Dünyada toplumların büyük bir çıkmaz içinde oldukları, sorunların içinde kıvrandıkları gerçekliği ile karşı karşıyayız. Çığ gibi büyüyen işsiz-lik-ler, yoksulluk, sefalet adeta insanları kırıp geçeriyor. Geri bırakılmış ülkeler bahsedilen yoksulluğu derinliğine katmerli bir şekilde yaşıyorlar. Uzunca bir zamandır içinde yaşadığımız mevcut sınıflı toplum sistemi toplumsal, sosyal, ekonomik ulusal, ekolojik ve daha sıralayacağımız bir çok sorunlara çare olmak şurada kalsın, mevcut sorunların kaynağı, toplumsal sorunların ürediği, ortaya çıktığı bir bataklık durumundadır. Kapitalizm [sermaye] kar için hiç bir kural, ilke, ahlak tanımıyor, insani ne kadar değer varsa kirletip tanınmaz hale getiriyor.
Sermaye sistemi ticari, çıkar, menfaat, pastadan pay kapma eksenli olarak zaman zaman veya çoğu kez ticari rekabetten kaynaklı olarak kendi aralarında bile pazar kapma mücadelesine giriyorlar.
Geçen yüzyılda gerçekleşen 1. ve 2. Dünya savaşları esasen emperyalizmin dünyayı paylaşma savaşları olup insanlığa çok ağır manevi maddi siyasi, sosyal bedelleri olan, insanlığı adeta yok etmenin eşiğine kadar getirmiş sadece çıkar menfaat amaçlı sömürü savaşlardı. İçinde yaşadığımız sistemin toplumlara kan, gözyaşı açlık ve sefaletten başka bir şey veremeyeceği aslında mevcut sistemin her türlü yapı ve durumundan anlaşılmaktadır. Dolayısıyla sorunların çözümünü sorunların ürediği bir bataklıkta aramayacağız. Yani sorunların kaynağı mevcut sermaye düzeniyse, bu durumda da sorunların çözümünü bu sistemde değil, toplumcu bir sistemde arayacağız. Çünkü her yönüyle toplum karşıtı olan bu sınıflı sistemden toplumun lehine bir gelişim ve yarardan söz edemeyiz. Karakter olarak topluma düşman olan, toplumu her bakımdan tanınmaz hale getirip toplumu toplu olmaktan çıkaran bu sistem kesinlikle toplumun en büyük düşmanıdır. Zaten sınıflı toplum düzeni kuruldu kurulalı insanlığı adeta bir makina ve sömürü aracına dönüştürmüş, toplumu adeta her yönden iflas ettirmiştir.
Kapitalist sistem için en bulunmaz sermaye bilinçsiz, örgütsüz, dağınık halk yığınlarıdır. Bugüne kadar toplumların büyük bir yoksulluğu yaşıyor olmaları toplumların her yönden bilinçsiz, örgütsüz ve donanımsız olmalarının bir sonucu olarak ortaya çıkıyor. Bu bakımdan toplumların kendilerini sosyal ve siyasi olarak örgütlenip, bilinçlenip bu cendereden, bataklıktan kurtarmaları gerekiyor. Bu açıdan toplumsal kurtuluşu sağlayan, toplumu her türlü gerilikten, bilinçsizlikten kurtarıp örgütlü hale getiren yeni toplumsal bir sistem arayışı içinde olmamız gerekiyor. Çünkü toplumu her bakımdan sömüren, bitiren, ahlaki çöküşe, yozlaşmaya götüren bu sermaye düzenine karşı durmaktan başka çare yoktur. Çünkü emeğini kaybetmiş bir toplum her şeyini kaybetmiş demektir. Dolayısıyla toplumun öncelikle kendi emeklerine sahip çıkmaları gerekiyor. Çünkü toplumu
toplumsal hale getirip, insan da insanileştiren tabii ki toplumsal üretim, çalışma emek ve değerlerdir. Demek ki bütün insani ve toplumsal değerler toplumsal emeğin çalındığı, bitirildiği yerde kaybolmuştur. Dolayısıyla insanların içinde yaşadıkları sistemin getirmiş her türlü geriliği, olumsuzluğu aşıp toplumun yararına, lehine olacak bir toplumsal sistem geliştirmeleri bir çok zorluğa ve engele rağmen mümkündür. Bundan dolayı toplumun tercih edeceği sistem elbetteki sosyalizmdir. Sosyalizm insanların her bakımdan en üst seviyede gelişmeleri demektir. Yeni insanın şekillendiği, yeni ilişkilerin insanların gelişimine yön verip yeni bir yaşamın şekillenmesi sosyalizmi ifade eder. Yani toplumsallığın en zengin şekilde yaşanıldığı sistem sosyalizmdir. Sosyalizmde insanlar kendileri için üretip, çalışıp, kendileri için yaşarlar. Kapitalist sınıflı sistemdeki bir avuç sömürücü sınıfa çalışmazlar. İnsan emeğinin insanı şekillendirdiği, insanın insani değerleri en derin bir şekilde yaşadığı, insanın insan için her türlü fedakarlığı yaptığı sisteme sosyalizm [sosyalleşme] diyoruz.
Sosyalizm sadece üretim araçlarının kamulaştırıldığı, ekonomik eşitliğin sağlandığı sistem değil, aynı zamanda insanların birey olarak iyi bir eğitim aldığı, en ufak bir yanlışa müdahale eden, topluma zarar veren her türlü yanlış anlayışa karşı çıkıp mahkum eden, siyasi olarak gelişmiş yeni insan, yeni birey ve yeni toplumun oluşmasıdır. Çünkü yeni toplumsal bir sistem yeni insan ve toplumsallıkla gelişip, kökleşir süreklileşebilir. Sosyalizmde toplum sosyal, siyasal ve idari olarak devletten daha donanımlı,
etkili ve yetkilidir. Toplumun siyasi olarak yetkili, etkili ve inisiyatifli olması toplumsallığın, sosyalizmin gelişimi için hayati önemdedir. Sosyalizmde devlet komünizme geçiş için bir süreliğine sembolik olarak var olur ama yönetimde inisiyatif ve yetkiler halkın elinde olup devletinde üstündedir.
Sosyalizmde devlet halkın emrinde olup, halka hizmet etmede en küçük bir kusur bile yapamaz. Sosyalizmde devlet siyasi ve idari olarak ne denli pasifize olursa, toplum güç olmada o denli aktif hale gelip güçlenir. Sosyalizm devletin toplumun içinde günden güne siyasi olarak eridiği, her türlü yetkinin halkın eline geçtiği toplumsal koşullarda gelişir. Çünkü sosyalizm kendi kendisini yöneten toplumun oluşmasıdır. Dolayısıyla toplum her yönden kendisini yönetebilecek sivil idari, örgütsel komün yönetimini geliştirmişse devlete ihtiyaç duymaz. Çünkü devletin olduğu yerde baskı ve sınıf var. En büyük sınıf mevcut devlettir. Dolayısıyla demokratik sosyalizm devlet gücünün ve sınıfların olmadığı, toplumsallığın dorukta olduğu en insani sistem olmaktadır.
Demokratik ulusçuluk, sınırların ortadan kalkması ve halklar arasında kardeşlik bağlarının kurulması için önemlidir. Demokratik ulus olmadan, halklar arasında kardeşlik kurulmaz ve sınırlar ortadan kalkmaz. Uluslar-halklar arasında kültürel kaynaşma, halklar arasında her bakımdan birlikteliklerin oluşması, demokratik ulus anlayışıyla mümkün olacaktır. Demokratik ulus gerçekleşmeden, enternasyonal bir sosyalizmi kurmak pek mümkün olmaz. Bundan dolayı, insanlığın kurtluşu, demokratik ulusçuluk ve sosyalizmle mümkündür…
Kemal SÖBE
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi