07 Ekim 2011 Cuma Saat 03:50
Neden yeni bir Enfal operasyonu Kürtler üzerinde sonuç alamaz? Çokça örneği verilen Sri Lanka ve Tamil gerilla gerçekliği Kürdistan’da neden uygulanamaz?
Başta belirtilmesi gereken bu çağda Kürtlerin en büyük şansı Kürdistan özgürlük hareketine öncülük eden bir gücün geçmiş tüm Kürt hareketlerinden farklı olmasında saklıdır. Dış desteği sadece dengeler için kullanan ve kesinlikle bel bağlamayan ama bir o kadar halkı esas alan ve öz gücünü yoğunlaştırarak yokluktan varlık yaratan yapısıyla mucizevî direnişinde Kürt halkını yeniden yaratmasını başararak geçmiş tüm Kürt tarihi direniş ve isyanlardan çok farklı olduğunu bütün Kürtlere göstermesini bilmiştir.
1984 yılında Türk cunta sistemine atılan ilk kurşunla bitirilmesine karar verilen özgürlük hareketine yönelik gelişimine paralel olarak çok yönlü saldırılar yapılmış ama her ne hikmetse her saldırı daha çok özgürlük hareketini büyütmüş ve her dört parça Kürdistan’da kökleşmesine sebep olmuştur. Kürt özgürlük hareketinin liderinin yakalanması ile tarihten silebileceğini düşünen Türk sömürgeci devleti, klasik Türk isyanları gibi değerlendirerek sonuç almaya çalışmış ve Kürt özgürlük hareketine tarihinin en büyük darbesini vurarak Kürt halkının özgürlük davasının onun şahsında son bulacağını planlamıştı. Ulusal ve uluslar arası güçleri de böyle inandırmıştı. Kürt insanlık ve özgürlük hareketinin en büyük darbesi sayılan Kürt halk önderinin esir düşmesi ile her şeyin son bulacağını planlayan TC sömürgeciliği ve uluslar arası komplocu güçleri bile tersten eşeğe bindirerek aslında yıkılmaz olduğunu, kesinlikle tasfiye olamayacağını göstermiştir. Bu büyük darbeden sonra Kürt özgürlük hareketi daha da derinleşerek büyük bir inançla Kürt halkının damarlarına adeta işledi. Çarmıha gerilen İsa ve havarileri misali mücadelede teorik-ideolojik-kültürel vs tüm alanlarda güçlenerek yediği darbenin on misli güçlenerek çıktı. Dünyada hiçbir hareket PKK hareketi kadar darbe ve saldırılar karşısında bu kadar büyümemiştir. Saldırılara uğraya uğraya, darbe yiye yiye büyüyen bir güç yoksa dünyanın neresinde görülmüştür? Dolayısıyla yeni-çağdaş Kürt özgürlük hareketi bu saatten sonra Kürt halkına mal olmuş ve son Kandil’e dönük operasyonla en zayıf halkası olan güney Kürdistan’da da artık halkın umudu olduğu ortaya çıkmıştır. PKK belki on yıl çalışsaydı güney Kürdistan’da bu kadar kısa sürede kök salmaz ve halkın desteğine sahip olmazdı. Bu destek güney Kürdistanlı birçok gücüde derinden düşündürüyor ve yapmak istedikleri bazı kirli planları engellemektedir. Dolayısıyla gizli kapılar ardında gizli anlaşmalar yapmaktadırlar.
Halka da farklı farklı demeçler vermektedirler. Türkiye ve İran’la her türlü ticari ve ekonomik bağlara sahip olanların Kürt ulusal değerleri için gereken hassasiyeti göstermeleri herhalde beklenemez. Dost-düşman bu durumu çok iyi anlamıştır. Kürt Kürt ile savaşmasa Kürtlerin darbe alamayacağını ve yenilmeyeceğini bilmektedir. Bunun için Türk ve İran sömürgeci devletleri farklı yollardan zayıf yapılı Kürtleri aramakta ve kullanmaktadır. Dış destekle ancak ayakta kalabileceklerini düşünen bazı Kürt parti ve siyasetçileri sömürgeci komşu devletlerin ekmeğine yağ sürmek ve halkın kafasını muğlâklaştırmak için adeta bin dereden su getirmektedir. Sanki Kürt halkının temsilcisi değilde, dış güçler tarafından seçilmiş liderler gibi hareket etmektedirler.-kürt devrimi Ortadoğu’da nasıl başarılı olmaz? Nasıl sekteye uğratılır? Hangi bahanelerle engellenebilir? Kürt özgürlük hareketinin özgürlük projelerinin içi nasıl boşaltılabilinir? Ve Kürt özgürlük hareketi öncülüğünde gelişen halk devrimi-demokratik halk otoritesi nasıl ertelenir? Kaygısıyla adeta siyasi pozisyon takınmaktadırlar. Bunun için olmadık gizli anlaşmalar ve üçlü-dörtlü mekanizma çalışmaları içerisinde gizli sözleşmeler imzalamaktadırlar. Türkiye-İran gibi devletlerin psikolojik birkaç tehdidini halkın üzerinde büyüterek saltanat koltuklarını korumanın telaşına girmektedirler. Türkiye ve İran gibi sömürgeci devletlerin Kürtlerden ne istediği bellidir. Bunu artık bir Kürt çocuğu bile bilmektedir. Hala bazı Kürtlerin ve özelikle bazı güneyli Kürt lider ve siyasetçilerinin topu taca atmalarını nasıl okumak gerekir? Ortadoğu’da biz Kürtlere bu parçayı bahşetmişler diğer parçaları kurban edelim ya da onlar teslim olsunlar yoksa burada bize yaşam hakkı tanımazlar? Demek sanki diğer Kürt parçalarında gelişen Kürt özgürlük mücadelelerini tasfiye ve teslim etmenin karşılığında güney Kürdistan’a yaşam ve iktidar verildiğini göstermektedir.
Peki, diğer Kürdistan parçalarında gelişen özgürlük mücadelesinin tasfiye edilmesi ya da pasifize edilmesi karşılığında güney Kürdistan bu ülkeler nezdinde resmen tanınacak mıdır? Kerkük’ün Kürt federasyonuna bağlanmasına izin verecekler mi? Türkiye ve İran’ın desteği ile Irak Türkmen cephesi ve Sadr hareketinin Kerkük ve diğer Kürt bölgelerde yapmış oldukları Kürt karşıtı eylemler ve patlamalar son bulacak mı? 140. Madde’nin uygulanması için İran ve Türkiye’nin Irak’ta güney Kürdistan’da pratiğe geçmemesi için öne sürdükleri bahaneleri bitecek mi? Kardeşine karşı kurt düşmanına karşı koyun postuna bürünmek nasıl açıklanabilir? Uluslararası yasalar seni nerden tanıyor ki sen uluslar arası yasaları tanıyasın? Hala bu yasalarda kuzey Irak yönetimi yazılı değil mi? Yoksa bu gibi soruları güneyde bulunan ve ne zaman çıkacakları belli olmayan Türk ordusu ve istihbarat merkezleri ile taçlandırmak mümkündür. Doğrudur güneyde bulunan Türk askerleri belli merkezlerde toplanmıştır, beklemektedirler. Ama Türk istihbarat merkezinde bulunan Türk elemanları ise sivil elbiseler ve ırak plakalı araçlarla istedikleri yere gitmekte ve çalışmalar yapmaktadır. Hem de hiçbir kontrol noktasında beklemeden hatta onları bile takmadan gezmekte ve güney Kürdistan’ı kontrol altına almaktadırlar. Hangi köyün hangi mıntıkanın nasıl bombalanacağını Türk devletine ve Hewler’de kurulmuş dörtlü mekanizma merkezine sunmaktadırlar. Bu mekanizma içerisinde görevi bulunan Kürt federe içişleri bakanı Kerim Sincari’nin imzası ve onayı ile Türk devleti güney Kürdistan’da saldırılarını yapmaktadır. (Bari köyler ve sivil alanlar dışındaki bölgelere tek imza verseydi?! ) bunu belgeleyebileceklerini söyleyen güneyli bazı muhalif gazete ve TV’ler gerekenlerin yapılması halinde açıklayabileceklerini duyurdular. Çünkü tarihte de aynı lider ve güçler Kürt düşmanlarıyla hareket ederek birçok Kürt devriminin gerek güneyde gerek doğuda ve gerekse kuzeyde tasfiye edilmesine sebep olmuşlardır. Sonunda kendi tasfiyelerini de beraberinde getirmişlerdir. Sıkışan Türk sömürgeci devleti bir defa daha güney Kürdistan yönetimine Irak ziyareti adı altında başvurmaktadır. Türk dış ilişkiler yetkilisi bu amaçla Irak ve güney Kürdistan’a ziyaretler yapmaktadırlar. Türk dış ilişkiler sözcüleri barış-dostluk adı altında Irak ve güney Kürdistan’ı tehdit etmektedirler. Irak askeri ve peşmergeleri sınıra çekin yoksa biz geliriz şehirlere kadar inebiliriz mesajını tehditkâr üslupla söylemektedirler. Ya da Kürt halk önderinden çok soyut bir talep olan gerillanın silahlarını bırakıp kamplara, sözde güvenlikli yerlere toplanmaları için baskılar oluşturulmasını zemin hazırlanması için planlar üzerinde Ali Cengiz oyunları oynanmaktadır. Bir ulusal konferanstan kaçan savaşı Kürt birliğinin önünde engel olarak gören anlayışların kendi başlarında yapabilecekleri çağrılar veya baskılar ne tür sonuçlar doğurur? Üzerinde düşünme gereği vardır. Mademki ulusal birlik istiyorsunuz önce silahlarınızı bırakın sonra ulusal birliği ilan edelim demek ne kadar inandırıcı olabilir? PKK ve PJAK’a İran ve Türkiye’nin eline bahaneler verdiği için topraklarımıza saldırılar yapılıyor, köylerimiz bombalanıyor, biz her iki tarafa söylüyoruz sorunlar şiddetle çözülmez, diyalogla çözülür. Ne şiş yansın ne kebap misali yapılan bu dengeli açıklamaların ağırlığının kimin tarafına doğru kaydığı görülmektedir. Oysa parlamento kararı çıktığı halde ve güney Kürdistan’a zarar verdiği için işgal sayılan Türk askeri varlığına karşı herhangi bir açıklama dahi yapılmamaktadır. Aksine herkesin gördüğü ve bildiği yerlerde hala Türk askeri olduğu halde güneyli bazı yetkililer dünya kamuoyuna verdikleri mesajlarda Türk askerinin güney Kürdistan’da olmadığını belirtmektedirler. Doğru dürüst görünmeyen ve sınırın sıfır noktalarında bulunan gerilla varlığına karşı ise Türkiye ve İran’a hak vermekte-hak vermezsek ABD, AB kızar bizi korumaz. Biz kendimizi bedel yaptırtmayız. Bedel olmayız tarzında basit değerlendirmeler içerisinde bulunmaktadır. Yoksa bunu diyen güneyli yetkililer ve bazı aydınlar güney Kürdistan’daki Fetullah Gülen’in ışık üniversitesinde yetişmiş, Fetullah Gülen’e bağlı güneyde çalışan şirketlerin ortakları olmasın mı? Şimdi Kürt özgürlük hareketine karşı önce barışla silahsızlandıralım, olmadıysa hep birlikte saldırırız planının zeminini hazırlamaktan başka ne olabilir. Diğer taraftan kardeş kavgasının olmayacağını söylemek belki önemlidir. Ama özü Kürt ulusal birlik konferansıyla doldurulmadığı sürece havada kalan bir söz olarak ne zaman patlayacağı belli olmayan bir bomba kadarda tehlikeli sinyaller içermektedir. Bununla olası büyük ve son savaş operasyonunda eğer Türkiye başarılı olursa, işte sizinleyim. Anlaştığımız gibi şimdi geri çekilin biz oraya peşmergelerimizi getireceğiz demek isteyecektir. Yok, Kürt özgürlük gerillaları başarılı olursa ben olmasaydım yardım etmeseydim sizler başarılı olmazdınız diyerek Kürt halkının nezdinde kendisine kredi sağlamaya çalışacaktır. Oysa düşünülmesi gereken en önemli sorun burada şudur. Türkiye’nin olası bir sınır ötesi operasyonunda Türkiye’nin başarılı olması halinde çok daha farklı şeyler ortaya çıkacaktır. En basitinde Türk sömürgeci devleti peşmerge yerine şu an Irak anayasasını değiştirmeğe çalışan, içinde federasyon ve 140. maddeyi çıkartmak isteyen Irak merkezi devletinin Araplardan oluşan ordusunun sınırlara gelmesini talep edecektir. Güney Kürtleri darbe yediklerinden dolayı buna fazla müdahalede etmezler. Şu örneği vermeden geçmek istemem. Saddam diktatörlüğü güney Kürdistan’da yıkıldıktan sonra Suriye ve Irak arasında sınır boyunda çelişkiler yaşanmaya başladı. Irak Bağdat, Musul, Şengal ve diğer şehirlerde El-Kaide militanlarının Suriye’den Irak’a girdiğini Suriye’de eğitim gördüklerini ve Suriye sınırından Irak’a giriş yaptıklarını söyleyerek önlem almasını Suriye hükümetinden istediler. ABD, NATO, AB bile bu konuda Suriye’ye uyarılar yaptı. Irak bunun sonucunda aylarca Suriye-Irak sınırındaki Rebia hudut kapısını koz olarak kapattı. ABD uçak ve helikopterleri ile Suriye sınırı boyunca keşif adı altında radikal İslamcılara karşı saldırılar yaptı. Ama Suriye ne yapacaksanız kendi sınırlarınız içerisinde yapın Suriye sınırları içerisinde yapacağınız her operasyonun karşılığını misliyle alacaksınız dedi. Bütün baskılara rağmen Suriye söylenen bahaneleri kabul etmedi. Hatta bu yönlü video görüntüleri ve belgeler bile ortaya çıkartıldı. En son Suriye kalkıp madem sınırlarımızdan Irak’a bu saldırılar yapılıyor, o zaman ABD ve Irak ordusu sınırlarını öyle kapatsın ki ne bizden kimse oraya ne onlardan kimse bizim sınıra giriş yapmasın dedi. Biz sınırlarımızı ancak böyle kapatabiliyoruz. Buyurun onlar kapatsın diyerek rest çekti. Şimdi mademki Türkiye bu kadar güçlü tekniği, uyduları, silahları var onlar kendi sınırlarını kapatsın. Yapamayacakları bir şeyi Irak’tan istemenin art niyeti olduğu açıktır. Irak vatandaşları gidip Türkiye’de eylem yapmıyor. Hala Türk vatandaşı olan gerillalar Türkiye’de ve kuzey Kürdistan’da eylem yapmaktadır. Aslında sınır ihlali konusu varsa eğer, güney Kürdistan yönetimi ve Irak devleti Türkiye’yi suçlamalı. Sınırlarını tam kapatmadığı ve böyle bir bahanenin oluşmasına zemin hazırladığı için eleştirilmeli ve suçlanmalıdır! Aslında Zap operasyonu sırasında güneyli Kürt liderlerinin tavırları daha ulusalcı ve direnişçi görüntüdeydi. Şimdi yeni plana yatmış gibi açıklamalar vererek Türk ve İran devletlerinin saldırıları için cesaret vermektedirler. Yoksa Kürt özgürlük hareketinin her dört parça için ortaya koymuş olduğu ulusal statü için güneyli bazı siyasetçilerde endişe mi hâkim oldu? Öyle ummayacağını umut ediyorum. Güneyli siyasetçi ve bazı aydınlar her ne kadar anlamamışlarsa da bu günden sonra PKK’nin başarısı ya da yenilgisi onların başarısı ve yenilgisi sayılacaktır. Uluslar arası kamuoyu artık bunu böyle algılamaktadır.
Yeni Enfal operasyonu ya da Sri Lanka örneğinin olması için başlarında geçen tecrübeleri anlatarak nasıl başarılı olunacağını sömürgeci güçlere söylemek ve bunun için zemin hazırlamak neye işaret sayılır? Bir Enfal ya da Sri Lanka örneğinin tekrar yaşanması ancak 1-Dış desteğe aşırı bağımlı hale gelmek 2-Yerleşik hayata geçerek öz gücü ikincil ayağa düşürmek ve ayrılıklar 3-Büyük mücadele sonucu sistemin vermek zorunda kaldığı hakların- kurumların üzerinde yolsuzluklara karışmak adeta içinde boğulmak…
Hem güneyde yaşanan Enfal hareketinde hem de Sri Lanka’da yaşanan Tamil katliamında bu her üç neden yenilginin belirleyici gücü olmuştur. Burada 4 yılık güney Kürdistan otonom döneminden sonra 1975 yenilgi sürecinde, Kürt lider ve partileri tekrar savaşmak için Peşmergelere ve halka çağrı yaptıklarında bir peşmergenin -ben artık tüfeğimin namlusunda baktığım zaman Irak askerlerini değil, bizim peşmerge komutanlarının köşklerini, arabalarını ve paralarını görüyorum- diyerek dört yıllık otonom-barış sürecinde Kürt partilerinin lider ve komutanlarının girmiş olduğu yolsuzluklarının bir ağaç kurdu gibi devrime ve Kürt halkına olan inancı peşmerge ve halkta kaybetmişti. Sri Lanka’da benzer yolsuzluklar idari yönetimde diz boyuta ulaşmıştır. Dolayısıyla halk desteği olmayan ve halkı esas almayan hiçbir devrim yaşayamaz, bilimsel belirlemesi hem savaşta hem de barışta halk için mücadele etmeyi gerektiriyor. Türk medyasının bazı sorumsuz ve bireyci bazı Kürt siyasetçilerinin özel yaşamalarına dokunmasının bir amacı da buna yönelik bir propagandadır. Çünkü düşman çok iyi bilmektedir. Halk gerilla ile birlikte ayağa kalkarsa bu Türkiye’nin sonunu getirecektir. Yeni Enfal operasyonun ve Sri Lanka’nın Türkiye için tersine dönmemesi için şimdiden halk ve Kürt kurumları üzerinde hazırlıklarını yapmaktadır… Dolayısıyla Kürt özgürlük gerillaları belirttiğim bu üç nedenin çok uzağındadır. Devletin kendiside herhangi bir özgürlük alanı ve resmi olarak Kürt kurumlarını, yönetimlerini kabul etmemiştir. Onun için kaybedecekleri herhangi bir ulusal federasyonları ya da Özerk yönetimleri de Türkiye’de yoktur. Olsaydı ve Kürtler gerilla güçleriyle bu coğrafyada olsaydı, yerleşik hayata geçmiş bunun sonucunda kendi aralarında maddi ve ideolojik çelişkilere girmiş olsaydı ayrıca özerk ya da federal idarede halka rağmen yolsuzluklar içerisinde boğulmuş olsaydı belki bundan sonra Kürtler üzerinde bir Enfal operasyonu ya da Sri Lanka katliam modelinin başarısının planı düşünülebilinirdi? Ama ne var ki Kürt özgürlük hareketinde böyle bir durum yok ve özgücüne dayanarak varlığını her taşın başında bile olsa inançla sürdürmektedir. Özgürlük inancından bir milim aşağıya inmemiş her türlü psikolojik bombardımana karşı daha da olgunlaşarak devrimin mihenk taşı olmuştur.
Kürt özgürlük hareketi yeni şekil almaya çalışan Ortadoğu denkleminde yeniden var olmak ve kimliği ile ismini yazmak için çok önemli projeler ortaya attı ve açıkladı. Bunlardan birincisi Ortadoğu için demokratik Konfederalizm ikincisi Ulusal birlik üçüncüsü Demokratik özerklik ilanıdır. Yeni Ortadoğu dizaynında üçüncü bir yolun ifadesi olarak tabir edilen bu manifestonun
* Birinci maddesi Modern-kapital güçlerini Ortadoğu’nun yeni inşasında büyük endişeye sokmuştur. Üstten liberal devlet yönetimleri yerine halka dayalı altan üste doğru meclisler şeklinde formüle edilen bu modelin Ortadoğu haklarını derin bir aydınlamaya ve demokratik moderniteye götüreceği kaygısını taşımaktadırlar. Kaygılarında haklılar.
*İkinci maddesi Ulusal birlik projesi ise Kürt halkının ulusal bir hayali ve özlemidir. Aslında kimler bu birliği gerçekleştirirse Kürt halkını yeniden doğurmuş sayılır. Şartlar uygun olduğu halde Kürtlerde bir ruh birliği doğmuşken ve kimsenin artık buna gelemem diyemeyeceği bir siyasi ortamda Kürt düşmanları yerine bazı Kürt partilerini ve liderlerini derin derin düşündürtmeye başlamış ve korkutmuştur. Neden korktukları aslında belli olan bu lider ve partilerin halka rağmen ulusal birlik istemem demelerinin şansı kalmamıştı. Ama PKK’nin güçlü olduğu bir esnada ulusal birlik olmasın onun için Kürt düşmanlarından ve dış güçlerden medet umar hale gelmeleri ve ilk fırsatta savaşın olduğunu öne sürerek ulusal Kürt birliğinin olamayacağını söylemek onları yeni saldırı operasyonunda gizli ortak yapmaz mı? Yoksa oluşturulacak Kürt ulusal birliği Kürt halkının nabzı olacaktır. Herkes onunla atacak ve her dört parçaya dönük çağrı ve talepler bununla yapılacağı için bugün- çaresiz kalmışız –deme derdindeki her kürdü kurtaracaktır…
*Üçüncü maddesi olan demokratik özerklik ilanı ise başta Türkiye olmak üzere İran’ı da korkutmuştur. Dünya kamuoyunca da desteklenebilecek talepler içeren bu maddenin kabul edilmesi halinde Türkiye ve İran’ın kalıplaşmış sömürgeci zihniyetlerinden arınmasına sebep olacaktır. Onun için Türkiye Kürtlerin bu taleplerini dünya kamuoyundan saklamak ve modern-emperyal kapital sistem için İslam’ın adeta ırzına geçmekle eşdeğer olan ılımlı İslam’ın Ortadoğu’daki taşeronluk görevini üstlenmiş ve böylece gerçek Müslümanlığı bile pazarlamaktan çekinmediğini göstermektedir. Birçok ülkeyi gezerek dikkatleri kendi ülkesindeki gelişmelerden ve halk serhıldanların başka yöne çevrilmesine sağlamaya çalışmaktadır. Demokratik özerkliğin ilanından sonra bu gezilerine hız veren Erdoğan’ın NTV gibi kanallarda demokratik yayın yapan bazı spikerleri görevden almasından sonra medyayı da istediği yöne çekmiş, ağızlarında kan kokan bazı yazar-çizer ve münafık gazeteciler den başka kimseyi doğru dürüst konuşturmamaktadır. Belki Türk halkına ya da dünya kamuoyuna Kürtlerin demokratik özerklik planının gerçekliğini açıklarlar diye AKP devletinin savaşla gölgelemek istediği bu demokratik projeyi Kürtler her şart altında yaşama geçirerek bunu boşa çıkartacaklardır.
Bütün bunların toplamında görülecektir ki Kürt özgürlük hareketine dönük üçlü bir koalisyonun operasyon hazırladığı ortaya çıkmaktadır. Bazı güçlerin kendi aralarındaki çelişkileri ve Kürt kamuoyunun özelikle güney Kürdistan’daki son direnişi ve uyanıklığı bazı hesapları yeniden yapmaya zorlamaktadır… Aslında 1992-97 yıllarında Kürt özgürlük hareketi benzer projeler üretmiş Kürdistan sorunun dünya kamuoyu tarafından tanınması için çalışmalarını ve hazırlıklarını siyasi olarak yapmıştı. Sürgünde Kürt parlamentosu hazırlanmış. Ülkede Kürt devletinin ilanı için çalışmalar yapılmıştı. Böylesi bir projeyi çıkarları üzerinde tehdit olarak gören ABD, İsrail, Türkiye ve güneyli güçler büyük ve ortak bir operasyona girişerek bu projenin askıya alınmasına vesile oldular. Bu büyük operasyona Türkiye ile birlikte İsrail uçakları katılmış. Bazıları haftanın taraflarında gerillalar tarafından düşürülmüştü. Yapılan aslında bir proje savaşıdır. Halada öyle… (Bu defa Kürt özgürlük hareketini ancak NATO’nun Kandil’i kuşatmasıyla ancak tehdit edebilirler. Buda İran’da yeni bir Kürt devletinin doğuşunu Türkiye’nin eliyle Kürtlere bağışlanmasını getirecektir…)
Bu her üç gücün koalisyonuyla yeni bir Enfal ve Sri Lanka’yı denemeğe çalışan Türk sömürgeci devleti şimdiden acınacak hale düşmüştür. Türk sömürgeci devleti Kürtler adına tarihinin en büyük darbesini yemekle artık yüz yüze kalmıştır. Bu darbeyi er ya da geç Türk halkına da göstermek zorunda kalacaktır. O göstermese de bazıları mutlaka bunu gösterecektir. Sömürgeci Türk devleti çok zor bir durumdadır ve Kürt halkının ulusal hakları yüzünden derin bir krize girmiştir. Artık bundan kurtulması da imkânsız hale gelmiştir. Bunun tek yolu kalmıştır. Ya Saddam gibi çözecek kendisi de bitecek, ya da Mandela çözümünü yaparak tarihe geçecektir. Küllerinden doğanlar bu defa küle çevrilmekle yüz yüze kaldıklarını gördüklerinde dünyayı da küle çevirmeyi düşünürler. Tek başına artık kül olmazlar. Yeni devir herkes için ya özgür yaşam ya da herkes için hiçtir. Kürt halkının topyekûn ayağa kalkması
İle özgürlüğünü garantilemesinin artık vakti gelmiştir.
Mehmet Botan
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info