16 Ekim 2014 Perşembe Saat 05:00
‘Bir fincan kahvenin kırk yıllık hatırı varmış’ derler.
Nedense diğer her şey gibi bu söz de söz konusu Kürtler olunca geçerliliğini
yitiriyor.
Özellikle Ortadoğu coğrafyasında Kürtler tarih boyunca üvey
evlat olarak görülmüştür. Baskı, zülüm, inkar, şiddet, katliam hep Kürtlere
reva görülmüş ve her dönemde tüm diğer halklar bu durum karşısında üç maymunu
oynamıştır.
Yukarıdaki nedenler ‘doğanın diyalektiği’ olsa gerek, Kürt
halkı direniş denen durumla çok önceden tanışmış ve günümüzde artık ‘direniş’
sözcüğüyle ile beraber anılmaya başlanan bir halk olmuştur. Bu Kürt’ler bazında
da hep bir övünç kaynağı olarak görülmüş ve başı sıkıştığı her dönemde
‘direniş’ ile bütünleşmiştir.
Fakat Kürt’ler İslamiyet’e geçişle beraber çelişkili bir
durumla karşı karşıya kalmıştır. Zira bu vakitten kendi dininden ve zamanında
ekmeğini paylaştığı, kardeş diye bellediği taraflara karşı direnişe geçmek
zorunda kaldı.
Özellikle tarih 1000’leri gösterdiğinde yeni bir dönem
giriliyordu. Orta Asya’dan göç etmek zorunda kalıp, akın akın Mezopotamya veya
Kürdistan’a sığınan Türk kavmi ile yeni bir ilişkiye geçiliyordu.
Kürdistan’a sığınan Türklere kapılarını sonuna kadar açan
Kürt’ler, insani duygular ile göçmen kardeşlerine yaklaşmış onları içlerine
almış, ve her türlü desteği sunmuştur. Aynı dindendiler ve aynı Tanrıya
inanıyorlardı. Kürt’ler aynı duruma düşse onlarda aynısını yaparlardı!
Tarih 1071’i gösterdiğinde kardeşlerinin bile reddettiği
Alparslan, Kürt kardeşlerinin desteğiyle Melezgîr Ovasında Bizanslıları
yenilgiye uğratarak Türkler için yeni bir sayfa açar.
Buna en çok sevinen tabi ki Kürt halkı olur. Türkler onların
hem din kardeşi hem de evlerinde misafir ettikleri bir halktı. Beraber kahve
içmişlikleri çok olmuştur.
Bir zaman sonra Kürtler, tekrar iyi olmanın cezasını ödemeye
başlamışlardır. Çok eski zamanda ortaya çıkan Zerdüşt Peygamberin ‘Üstün İnsan’
felsefesini hala hafızalarında barındıran Kürtler bir kez daha hayal
kırıklığına uğramışlardı.
Melezgîr’den sonra artık Anadolu Türkler tarafından ele
geçirilmiş ve devletleşmeye gidilmiştir. Kürtlerin Türk komşuları can û
ciğerleri artık devletleşmiş ve Kürtlere de devlet penceresinden bakmaya
başlamışlardır.
Böylece 1000 yıla yakın sürecek bir Kürt inkârı, Kürt
katliamı daha başlamıştır.
Fars, Arap, Türk, Acem devletleri arasında kalan Kürtler
büyük bir yok oluşla karşı karşıya gelmişlerdir. Dört tarafı devlerle sarılmış
bir Kürt halkı!
Ve işte o zaman nasıl ki Zerdüşt’ün ‘İnsan Üstü’ felsefesi
hafızalarında kalmışsa Kürtlerin, aynı şekilde Demirci Kawa direnişi de, her
zaman yüreklerinin bir köşesinde koruyuvermiştir kendisini.
İyi niyetleri kullanılarak defalarca kandırılan Kürtler,
buna rağmen ne zaman sıkıştıysa Türk ve Anadolu halklarının başı, yardımlarına
koşmuş kucak açmıştır.
Fakat ne trajikomiktir ki Kürtler ne zaman kucak açtıysa
kardeşlerine, işte o zaman hançer yediler yüreklerinin en derinliklerine.
Kardeşleri ihanet etti hep beraber içtikleri kahvenin hatırına.
Bin yıl önce yedikleri Melezgîr darbesiyle beraber, ardı
arkası kesilmeyen katliam, tecavüz, yıkım bugün Kobanî darbesiyle en üst
seviyesine çıkarılmak isteniyor.
Kürtler eski Kürtler değildir söylemi yanlış olur. Zira
Kürtler hala eski Kürtlerdir.
Yeri gelir Zerdüştleşir ‘Üstün İnsan’ olurlar, Yeri gelir
Demirci Kawa’nın ateşiyle direniş tarihi yazarlar.
Zerdüşt felsefi ile Demirci Kawa’nın direnişi her zaman
kazanmıştır.
HER ZAMAN KAZANACAKTIR.
Mahmut Dılbıhar
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info
0
21
TR
:” ”
:””
” “,” ”
:” ”