14 Şubat 2013 Perşembe Saat 09:52
KCK İnanç Komitesi Üyesi Serhat Varto, dinin ancak devlet tekelinden çıkarılmasıyla özgür yaşam imkanı bulabileceğine dikkat çekti. “aslında hep beylik sözler edilir. Din-devlet ilişkisi olamaz, dini siyasetin dışında tutalım denilir. Oysa böyle değildir. Bu toplumlar siyasete kendilerini yansıtmalıdırlar diye ekledi.
KCK, toplumsal sorunlarının çözümü için birçok alanda komite tarzı çalışmayı esas alan bir örgütlemeye sahip. Ortadoğu ve Kürdistan gibi değişik etnik köken ve inançların bir arada yaşadığı bir coğrafyada demokratik birliklerin hakim olması için İnanç ve Azınlıklar Komitesi de KCK bünyesinde kurulan komitelerden biri.
ANF’ye konuşan KCK İnanç Ve Azınlıklar Komitesi Üyesi Serhat Varto, komiteleşme amaçlarını Ortadoğu’da dini inançlar ve etnik yapılar arasında var olan sorunlara demokratik çözümler yaratıp, herkesin demokratik temelde eşit yaşamasını sağlamak olarak özetledi. Bunun yolunun her kesimin demokratik özerk örgütlemesini özgürce geliştirmekte olduğunu, dinin ancak devletlerin tekelinden çıkarılmasıyla özgürce yaşam imkanı bulabileceğinin altını çizen Varto, Amed’de gerçekleşen Alevi Konferansı’nın bu yönlü atılmış önemli bir adım olduğuna vurgu yaptı.
Komitenizin kurulma esprisi, amacı neydi?
Bildiğiniz gibi inanç ve etnisite sorunları bölgemizin en temel sorunlarından. Hem güncel hem de tarihsel olarak bu böyle. Örneğin Irak’ta Şii-Sünni çatışması var, Suriye’de böyle, Türkiye ve Kürdistan’da Sünni ve Alevi sorunları var. Bölgenin en temel sorunu olan Kürt sorunu bu temelde gelişmiştir. Filistin-İsrail sorunu, Yahudi Müslüman sorunları vardır. Yine Ermeni tehcir ve katliamı yüz yıl geçmesine rağmen halen tazedir.
Bölgenin temel sorunu farklılıkların bir arada eşit ve özgür yaşama ortamının yaratılamamasıdır. Bu sorunlar çözülmeden barış, eşitlik ve adalet gerçekleşmeyecektir. Dolayısıyla hareketimiz kendisini örgütleyip bölgenin sorunlarına cevap olmaya çalıştığında bu sorunlara el atmadan duramazdı. Bu ihtiyaçlara cevap olmak için de bu komiteye ihtiyaç duyuldu.
Çözüm yöntemleriniz neler?
Tabii oldukça kapsamlı bir sorun. Öncelikle bir zihniyet sorunu. Bölge sorunlarının temelinde zihniyet sorunu vardır. Bu çözülmeden diğer sorunlar çözülemez. Ortadoğu zihniyetinin temelinde din vardır. Şunu demek istiyoruz. İnsanlar olay ve olgulara bakarken tabii oldukları inançların değer yargılarıyla sorunları ele alıyorlar.
Zihniyet düzeltmesi derken kastınız ne?
Bunu söylerken zihniyette devletin tarih boyunca bilimi, felsefeyi, dini kendi çıkarları temelinde kullanarak yanlış zihniyetler, anlayışlar geliştirdiğini söylemek istiyoruz. Dolayısıyla toplumun barış ve kardeşliğine hizmet eden özlerini bulmak gerekiyor. Buna ulaşılır ve yaşamsallaştırılırsa sorunlar ancak çözülebilir. Örneğin toplum demek çokluk demektir. Etnisite ve inançlar açısından böyledir. İnancı olmayan, farklı dil ve kültüre sahip olmayan toplum düşünülemez. Bunlar toplumun temel değerleridir. Bunlar karşıtlaştırılıp çatıştırılırsa toplumsallık gelişmez.
Bugün Ortadoğu’da mezhepler, etnisiteler arasındaki çatışmalar zihniyet sapmasıyla mı oluştu demek istiyorsunuz?
Evet aynen öyle. Devletler kendilerini ya hep bir inançla ya da bir etnisiteyle ifade ederek sömürü geliştirirler. Sadece din ve etnisite de değil, aslında devlet olgusu kendisini demokrasi adı altında gizliyorlar. Peki, bu kadar sözünü etseler de demokrasinin kriterlerine ne kadar cevap olurlar. Dinle ifade eden devletler de aynı şekilde. Din devleti olduklarını söyleyenler de araştırılırsa aslında özünde dine uygun olmadıkları görülecektir. Etnisite açısından da aynıdır. Kendilerini bir etnisite adına ifade eden devletler de araştırılırsa aslında sözünü ettikleri etnisiteleri de ezdikleri, sömürdükleri görülecektir.
Peki sizin devlet-siyaset-din perspektifiniz nedir?
Aslında hep beylik sözler edilir. Din-devlet ilişkisi olamaz, dini siyasetin dışında tutalım denilir. Oysa böyle değildir. Siyaset sorunlar üzerinden gelişir. Toplumdaki çokluğun, farklılıkların eşitlik ve adalet temelinde bir arada tutulmasını amaçlamalı. Bu toplumlar siyasete kendilerini yansıtmalıdırlar. Sorunlar ancak siyasetle çözülür. Bölgede birçok dini grup, etnik yapı yok sayılıyorlar. Bunların kendilerini bir şekilde ifade etmesi ve sorunlarını çözmesi gerekir. Bu sorunlar ortadan kalktığında siyaset de bunun etrafında dönmez. Örneğin Kürt sorunu var, o halde Kürtler örgütlenip sorunlarını çözme gücünü göstermelidir. Aleviler aynı şekilde örgütlenip sorunlarını çözmelidirler. Örgütlenip siyaset alanına girmek ve sorunlarını çözmek isteyen farklı gruplar olur. Bunlar olmalıdır, meşrudur. Örneğin Alevilerin Cem evleri için mücadele etmeleri meşrudur, Müslümanların başörtüsü için mücadele etmeleri, siyasetini yapmaları meşrudur. İşte biz bütün dini inanç ve azınlıkların sorunlarını çözmek istiyoruz. Bu çalışmayı her hangi bir kesim üzerinden yürümüyoruz. Hangi inancın, etnik kesimin sorunu varsa sorunlarını çözmek için katkıda bulunmak, kolaylaştırıcı olmak istiyoruz. Herkese eşit duruyoruz, eşit ilişkileniyoruz.
Biz her toplumsal kesimin, grubun kendi içerisinde demokratik özerk yönetimin doğru model olduğuna inanıyoruz. Örneğin Kakailer, Aleviler, Êzidîler için bunları düşünüyoruz. Yine etnik azınlıklar olarak Asurî, Süryani, Kürdistan’da yaşayan farklı grupların kendisinin özerk örgütlemesini kurup KCK sistemi içerisinde kendilerini özgürce ifade etmelerinin en doğru model olduğunu düşünüyoruz. Ama bugün Kürdistan’ın kendisi dört parça halindedir. Yine inançlar kendi aralarında parçalanmışlar. Fakat bunların bulundukları her yerde örgütlenmeleri gerektiğini düşünüyoruz. Yine farklı inanç ve azınlıkların değişik platformlarda bir araya gelmeleri gerektiğini düşünüyoruz.
Farklı inanç veya azınlıklardan ne tür tepkiler alıyorsunuz?
Ortadoğu toplumlarını gerçekten özlem duydukları bir yaklaşımdır bizim yaklaşımımız. Bugüne kadar mevcut siyasi güçlerin hepsi bir etnik ya da inancı tutup diğerlerini ezmişlerdir. Çeşitli kesimlerin tarihten yaşadıkları şeylerden dolayı bazı kaygıları olabilir ama hemen her kesim hareketimizin bu yaklaşımını samimi bulmuşlardır. Hareketimiz içerisinde değişik inançlardan insanlarda yer almaktadır. Yani yapısal bir durumdur.
Bu çalışmalarınız sadece Kürdistan için mi geçerli?
Hayır değil, bunu bütün bir Ortadoğu için öngörüyoruz. Ortadoğu toplumları hem kültür, hem inanç hem de etnik yapılar olarak iç içedirler. Dolayısıyla bir yerde yaşanacak bir gelişmenin başka bir yeri etkilememesi mümkün değildir. Hareketimiz de, bu çalışmaları da farklı kesimler tarafından ilgiyle karşılanmaktadır.
Kürdistan 1. Alevi Konferansı geçtiğimiz günlerde Amed’de gerçekleşti. Konferansın bu isim altında yapılmış olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
İnanç kimliği ile etnik kimlik oldukça önemlidirler. İkisini bazen karşı karşıya getirme durumu vardır. Birini sahiplenirken diğerini yok sayma durumu yaşanmaktadır. Egemenler bunu özellikle suiistimal etmişlerdir. Kimlikleri yoğunca çatıştırmışlardır.
Kürtler söz konusu olunca hep din vurgusu, Müslüman vurgusunu yapmaktadırlar. AKP bunu yoğunca yapmaktadır. Müslüman vurgusunda Kürt kimliğini yok sayma vardır. Müslüman kardeşiz deyip neden etnik kimliğinizden söz ediyorsunuz diyorlar. Bunu Aleviler için de yapmaya çalışıyorlar. Alevi kimliğini öne çıkarıp Kürt kimliğini öteleyen, asimile etmeye çalışan bir yaklaşım var. Devlet bunu dayatıyor topluma. Buna karşı Kürt toplumunun hem kendi inanç hem de ulusal kimliğine sahip çıkması kadar doğal bir şey olamaz. Kürtler’de Alevi, Sünni, Kakai inançları, mezhepleri vardır. Alevilik de sadece Kürtlerde yoktur. Farklı ulusal kimliklere sahip insanlarda da vardır.
Alevilik söz konusu olunca durum farklıdır. Gelişimi Sünni İslam gibi tek merkezden gelişmemiştir. Sünnilik Emeviler, Abbasiler zamanından beri iktidar odaklı olarak gelişmiştir. Ancak Alevilik oluşumundan itibaren merkezi otorite tarafından yönetilmediği için her yerel toplumun kültürel durumu kendi Alevilik anlayışına etki etmiştir. Kürtlerde, Türklerde, Yarsanlarda, Kakailerde farklılık arz etmektedir.
İnançlar merkezileşmekten, devletleşmeden uzak durdukları oranda özünü korurlar, adil olurlar daha doğru bir gelişim seyri gösterirler. Dolayısıyla Aleviliğin devletten uzak kalması, merkezi bir otoriteden bağımsız gelişmesi kötü değildir.
Konferansta ‘Mezopotamya Aleviler Birliği’ kurulması kararı alınmış. Bu kararı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Mezopotamya bir kültür mozaiği, şekillenmesidir. Kendisine özgü bir şekillenmesi vardır. Bu coğrafyada yaşayan Alevilerin kendi kültürel değerleriyle kendilerini örgütlemeleri önemlidir. Bu sadece Kürdistan’daki Alevilerle sınırlı kalmamalıdır. Aynı değerleri esas alan ama farklı isimlerle isimlendirenlerle de bir araya gelmeleri önemlidir. Kuzey Mezopotamya’da halkımızın bu şekilde kendilerini örgütlemek istemeleri hem inanç hem de ulusal kimliklerine sahip çıkmaları oldukça önemlidir ve yerinde görüyoruz.
Konferansta alınan bir başka karar ise Paris’te katledilen PKK Kurucularından Sakine Cansız adına bir Kadın Alevi Akademisi’nin kurulması.
İki açıdan değerlendirilebilir. Birincisi Sakine Cansız arkadaşımız hem tüm halkımıza özelde Alevi halkımıza büyük hizmetler vermiş bir arkadaştır. Ulusal Kürt birliğinin sağlanmasında, hareketimizin savunduğu zihniyetin yayılmasında büyük çabalar sarf etmiş, toplum tarafından takdirle karşılanmış bir arkadaşımızdır. Adına böyle bir akademinin kurulmasını hak etmiştir. Kurulduktan sonra da ona layık olacak bir çalışmanın geliştirilmesi de gerekiyor.
İkinci olarak da, Alevi toplumunun kadını ele alış tarzı, kadının alevi toplumu içerisinde tarihsel kültüründe bir devamı olarak daha özgür, daha demokratik bir biçimde yaşama katılması sürekli var olmuştur. Bu vesilesiyle Alevi kadınları bu akademiyle birlikte kadınların sorunlarının çözülmesinde, siyasal ve sosyal alanda Alevi kadınları daha aktif rol oynayabilir.
Türkiye’de yeni anayasa tartışmaları yeniden yoğunlaştı. Sizce anayasada inanç ve azınlıklara nasıl yer verilmeli?
Talepleri doğru tespit etmek, doğru yansıtmak önem arz etmektedir. Örneğin, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kaldırılması bir çözüm olabilir mi inanç sorunlarına, iyi analiz etmek gerekir. Ya da diyanet işlerinde diğer inançlardan temsiller de bulundurmak bir çözüm olabilir mi? örneğin Aleviler ya da başka inançtan kişiler de yer alırsa bu sorunları çözer mi? Bizce sorunun aslına el atmak en doğru yaklaşımdır. Bu da şudur, dini devletin denetiminden çıkarmak gerekir. Din inanç konusu devletin denetiminden çıkmadıkça ister Diyanet sadece Sünni İslam’ı yansıtsın, ya da isterseniz başka inançları da içine alsın bu, sonucu değiştirmeyecektir. Öncelikle yapılması gereken, Türkiye’de yaşayan tüm inançları kapsayacak bir kurumlaşmaya ihtiyaç vardır. Fakat bu kurumlaşma anayasa da bunun devletin ve hükümetlerin denetiminden uzak tutulduğu belirtilmelidir. Yoksa devletin maaşlı memurları gibi bir dediğini iki etmeyen yapıda olmaz. Toplumun barışına, adaletin sağlanmasına hizmet eden devletin tekelinden çıkarılmış bir kurumlaşma olmalıdır. Devletten özerk olduğunu güvence altına alan ibareler olmalıdır.
Elbette azınlıkların da kendilerini özerk olarak örgütleyecekleri imkan verilmelidir. Tüm azınlıklar kendilerini demokratik şekilde örgütleyip yaşatabilmelidirler. Anayasa da buna yer verilmelidir. Kendi sorunlarını kendi içlerinde çözecek mekanizmalara fırsat verilmelidirler. Anayasa bunun olanaklarını yaratmalıdır. Kendi iradeleriyle kuracakları özgür meclislerle olur farklı şekilde olur ama hem etnik azınlıklara hem de inançlara bu hak verilmelidir.
Halit Ermiş / ANF
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info