Demokratik Uygarlığın siyaset ve güvenlik unsurları, ahlaki ve politik toplumun varoluşun da temel rol oynarlar. Kendisi zaten politik olan toplum anlayışında diğer bir demokratik siyaset kategorisi fazla gelebilir. Fakat ikisi arasında fark vardır. Politik toplumda demokratik siyaset her zaman uygulanmayabilir. Kaldı ki, resmi Uygarlığın tarihi boyunca politik topluma dayattığı, ezici çoğunlukla despotik krallık egemenliğidir. Egemenlik altındaki politik toplum, tümüyle yok olmaz ama kendini demokratikleştiremez de. Nasıl kulak sahibi olmak her zaman duymak için yeterli değilse, ayrıca sağlıklı olmak gerekiyorsa, benzer biçimde politik dokunun olması da onun her zaman özgür işlediği anlamına gelmez. Dokunun sağlıklı işlemesi ancak demokratik ortamın varlığına bağlıdır.
Demokratik ortamın varlığına, politik toplumun siyaset yapılanmasına genel olarak Demokratik siyaset demek mümkündür. Demokratik siyaset, sadece bir tarz değil kurum bütünlüğünü de ifade eder. Partiler, gruplar, meclisler, medya, miting vb. birçok kurumlaşma ve eylem olmazsa demokratik siyaset pratiği gelişmez. Kurumların asıl rolü tartışma ve karar almadır. Toplumun tüm ortak işlerinde tartışma ve karar alma olmadan yaşam yürümez. Sonuç ya kaos ya da diktatörlük olur. Demokratik olmayan toplumun kaderi hep böyledir. Bu tür toplumlar kaos ve diktatörlük uçları arasında sallandırılıp dururlar. Böylesi ortamlarda ahlaki ve politik toplumun gelişmesi düşünülemez. O halde politik mücadelenin yani demokratik siyasetin öncelikli hedefi demokratik toplumun oluşumu ve bu çerçevede ortak işlerin tartışma ve kararla en iyi hal yoluna konulmasıdır.
Gerçek işlevinden uzak tutulan ve burjuva demokrasisi denilen ortamlar ve kurumlarında siyasetin amacı öncelikle iktidar olmaktır. İktidar ise tekelden pay almaktır. Demokratik siyasetin böylesi hedefleri olamayacağı açıktır. Velev ki iktidar kurumlarında (örneğin hükümette) yer alındı, o zaman bile temel iş yine aynıdır. Bu iş tekelden pay kapmak değil toplumun ortak hayati çıkarları için doğru kararlar alabilmektir; uygulamaları takip etmektir. ‘Burjuva demokrasilerinde kural olarak yer alınmaz’ demek anlamlı bir yaklaşım değildir; koşullu yer almayı bilmek gerekir. İlkesizlik hep egemen sınıfın sahte politikacılığına yarar.
Demokratik siyasetin yetkin kadro, medya, parti örgütlenmeleri, sivil toplum örgütleri, sürekli toplum eğitim çalışmaları ve propaganda gerektirdiği asla göz ardı edilemez. Toplumun tüm farklılıklarına saygılı yaklaşım, farklılık temelinde eşitlik ve uzlaşının esas alınması, tartışma üslubunun itici olmaması kadar içeriğinin zenginliği, siyasi cesaret, ahlakiliğe öncelik verme, konulara ‘hâkimiyet’, tarih ve güncellik bilinci ve bütünsel-bilimsel yaklaşım sonuç almada ve başarılı olmada demokratik siyasetin gerekli özellikleri olarak sıralanabilir.
Öz savunma, ahlaki ve politik toplumun güvenlik politikasıdır. Daha doğrusu, kendini savunamayan toplumun ahlaki ve politik vasfı anlamını kaybeder. Toplum böyle bir durumda ya sömürgeleşmiştir, eriyip çürümektedir ya da direniştedir, ahlaki ve politik vasfını yeniden kazanmak ve işlerliğe kavuşturmak istemektedir. Öz savunma bu sürecin adıdır. Kendisi olmakta ısrar eden, sömürgeleşme ve her türlü tek taraflı bağımlılık dayatmalarını reddeden toplum, bu tutumunu ancak öz savunma olanakları ve kurumlarıyla geliştirebilir. Öz savunma, sadece dıştan gelen tehlikelere karşı oluşmaz. Toplumun iç yapılanmalarında da çelişki ve gerginliklerin yaşanması her zaman mümkündür. Unutmamak gerekir ki, Tarihsel-Toplumlar uzun süredir sınıflı ve iktidarlı olup, bu özelliklerini daha uzun süre korumak isteyeceklerdir. Bu güçler, varlıklarını korumak için tüm güçleriyle direneceklerdir. Dolayısıyla öz savunma, yaygın bir toplumsal talep olarak uzun süre toplumun gündeminde önemli bir yer tutacaktır. Karar gücü öz savunma gücüyle pekişmeden kolay yürürlüğe konulamaz.
Kaldı ki, günümüzde toplumun sadece dışından değil içinden de tüm gözeneklerine kadar sızan bir iktidar gerçeği karşısındayız. Toplumun uygun tüm gözeneklerinde birbirine benzer öz savunma grupları oluşturması hayatidir. Öz savunmasız toplumlar sermaye ve iktidar tekellerince teslim alınmış ve sömürgeleştirilmiş toplumlardır. Tarih boyunca klandan kabile ve aşiretlere, kavim ve uluslardan dinsel cemaatlere, köyden kentlere kadar her toplum biriminin daima bir öz savunma sorunu olmuştur. Sermaye ve iktidar tekeli av peşindeki kurt saldırganlığındadır; öz savunmadan yoksun olanları hep koyu sürüleri gibi darmadağın edip istediği kadar ele geçirmiştir. Demokratik toplum olmada ve varlığını sürdürmede en az sermaye ve iktidar tekellerinin saldırılarını ve sömürülerini sınırlandıracak ölçüde öz savunma yapılanmasını ve eylemliliğini oluşturup hazır, işler halde tutmak şarttır. Uzun süre sermaye ve iktidar aygıtlarıyla iç içe yaşanacağına göre, iki yanlışa düşmemek önemlidir: Birinci yanlış, ciğeri kediye emanet etmek gibi kendi özgüvenliğini tekelci düzene teslim etmektir. Bunun yıkıcı sonuçları binlerce örnekle ortaya çıkmıştır. İkinci yanlış, devlete karşı hemen devlet gibi olmak parolasıyla iktidar aygıtı olmaya çalışmaktır. Reel sosyalizm deneyimleri bu konuda yeterince aydınlatıcıdır. Dolayısıyla anlamlı, işlerliği olan bir öz savunma, Demokratik Uygarlığın tarihte, günümüzde ve gelecekte de göz ardı edemeyeceği bir unsuru olmaya devam edecektir.
Şüphesiz Demokratik Uygarlığın unsurlarını daha da çoğaltıp açıklamak mümkündür. Ama konunun anlaşılabilmesi ve öneminin kavranması açısından bu sunumun yeterli olduğu kanısındayım.
“Önderliğin Özgürlük Sosyolojisi Savunmasından Derlenmiştir”
Önderlik