pazar etrafında şekillenmiş biçimden ibarettir ve
günübirliktir. İnsanlar kapital ekseninde dönen birer uydu konumundadır. İç bütünlüğünü,
ahlaki ve manevi değerlerini tüketirler. İradesizleştiği için bağımsız düşünce
gücünü kaybederler. Düşünemeyen insan özgür değildir. Çünkü kendisine ait
olmayan başkalarının düşünceleri tarafından yönetilir. Özgür olamayan bir insan
veya toplum kendi dışında bir güç tarafından yönlendirilir. Öz güç veya irade
somut seçenekler arasında istediğini bilinçli olarak tercih etme gücü ve
istemidir. İrade bilinç ve amacın sentezidir. Amacın bilince yerleşmesi ve
harekete geçirilmesidir. Amacın zihniyete kavuşmasıdır. Amaçsız ve ütopyasız
birey kaybetmeye mahkumdur çünkü umutsuzluk girdabında savrulma halindedir. Zihniyet
gücü olarak ideoloji ve ahlaki yeti var olanı kavrama kadar ne yapacağını da
bilme düzeyidir. Zihniyet savaşı bu açıdan aynı zamanda ahlaki-manevi ve moral
değerler savaşıdır. Zihniyet savaşı ancak manevi-moral değerleriyle birlikte yürütüldükçe
başarı sağlar. Özellikle geçiş çağlarının kaos ortamında manevi-ahlak değerler
belirleyici bir roldedir. Aksi halde manevi-moral değerlerden yoksun birey veya
toplum sistem tarafından yutulabilir. “Zihniyet savaşımı moral değerlerle
birlikte olmalıdır. Moral, ahlak zihniyetle birlikte kazanılmadıkça, sonuç alma
kuşkulu ve geçici olur. Sistemin muazzam ahlaksızlaştırıcı gerçeği göz önüne
alınarak topluma gerekli ve yeterli etik ve ahlaki davranışlar, kişilikler ve
kurumlar da temsilini bulmalıdır. Kaosla etik ve ahlaktan yoksun bir karşılaşma,
birey ve toplumun yutulmasıyla sonuçlanabilir. (Önderlik)
Manevi ve ahlaki değerlerin bir
görevi de analitik zekanın dengelenmesi ve doğru çizgide tutulmasını
sağlamaktır. Manevi-ahlaki ölçüler olmaksızın eylemsel pratikler aşırıya ve
yıkıcılığa dönüşebilir. Önderliğin belirttiği biçimde “ahlak, bilincin aydınlattığı
rotada tüm engellere ve yetersizliklere rağmen yürüme gücüdür. Toplumun olmazsa
olmaz vicdani değerlerinde ısrardır. Bilinçle ahlak arasında bağın kopması, serseriliğin,
avareliğin kol gezmesidir. Zihniyetimiz karsı tarafın zihniyetini de yakalamalı
ve ihtiyacı kadar ondan beslenmelidir. Devlet gücünün zihniyeti her zaman güçlü
örgütlenmiştir. Küçümsenemez. Bu zihniyeti kuşatmadan, başarılı bir çıkış̧,
çözüm geliştirilemez. Zihniyet ve ahlaktan kopuk politika ve eylem -askeri
olanı da dahil- her zaman serseri bir mayın gibi altımızda patlayabilir.
Politika ve eylemlerimiz her zaman zihnimizin aydınlığında ve ahlaki
tutumumuzun kesinliğinde seyretmelidir. Aksi halde karşı zihniyetlerin politik
hamlelerinin aleti olmaktan kurtuluş̧ sağlanamaz.
Özetlersek manevi direnişten kasıt, ahlaki
duruştur. İnanılan değerlerin ruhsal, düşünsel ve yaşamsal boyutta her türlü
saldırılar karşısında kendini var eden toplumsal ve ulusal değerlerin korunması
ve bunların demokratik zihniyet haline getirilmesidir. Demokratik zihniyete
bağlı olan manevi ve ahlaki ilkeler geliştikçe umut, inanç ve direnç daha çok
güçlenecek, yaşam sevinci ve coşkusu gelişecektir. Bunlar mücadeleye
evirildikçe devrimci mücadele büyüyecektir. Zihniyet dünyası büyük olmayanların
mücadelesi de uzun süreli olmayacaktır. Bu yüzden önce büyük emek, inanç ve
ahlaki duruşla zihniyetin donanımını sağlamak gerekir.
Faşist AKP-MHP savaş hükümeti sömürgeci sistemi
Kürdistan’ı baştan sona savaş ve hapishanelere çevirmiştir. Kayyumlarla halk
iradesinin gaspı, gerillaya karşı kapsamlı operasyonlar, Efrin ve Güney Kürdistan’ın
işgali ve Rojava ’ya dönük işgal girişimlerinin tümü Kürt soykırımını
gerçekleştirme amaçlıdır. Sonradan görme orta sınıf tüccar zihniyetiyle iktidar
hastalığına kapılan Erdoğan-AKP devleti lümpen bir faşizmle istismar etmediği toplumsal
değer bırakmamıştır. Başlıca hedefi zindanda veya dışarıda ve her alanda
Kürtlere karşı açık bir soykırım uygulamaktır. İmralı tecridi bu soykırımın
merkezidir. Aynı zamanda İmralı en büyük direniş merkezidir. Önderlik şahsında
Kürt özgürlük değerleri hedef alınmakta ve tasfiye edilmek istenmektedir.
Soykırımın mimarı küresel sistem güçleridir. Uygulayıcı güçler ise Erdoğan-AKP-MHP-Daiş
ortaklı gerici ittifaktır. İnsanlık ve özgürlük düşmanı bu sisteme karşı on
binlerce tutsak yoldaşımız zindanlarda, dağlarda gerilla ve her alanda halkımız
direniş halindedir. 12 Eylül faşist devlet uygulamalarına karşı Amed zindanında
direniş kültürümüzün öncüleri olan Mazlum-Kemal-Hayri ve Dörtlerin yarattığı
çok güçlü bir ideolojik ve manevi direniş mirasımız vardır. Bu miras Egitler,
Zilanlar, Zınarlar ve Arinler şahsında fedai direniş abidesine dönüşerek çizgi
haline gelmiştir. Partimizin omurgasını ve belleğini oluşturan bu direniş ruhu
bugünde her alanda yükselmektedir. Yoldaşlarımız ve yurtsever halkımız direniş
geleneğimizin ve siyasal kimliğimizin yaratıcısı olan Önderliğimizi varlık
gerekçesi sayarak onu sahiplenmenin onurunu yaşıyorlar. Zindan gibi kuşatılmış
ve kapatılmış bir alanda gerçekleşen bu büyük fedai tarzı direnişler kuşkusuz
insanlığın en kutsal değerlerini temsil etmekte ve en büyük ahlaki-manevi
direnişi ifade etmektedir. Önderliğin ve özgür yaşam değerlerinin korunması ve
faşizmi yenmenin tek yolu bedeli ağır olsa da ancak içte ve dışta böylesi topyekûn
bir direnişle mümkün hale gelecektir. Faşizm ancak ve ancak devrimci
mücadeleyle yenilecektir. İdeolojik, ahlaki ve manevi değerlerle donatılmış bir
hareketin yenemeyeceği bir güç, kazanamayacağı savaş yoktur. Yeter ki Önderlik
Hakikatinde buluşan ideolojik yoldaşlar topluluğu olarak kolektif bir yaşamın
ve mücadelenin neferleri olalım.
Dıjwar SASON
0
21
TR
KO
:” ”
:””
” “,
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.org
Dıjwar SASONwww.lekolin.org