14 Şubat 2010 Pazar Saat 21:35
0
21
TR
:” ”
:””
” “,” ”
” ”
Türkiye’de siyasi belirsizlik durumu devam ediyor. Genel kanı
Türkiye’de 2010–11 yıllarının gerginlikler ve çatışmalarla geçeceği yönündedir.
Bunun ne kadar gerçekleşeceği siyasi dengeler gösterecektir. Kâhinler gibi
önceden konuşmak, siyasal tespitlerde bulunmak fazla sağlıklı bir yöntem değil.
Ama öngörüsüz de olunamıyor. İnsan geleceğini düşünmeden bugünün adımını
atamaz. Bu iki yılın Türkiye’de gerginlik ve kaos içinde geçmesinin bir çok
nedeni var. Bunları temel başlıklar içinde şöyle sıralamak mümkündür.
1-Doğunun kadim
gelenekleriyle batının hegomonik yayılmacılığının çatışma köprüsü Türkiye’dir.
Anadolu, batı ve doğu arasında tarih boyunca oynadığı köprü rolünü bugünde
oynamaya devam ediyor. Köprübaşları ise sadece geçiş için değil, rakiplerce
tutulmak için bazen çatışma noktaları haline gelirler. Mevcut durumda Türkiye, doğu ile batı
rüzgârlarının şiddetle estikleri ve birçok akımın karıştığı alan durumundadır.
Bu çatışmada kimin galip çıkacağı henüz netleşmiş değildir. Önümüzdeki yılların
bu çalkantı ve çatışmalarla geçeceği varsayılmaktadır.
2-Türkiye de devlet
yeniden yapılandırılmaktadır. Devlet yapısı önemli bir değişim süreci
geçirmektedir. Soğuk savaşın koşullarına göre oluşturulan yüz yıllık ulusal
devlet yapısı, yeni koşullara göre yeniden dizayn edilmekte, küresel koşullara
entegre edilmeye çalışılmaktadır. Bu da eski dengeleri sarsmakta ve çatışma
alanlarını doğurmaktadır. Gelecek iki yılda bu süreç son virajına girecek ve
keskin dönüşünü yapacaktır.
3-Kürt
Özgürlük Hareketi ivme kazanarak yeni bir sürece girmek üzeredir. AKP
hükümetinin topluma verdiği vaatler boş çıkmıştır. “Kürt Açılımı, demokratik
açılım, gibi toplumu büyük bir beklentiye sokarak, ardında da bu beklentileri
boşa çıkarıcı tutum içine girmesi hayal kırıklığına neden olmuştur. Yaratığı
umutlar tükenmiştir. Bunun toplumda yeni bir öfke kabarmasına neden olacağı,
savaş ve şiddeti tırmandıracağı beklenmektedir
4-Türkiye’de
toplumsal sorunlar artmış ve ağırlaşmıştır. Devletin birliği dağılmıştır.
Birbirlerine karşı tutum alan iktidar blokları oluşmuştur. Devlet parçalı ve
güç odakları kendi içinde kavgalıdır. Bu da sorunların çözülmemesinde en önemli
faktörlerden biri sayılmaktadır. Devlet işleri yürüyemez duruma gelmiştir.
Hükümetin verdiği kararları yargı boşa çıkarmakta, yargı ve Genelkurmayın
yapmaya çalıştıklarını AKP hükümeti boşa çıkarmaktadır. Dolayısıyla yürür gibi
görünen en sıradan işler bile yürümemektedir.
5-Devletin
tüm kurumları büyük itibar ve güç kaybına uğramışlardır. Özelliklede cumhuriyet
tarihi boyunca Türk ordusu tarihinin hiçbir döneminde bu derece itibar kaybına
uğramamıştır. Ordu faşizmin, zulmün, zorbalığın ve her türlü kirli işin
tertiplendiği bir odak olduğu karanlık çirkef yüzü açığa çıkmıştır. Devletin
belirleyici güç odağı olarak gücünü ve ciddiyetini yitirmiştir. Keza yargının
gerici statükocu yüzü teşhir olmuştur. Devletin bütün kepazelikleri toplum
tarafından anlaşılmıştır. AKP kredisini tüketmiştir. Toplum eskisi gibi artık
devlet kurumlarına güvenmemekte, sorunlarını devletle çözmek istememektedir.
Buda toplumu yeni çözüm arayışlarına itmiştir. Eski klasik formül yeniden
gündemdedir. “Yönetenler eskisi gibi
yönetememekte, yönetilenler ise eskisi gibi yönetilmek istenmemektedir Bu
durum ise devrim şartlarının hazır olduğu anlamına gelmektedir.
6-Seçim
yıllarına girmiş bulunduğundan her kesim kendini seçimlere endeksleyecektir.
Çünkü toplumsal kesimler yeni dönemde kendi amaçlarını geçekleştirmek için
öncelikle seçimleri kazanmak zorundadır. Artık ordu zoruyla ve cuntacı
yöntemlerle kimsenin iktidara gelmesine müsaade edilmemektedir. O nedenle
seçimler herkes için büyük önem kazanmaktadır. Eleştiri ve karalamaların dozajı
artacaktır. Bu seçim bir nevi Türkiye’nin kaderini ve geleceğini
belirleyeceğinden taraflar tüm güçleriyle bu seçimlere yükleneceklerdir.
Ellerinden geleni ardına koymayacaklardır. Bu da iç çatışmayı ve gerginlikleri
daha çok tetikleyen bir etken olacaktır.
7-Şayet
AKP seçimi kazanırsa kendi amaçları ve projeleri doğrultusunda Türkiye’yi
değiştirmeye devam edecektir. Büyük ihtimalle bunu önemli oranda tamamlamayı
başaracaktır. Devlet sistemini artık geri dönüşü olmayan bir noktaya
sürükleyecek, kendine göre biçimlendirecektir. Toplumsal sorunlara yeni
biçimler verilecek, kendi amaçlarına göre evirecektir. Başta CHP’nin mevcut
çizgisi olmak üzere belki de MHP de tarihe karışacak, Baykal gidecek, yerine
Kemal Kılıçdaroğlu gibi yeni liberal patentli simalar gelecektir. Türk siyasi
hayatında dengeler değişecek, yeni oyuncular ve figürler sahneye çıkacaktır.
Kürt sorunun çözümüne ilişkin tartışma ve arayış sureci yeniden hızlanacaktır.
Anayasa değişikliği ve reform süreci tekrar gündeme girecektir.
8-Eğer
bu seçimlerde AKP yenilgiye uğrar ve iktidardan düşerse CHP+MHP koalisyonu
kaçınılmaz hale gelecektir. Bu durumda AKP’nin kazandığı mevziler tek tek geri
alınacaktır. Ulusal devlet yapısı yeniden restore edilmeye, eski itibarı
verilmeye çalışılacaktır. Kürt sorunu yeni bir şiddet sarmalına dönüşecek, bir
beş on yıl daha geriye iteklenecektir. Türkiye’de gerginlik ve şiddet yeniden
tırmanacaktır. Hatta kendi içinde bir bölünme sürecine girebilecek, iç savaşa
doğru gidecektir.
9-Türkiye’de
gelişecek bu senaryolara göre Kürt Özgürlük Hareketi hayati önem kazanmaktadır.
Önümüzdeki yıllar çözüm ve barışın mı, yoksa şiddet ve çatışmanın mı yıları
olacak, bunun kararı verilecektir. Kürt özgürlük hareketinin mücadele gücü ve
payı bunda önemli ve aktif bir rol oynayacaktır. Bunun yanı sıra sonucu
belirleyen Türkiye’deki seçim sonuçları ve devletin yeni siyaseti olacaktır.
Türkiye’nin
içine gireceği bu yeni bunalımlı süreç, Kürt özgülük hareketi için hem imkân ve
avantajlarla, hem de tehlike ve risklerle doludur. Devlet gücünün dağılması,
ordunun zaafa uğraması, siyasetin parçalanması mücadelemiz açısından son derece
olumlu fırsatlar sunmaktadır. Siyaset yapma alanı genişlemekte, müttefik ve
ittifaklar geliştirmenin zeminini güçlendirmektedir. Sivil siyasetin önü
açılmaktadır. Kürt sorununun çözümü için önemli bir fırsat sunmaktadır. Siyasi
ve askeri mücadelenin alanı açılmaktadır. Devlet odaklı çözüm ve arayışlardan
umudunu kesecek olan geniş toplumsal muhalefet demokratik çözüm alanına
yönelecektir.
Bu
nedenle siyasi alan mücadelesi büyük önem kazanmaktadır. BDP’nin Türkiye
partisi haline gelmesi, kendi çözüm programını geniş kitlelere
benimsetebilmesi, en az yüzde on barajını aşacak kadar bir oy gücüne ulaşması
büyük hayati öneme sahiptir. Türkiye’nin içine gireceği bu çalkantılı süreç
düşünüldüğünde bu hiçte zor olmayan ve rahatlıkla başarılabilinecek bir hedeftir.
Eğer doğru ve yetkin bir siyasi program, yaratıcı siyasi yöntem ve azimle
çalışılırsa Türkiye’de gerçek muhalefet gücü olarak çıkmak ve çözüm gücü haline
gelmek her zamandan daha fazla olanak dâhilindedir. Bizce önümüzdeki iki yıl,
böyle bir tarihi fırsatı önümüze koymaktadır.
Türkiye’de
topluma ve kitlelere umut verecek gerçek bir muhalefet gerekmektedir. Bunun
acil ihtiyacı her gün daha fazla hissedilmektedir. Toplum devlet partilerine
karşı güvenini yitirmiştir. Devletin sorunları çözen değil, sorunların bizzat
kaynağı olduğunu anlamıştır. O halde geriye halkların sadece kendi demokratik
seçenekleri kalmaktadır. BDP’nin kitlelere vereceği güven ve kendini
anlatabilme gücü önemlidir. Türkiye partisi olmak için azimli ve kapsamlı bir
çalışmanın artık zamanıdır. Fazla zaman kaybetmek tarihi fırsatları kaçırmak
demektir. Şimdiden kollar sıvanmalı işe koyulmalıdır. Bu işi başarmamanın
vebali bu işe öncülük edenlerin boynunda kalacaktır.
Haydar Engin
Kürdistan Stratejik Araştırmalar
Merkezi
www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info