30 Ocak 2016 Cumartesi Saat 11:22
Trajik bir olayın tekrarlanması traji-komik bir hal
alabiliyor.
Kapitalizmin üç mahşeri atlısı olan ulus devletin en pespaye
halini de gördü insanlık ailesi.
Faşizm her ne kadar kapitalist modernite düşünürleri
tarafından bir sapma ve hastalık olarak gösterilmeye çalışılsa da aslında ulus
devletin özünü temsil etmektedir.
Hitler, Mussolini, Franko gibi faşist diktatörlerin ulus
devletin ana kıtası olan Avrupa’da ortaya çıkması ve dünyadaki diğer
diktatörlere örnek olması bir tesadüf değildi.
Kapitalizmin kusmuğu olan bu faşist diktatörler gerek
çıktıkları ülkelerde gerekse de tüm bölge ve dünyada büyük acılara neden
oldular.
Acıların ana yurdu olan bu topraklarda kapitalizmin kusmuğu
olan bu faşist diktatörlere özenen, onları taklit eden bir diktatör müsveddesi
çıkmış.
Bu diktatör müsveddesinin konuşmadığı, birileri veya bir
şeyler hakkında fetva ve ferman vermediği tek bir gün ve saat yok gibi.
Herkese had bildirmeyi kendine had bilen-görev belleyen bu
müsvedde, kadınların kaç çocuk doğurması gerektiğinden tutalım da doğurulan bu
çocukların nasıl yetiştirilmesine kadar, ne yiyip ne içeceklerinden tutalım,
nerede, nasıl, hangi okulu okuyacaklarına, kiminle arkadaşlık yapacaklarına,
hangi gazete ve televizyonları takip edeceklerine kadar kendisi karar vermeye
çalışıyor.
Bu diktatör müsveddesi, siyasi partilerin iç işlerine
karışmakta, genel-eş genel başkanlarının kim olacağına, nasıl davranacaklarına,
ne konuşacaklarına, neye karar vereceklerine, nasıl siyaset yapacaklarına,
nerede duracaklarına dair son karar verici olmak istiyor.
Bu diktatör müsveddesi, ülkesinde bulunan demokrasi müsveddesini
dahi içine sindirememekte, hiç bir işlevi olmayan meclisi bile çalıştırmamakta,
tıkatmakta ve kendi sözlerini tekrarlamakla memur kıldığı körler, sağırlar ve
dilsizler korosu haline getirmekte ısrar etmektedir.
Bu diktatör müsveddesi ülkede bulunan hemen hemen her
üniversitenin kendisine fahri doktora unvanı vermesini milli bir görev olarak
şart koşmakta, bir cümlesi diğerine uymayan saçmalamalarının bilimsel bir görüş
olarak teorileştirilmesini ve ders olarak okutulmasını istemekte, cehaletin
cesaretinden olsa gerek boş bulduğu her kürsüde nutuk atmayı
kaçırmamaktadır.
Her şeyi AK-KARA olarak gören bu renk körü diktatör
müsveddesi çıkmış, aklın namusuna, entelektüel ahlaka sahip çıkan aydın ve
akademisyenleri müsvedde olarak isimlendirmekte, kara olduklarını söylemekte…
Bu vatansever, yurtsever düşünce ve vicdan insanlarını vatan
haini ilan etmekte, hata freni patlamış çöp kamyonu gibi hızını alamayıp KAN
kardeşi olan mafya müsveddesine hedef gösterip azgınlaşmakta bir beis
görmemekte…
Bu diktatör müsveddesinin bugün, bu topraklarda ve bu
şekilde ortaya çıkması tesadüf değildir…
Kapitalizmin dünya genelinde can çekiştiği bir dönemde, üç
mahşeri atlısından biri olan ulus devlet formunun iflas ettiği Ortadoğu’da,
kendini faşizmin 21. yüzyıl versiyonu olan 3. Dünya Savaşı yöntemiyle yeniden
dizayn etmeye çalıştığı bir ortamda Recep Tayyip Erdoğan adlı bir diktatör
müsveddesinin Türkiye gibi soykırım rejimi içerisinden çıkması asla tesadüf
değildir…
Yaptıkları vahşet…
Yaptıkları soykırım…
Yaptıkları faşizm…
Yaptıkları özgürlük, adalet, eşitlik, ahlak ve insanlık
katliamı…
Bu diktatör müsveddesi korkutmak istiyor
Bu diktatör müsveddesi bastırıp biat ettirmek istiyor
Bu diktatör müsveddesi herkesin kendisine katılmasını
istiyor
Bu diktatör müsveddesi egoist, hastalıklı ruh halini tüm
topluma yaymak istiyor
Bu diktatör müsveddesi tarihteki firavun ve nemrutlar gibi
tanrı olmak değil, tanrıyı bile kendisi yaratmak istiyor
Bu diktatör müsveddesi aslında çıplak, korkak, cahil,
güçsüz, zavallı, dinsiz-imansız, ahlaksız, vicdansız ve ahmak olduğunu gizlemek
istiyor
Oysa biz onun gerçeğini çok iyi biliyoruz
Bir tükürükte bile boğulacağını çok iyi biliyoruz
Oysa onun bilmediği, görmediği veya bilmek-görmek
istemediği toplumun bu koftiden kabadayılık numaralarını yemediğidir
Bak, o kadar katliamlarına, soykırım uygulamalarına rağmen
karşında 7’den 70’e direnen bir halk var
Bak, o kadar korkutmana, sindirmene, bastırmana rağmen
senden korkmayan, sinmeyen ve gerçek yüzünü açığa çıkaran aydınlar,
akademisyenler, sanatçılar, din alimleri, kanaat önderleri, siyasetçiler ve
devrimciler var
Aslında bakarsan görürsün
Ama bakamıyorsun çünkü gözlerin karanlığa alışmış,
Vampirler gibi karanlık AK Sarayı’nda tabutluğuna
kapanıyorsun
Aydınlık seni rahatsız ediyor
Kana doymuyorsun, ama kendi kanını içtiğinin farkında bile
değilsin
Aslında bakarsan görürsün
Her geçen gün kaybediyorsun
Korkunç değil, komiksin
İlkokul çocukları senin konuşmalarını ti ’ye alıyor
Etrafındaki saray soytarıları, dümbelekler ne fırıldaklar
çevirirse çevirsin bu ülkede bir tek sen gerçekten gülemiyor ve ağlayamıyorsun
çünkü bir ruh taşımıyorsun
Ruhunu şeytana sattığından beri ruhsuz bedeninle yürüyen bir
UCUBE ’ye benziyorsun
Pis kokuyorsun, kirli ve çirkinsin,
Açtığımız hendekleri-çukurları beğenmiyorsun ya
Aslında bu halinle bir lağım çukurunu bile hak etmiyorsun
Bir şey daha diyeyim mi sana bu ülkeyi, bu milleti, bu
bilmem şunu, bunu böldürmem, böldürtmem diyorsun ya…
Haberin olsun hepsini böldük
Bölmeye de devam edeceğiz
Çünkü evet, biz bölücüyüz
Can Yücel’in dediği gibi bu ülke bölünmeli arkadaş
Bir tarafında namussuzlar, şerefsizler, hırsızlar,
ahlaksızlar, faşistler ve senin gibi diktatör müsveddeleri…
Diğer tarafında ise namuslu, ahlaklı insanlar, aklın ve
vicdanın namusunu savunan akademisyenler, aydınlar, sanatçılar, özgürlük ve
demokrasi isteyen gençler, kadınlar, emekçiler, işçiler, tüm halklar ve
inançlar…
Ortada kalanlar mı?
Onlar da ebe olsun…
Alişêr Pîran
Kürdistan Stratejik
Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com –
www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info – www.navendalekolin.com
0
21
TR
:” ”
:””
” “,” ”
:” ”