10 Nisan 2010 Cumartesi Saat 08:07
0
21
TR
:” ”
:””
” “,” ”
” ”
Anayasa, devletin yapısını, yönetim biçimini, devlet
organlarının yetki ve görev alanlarını, birey ve toplumun hak ve özgürlüklerini
düzenleyen toplumsal sözleşme metnidir. Başka bir deyişle toplumun tüm yaşamını
bütünleyen kurallar düzenidir.
Toplumlar tarihindeki yazılı sözleşmelerin ve
anayasaların(Urnamu yasalarından Hamurabin yasalarına, Roma hukukundan 1787 ilk
Amerika anayasasına ve peşi sıra dünyanın birçok ulus-devletinde ilke ve
prensip halini alan) çoğunluğun birey ve toplumun devlete karşı görev ve
sorumluluklarını ortaya koymuştur. Hiyararşik ve devletçi iktidarların
meşruiyet kaynakları bu sözleşmelerin içeriğini belirlemiştir. Tanrı adına
yetki kullananların düzeni koruyup, kutsal devlet yaratma ve bu anlamda iğdiş
edilmiş, zihniyeti esir alınmış ve en nihayetinde politik ölümü yaşayan bir
toplum gerçekliğini yaratma bu yasaların ve sözleşmelerin temel amacıdır.
Aslında bu aynı zamanda uygarlık tarihi düzleminde ahlaki ve politik toplumun
yitiriliş tarihidir de.
Son süreçlerde Türkiye’de çok ciddi bir biçimde anayasa
tartışmaları sürmektedir. Türkiye demokrasi tarihinin temel unsurlarından biri
olması itibarıyla güncel ve üzerinde önemle durulması gereken temel konulardan
biridir.
1921 Anayasası, uluslar arası çapta kuşatma altında bulunan
Türkiye Cumhuriyeti ve kurucusu Mustafa Kemal’in politik öngörüsüyle bu
cumhuriyet ve devlet Türk ve Kürt halkının ortak vatanıdır biçimindeki
yaklaşımı anlamlıydı. Bu süreç, yani dış kuşatma ve Türkiye’yi Anadolu’ya
hapsetme tehdidi, Kürt, Türk ve Anadolu’da yaşayan halkların ortak ittifak
espirisiyle aşılmıştır. 1923 Cumhuriyetin ilanı ve 1924 Anayasası’nda somut bir
hüküm ve icraya dönüşen başta Cumhuriyetin kurucu ve asli iki unsurundan biri
olan Kürt ve diğer Anadolu halkları ve tüm emekçileri kapsamına alan inkâr ve
imha sürecinin kapsamlı startı oluyor. Bu süreç, Cumhuriyet öncesi sözlerin
unutulduğu, kardeşleşmeye dayalı ittifak anlayışının 24 Anayasası’yla tuzla buz
olduğu tarihsel bir süreci anlatır, işaret eder. 61 Anayasası’nda kısmen bir
esneme olsa da, bu oldukça dar, yetersiz ve dönemsel kalmıştır. 12 Eylül
Anayasası, kırıntı düzeyindeki 61 Anayasası’nda tanınan hakların tümüyle rafa
kaldırıldığı, başta Kürt, demokrasi ve sivil güçleri dahası tüm emek cephesini
tam bir baskı ve faşizan cendere altına alarak, toplumun demokratik direncini
kırıp 24 Anayasası’nda temelleri atılan
homojen, tek tipleştirici faşist toplumu zirveye çıkarmanın adı olmuştur.
Gelinen aşamada bilgi-bilişim çağı ve ulus-devletin AB başta
olmak üzere dünyanın birçok yerinde eski önemini yitirmesi, yine Kürt dinamiği
şahsında Türkiye emek ve demokrasi güçlerine dar gelen mevcut anayasanın yamalı
boğça misali değil, köklü ve demokratik, üç kuşak hakları bağlamında temelden
değiştirilmesi esastır. Kürt halkının kültürel ve demokratik yine toplumun
diğer unsurlarına paralel emekçilerin toplu sözleşme ve grev hakkı tanınıp
anayasada güvence altına alınmadan Türkiye asla çağdaş ve uygar toplumlar
arasında hak ettiği yeri alamaz. Oysa dönemsel devlet olan AKP, adeta üç
maymuna oynayıp demokratik seslere kulağını tıkayıp kendi anayasasını
oluşturmaya çalışıyor. Bu halkların ve emekçilerin onurlu iradesini görmezden
gelip, hiçe sayan büyük bir saygısızlık demektir. Daha dün Azadiya Welat
çalışanı Metin Ala taş’ın meçhul ve karanlık ölümü ve yine biri Eğitim-Sen,
diğeri bir baro avukatı olmak üzere iki düşünce ve emek çalışanının kayıp
olmasını dert etmeyen, hatta onun belki de emrini veren Konya – Kayseri eksenli
faşist yeşil sermayenin sözcüsü AKP hükümetinden halklar adına, emekçiler adına
bir şey beklemek gaflet ve sistem gerçeğini anlamamak demektir.
Dün olduğu gibi bugünde, AKP ve diğer düzen partileri CHP ve
MHP’nin çirkin ve faşizan iç yüzünü ve ince hesaplarını deşifre edip siyasetin
rotasını belirleyen, Kürt Halk Önderi ve onun temsil ettiği harekettir. Kürt
Halk Önderi’nin demokratik bir anayasa için tüm Türkiye’lilerin katılması
gerektiğini belirtmesi bence hayati önemdedir. Eğer anayasa tüm toplum yaşamını
düzenleyen ‘demokratik’ bir belge ise, toplumda kendi yaşamını direkt etkileyen
ortak konsensüse ilişkin taleplerini iradesiyle katılarak en üst düzeyde
göstermelidir.
Sonuç olarak Kürt Halk Önderi’nin de vurguladığı gibi
‘komplocu anayasaya hayır demokratik anayasaya evet’ şiarıyla 10 Nisan’da
İstanbul – Kadıköy’de on binlerin buluşmasını selamlıyor, halkların ve tüm
emekçilerin süreklileşen ve çatı partisiyle güçlü bir demokrasi bloğuna
dönüştürerek kesin başarının bu yolla mümkün olacağını bilerek yaklaşmalı ve
süreci halklar ve emekçiler lehine dönüştürerek kazanmalıyız.
Deniz Karer
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info