Ortadoğu’da özellikle Kürt halkı genelde tüm bölge halkları tarihi bir süreçten geçiyor. Dinsel, mezhebi ve etnik coğrafyada yönünden büyük değişim ve dönüşümler yaşanıyor. Bölgesel haritalar yeniden çiziliyor. Yüzyıl önce çizilen haritalar bozuluyor. Yüzyıl önce kurulan devletler yavaş yavaş yıkılıyor. Kalan diğer statukocu devletlerin korkuları da her zamankinden daha büyüdü. Tekçi, milliyetçi, mezhepçi ulus devletler ölümcül sıtmaya tutulmuş gibiler.
Bugün Ortadoğu’daki devletler ve halkların içine düştüğü kriz ve kaousu daha iyi anlayabilmemiz için biraz tarihe bakmak gerekiyor.
Bilindiği üzere Ortadoğu siyasi haritası Birinci Dünya Savaşı döneminde oluşturuldu. Kürt halkı ve bölge halkları Birinci Dünya Savaşında Rusya, İngiltere ve Fransa politikasının kurbanı oldular. O dönemde bu devletler arasında yapılan anlaşmaların sonucunda Kürt halkı statüsüz bırakıldı. Kürtler dört parçaya bölündüler ve devletlerin her türlü soykırım politikasına maruz bırakıldılar. Böl-parçala politikası nedeniyle Kürt halkı yüzyıldır büyük acılara katliamlara maruz kaldı. Kürt halkı kimliğini ve özgürlüğünü elde etmek için büyük mücadele verdi. İşgalci devletler de Kürt halkını yok etmek için her türlü soykırım politikasını yürütüler. Kuşkusuz geçen bu yüzyılda bu durumdan faylananlar hegemon güçler oldu.
Devam eden Üçüncü Dünya Savaşı’nda hegemon güçler tekrardan Ortadoğu’yu yeniden dizayn etme kararını aldı. Kurdistan bu yeni dizaynın merkezi durumunda. İsrail ve Hamas savaşının ardından süreç yeni bir aşamaya evrildi. Vekalet savaşları devletler arası savaşa dönüştü ve Suriye devleti yıkıldı. Siyasi analistler sırada İran ve Türkiye’nin olduğunu belirtiyorlar!
Başûrê Kurdistan halkı 2003 yılında İkinci Körfez Savaşı sonrası Saddam ve Baas rejiminin yıkılmasıyla önemli kazanımlar ve belirli bir statü elde edebildi. Suriye’de de Beşar Esad ve Baas rejimi 2011 yılından bu yana Kürt halkı ve bölge halklarına karşı çatışma içinde. Bu rejimin yıkılmasıyla büyük ihtimalle Kuzey ve Doğu Suriye ve Rojava halkının statüsü de resmi bir duruma gelecektir. Bununla birlikte Kürt halkı ikinci parçada da statü sahibi olacak, kendi iradesiyle kendisini ve bölgesini yönetecektir. Ancak işgalci ve faşist Türk devleti Rojava ve Kuzey Doğu Suriye’de özgürlüğün ve kazanılacak statünün önünü almak, Kürtleri soykırımdan geçirmek istiyor. Bunun için tüm imkanlarını seferber etmiş, yapacağı her şeyi mubah görüyor. Başta insanlık düşmanı DAIŞ çeteleri olmak üzere tüm ahlaksız yöntemlerle çeteleri Rojava Kurdistanı’na karşı kullanıyor.
Ortadoğu’da Kürtlerin statüsü ve kazanımlarına karşı duranların en başında işgalci ve soykırımcı Türk devleti geliyor. İşgalci Türk devleti Kürt halkının varlığını kendi varlığı için büyük tehdit olarak görüyor. Türk devleti varlığını Kürtlerin yok edilmesi üzerine inşa etmeye çalıştı. Bundan kaynaklı yüzyılı aşkın bir süredir Kürt halkını yok etme temelinde politika yürütüyor. Sadece Türkiye içindeki Kürtler değil, dünyanın her yerinde kendi hakkını savunan Kürtleri ortadan kaldırmak istiyor. Özerk ya da kendi kendini yönetme politikasını yürütmek isteyen hiç bir Kürt’ü kabul etmiyorlar. Kurdistan’ın özgürlüğünü “Türk ulusal güvenliği” açısından büyük bir tehlike olarak görüyor ve yapılan tüm siyasi değerlendirmelerinde de özgür Kürtlerin varlığını “Kırmızı Çizgi” olarak ifade ediliyor.
KÜRTLERİN VARLIĞINI KABULLENMEK!
İşgalci Türk devleti, 1992 yılında Başurê Kurdistan’ın Defacto siyasi statüsünü bölgedeki diğer Kürt partileri PKK’ye karşı savaşmak ve düşmanlık yapmak şartıyla gönülsüz bir şekilde kabul etti. Zaten açık bir şekilde “önce PKK’yi ortadan kaldıracağım ardından Kürtlerin statüsünü hiçbir yer de kabul etmeyeceğim” diyor. Yani işgalci Türk devletinin politikası Kürtleri Kürtlere kırdırtabildiği kadarıyla “Kürtlerin varlığını kabul ediyor”. Bu soykırım politikasını günümüze kadar çeşitli yol ve yöntemler geliştirerek devam ettiriyor.
İşgalci Türk devletinin Barzani ailesi ve KDP ile olan ilşikisi bu temel üzerindedir. Yıllardır işgalci Türk devleti Barzani ailesi ve KDP’yi Kürdistan Özgürlük Hareketine karşı kullandı bugün de kullanmaya devam ediyor. Barzani ailesi ve KDP işgalci Türk devletinin bu kirli siyasetine bağlanmış durumda. Başur, Rojava ve Bakur Kurdistanı’nda işgalci Türk devleti ile hareket ediyorlar. Tüm söylem ve pratiklerinde işgalci Türk devletinin dilini ve argümanlarını kullanıyorlar.
Barzaniler, Kürt halkına karşı soykırım makinası durumunda olan Ankara’nın TUSAŞ kurumuna karşı özgürlük gerillaların yaptığı eylemi kınamak için adeta yarış halinde oldular. Ancak TC devletinin Rojava halkına yönelik soykırım saldırılarına karşı sessiz kalıyorlar. Sessiz kaldığı yetmiyormuş gibi, ENKS ve “Barzani Yardım Derneği” ile Efrin, Şehba, Til Rifat ve köylerinde her gün Kürtleri katliamlardan geçiren Türk devleti ve bağlı çeteleriyle hareket ediyor ve meşrulaştırıyor. Rojava Kürtlerine yönelik yapılan katliamlara ortak oluyor. Bugünlerde yeniden görüldü ki Rojava Devrimine karşı PDK, işgalci Türk devleti ile aynı cephede yer alıyorlar.
Tüm Kürtler bu soruları kendilerine ve KDP’ye sormalılar; “Barzani Yardım Derneği’nin” Efrin’de, işgalci Türk devletinin işgali altında olan bölgelerde ne işi var?
Rojava Kurdistan’ında yaşanan var olma savaşında KDP kimi destekliyor? ENKS ve Barzani ailesi neyin peşindeler?
Suriye ve Rojava Kürdistan’ındaki savaşla ilgili tüm dünyada hemen hemen herkes açıklamalar yaparak, tutumlarını belirtti. Barzani ve ortaklarından Kürt halkının çıkarlarını gözetecek ne iyi bir söz, ne de ulusal birliğine yönelik bir tavır gelişti.
Bütün dünya Suriye’deki savaşı, Rojava Kürdistan’daki devrimi konuşuyor, analizler yapıyor, tutumlarını dile getiriyor ama Başur Kürdistan’daki partiler ve siyasetçiler sessiz kalıyor. Bu sessizliğin sebebi nedir? Kimden ve neden korkuyorlar?
Şüphesiz Başur halkının Rojava’ya ilişkin yurtseverlik duyguları ve tutumları çok değerlidir. Başur Kurdistan halkının kahir ekseriyeti Rojava siyaseti konusunda KDP’den farklı bir düşünce ve tutuma sahiptir. Başur’da çok güçlü ve derin bir yurtseverlik hissiyatı var. Bu anlamda Kürt halkının işgale karşı tutumu Başurlu partilerin çok ilerisindedir.
Bu dönemde özellikle Başûr, Bakur ve Rojhilat Kürdistan halklarımızın Rojava Kürdistan devrimine tereddütsüz destek vermesi gerekiyor. Rojava’ya güç vermek, Rojava’yı işgalcilerin ve çetelerin saldırılarına karşı korumak için her türlü desteği vermeleri, hiçbir şeyi esirgememeleri gerekir. Kürt halkının ulsal birlik ve beraberliğini güçlendirmenin zamanıdır.
Özellikle Başur Kürdistan halkının var gücüyle Rojava devrimine destek olması gerekiyor. Rojava Kurdistan devrimi, Başur Kurdistan’ın kazanımlarının korunması için büyük bir fırsattır. Umarız kimse küçük hesaplar yapmaz!
Hîwa AZAD