30 Ağustos 2012 Perşembe Saat 06:58
Kadim topraklar, ilk’lerin boy verdiği coğrafya, büyük sevinçlerin ve büyük acıların diyarı Mezopotamya yine tarihi zamanlardan geçiyor. Tarihte kılıç şakırtılarının eksik olmadığı bu topraklar şimdi de top, tank ve uçakların bombardımanlarıyla inliyor. Nice katmerli iktidar yapıları ve zalim hükümdarlar geçti bu topraklardan ve bunların neden olduğu nice acılı halklar, insanlar, analar ve çocukların çığlıkları, gözyaşları, kanları ve canlarının yankısı kaldı günümüze.
Günümüzde de fazla değişen bir şey yok. Irak, Suriye, Kürdistan ve diğer bölgelerdeki savaş ve şiddet son hızıyla devam ediyor. Bölgemiz Mezopotamya ise tekrardan tarihi süreçlere tanıklık ediyor. Bir dönem bitiyor ve yeni dönemin oluşum sancıları, acıları yaşanıyor. Geçen dönemde uluslararası güçlerce oluşturulan yapının dip noktasında kalan Kürt halkı şimdilerde bu yapının alt üst olmasıyla birlikte büyük bir özgürlük sıçramasıyla ayağa kalkıyor. Yüzyılların acısını ve ölüm uykusunu üstünden atarak özgürlük şafağının aydınlığına koşuyor. Ama aynı iktidar yapıları da ellerinden geldiğince bu koşunun önünü almaya çalışıyorlar.
Kelimelere Gizlenen İkiyüzlülük!
Kürt özgürlük koşusunu engellemeye çalışan ülkelerin başında Türkiye geliyor. Oysa Türk devlet yetkilileri önderi öteden beri “yurtta sulh cihanda sulh derler. Türkiye Cumhuriyetinin tarihine bakıldığında ise bu sloganın tam tersi bir pratik görülür. Aslında bu TC yetkililerinin bir özelliğidir. En süslü lafların arkasına en derin emellerini gizlerler. Şimdiki TC cumhurbaşkanı “güzel şeyler olacak dedikten sonra Kürtlerin üzerine her türden bombalar yağdırıldı, binlerce kişi zindanlara atıldı ve daha da pervasız bir saldırı dalgası başlatıldı. TC başbakanı Tayip Erdoğan, NATO’nun Libya’ya müdahalesinden önce, “NATO’nun Libya’da ne işi var sözlerinin üzerinden 24 saat geçmeden, “eğer Libya’ya müdahale olursa bizim de yapabileceklerimiz olur mealindeki bir söylemle pazarlık meydanına ineceğinin mesajını verdi ve peşi sıra da İzmir’de, Libya’ya müdahale için NATO’ya üs açtı. İran ile “can ciğer söylemleri ve sarmaş dolaşmaların hemen ardından da Malatya’da, İran’a karşı NATO radarını kurdu. Suriye’de “Esadgil lerle “aile dostluğu kurdu. Hemen ardından da Ortadoğu’daki tüm Vahabi, Selefi ve El Kaide militanları ile Suriye’deki rejim karşıtları için Hatay’da ve diğer bazı gizli yerlerde askeri eğitim kampları kurdu. Bu kamplarda eğitilen çeteler ise savaş açtıkları Suriye rejiminin Baas çeteleriyle kadın, çoluk-çocuk öldürmede yarış halindedirler! Diğer çarpıcı bir örnekte ise Erdoğan, Davos’ta güya İsrail ile kapıştı ve meydan okudu. Fakat hemen ardından İsrail ile olan sıkı-fıkı askeri işbirliğini daha da geliştirdi.
Böylesi nice örnek vermek mümkündür. Bunlar, Osmanlı’dan “torunları na kalan bir gelenek ve mirastır! “Osmanlı’da oyun çok diye meşhur bir söz var. Osmanlı sarayında insanın aklının alamayacağı nice komplo ve oyun dönerdi. Aynı komplolar içteki ve komşu halklara karşı da geliştirilirdi. TC’nin de yaptığı bundan pek farklı değil ve bu yönüyle Osmanlı’yı aratmıyor!
Suriye Halklarına Dayatılan Kirli Savaş ve Batı Kürdistan
Bugün Kürt halkı Batı ve Kuzey Kürdistan’da büyük bir ayağa kalkışı gerçekleştiriyor. Türk devleti bu iki Kürdistan parçasındaki özgürlük sıçramasını engellemek için her türlü kirli-özel savaşa başvuruyor. Batı Kürdistan’da Kürt halkının kendi demokratik özerklik inşasının önünü almak için nice sinsi plan geliştiriyor. Bu planlar, Ankara’dan Hewlêr’deki TC konsolosluğuna gönderilen “gizli ibareli belgenin deşifre olmasıyla gün yüzüne çıktı. O belgede tekrardan Kürtler arası savaştan tutalım Kürt-Arap savaşı çıkarmaya kadar nice kirli tezgâhların oluşturulduğu açığa çıktı. Öte yandan AKP ve cemaat, Hatay’da “Özgür Suriye Ordusu adı altında Ortadoğu’nun tüm kirli çetelerini eğitip Suriye içlerine göndermektedir. Böylece Suriye’deki iç savaş ateşine benzin dökmektedir. TC bu kirli planları, ABD’nin bölgedeki “kirli dostları Suudi Arabistan ve Katar gibi devletler ile beraber geliştirmektedir.
TC bu haliyle “köydeki büyük abilere yardım yataklık yaparak komşularının evine dadanmaya çalışan bir hırsız ı andırıyor. Nitekim TC’nin tarihine bakıldığında da hep uluslararası emperyal güçlerin Ortadoğu’daki taşeronu ya da koçbaşı görevini üstlendiği görülür. Tayip Erdoğan’ın ikide bir başkalarını taşeronluk ve Türkiye’de “ameliyat gerçekleştirmek ile suçlamasının tek bir nedeni vardır: Kendi taşeronluğunu ve ABD ile İsrail’in Türkiye’deki “ameliyatları na yardım ve yataklığını gizlemek ve örtbas etmek…
Kürt halkı üzerinde en zalimane sistemi oluşturanlar bugün kendi oluşturdukları bataklığa düşüyorlar. Aynı zamanda da birbirlerine düşüyorlar. Kürt halkına düşen ise bu tarihi süreci iyi değerlendirerek özgürlüğünü ülkesine nakşetmek, dokumaktır. Bugün Batı Kürdistan böylesi bir süreçten geçiyor.
Diğer Kürdistan parçaları gibi kendi ülkelerinde Baas rejiminin büyük zulüm ve işkencelerine maruz kalan Batı Kürdistanlılar, uluslararası emperyal güçlerin ve TC gibi yerli işbirlikçilerinin tüm komplolarına rağmen anlamsız iç savaşın karşısında durdular. Hatta bir kısım Kürt çevreleri de bu oyunu Batı Kürdistan’a dayattılar. Fakat geç de olsa yanlışı fark edip halkın safında yer aldılar. Dıştan Suriye halklarına dayatılan iç savaş, acılı hükmünü sürerken Kürt halkı bu kirli savaşın Batı Kürdistan’a girmesine izin vermedi. Yanı sıra da Efrîn, Kobanî, Qamişlo, Dêrikê, Amudê, Dirbêsiyê, Serêkaniyê ve diğer Batı Kürdistan il ve ilçeleri ile Hesekê, Heleb ve Şam Kürtleri demokratik bir tarzda özerklik kurumlarını inşa ettiler, ediyorlar. Bu süreçlere Batı Kürdistan’daki Arap, Süryani, Ermeni ve diğer halklar da katılıyorlar. Bu yönüyle Batı Kürdistan hemen yanı başındaki kirli savaş ve katliamlar karşısında tüm dünyaya bir insanlık ve barış dersi veriyor aynı zamanda.
Özgürlüğe Tahammülsüzlük ve Komploculuk
Batı Kürdistan’daki özgürlük tablosuna tahammül gösteremeyen TC devleti ikide bir Kürt halkını tehdit etmekten geri kalmıyor. Emperyal güçlerin taşeronluğu ve bölgede yardım ve yataklığını yaparak kendisi de emperyal hayallere kapılan TC ve onun hükümeti AKP, gerçekliğin duvarına tosladı. Çünkü sömürgeci emperyal güçlere sırtını dayayarak bölge halklarına savaş açmak gibi ahlak dışı bir pratiğin başkaca bir sonuç vermesi de mümkün değildir. “Stratejik Derinlik hayallerinden gözlerini ovuşturarak uyanan Davutoğlu hala pişkince ve “stratejik sığlık la gerçekliğin duvarına çarpıp duruyor.
TC aynı pişkinlik ve sığlıkta, Kuzey Kürdistan’da da ısrar ediyor. Tüm hukuk ve ahlak ilkelerini ayaklar altına alarak, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a karşı bir yıldan fazladır derinleştirilmiş bir tecrit uyguluyor. Kürt halkına karşı denemediği silah kalmadı. Tüm Kürdistan coğrafyasını barut, napalm ve kimyasal silahlara boğdu. Roboski gibi toplu katliamlara girişmekten çekinmedi. Her ne kadar “yanlışlık dense de başta Tayip Erdoğan olmak üzere tüm AKP’li yetkililerin söylem ve pratikleri, bu katliamın bilinçli yapıldığını ortaya koymuştur. Tüm bunlara rağmen TC ve AKP yetkilileri yine de Kürt halkı ve onun Özgürlük Hareketini suçlamaktan geri kalmıyorlar. Bu da Osmanlı tarzı komploculuktur.
AKP beslemesi sözde “terör ve strateji uzmanları denen özel savaşçılar, her gece AKP ve Gülen cemaati ekranlarından boyuna, Kürt halkına hakaret ve küfür ederek suçlamalarda bulunmaktadırlar. İkide bir Reşadiye ve Silvan eylemlerini dillendirerek, Kürt halkının barış istemediğini iddia etmektedirler. Unutulmasın ki Reşadiye eylemi, TC’nin yoğun siyasi ve askeri operasyonlarına karşı bir refleksti. Silvan olayı ise TC/AKP’nin, Oslo ve İmralı görüşme protokollerine uymaması ve Erdoğan’ın Haziran seçimlerinde elde ettiği zaferin sarhoşluğuyla Kürt halkına savaş ilan etmesi sonucu gelişti. Üstelik Silvan olayı, bir eylem de değildir. TC ordusu operasyona çıkmış ve darbe yemiştir.
TC ve AKP hükümeti, Özgürlük Hareketinin her barış girişimini zayıflık olarak algılamış ve istismar etmiştir. Hatta bazen gerilla darbeleriyle sarsılınca kendisi ateşkes istemiş ve sonra bundan da çok kötü biçimde yararlanmaya çalışmıştır. Şimdilerde de başta Hakkâri-Şemdinli bölgesi olmak üzere ağır darbeler yemekte ve feryat figan etmektedir. Bir yandan tekrardan sahte “barış ve kardeşlik söylemlerine başvururken diğer yandan da en berbat ve kirli özel savaş uygulamalarından geri durmamaktadır. Antep’teki patlamanın üzerinden beş dakika geçmeden Kürt halkını suçlamış, linçler başlatmış ve birçok suçsuz insanı alıkoymuştur. AKP ve cemaat, basını da çok kirli bir tarzda kullanmaktadır. Kendilerine bağlı sözde “İslamcı geçinen birçok gazete, dergi, televizyon vs bir yandan kapitalizmin kuralsız, sınırsız ve ahlaksız kültür(süzlük)ünün en ibretlik pratiklerini ortaya koyarken diğer yandan da din ve iman sömürüsü yapmaktan da geri durmuyorlar. Türk halkına dönüp “vaaz veriyorlar, Kürt halkına dönüp küfrediyorlar. Halkın karşısında namaza niyaza duruyorlar, kapalı kapılar ardında ise her türlü ekonomik ve sosyal kirli pratiklerde bulunuyorlar.
Sonuç
Özcesi TC mevcut AKP politikalarıyla her geçen gün daha da baş aşağı yol almaktadır. Böyle olması da kaçınılmazdır. Çünkü dar ve kirli çıkar ittifakına ve emperyal güçlere dayalı AKP ve cemaat oluşumu, ortaya koyduğu pratikleriyle her geçen gün daha da halkların nefretini kazanmaktadır. Bu politika ve pratikte ısrar etmesi halinde AKP iktidarının parçalanıp düşmesi uzak değildir. Bu açıdan Kürt halkının her zamankinden daha fazla özgürlük ve demokrasi davasını sahiplenmesi ve bunu daha da pratikleştirmesi yaşamsal önemdedir. Türk halkının da on yıllarca kendisine dayatılan emperyal oyunları görüp boşa çıkarması da son derece önemli olmaktadır. Türkiye ve Kürdistan’da geliştirilecek demokrasi ve halkların kardeşleşmesi süreci, tüm Ortadoğu’yu etkileyecektir. Bu da emperyal oyunların saha bulamadığı, demokratik ve özgür bir Ortadoğu anlamına gelecektir. İnsanların ve halkların birbirini boğazlamadığı, katliamların son bulduğu, mezhep savaşlarının zemin bulmadığı ve halkların kardeşliğine dayalı bir yaşamı bu coğrafya çoktandır hak ediyor.
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info