04 Haziran 2014 Çarşamba Saat 07:44
Gerilla Medya Savunma alanlarına duvar örüyor!
Önce size flash bir haber vereyim. Gerillalar Medya Savunma Alanları diye ifade ettiği neredeyse iki koca şehir büyüklüğündeki dağlık alanlara sur örüyor. Sur duvarını örme çalışmalarının geçtiğimiz aylarda gizlice İran-Türkiye üçgeninde başladığı öğrenildi. Burada başlayan duvarın bir ucu Haftanin’e diğer ucu İran sınır boylarınca ilerleyecek. Ardından Hewler, Duhok, Zaxo, Diyana şehir merkezlerini teğet geçerek surların ucu birbirine kavuşacak. Eğer tamamlanırsa dünyanın en büyük açık cezaevi olacakmış Medya Savunma alanları. BDP’li belediyeler de iş araçlarıyla destek verecekmiş bu projeye. Üstelik bu duvarların üzerine çekilmek için Almanya ile de antlaşma yapıldığı söyleniyor. Yaklaşık 10 bin kilometrelik Alman teli talep edilmiş. Alınan bir diğer bilgiye göre yapılan bu surlar etkisini göstermezse PKK elektronik kelepçe almayı planlıyormuş.
Çok şaşırdığınızı biliyorum. Bu konuda gerekli açıklamayı yazımın sonunda bulacaksınız.
Çocuklar yazdırttı bu yazıyı bana. Evet çocuklar, masum çocuklar… Şimdi hiç olmadığı kadar Türkiye ve Kürdistan’da çocukların yaşadığı “ağır eziyete ve “zulme işaret ediyor ya basın! Hem de ‘çocukları analarından çalıyorlar’ hikayesiyle. Ne kadar insan yüreğine saldıran bir kurgu, nasıl da insanlığımızı süistimal eden bir fırsatçılık. Bir kuzunun anasından alıkonulmasına razı olamayan bir insan yüreğine bu nasıl bir tahrik.
Konu o kadar masumane o kadar insani ki düpedüz bir özel savaş icadı olan bu sansasyonun neresinden tutacağını bilemiyor insan. Hangi ucundan tutsak da incitmesek analarımızı, hangi yanına dokunsak da sızlanmasın toplumun vicdanı. Neresinden düzeltsek de yıkılsa bu yalanın hükmü. Bu özel savaş planı devreye girdiği ilk günler böyle söylendik kendimize. Bu yüzden söylenecekleri erteledik de biraz. Ama şimdi yalan level atlatmakla kalmadı evrim geçirdi. Koca bir sahte trajediye dönüştürülerek göze indirilmiş kapkara bir perdeye döndü. Bu karanlık perdenin önünde analar ağlıyor ardında da hakikat. Ve asıl iş karanlıkta çeviriliyor. Çocuklarımıza ömür asıl bu karanlıklarda biçiliyor.
Nasıl bir karanlıktır görmüyor gözler. Nasıl da hakikat öksüz kalıyor, gerçekler tekmelenip öteleniyor. Bu nasıl iştir ki bu yalan dağı sızlatmıyor içimizi. Yüreğimize aşılanan bu ne zehirdi ki akıl bu kadar tutuldu. Ne oldu da unutuldu her şey birden. Bu basın var ya bu basın…! Bırakın akıl yıkamayı zihne işte böyle tecavüz eder, üstünden de teşekkür alır.
Ben hatırlatayım… Kim aldı/alıyor çocuklarımızı 20’sinde elimizden? O TSK denilen ehlileştirme/kişiliksizleştirme okulunda devletin çocuğuna dönüştürenler kimler? Askerde sözde intihar edenlerin, aklını yitirenlerin, öldürülenlerin sayısı bu yalanların dağlarının rakımına yetişmedi mi? Kürdistan’ın her köyüne, mahallesine derin ve ince bir çalışmayla giren JİTEM toplam kaç Kürt gencini ajanlaştırdı? O küçük yüreklerinin kaldıramadığı anlatılması güç kaç hikayenin mağduru oldular. Sokak ortasında kaçı panzerlerle ezildi? Kaçı polis kurşunuyla öldü? Kaç tane çocuk Pozantılarda demir parmaklıklar ardında hayattan küstürüldü? Peki, kaç küçük çocuk bizzat devlet eliyle uyuşturucu müptelası haline getirildi? Kaç çocuk yakılan köylerinden, gördüğü işkenceden kaçan ailesiyle metropollere sürüklenip kendine ait olmayan bir hayattın mecburi kölesi oldu? Kaçı yaşayacağı hayata karşı öfkeyle doldurulup suçlulaştırıldı? Kaçı Roboski’de, kaçı gezi olaylarında serhıldanlarda bu dünyadan sökülüp alındı. Peki, şimdi kaç ‘Encü’ eder bu AKP’nin yalanları.
Uzun yıllar oldu Medya savunma alanlarında gazetecilik yapalı. Bu dağlarda o kadar genç gerilla tanıdım o kadar hikaye işittim ki! En çok da dağlara gelme hikayeleri çekti beni. Bir çok hikaye o filmlere özgü etkileyici kahramanlık hikayelerin başlangıcı anımsattı bana. Öyle asi, öyle gözü kara ve öyle hayata rest çeken inanılmaz başlangıçlar. Ben de en çok ne tutar bir insanı bu dağlarda, ne ayırır bir insanı ailesinden diye sordum. Ne olur da bir çizgi çekilir bu ışıklı şehir hayatının üstüne.
Bir de en çok gerillanın ağız dolusu gülüşüne şaşkın bakanları gördüm. Gerillayı izlemeye, yazmaya gelenlerde, bir iş vesilesiyle dağlarda olanlarda en büyük şaşkınlık gerillanın bu hayatından memnun, kendiyle barışık özgüven dolu kahkahaları oldu. Bu dağlarda, bunca zorluk içerisinde, bunca saldırı altında, bu kadar ölüm riskine rağmen bu ne kahkaha diye izlendiler. Böyle biraz imrenen biraz kıskanan biraz da anlamayan bakışlarla çok karşılaşmıştır gerilla.
Şimdi PKK’nin kaçırdığı çocuklardan bahsediyorlar. Bu yalan aklın herhangi bir köşesine oturmuyor. Buraların nasıl kurgulandığını, kafalarda nasıl canlandırıldığını düşünüyorum. Gerilla güçlerini Türk ordusunun askeri kışlalarıyla kıyaslayan bir kafa ancak bunlara inanır diyorum. Yahu kimse demez mi bunca kaçırılan çocuk nasıl tutuluyor bu dağlarda. Her yeri açık, her türlü hareket serbestisi bulunan bir coğrafyada, her yere hareket eden, dağdan dağa dolaşan gerillalardan bahsediyorsunuz. Gece çöktü mü herkesin bir ağacın dibine çekilip uyuduğu bir yaşamdan bahsediyoruz. Yıllardır bırakalım kilidi, kapı koluna dokunmamış gerillalardan bahsediyoruz. Gerilla alanlarının her yerinde bir kentle kasaba ile temas sağlanacak yerler var, Köyler kasabalar iki adım ötede. Böyle bir toplulukta kimi tutabilirsin? Bu dağlarda kalmak istemeyeni tutmaya çalışmak mümkün mü? Türkiye kendi sınırlarına on binlerce asker koydu binlerce kilometre tel örgü çekti sınırlardan geçişleri durdurabildi mi? Bunlar akla mantığa yatıyor mu? Ben yıllar oldu bu dağlardayım. Öfkeyle karışık gülüyorum bunlara. Uzun lafın kısası bu dağlarda zorla kimse tu-tu-la-maz!
Bu arada girişte verdiğim bilgiye gelince… Size kısa bir hikaye anlatayım. Yalancının hikayesini…
Adamın biri etrafına topladığı insanları askerlik anılarını anlatıyormuş.
-…. Öyle bir fırtına öyle bir yağmur vardı ki donumuza kadar ıslanmıştık. Ve gece zifiri karanlık göz gözü görmüyor. Komutan önde ben komutanımın arkasında 300 kişilik taburumuz için korunaklı bir yer arıyorduk. Tam ümidimizi yitirmiştik ki bir koca gölgenin altına sığındık. Öylece sabaha kadar uyumuşuz. Sabah gün aydınlanınca ne görelim. Kocaman bir mantarın altına girmişiz meğerse…
Dinleyenlerin şaşkın bakışları altında yaşlı ve bilge ama muzip bir amca atılmış. Ben de bir mesele anlatayım diye.. Ahali mesele meraklısı ya kulak vermiş. En çok koca mantarın sahibi dikkat kesilmiş.
-Ben de koca bir kazan yapmak için 50 usta topladım bir araya. Elli ustanın eline 50 çekiç verdim. Her biri aynı anda işe başladılar. Öyle büyük bir kazan yaptık ki hiçbir ustanın çekinin sesini bir diğer usta duymadı.
Bunu duyan bizim asker atılmış hemen
-Amca bey bu nasıl bir yalan. Bu kadar büyük kazan nerede görülmüş.
Amca vermiş cevabını
-Evlat senin o bulduğun mantar ancak bizim bu kazanda pişer…!
Yani anlayacağınız bu kadar kaçırılan çocuk ancak böyle zapt edilir, ancak böyle zorla alıkonulur bu dağlarda…
Doğan ÇETİN-Medya Savunma Alanları
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.org – www.navendalekolin.com – www.lekolin.net –
www.lekolin.info