28 Ekim 2014 Salı Saat 11:19
Kobanê Direnişini destekleme eylemlerinden sonra Türk
devleti kara propaganda ve psikolojik savaş saldırılarını arttırmış bulunuyor.
Onlarca HDP taraftarı insan öldürüldüğü halde HDP suçlanarak bu insanların
ölümünün üstü örtülmeye çalışılıyor. Halkın neden ayağa kalktığını sorgulama
yerine, halkı Kobanê’yi sahiplenmeye çağıran HDP ve Kürt Halk Önderi
suçlanıyor. Yalçın Akdoğan’ın Kürt Halk Önderini suçlaması yalnız HDP üzerinde
değil, Kürt Halk Önderi üzerinde de bir baskı kurmak istediklerini gösteriyor.
Kürt Halk Önderi ve HDP’ye teşekkür edeceklerine suçlamaları, aslında Kürt
sorununda bir çıkmazı yaşamaları, bunun sonucu da bölge politikalarının
çökmesidir. Şimdi bunun öfkesiyle Kürt Halk Önderi ve HDP’ye saldırılıyor.
Tayyip Erdoğan’dan başlamak üzere her AKP’li yönetici ağzını açtığında HDP’ye
veryansın ediyor. Böylece gündem ve hedef saptırıp kendi suçlarının üstünü
örtmeye çalışıyorlar.
İşin garibi Tayyip Erdoğan ve tüm AKP’liler HDP’lilere
saldırmalarına rağmen HDP’lilerden ses çıkmıyor. Selahattin Demirtaş anlaşılmaz
bir şekilde “Çözüm sürecinin selameti için susuyoruz ve karşılık vermiyoruz
diyor. Bu durum, psikolojik savaş harekatından çok etkilendiklerini, söz ve
tutumlarını buna göre ayarladıklarını gösteriyor. Cevap vermesi gereken
konularda susuyor. Böyle ne bir süreç olur ne de Kürt sorunu çözülür. Halkın
demokratik iradesi ve tepkisi ortaya çıkmadan Türkiye’de Kürt sorununu çözecek
adımlar atılamaz. Bu anlaşılmamışsa Türkiye tarihi ve siyasetinden hiçbir şey
anlaşılmamış olur. Bu devletin Kürt soykırımı üzerine kurulduğunu anlamadan bu
hükümete ve devlete karşı doğru tutum geliştirilemez. AKP hükümeti, eski Kürt
politikalarının çöktüğü yerde yeni bir Kürt politikası yürütmektedir. AKP zaten
bu yeni rolü yerine getirdiğinden hükümettedir. Bu hükümet Çiller döneminin
üslubu ve uygulaması içinde değil diyerek Kürt politikasının özde değiştiğini
sanmak kendini kandırmaktır. Kürt Halk Önderi daha üç dört ay önce
Çiller-Erdoğan hükümeti arasındaki fark biri çözümden yana, diğeri karşı olmak
arasında değildir fark yöntemdedir, diyerek bu gerçekliği ortaya koymuştur.
Zaten zaman her zaman yöntem değişikliğini getirir. Kırk yıllık mücadeleden
sonra Türk devletinin yöntem değiştirdiğini anlamazsak kırk yıllık mücadelenin
gücünü de göremeyiz. Bu açıdan öze değil, biçime ve söze bakmak kendini
kandırmaktır.
AKP’nin psikolojik savaş şirretinden ürkerek sessiz kalmak
hiçbir sürece katkı sunmaz. Hatta mevcut politikalarını sürdürmesine yol açmak
olur. Kuşkusuz AKP’nin her sözüne cevap
yetiştirmek iyi bir politik tarz değildir. Bu tarz da doğru değildir ancak
bazı konular vardır ki sessiz kalmak,
psikolojik savaş söylemlerini bir gerçekmiş gibi kabul görmesine fırsat verir.
Nitekim böyle olmaktadır. Kobanê’yi destekleme eylemlerinde onlarca Kürt
yurtseveri katledildiği halde bu bile doğru dürüst gündemleştirip toplum
gerektiği kadar aydınlatılmamıştır. Birçok yerde Hüda-Par’lılar Kürt
yurtseverlere saldırıp katlettiği halde sürekli HDP’liler suçlanmaktadır. Bu
çevrelerin basını gece gündüz HDP’yi hedef göstermektedir. Sürekli bir çatışma
zemini yaratmaya çalışmaktadır. AKP polisinin kurşunuyla birçok ölüm olmuşken
HDP’yi suçlamaktadırlar. Faşistlerin ve IŞİD taraftarlarının katlettiği birçok
insan varken HDP’liler suçlanmaktadır.
Bu propagandalar ve hükümetin psikolojik savaş saldırılarının altında
bir savunma pozisyonunda kalınmaktadır. Bunun sonucunda tek taraflı bir kara
propaganda mekanizması çalışmaktadır. AKP hükümetinin sözcülerinin hiçbirisinin
söylemi ve pratiği bir çözüm iradesi ve dili ortaya koyduğuna hiç şahit
olmadık. Onlara göre hep kendileri suçlamalı, konuşmalı, başkaları da
susmalıdır.
Her gün onlarca insan
tutuklanırken susmak, her şeyden önce HDP’nin varlık nedenine aykırıdır. Her
canlı kendisini yok etmek isteyene karşı tepki gösterir ve direnir. HDP
halkların iradesidir ama halkın iradesi kırılmak ve ezilmek istenirken HDP
tutuklamalara karşı bile bir tepki göstermiyor. Böyle bir şey olabilir mi?
Böyle olunca HDP’nin göstermesi gereken tepkiyi ve açıklamayı KCK yapıyor.
AKP’ye ve yetkililerinin açıklamalarına en başta da HDP’lilerin tepki vermesi
gerekmez mi? Sanki bu tutuklamalar meşru ve normalmiş gibi sessiz kalınıyor.
Hükümete bu tutuklamaların olduğu yerde çözüm iradesi ve çözüm sürecinden söz
edemezsiniz denilemiyor. Böyle yapılmaması sürece de, hükümete de, yapılan
görüşmelere de, doğru yaklaşmamaktır. Eğer bir provokasyon varsa o da bu
tutuklamalardır. Yüzlerce tutuklamadan daha büyük provokasyon olabilir mi?
Sadece ölümler mi provokasyon oluyor? Kaldı ki bu ölümlerin sorumlusu da
hükümettir. Bir zamanlar Mehdi Eker’in “Biz 1990’lı yıllar gibi öldürmüyoruz,
sadece tutukluyoruz demesi şimdi normal hale gelmiş oluyor. Yoğun tutuklamalar
1990’lı yılların yöntem değiştirerek pratikleşmesi oluyor. Artık öyle yoğun
öldürmeler yapılamıyor. Çünkü 1990’lı yılların yöntemleri çökmüştür. Zaten “Biz
bu işleri daha iyi biliyoruz derken AKP’nin kastettiği de yöntem
değişikliğidir.
Kürt Halk Önderi yıllardır BDP’yi siyasi soykırım
operasyonlarına karşı çıkmamakla, bu tutuklamaları engellememekle
eleştirmiştir. Bu tutuklamaların engellenmediği yerde çözüm süreci
olamayacağını vurgulamıştır. Şimdi de 2009, 2010 ve 2011 yıllarındaki siyasi
soykırım operasyonları tekrarlanmaktadır. HDP hiçbir şey yapamıyorsa bu
tutuklamalara karşı tepki koyar ve direniş gösterir. Çünkü bu, kendisinin
varlık sebebidir.
Çözüm süreci, karakol yapmak, askeri amaçlı yol ve baraj
yapmak değildir. Operasyon yapıp gerilla katletmek değildir. Asker ve polis
insanları katlediyor bu normal oluyor, ama buna misilleme yapıldığında ise
provokasyon! Böyle çarpık bir anlayış olamaz. Son iki yıllık çatışmasızlık
ortamında AKP hükümetinin çatışmasızlığı yüzlerce kez ihlal ettiği
bilinmektedir. Bu iki yılı özel savaşı yoğunlaştırma, halkın örgütlülüğü ve
direnişini kırma ve kültürel soykırımcı sömürgeciliği yeniden inşa etme
doğrultusunda kullanmıştır. Eğer iki yılda çatışmasızlığa rağmen bir çözüm
adımı atılmamışsa nedeni budur. Hükümet her şeyden önce bu iki yılı kötü
kullanmasının hesabını vermelidir. Hükümetten bunun hesabı sorulmalıdır.
Kağızman’da üç gerilla katlediliyor. Bu, normal
karşılanıyor. Bu katletmelerinin hesabı hükümetten sorulmazsa her saldırı
karşısında gerilla da misilleme hakkını kullanır. Bu durumların olmaması için
“ben devletim, vururum, kimse de buna itiraz edemez, ses çıkaramaz anlayışının
bırakılması lazım. Bu anlayış bırakılmazsa bu tür olayların önü alınamaz.
Çatışmasızlığın tek taraflı yürümesi nerede görülmüştür? Bu tür olayların
olmaması için gerilla çekilsin ve silah bıraksın demek ise çözümsüzlüğün başka
bir ifadesidir.
Türk devletinin Kürtlere ve Kürt sorununun çözümüne
yaklaşımını değiştirmesi gerekir. Hegemonik zihniyeti bırakmaz, sömürgeci
egemenlik kompleksini sürdürürse hiçbir sorunu çözemez. Demokratik siyasi
alanın bu zihniyeti değiştirme mücadelesi vermesi ve bu zihniyete boyun
eğmemesi gerekir. Demokrasi en başta da hegemonik zihniyetin değişmesiyle
gerçekleşir. Bunun için de AKP’nin karakterinin iyi tanınması gerekir.
Yaklaşımlar, AKP’nin karakterinin iyi tanınmadığını gösteriyor. Psikolojik
savaş altında gerçekler iyi görülmüyor, bu nedenle tutumlar da doğru ve etkili
olmuyor.
Şu anda HDP’nin siyasi etkinliği zayıftır. Arada sırada
açıklama yapmak yetmiyor. Örgütlü ve planlı bir çalışma gerekiyor. Kimlere,
nerede, nasıl cevap verileceği de belli değil. Örgütlü bir tutum yerine, herkes
istediği zaman konuşuyor ya da konuşmuyor. Halbuki siyaset aynı zamanda
konuşmaların nasıl ve hangi içerikte yapılacağının da örgütlenmesidir.
AKP’liler her gün konuşuyor. Her gün çeşitli konularda tutumunu ortaya koyuyor,
gündemi boş bırakmıyor. Ama HDP’nin böyle bir planlama ve uygulaması yok. Bu
nedenle AKP’nin ve diğer HDP karşıtlarının propaganda ve psikolojik savaşı
etkili oluyor. Buna bir an önce çözüm bulunması lazım.
M.Delila
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info
0
21
JA
:” ”
:””
“Cambria”,”serif”
mso-ascii- Cambria
mso-hansi- Cambria