18 Ocak 2013 Cuma Saat 15:27
v:* behavior:url(#default#VML)
o:* behavior:url(#default#VML)
w:* behavior:url(#default#VML)
.shape behavior:url(#default#VML)
Vicenç Fisas
I – BARIŞ SÜRECİNE GİRİŞ
Giriş
“Bir barış süreci, hem şiddete son verebilecek bir anlaşma
sağlamak, hem de üçüncü kişilerin arabuluculuğunun gerekebileceği müzakereler
aracılığıyla bunu yerine getirmek için gösterilen bir çabadır. Baştaki bu
tanımla bir “sürecin , anlık bir zaman dilimi olmadığının, diyalog ve mutabakat
yoluyla fiziksel şiddete son verebilecek paktlar ya da anlaşmaların önünü açmak
ve bu anlaşmaların yerine getirilmesiyle aynı şekilde anlaşmazlığın ortaya
çıkmasına neden olmuş yapısal şiddetin üstesinden gelmeyi sağlayacak yeni bir
ilerleme ve gelişim evresini başlatmak adına, belirli bir zaman diliminde,
şiddetin ve silahlı anlaşmazlıkların hüküm sürdüğü önceki duruma son verecek anlaşmalar
yapmak için müşterek bir çaba içerisinde olan, zarar görmüş tüm aktörlerin
dâhil olduğu zamana yayılmış bir evre ya da aşamalar dizisi olduğunun altını
çizmek istiyorum.
Bu yüzden bir “barış süreci açık bir şekilde müzakere ve
arabuluculuk evresini bünyesinde bulundurmaktadır, fakat bununla beraber,
zaruri olarak alınan karara riayet bakımından bundan öte bir anlam
taşımaktadır. Barış süreci, bir zirveden söz edilmesine ve hiç şüphesiz en
belirgini olmasına karşın barış anlaşması ya da paktından çok daha öte
olduğundan, eğer gerçekten şiddetin sona ermesi diğerlerinin yanı sıra refah,
uyum, insani gelişme, kişisel gelişim ve sosyal adalet olarak anlaşılan yeni
bir yapıcı barış durumu oluşturmaya muktedirse, aşağıda irdelenecek birkaç
nihai aşamanın başlangıç noktası olmaktan daha öte bir anlam taşımamaktadır. Bu
bağlamda, hayata geçirilen “süreçler ve özellikle anlaşmayı yerine getirmeye
muktedir olmadıklarından sözde kalan ve yarı yolda kesilen başka süreçler
vardır, buna bağlı olarak ortaya çıkardıkları beklentileri
karşılayamadıklarından büyük bir hayal kırıklığı yaratmışlardır. Dahası, bu
durumlarda, Orta Amerika buna şahit olmuştur, silahlı anlaşmazlık döneminde
zarar görmüşlere denk yahut onlardan daha çok zarar görmüş kurbanlar
doğurabilen, geçmişte yaşanan siyasal şiddet destekli yeni bir toplu şiddet
durumunun ortaya çıkışına rastlamak olağandır.
Bu nedenle, bir barış sürecini başlatmak ve geliştirmek
gerçek bir macera, belirsizlikler, engeller ve olasılıklarla dolu zorlu bir
yüzleşme. Bunu ilk kez bir dağa tırmanmayla kıyaslayanlar vardır, ama
öngörülemeyen, çoğunlukla engebeli yokuşların ve görünüşte ulaşılamaz
tepelerin göze alınması gerektiğinden, bunun yol açtığı risk ve muammalarla
beraber, rölyef haritaları olmadan tırmanılacak bir dağ. Eğer barış sürecinde
arabuluculuk ve sağlam sosyal destek yer alırsa, bu dağ benzetmesinde tırmanma
stratejisi oluşturmamızda bize yardım edecek bir rehberimizin olacağı anlamına
gelmektedir ve bu da rampada bize eşlik edenlerle, bizim için yokuşu daha
katlanılabilir kılacak ve zirveye birlikte ulaşmamızı mümkün kılacak kişilerle
birlikte başarının keyfini çıkarma ve ayrıca hayati önem taşıyan bir şey elde
etmek anlamına gelir: ayrılık noktasına güvenli bir şekilde geri dönmek.
Barış süreci modelleri
Günümüzde ve çok yakın geçmişte, gerçekleşen barış süreci
modelleri üzerine yapılan bir araştırma bize bunların her anlaşmazlığın
temelini oluşturan talep türüyle çok yakından ilişkili olduklarını
göstermektedir. Başka bir deyişle, tartışmanın ana teması sürecin modelini
belirler. Bu bağlamda beş ana model çıkarabiliriz, yani, yeniden entegrasyon,
iktidar paylaşımı, mübadele, güven artırıcı önlemler ve özerk yönetim.
İlk model, yeniden entegrasyon, nadiren başvurulmasına
rağmen en basit olanıdır. Bir silahlı grubun, ekonomik yarar, profesyonel
destek, sağlık, eğitim ve toplum hayatına adapte olmalarını sağlayacak
olanaklara kavuşacakları bir Str (Silahsızlanma, terhis ve Yeniden entegrasyon)
programına katılarak topluma yeniden entegre olmak için elde edecekleri
imkanlar karşılığında silah bıraktığı durumlara karşılık gelir. Bu model Flec
üyeleriyle Kabinda’nın Angola bölgesinde ve Ninjalarla Kongo’da izlenen
modeldir. Bu ayrıca, temelde bu modeli silahlı gruplara “öneriyor gibi yapan
pek çok Hükümetin de arzuladığı modeldir, ama bu model silahlı grupların silah
bırakmaya ve nedensiz yere teslim olmaya razı olmadığı “infaz diyebileceğimiz
diğer şeyle karıştırılmamalıdır. Bu nedenle, bu yeniden entegrasyon modeli,
başarı sağlanması için tam olarak uyulması gereken Str’ye nasıl ulaşılacağı
konusunda anlaşmaya varmak demektir. Bu süreçlerin plan ve programsız
hazırlanması ve bunlara hak ettikleri önemin verilmemesi yüzünden muhariplerin
terhisi konusunda pek çok başarısızlık yaşanmıştır. Muhariplerin silahları geri
alma ve suç işleyen gruplar oluşturma riskinin göze alınması yanlıştır.
En yaygın modellerden biri olan ikinci model siyasi,
ekonomik ve askeri iktidar paylaşımıdır, silahlı grupların, bir ülkenin siyasal
liderliğini almak ve oradan ekonomiyi ve askeriyeyi yönetmek için iktidara
yükselmeye çalıştığı zaman ortaya çıkar. Çeşitli silahlı grupların siyasal
iktidarı paylaşmak için silah bıraktığı Burundi’deki barış süreçleri Forces
Nouvelles’in (Yeni kuvvetler) Hükümetle iktidarı paylaştığı Fildişi
Sahili’ndeki barış süreçleri Liberya’daki barış süreçleri çeşitli grupların
iç anlaşmazlıklara son verilmesi karşılığında siyasal iktidar paylaşımının
sağlandığı Diálogo ıntercongolés’eye (Kongolular arası Diyalog) katıldığı
Kongo Demokratik Cumhuriyeti’ndeki barış süreçleri ya da kendi aralarında
çarpışan çeşitli milis kuvvetleri buluşturan Geçici Federal Hükümet’in
kurulduğu Somali’deki barış süreçleri, çok uzun zamandan beri birbirine muhalif
aktörleri buluşturan Geçici Hükümetlere rastlamanın olağan bir durum olduğu bu
anlaşma türünün örneğidir. Bu modelin dezavantajı, bahsi geçen geçici
Hükümetlerde ekseriyetle eski silahlı aktörlerin yer alması ve siyasi değişim
için demokratik ve barışçıl yollarla mücadele etmiş silahsız aktörleri arka
planda bırakmalarıdır. Böylelikle siyasal iktidar paylaşımı modeli çoğu kez,
özellikle siyasal iktidara erişim ülkenin doğal zenginliklerine ulaşım sağlayan
bakanlıkları kontrol olanağı sağladığında ki böylece bu zenginliklerin
kullanımı kazançlar konusunda sosyal paylaşıma hemen he-men hiç eğilimi olmayan
aktörler tarafından düzenlenir hale gelecektir, “ganimet paylaşımı
diyebileceğimiz diğer modelle karıştırılır. Bu modelin küçük ama faydalı
yönüyle ilgili diğer bir örnek, ganimet paylaşımından kazanç sağlayan sayısız
aktörü memnun etmek için çok sayıda bakanlıkla (kırk kadar) Hükümetin
aralarında oluşturdukları frekanstır.
Üçüncü model, barışın başka bir şey karşılığında elde
edildiği mübadele dediğimiz şeydir. Bu modelin başka bir türü, çeşitli
durumlarda, enerji ve gıda teminiyle ilgili güvencelerin yanı sıra Birleşik
Devletler tarafından saldırmazlık paktı karşılığında elindeki nükleer silahları
yok etmeye başlayan kuzey Kore’nin izlediği tür olan “nükleer silahsızlanma
karşılığı saldırmazlıktır. Bu modelin diğer bir türü, İsrail ve Filistin
arasındaki anlaşmanın temelini oluşturan “toprak karşılığı barıştır. el
Salvador ve Guatemala gibi ülkelerde barış süreçleri demokrasi ediniminin
muadili olarak ortaya çıkmıştır. bir demokratik yönetim için gerekli
koşulları elde etmek bu ülkelerde izlenen tüm müzakere sürecinin temelini
oluşturmuştur ve muhtemelen Kolombiya Hükümeti’yle müzakere ederken şimdiye
kadar siyasal iktidarı ele geçirmek gibi bir niyeti olmayan Kolombiyalı eln
gerillalarına rehberlik eden (aksine, tarihindeki bazı anlarda Farc
gerillalarının arzuladığı şey olan da) büyük amaç de budur. Diğer bir yandan bu
tür, Maocuların ülkede demokratik bir değişime yol açan siyasi parti
platformuna katılmayı kabul ettikleri zaman Nepal’de yaşananları veya Afrika
Ulusal Konseyi’nin (anc), serbest seçim yoluyla siyasal iktidarı kazanmalarına
sebep olacak bir müzakere ve uzlaşma sürecinde yer almak için silah bıraktığı
Güney Afrika vakasını da kapsamaktadır. Son olarak, bu modelin diğer bir türü,
ırak ve Afganistan gibi ülkelerde, her iki ülkedeki parçalanmaya bağlı
olduğundan işsizliğin otomatikman barış oluşumunu sağlama garantisi olmamasına
karşın, bu ülkelerde asayişin sağlanmasına izin verecek bir ortama kavuşmak
için dış mihraklar nezdinde önkoşul olarak işsizliğin gerektiği, “işsizlik
yoluyla barış diyebileceğimiz tür olacaktır.
Azınlığı teşkil etmekle birlikte dördüncü barış süreci
modeli güven artırıcı önlemlere dayanır, bu model altında Keşmir
anlaşmazlığının çözümü için Hindistan ve Pakistan tarafından izlenen süreç
desteklenmektedir. 2003’ten beri her ilki ülke de, ilişkilerin
iyileştirilmesine ve iki ülke arasındaki sınırın, ya da kontrol Hattı’nın,
giderek daha az ayırıcı olmasını sağlamaya yönelik çok yönlü ve mütekabil bir
dizi önlem almıştır. Nitekim diğer pek çok önlemin yanı sıra, demiryolu ve
havayoluyla ulaşım yeniden sağlandı, spor etkinlikleri düzenlendi (bilhassa
kriket), kendi (doğdukları) şehirlerini ziyaret etmeleri için vize verildi,
reşit olanların sınırı yaya olarak geçmesine izin verildi, uluslararası
taşımacılık yapan otobüslerin sayısı arttırıldı, bahsi geçen ülkelerin sahil
güvenlikleri arasında bağ kuruldu, iki ülkenin elçiliğinde de personel sayısı
arttırıldı, her iki taraftaki tutsaklar serbest bırakıldı ve daha pek çok şeye
imza atıldı. Ayrıca 2002 yılında, posta hizmetleri, demiryolu ve kara yolu
ulaşımı yeniden sağlanarak, diplomatik ilişkilere yeniden başlanarak, temas
bölgelerindeki mayınlar temizlenerek, iki tarafın da geçmişte yaptıkları
hataları kabul etmesiyle, (amacına uygun ve berabere sonuçlanan) dostluk
maçları yaparak ve insani yardım gönderilerek iki Kore arasındaki ilişkilerin
iyileştirilmesini kolaylaştırmak için güven artırıcı önlemler yürürlüğe
konuldu. Diğer bir yandan yine 2002 yılında Sri Lanka’da milis grupların
silahsızlanması, sınırların tekrar açılması, silahsız gerillaların serbest
dolaşımı, gerillaların siyasi makam açması, askerler ve gerillalar tarafından
kiliselerin ve okulların boşaltılması, askerlere gerillaların kontrol ettiği
bölgelerde balık tutmaları için izin verilmesi, gerillaların yasa dışı
davranışları durdurması, azınlıkların askere alınmaması, tahrip olmuş
bölgelerin ıslahı, mülteci nüfusun geri dönüşünün kolaylaştırılması, mayınlı
bölgelerin temizlenmesi, savunma bütçesinin düşürülmesi, bağış konferansının
toplanmasına, Dünya Bankası tarafından kredi verilmesine ve özel sektörün
ekonomik gelişimiyle ilgili kararlarının alındığı sonuçsuz barış anlaşmasında
yürürlüğe konan güven artırıcı önlemleri görmek dikkat çekmek ilginç olacaktır.
Ne yazık ki Sri Lanka vakasında bu önlemler, 26 yıllık anlaşmazlığın ardından
Tamil Elam kurtuluş kaplanları (ltte) Tamil gerilla birliğinin yenilmesi
neticesinde 2009 yılında aniden kesilen müzakerelerin sürdürülmesi için
yeterli değildi.
Son olarak beşinci model, “geçici siyasi yapı olarak
adlandırdığım otonomi ve bağımsızlık talepleri bulunan bölgelerde bir tür özerk
yönetim elde edilmesine karşılık gelir. Kuzey İrlanda’da, Endonezya’da (Açe
bölgesinde) ya da Sudan’ın güneyinde barış sağlayan ve Filipinlerde MılF’le
müzakerelerin temelini oluşturan modeldir. Özerk yönetim, yalnızca bu bölgeye
otonom bir statü vermeye niyetli olan Fas’ın karşı olduğu bağımsızlığı seçme
olanağını da içeren özerk yönetimle ilgili bir referandum isteyen Sahravi’lerin
(Batı Sahra’da yaşayan etnik grup) de talep ettiği şeydir. Her halükarda bu
model günümüzde var olan anlaşmazlıkların en azından %40’ına cevap vermelidir,
bu yüzden etnik, siyasi, dil, din ve demografik bir grubun başlangıç
aşamasındaki taleplerini karşılayacak uygun formülü bulmak için müzakere
sürecinde özerk yönetimle ilgili çok sayıda öneriye (otonomi, konfederasyon,
simetrik ve asimetrik federal yapı (simetrik ve asimetrik federalizm), ortak
hâkimiyet (ortak egemenlik), bağlı devletler, karma devlet türleri vb.)
başvurulmalıdır.
Barış Aynaları
Gelişimi sırasında pek çok barış sürecinde, arka plandaki
konudan ya da bir aynaymışçasına, başka bir kontekste izlenen metodoloji ya da
prosedürden ilham alınmaktadır. Tüm anlaşmazlıkların ve bunlara yönelik her bir
barış sürecinin ya da müzakerenin farklı olmasına rağmen her birinin
diğerlerinin durumuna ilgi gösterdiği durumların olması olağandır bu yüzden
bir sürecin aktörlerinin (ister Hükümetler, ister silahlı gruplar, ister her
ikisi birden olsun) detaylı bir şekilde inceleme yapması, akıl danışması ve
süreçleri için ya da karşılaştıkları veya gelecekte karşılaşabilecekleri
sorunlara bir çözüm yolu bulmak için bir ilham arayışıyla diğer kontekstleri
ziyaret etmeleri olağandır.
Örneğin Kıbrıs’ta iki taraflı ve ortak bir alanın
oluşumunda, büyük ölçüde, İsviçre ve Belçika’daki federal modelden
esinlenilmiştir Bask Bölgesi’nde özgürlükçü sol her zaman İrlanda ve Güney Afrika’da
izlenen metodolojiyi referans almıştır, ikincisi, ilkinin aynası ve referansı
durumundadır. İrlanda da Keşmir bölgesi için bir çözüm arayışında model teşkil
eder, Filipinli MılF’ler otonom yapıyla ilgili tecrübeleri hakkında bir şeyler
öğrenmek için oraya kadar seyahat etmişlerdir, ayrıca Doğu Timor, Sudan’ın
güneyi ve Bosna’da yaşananlar da ilgilerini çekmiştir. Somali’de Ruanda’daki
yargı deneyimi gözlemlenmiştir, Kosova’da (Sırbistan) Hong Kong ve Aland Adaları’ndaki
(Danimarka) olaylar dikkatle incelenmiştir. Çeşitli etnik grupların otonom yapı
talep ettikleri Myanmar’da (Burma) Endonezya’nın Açe bölgesinde izlenen
deneyimi görmek için aynaya bakılmıştır, bu sırada Çin’de ele geçirilen Sin-can
Uygur Özerk Bölgesi’yle ilgili olayı inceleyen Tayland cephesinin ilgi odağı da
Açe’dir. Gürcistan’da bilfiil otonom yapıya sahip Abhazya bölgesi, İtalyan alto
Adige bölgesinin otonom yapı deneyimini dikkatle takip etmiştir Irak’ın siyasi
liderleri, bu esnada, Almanya’yı dikkatle izlemiş ve Almanya’yı ziyaret
etmişlerdir ve son olarak Türkiye’deki Kürtler ulusal projelerinin dizaynı için
esin kaynağı olarak Avrupa’daki çeşitli modellerle (İspanya, İskoçya/Galler,
İtalya) ve Birleşik Devletlerdeki modelle ilgilenmiştir.
Bazen bu aynalar bir ülkenin belli bir anlaşmazlığı ele
aldığı ya da başka bir grupla benzerlik taşıyan silahlı bir grupla mücadele
ettiği yönteme referans bulmak için kullanılır. Bu, Kolombiya Hükümeti, nPa’nın
(Yeni Halk Ordusu), politik kolu nDF (Ulusal Demokratik cephe) 80’lerde el
Salvador’da Hükümet ve FMln (Farabundo Martí Ulusal kurtuluş cephesi) arasında
yürütülen barış sürecini öğrenmek istemiştir, Filipinlerin komünist gerillalarla
arasındaki anlaşmazlığı nasıl ele aldığıyla ilgilendiği zaman Kolombiya’da
yaşanan durumdur.
Bir Barış sürecinin temel aşamaları
Tüm barış süreci büyük bir zaman ayrılmasını gerektirir ve
bunun göstergesi, bir barış sürecine başlanması ve bunun meyve vermesi için
normal olarak uzun yıllardır ayırmaktır. Birkaç istisnayla beraber genel anlamda,
zamanın büyük bölümünün müzakerelere ayrıldığı aşamaların ne olduğunun az çok
bilindiği bir şablon izlenir. Barış süreci müdahillerin (kaşifler), bir
şeylerden vazgeçmek zorunda kalacakları müzakere sürecine başlayamaya
gerçekten istekli tarafların ikna edilmesi için çalıştığı ön müzakere olarak da
adlandırılan ilk keşif, ya da deneme, aşamasıyla işlemeye başlar. Bu an çok
kritiktir çünkü çoğunlukla, yeniden silahlanmak için dikkat dağıtıcı bir
manevra olarak zaman kazanmak, eylemsizlik ya da sadece stratejinin
hesaplanması adına taraflardan, Hükümet ya da silahlı gruptan biri tam olarak ikna
olmadan müzakerelere başlanır. Eğer öyleyse, başlatılması durumunda,
müzakereler başarısızlıkla sonuçlanmaya mahkûmdur. Bu 2001 yılında Kolombiya, Caguan’da
Farc ve Andrés Pastrana Hükümeti arasında başarısızlıkla sonuçlanan
görüşmelerde gerçekleşen durumdur. Kendilerini güçlü ve daha kuvvetli gören
Farc daha fazla güçlenmek için anı yaşamak adına müzakerelere yön verdi, bu
yüzden zamandan faydalanacakları ama ilerleme kaydedilemeyen son derece yavaş
bir metodoloji seçtiler. Bu denemenin son derece kötü bir şekilde
başarısızlıkla sonuçlanması amacıyla, on yıllık bir sürenin müzakeresiz
geçmesine neden olmuş bir tetikleyici, bir uçak kaçırma olayı, eksikti. Barış
ya da yüzleşme açısından, bu aldatmacaların pahalıya patlamaktadır.
MÜZAKERE ÖNCESİ
Ön keşif (araştırma) tarafların ikna edilmesi Delegelerin
güvenliği riayet etme garantisi Metodoloji ve prosedür Gündemin belirlenmesi
Muhtemel yol haritası Meta anlaşmazlığın açıklığa kavuşturulması aldatmacaları
bir kenara bırakma Güven sağlama karşı tarafın tanınması üçüncü kişilerin
rolünü kararlaştırmak
MÜZAKERE
Meşru muhataplar esas aktörler kapsamlı yaklaşım Mağdurlar
iştirak etmez, ama hesaba katılırlar Herkes kazanır, hiç kimse kaybetmez
Gündemin görüşülmesi Geniş kapsamlı değişiklikler için yeterli
çoğunluk şahsi münasebete geçilmeye çalışılması nihai anlaşma gerekir, talepte
bulunanlar arasında yer almasalar da anlaşmazlığın çözümünde kilit
noktadadırlar. Bir masaya aktörlerin dostlarını davet etmenin anlamı yoktur,
tabi ki daha rahatlatıcıdır, ama gerçek muhalifler olmalarının dışında. Bu
müzakerenin gerekçesi, muhalif taraflara “herkes kazanır, hiç kimse kaybetmez
şemasıyla, yani, birinin kazanıp diğerinin kaybettiği sıfır toplam yaklaşımı
dikkate alınmaksızın “ben kazanırsam sen de kazanırsın şemasıyla ortak çıkar
sağlama fikrinin yer aldığı zihinsel bir prizma altında diyalog
kurabileceklerini hissettirmektir.
Eğer müzakere tatmin edici bir şekilde ilerliyorsa asli
gündem konuları (zaten daha önce kararlaştırılmış esas gündem konuları) ele
alınabilecek ve zaten güven sağlanmış
Barış süreçlerindeki mutat evreler
Ateşkes
Çatışmasızlık
Ateşkes ve düşmanlığın sona erdiği anlar değişkendir ve
müzakere sürecinin bir bölümünü oluşturmaktadır
Uygulama anlaşması +Teyit + Anlaşmazlıkların çözümü
Eğer müzakere tatmin edici bir şekilde ilerliyorsa asli
gündem konuları (zaten daha önce kararlaştırılmış esas gündem konuları) ele
alınabilecek ve zaten güven sağlanmış olduğundan aynı şekilde, ilgili protokollerle
birlikte nasıl yerine getirileceğinin ve bunu kimin uygulayacağının
belirleneceği bir nihai anlaşma sağlanmasına izin verecek bir anlaşmaya ya da
en azından kısmi anlaşmalara varılmasını çok kolaylaştıracak olan şahsi
münasebete geçilecektir. Nihayetinde bu bizi, uygulama anlaşmalarına, teyit
formlarına ve son aşamalarda ortaya çıkabilecek olası anlaşmazlıkların nasıl
çözüleceğine götürecektir.
Bu süreç sırasında olası ateşkes bildirilerinin ve/veya Uluslararası
İnsan Hakları (Uİk) ilkelerine riayetle ilişkili olduğundan daha çok sivil
nüfusa yönelik eylemlerin (taciz, tehdit, alt yapı tesislerinin tahribi, adam
kaçırma vb.) son verildiği ateşkes olarak da anlaşılan, düşmanlıkların sona ermesiyle
ilgili olası bildirilerin kontrol edilmesi gerekecektir. Günümüz barış
süreçleri ve sürecin yer almadığı anlaşmazlıklar
Bu insanlar anlaşmaya mahkûm mudur? Irak’taki, Afganistan’daki,
İsrail-Filistin’deki ya da çok uzun zamandır devam eden diğer anlaşmazlıklar
gibi böylesine karmaşık anlaşmazlıklar karşısında tam tersi bir durum
gözüküyor. Bununla birlikte 1960’larda ortaya çıkıp günümüze kadar süren
anlaşmazlıklarla ilgili bir istatistik bizlere bahsi geçen anlaşmazlıkların
hala çözümlenmemiş olduklarını ya da başka bir tür anlaşmayla sonuçlandıklarını
göstermektedir.
Görüldüğü gibi, çok
daha fazla anlaşmazlık (3 kat) başka bir tür anlaşmayla sonuçlanırken,
anlaşmazlıkların sadece çok küçük bir bölümü taraflardan birinin zaferi ve
diğerinin yenilgisiyle sonuçlanmıştır. Dolayısıyla bugüne kadar çözülemeyen
anlaşmazlıkların bir gün bir müzakere masasında sonuçlanacağını ummak için
yeterince sebep vardır. Ne kadar zorlu ve kalıcı olsalar da mevcut
anlaşmazlıkların pek çoğunun askeri yüzleşmeye karşın barışçıl yolla çözümüyle
ilgili umudumuzu devam ettirmemizi sağlayan müzakere kültürünün hakim olduğu
bir çağdayız. Endonezya (Açe), kuzey İrlanda, Sudan’ın güneyi, Nepal, Burundi
ya da Lübnan gibi çok farklı kontekstlerde barış sağlanmasına olanak vermiş ve
arkalarında onlarca, yüzlerce, hatta binlerce mağdur bırakarak onlarca yıl
sürmüş anlaşmazlıklara son vermiş, beş yıllık 2005-20091 döneminde
imzalanan 25 anlaşmada bu müzakere kültürü yansımaktadır. Sözü edilen müzakere
kültürü, 2010’un başında hala müzakere sürecinin başlamadığı, 17’si silahlı
anlaşmazlık olarak sınıflandırılan 20 anlaşmazlığa yönelik bir iyimserlik
çağrısıdır.
Müzakerenin olmadığı bu dünyaya karşın Mali, Nijer, Çad, Etiyopya,
Eritre, Nijerya, Orta Afrika cumhuriyet, Sudan, Uganda, Batı Sahra, Filipinler,
Hindistan, Pakistan, Nepal, Myanmar, Çin, Tayvan, Ermenistan, Azerbaycan,
Gürcistan, Rusya (Kosova), Moldova, Türkiye, İsrail ve Filistin gibi ülkelerde,
farklı konsolidasyon düzeylerinde olmalarına karşın, çok sayıda süreç
başlamıştır. Bilhassa kesintiye uğramış ve sık sık kriz anlarına sahne olan ama
uygun koşullar sağlanırsa olası bir olumlu sonuç çıkmasını ümit etmemize olanak
veren minimum düzeyde müzakere yapısına sahip süreçler ele alınmaktadır.
Süreç süreleri ve süreç içerisindeki turlar
Guatemala ya da İrlanda olaylarında belirtildiği gibi, barış
süreçleri nadiren çok kısa bir zaman dilimi içerisinde gerçekleşir. Çoğunlukla
on yıllık bir süre gerekir ve birkaç yıl daha sürmesi normaldir. İlk keşif
temaslarından nihai anlaşmanın imzalanmasına kadar uzun bir süre geçer ve bu esnada
diyalog turları, muhtemel ateşkesler ve karşılıklı görüşmelerle müzakere süreci
pekiştirilmeye çalışılacaktır. Genelde ilk görüşmeler başlayana kadar uzun
zaman geçer (Filipinlerde MılF’le 15, Sri Lanka’da ltte’yle 10, Sudan’da
SPla’yla (Sudan Halk kurtuluş Ordusu) 11, Kolombiya’da eln’yle 27 yıl
beklenmiştir) ve bir kez ilk temas sağlandığında yıllarca, duruma göre aylar ya
da yıllar alabilecek, müzakere turlarının yürütülmesi elzemdir. Örneğin şöyle
ki, 1991’den 2007’ye kadar geçen 17 yıl boyunca ELN ve Kolombiya Hükümeti altı
müzakere aşaması geçirmiştir: ilki 1991’de, Karakas ve Tlaxcala’da ikincisi
1998’de Madrid’de üçüncüsü 1999’da Küba’da dördüncüsü 2002’de yine Küba’da
beşincisi 2004’te Meksika’da ve altıncısı 2005’in aralık ve 2007’nin ekim ayı
arasında Küba’da gerçekleşmiştir. Bu son aşamada, Karakas’ta delegelerin
önceki iki görüşmesi dışında tüm görüşmeler Havana’da olmak üzere sekiz tur
atılmıştır. Müzakereler olumlu bir sonuç elde edilemeden son buldu ve bu
satırların kaleme alındığı esnada başlayan bir müzakere yoktu.
Kenya’da gerçekleşen ve ıGaD’ın (Hükümetler arası kalkınma
Otoritesi) finanse ettiği Sudan Hükümeti ve SPla arasındaki barış
görüşmelerinde, aylık bazda sayısı dokuzu bulan müzakere turu gerçekleşmişti ve
pek çok turun atıldığı, (şehir içerisinde İslam hukukuna başvurulması, güç ve
kaynak dağılımı, askeri güvenlik ve güneydeki üç vilayetin statüsüyle ilgili
ana sözleşme gibi)daha karmaşık olanların haricinde, her bir müzakere turunun
farklı bir teması vardı. Kolombiya Hükümeti ELN üyelerinin toplanması ve
kimliklerinin saptanmasını talep ettiğinde son müzakere turunun yarıda
kesildiği ELN’nin girişimleriyle arasındaki fark şudur ki SPla’yla yapılan
müzakere, daha önce prosedürün temasıyla ilgili müzakerede başarı sağlanan
gündemle ilgili asli konuları içerir. Bu yüzden, temel şartlar konusunda
anlaşma sağlanamaması ve asli konuların görüşülememesi yüzünden başarısızlıkla
sonuçlanmaya mahkûm bir müzakerede hayal kırıklığı yaşamamamız ve hüsrana
uğramamamız için prosedürle ilgili konuların, işleri nasıl ve hangi şekilde
halledeceğimizin, müzakere öncesi evrede, yani, keşif aşamasında ele alınması
önemlidir.
Bir tur senaryosu: ELN ile atılan ilk tur
Önemsiz gibi görünen detayların, bu tura katılan delegelerin
gerekli görüşmeleri yapmak için kendilerini yeterince rahat hissetmeleri adına
belirleyici bir rol oynadığı müzakerelerde bir turun gerçekleşmesi, doğru bir
şekilde yerine getirilmesi adına, tam bir altyapı desteği gerektirmektedir.
Örnek olarak, 2005 Aralığında Havana şehrinde ELN ve Kolombiya Hükümeti
arasında gerçekleşen, iştirakçilerin, sonunda ulusal barışın hedef alındığı ve Kolombiya
halkının bundan fayda sağlayacak asıl kişiler olduğu bir süreçte ilerleme
kaydetme isteklerini açıkladıkları ilk müzakere turunda geçen senaryoyu
detaylıca anlatmaya devam ediyoruz. Yine de bu basit raporu açıklamak için
gelecek evrelerde (ikinci tur 2006 Şubatında gerçekleşmiştir) keşiflere
süreklilik kazandırmak adına iki tarafında derinlemesine irdelendiği çeşitli
toplantı günlerinden bahsetmek gerekir.
Kolombiya Hükümeti cephesinde Barış Yüksek Temsilciliği’nin
muhatabı olarak Luis Carlos Restrepo yer aldı, ELN cephesinde bahsi geçen
gerilla sözcüsü Pacho Galán ve Merkez Komite’nin (cOce) üyesi Antonio García
görev aldı. Kentin kenar mahallesinde, güvenli ve insanların nadiren
kullandığı, bu yüzden bu tip bir etkinliği gerçekleştirmek için ideal bir
yerde, diplomatik bir bölgede yer alan büyük bir bina olan Otel Palco’nun
çatısı altında birçok kez bir araya geldiler. Kolombiya Hükümeti tarafından
izin verilen ELN’yle buluşma noktası ve ELN sözcüsüyle konuşmak ve ona farklı
sosyal kesimler hakkındaki kaygılarını iletmek için toplumun çeşitli
zümrelerinden yüzlerce temsilcinin gelip gittiği bir yer olan Medellin Barış
Yuvası’nın yapımına aylarca destek vermiş beş garantör tarafından temsil edilen
sivil halk delegelere eşlik etmiştir. Oteldeki toplantıların bazılarında
beraberinde gelen üç ülkenin temsilcileri sahne almıştır: İspanya, Norveç ve
İsviçre’nin diplomatları görüşmelerin sorunsuz gitmesi için bilgi ve
becerilerini paylaşmıştır. Bu diplomatların danışmanlardan oluşan ekipleri
vardı. Küba, kendi adına, ev sahibi ülke olarak hareket etti ve bu sıfatla
toplantının sorunsuz ilerlemesi için gerekli tüm lojistik altyapıyı sağladı ve
topraklarını açtı. Böylece ELN heyeti, bir bahçesi ve ziyaretçi kabul
edebilecekleri bir salonla bu amaç için donatılmış bir evde kaldı. Dost
ülkelerin elçilikleri, müzakere taraflarının rahat ve gayri resmi bir ortamda
konuşabilecekleri davetler verilmesi için kendi yerlerini (salon ve bahçeler)
tahsis etti. Böylece müzakere masasında görüşülenler, resmi müzakerenin
baskısından ve basından uzak bu yerlerde değerlendirilebiliyor ya da bunlara
eklemeler yapılabiliyordu. Otelde, katılımcılar arasında daimi bir diyalogun
gerçekleşmesi için evrensel bir plandan (otel, elçilikler, ELN evi) çağrı
yapılıyormuşçasına iştirakçiler arasında, tabi ki gayri resmi, toplantıların ve
görüşmelerin yapılması için tüm yerlerden (basın odaları, bahçeler, havuz,
odalar, restoranlar) yararlanılabiliyordu.
“Tıkanan süreçler . Batı sahra vakası.
Taraflar zamanla sabit bir konumda kalmak istediklerinden
bir zamanlar silahlı çatışmaların yaşandığı çözülmemiş anlaşmazlıkların
bazıları hiç ilerlemez, bu, anlaşmazlığın çözümü için resmi bir mekanizma
olmasına karşın çözüme ulaşmayı zorlaştırmaktadır. Tıkanan bu süreçlerle
ilgili eğitici bir vaka da Batı Sahra’nınkidir.
Aslında, 1991 yılından beri Birleşmiş Milletleri formüle
ettiği bir “iyileştirme planı olmasına karşın, taraflar, Fas ve Polisario
cephesi, bunun nasıl uygulanacağını bilmiyordu, ne de alternatif bir yol
arıyorlardı. Bahsi geçen iyileştirme planı, sömürge döneminden beri mevcut
seçmen listesinde yer alan Sahravi halkının özerkliğiyle ilgili bir referandum
düzenlenmesini ön görüyordu. Bununla birlikte Fas, bağımsızlığın bir seçenek
olarak göz önüne alınacağı bir referandumun yapılmasına karşı çıkarken, olası
seçmenlerin sayısını arttırarak sözü edilen listenin önüne pek çok engel
çıkardı. 2003 yılında BM Genel Sekreterlik özel temsilcisi, üç aşamada
gerçekleşmesi öngörülen 2. Baker Planını ortaya koydu. İlk aşamada, savaş
tutsakları serbest bırakılacak, tüm ordular terhis edilecek ve ikinci aşamada
bayrak, para birimi, gümrük, posta, telekomünikasyon, dış ilişkiler, milli
güvenlik ve savunmayla ilgili olanların dışında geniş yetkilere sahip Batı
Sahra Merci, Yasama ve Yürütme Meclisi Başkanı’nın seçileceği seçim
kampanyalarının düzenlenecekti üçüncü aşamada, dört ya da beş yıl sonra, 1991
yılının İyileştirme Planı’nın ya da Fas’ın sunduğu otonomi anlaşmasının
oylanacağı, 1991’de hazırlanmış seçim listesinde görünen, UnHcr’nin (BM
Mülteciler Yüksek komiserliği) 2001’in ekim ayındaki yurda geri dönecek
kişilerle ilgili listede yer alan ya da 1999’un sonundan beri Batı Sahra’da
sürekli ikamet eden reşit kişilerin oy verme hakkına sahip olacağı, BM
tarafından organize edilen bir referandum yapılacaktı. Polisario cephesi bu
planın şartlarını kabul etmesine rağmen, durumun onların çıkarlarına uygun
görünmesine karşın hiçbir şey elde edememekten korkan Fas Hükümeti tarafından
reddedildi.
Gelişimin kaydedildiği müzakere turları ya da iki taraf için
de makul bir çözüm bulmak adına tarafları müzakere etmeye davet eden Güvenlik Konseyi’nin
çözüm turları sırasında sık sık istişarede bulunulmasına karşın, o andan
itibaren BM Genel Sekreterlik özel temsilcileri, tarafların tutumlarını
değiştirmeyi başaramadı. Bir taraftan Güvenlik konseyi, bahsi geçen konseydeki
güçler dengesi ve Fransa’nın sıkı bir şekilde sürdürdüğü engellemeler yüzünden
mümkün gözükmeyen barışı uygulama konusunda bir çözüm ortaya koyamamış gibi
gözükürken, diğer taraftan Güvenlik Konseyi’nin tarafların tutumlarından
vazgeçmesini sağlayacak yeterli nüfuzu da bulunmamaktaydı. Bununla birlikte
çözüm büyük olasılıkla, tarihte bu gibi tutumlarda ele alınandan farklı bir
uzlaşma formülü bulmaktan geçiyor. Bu uzlaşma formülü, Fas’ın bir referandum
yapmaktan vazgeçmesi ve sözü edilen referandumun yapılmadığı bu dönemde ki bu
referandumdaki asıl sorun bahsi geçen özerkliğin pekiştirilmesine ve mevcut
tıkanıklığa bir alternatif üretilmesine zaman tanıyacak mevcut özerk statünün
kabul edilip edilmeyeceğiydi, Polisario Cephesi’nin yürürlükte olan ara aşamayı
kabul etmesi olarak düşünülebilir. Bu, ilkinden özerkliğin aleyhinde bir sonuç
çıkması durumda Güvenlik Konseyi’nin ikinci bir referandum yapmaya karar
vermesine engel olmayacaktır.
Sürece başlamak için gerekli şartlar
Yukarda belirtildiği gibi pek çok süreçte, özellikle en
köklü olanlarda, ilk müzakerelere başlamak yıllar almıştır. Bununla birlikte
müzakereler bir kez başladığında bunları açık tutmaya çalışmak için çok fazla
zaman ayrılması olağandır. Örnek olarak, 20072 yılındaki bir istatistik Yeni
Halk Ordusu’nun politik kolu, nDF’nin, askeri ömrünün %31,3’ünü müzakere
etmeye ayırdığını yansıtmaktaydı ve müzakere etmeye başladıklarından beri bahsi
geçen amaç uğruna bu oran %60’a çıkmıştır. Silahlı anlaşmazlığın kısa süre önce
sona erdiği Sudan’ın güneyinde SPla gerillaları tarihinin %24,6’sını müzakere
etmeye adamıştır. Kolombiya’da diğer Kolombiyalı gerilla grubu, ELN, zamanının
sadece %8,5’ini buna ayırmışken (Tamil gerillaları, ltte vakasında %3,3’tü),
Farc vakasında bu yüzde %22,8’lerdedir.
Her halükarda belli bir süreliğine, daha sonra yarıda
kesilseler de, barış sürecine başlamak için yeterli optimum koşulların mevcut
olduğunu göz önüne aldığımızı vurgulamak önemlidir. Bu koşullar nelerdir? Temelde
on tanedirler. Evvela muhatapların siyasi olarak siyasi olarak zımnen
tanınması gerekmektedir, bununla birlikte, barok tarzında, diplomatik, tefrit
tarzda ve geçmişteki tartışmaları konu alabilse de, açık olması tercih edilir.
Bu tanınma arabulucular ya da söz konusu silahlı grubun temsilcileri yoluyla
sağlanabilir. Dahası, müzakereler delegeler için üzerinde anlaşmaya varılacak
şeyin yerine getirilmesi konusunda teminatın yanı sıra mutlak güvenlik
sağlamalıdır. Dördüncüsü, meta-anlaşmazlık, yani yaklaşımlardaki farklılığı
oluşturan şeyin özü hakkında anlaşmaya varılması gerekmektedir ama en azından
müşterek bir şekilde sorun olarak gördüğümüz şeyin tanınması ve buna müzakere
masasında yer ve zaman ayrılması gerekmektedir.
Bir barış sürecine başlamak için gerekli 10 minimum koşul
1.
Muhatapların tanınması
2.
Güvenlik
3.
Teminatlar
4.
Meta-anlaşmazlık üzerinde anlaşma
5.
Bir şeylerden vazgeçmeye hazır bulunma
6.
Bir şey oluşturma isteği
7.
Bir şey kazanma ihtimali
8.
Nasıl açıklanacağını bilmek
9.
Kolaylık sağlamak
10.
Halka söz hakkı vermek
Beşinci koşul, cömertliği ve müzakere masasına oturma
isteğini belli edecek, diğer taraf için anlamlı olacak bir şeylerden vazgeçmeye
hazır bulunmaktır. Altıncısı barış sürecine başlamanın, yeni bir şeyin
oluşumunda yer almayı sağlayacağına güvence vermektir. Yedinci koşul, barış
sürecinin başlamasıyla (kendi ve başkaları adına) bir şey kazanma (ya da
kaybetme) olasılığının fazla olduğuna güvence vermektir ki bu sürece olan
güveni arttıracaktır. Sekizinci, kendileri için olduğu kadar dışarıdan gelenler
içinde aşağılama ya da yenilgi anlamı değil, tam destek, cömertlik ve yapıcılık
içeren bir sürece başlandığının nasıl anlatılacağının bilinmesini gerekliliğiyle
ilgilidir ki bu da iletişim ve ideolojik yorumun hâkim olması anlamına gelir. Eğer
dışarıdan kolaylık sağlanıyorsa, bunların karşılıklı olarak kabul edilir ve
bunlara tamamen güvenmek gerekir. Son olarak onuncu koşul dikey boyut, yani son
sözün halka verilmesiyle ilgili olandır. Pek çok durumda onlar adına konuşulur
ama onların fikri asla alınmaz. Gerçek bir barış süreci, asli konuların en alt
tabakadan başlayarak yorumlanması için halkın kendisini ifade edeceği kanallar
ortaya koymalı.
2003 yılındaki üç barış sürecinin, daha belirgin olarak Endonezya
(Açe bölgesi), İsrail-Filistin ve Nepal barış süreçlerinin durumuyla ilgili
çekilen röntgen bizlere o zaman yaşanan üç başarısızlığın sebeplerini gösterir
ve aşağıdaki soruyu muallâkta bırakır: neler olup bittiğini anlamadan, süreç
içerisinde güvenlik ve güven oluşturmadan, gerçekten ne istendiğini bilmeden ve
tarafların her biri hakkındaki zaruri elementleri ya da tüm bu kişilerin
verdiği zararı anlamadan barış sağlanabilir mi? aslında, 2005’te tatmin edici
bir şekilde sonuçlanan Açe vakasında, 2003’te başarısızlığa götüren nedenler
emniyetsizlik, güvensizlik, müzakerede sonuçlanmayan siyasi uyuşmazlıklar
(elzem talepler), anlaşmaların hatalı yorumlanması ve uzlaştırıcı süreçle
ilgili sorunlardı. İsrail ve Filistin arasındaki müzakerelerle ilgili vakada
başarısızlığın nedenleri şiddet kültürü (derin kültür), etki-tepki dinamiği
(hemen şiddetle karşılık verme ihtiyacı), emniyetsizlik, güvensizlik,
müzakerede sonuçlanmayan siyasi uyuşmazlıklar, (verilebilecek zararın sembolik
simetrisi de olsa) askeri güçteki asimetri ve (Birleşik Devletler ve Diplomatik
Dörtlünün rolleri arasındaki karmaşa yüzünden) uzlaştırıcı sürecin
anlaşılmamasıydı. 2006 yılında barış anlaşmasının yapıldığı Nepal vakasında, 2003
senesindeki başarısızlık, emniyetsizlik, güvensizlik, elzem taleplerdeki
uyuşmazlık ve uluslararası desteğin eksiklik yüzünden yaşanmış olabilir.
Eldeki bu on şartla birlikte uygun olan şey, verilen bir senaryo
da hangi koşulların başarısız olacağını sorgulamaktır.
Bu yüzde, birkaç örneğe yer vermek adına kendimize Kolombiya’da,
Irak’ta, Bask Bölgesi’nde, Gürcistan’da ve Çeçenistan’da hangi koşulların eksik
olduğunu sorarsak, belirli bir yerdeki, mevcut boşlukları kapatmak için izlenecek
stratejileri tasarlanmasını sağlayacak eksik olan birincil öğeleri
yakalayabiliriz.
Barış süreçlerindeki mutat tehlikeler
Son yıllardaki barış süreçlerinin gelişimini gözleyerek en
mutat risk faktörleri hakkında bir fikir edinebiliriz. Çoğunlukla bir barış
sürecine başlamayı zorlaştıran ya da normal gidişatına ket vuran özellikler
sergilerler. En mutat risk faktörlerinden bazıları, aktörlerin tam olarak ikna
olmayışıdır. Açıkçası, taraflardan biri müzakereye başlamaya tam olarak ikna
olmadan bir gün yarıda kesilecek olan bir müzakereye başlanabilir, ama bu durum
hemen fark edilecek ve diğer taraf o tarafı samimiyetsizlikle ve tamamen
stratejik nedenlerden ötürü kasten böyle davranmakla suçlayacağından müzakere
tehlikeye atılacaktır. Bu yüzden taraflar tamamen ikna olana kadar, bu müzakere
zamanının geldiğini gösterir, sürece başlamamak daha iyidir.
İkinci bir risk faktörü de, nasıl olursa olsun, dış
yardımları ciddiye almamak ya da onları hiçe saymaktır. Genelde
arabuluculukların, garantörlerin, teyit eden kişilerin ya da dış teşviklerin
desteğine ihtiyaç duyulur ve bu yardımları es geçmek tavsiye edilmez. Bu yüzden
bu dış yardımlardan fayda sağlamak için, yabancı birimlerin eline düşmemek gibi
yanlış bahaneler ve kendine yeterlilik tutumlarından kaçınarak açık fikirli
olunmalıdır. Bu dışa açılım hiçbir koşulda arabuluculuğun zorla kabulüne
karşılık gelmez, bu yapılacak başka bir hata olacaktır. Bu durumda hayal
kırıklığı ve reddin ortaya çıkması uzun sürmeyeceğinden, arabuluculuk gönüllü
olarak ve isteyerek yapılmalı, asla zorla dayatılmamalıdır.
Bir diğer mutat risk, mantıksız beklentiler içine girmektir.
Bir barış süreci belirsizlikler ve sorunlarla doludur ve başarısız sonuç ve
geçici aksaklık olasılığı çok yüksektir. Bu yüzden ilk sıkıntı karşısında hayal
kırıklığına neden olacağından yanlış beklentiler içine girmek iyi değildir.
Daha akıllıca olanı, sürecin özündeki zorlukların farkında olmak ve bu
zorlukları aşmak için gerekli gereçleri temin etmektir.
Süreçlerin büyük bölümünde karşılaşılacak bir risk de anlaşmazlıkların
ve müzakereye katılan gruplar arasında bölünmelerin ortaya çıkmasıdır. Bunun
sebebi, anlaşmazlık ve savaş ekonomisine uyum sağlamış, silahlı çatışmanın
ortaya çıkmasından karşılaştırmalı üstünlük sağlayan ve bu yüzden bunun
sonlandırılmasına karşı düşmanca bir tutum takınan kesimlerin oluşudur. Süreci
sabote eden kişilere dönüşürler ve yeni şiddet dalgaları yaratmaktan
çekinmezler. Bu “yağmacıların eylemleriyle başa çıkmak, müzakere yollarının
açık tutulmasına yardım eden kişilerin en önemli görevlerinden biridir.
Benzer şekilde süreç sırasında karara bağlanmış bir
ateşkesin nasıl bozulduğunu gözlemlemek olağandır, korku doğurur ve müzakereyi
bozmak için bahane verir. Bu bağlamda çoğu defa, anlaşmayı bozmanın daha kolay
olduğu hesaba katılarak, bir ateşkes anlaşmasının olmasını önkoşul olarak öne
sürmekten mi yoksa bunu talep etmekten mi vazgeçmenin daha iyi olacağı ikilemi
ortaya çıkar. Açıkçası olabildiğince az şiddet içerecek şekilde müzakere etmek
iyidir ve eğer bir ateşkes anlaşması olursa bu daha iyi, ama bu her zaman
mümkün değildir, bu yüzden ateşkesin ihlal edildiği muhtemel durumlarda
müzakerelere devamı dikkatle sürdürülmelidir.
Bir barış sürecinde en uygun olan çok az aktörle görüşme
yapmaktır, fakat bu her zaman olası değildir ve zaman zaman pek çok kişiyle
müzakere etmek gerekir. Genellikle müzakereden çıkar sağlamak isteyen ve silah
kullanarak da olsa iktidardan pay elde etmeyi arzulayan kişilerin olması
dolayısıyla, bazen bir aktör müzakereye başladığında gruplara ayrılır. Darfur
anlaşmazlığı bunun bir örneğidir. 2003’ün başlarında müzakere başladığında
sadece iki grup, JeM (adalet ve eşitlik Hareketi) ve Sla vardı. Altı yıl sonra
Sla bir düzineden fazla gruba ayrılmıştı, bu bir araya gelinmesi ya da en
azından ortak bir tutum sergilenmesi için bir dizi müzakerenin daha yapılmasına
neden oldu. Şiddet yanlısı aktörlerin sayısı arttıkça, bir anlaşmaya varmak
daha karmaşık ve daha zor bir hal alır. Bununla birlikte yıkıcı potansiyelini
ve süreci boykot etme potansiyelini gösteren hiç kimsenin müzakere dışında
bırakılmamasını sağlamak önemlidir. Bu yüzden, örnek olarak, Filistin vakasında
Hamas’ın (İslami Direniş Hareketi), (el aksa şehitleri Tugayı’yla beraber) el
Fetih’in yanı sıra (Filistin Ulusal kurtuluş Hareketi) silahlı bir kolu
(İzzeddin el kassam tugayları) vardır. Filistin İslami cihat Örgütü’yle
birlikte, bu gruplar barış anlaşmasının dışında kalabilir mi? Bir müzakere
sürecindeki kaçınılmaz muhataplar değiller midir?
İster bölgedeki silah ticaretinden, isterse komşu ülkelere
göç etmek zorunda kalmış kişilerden ötürü olsun, iç anlaşmazlıkların bölgesel
bir boyuta sahip olduğunu varsayarsak, anlaşmazlıkta yer almaları ve düşman
konumunda kalmaları olağandır. Bu, süreçteki risklerden bir diğeridir. Son
olarak şunu belirtmek gerekir ki, güncel anlaşmazlıklarda ve özellikle Afrika
kıtasında anlaşmazlığın devamına bağlı olan muazzam boyutta ekonomik çıkarlar
söz konusudur. Bir toprağın belli bölgelerinde savaş ekonomisinin gelişimi bir
barış anlaşmasının imzalanmasının aleyhinde yer alan bazı çıkarlar oluşturur ve
ahşap, elmas, petrol, kotlan yada diğer mineraller sömürüldüğünden
anlaşmazlığın uzunluğu kolaylıkla rant sağlanmasına izin verir. Bu bağlamda
barış sağlanması, savaşın devamından daha büyük bir teşvik edici olduğundan bir
ekonomik strateji oluşturmak elzemdir.
Barış süreçlerindeki mutat riskler
Aktörlerin tam olarak ikna edilememesi Dış desteğin
eksikliği Dayatıla arabuluculuk aşırı beklentiler Görüş ayrılıkları ve şiddet
oluşumu ateşkesin ihlali çok sayıda silahlı aktörün varlığı Düşman komşuların
varlığı anlaşmazlığın devamına bağlı ekonomik çıkarlar
İki tanesinde (Endonezya ve Nepal) 2005 yılında barış
anlaşması yapılmasına karşın 2003 yılında krizin yaşandığı üç süreci örnek
açısından ele alarak, süreçteki krizi açıklayan yinelenen bir dizi gerekçeyi
gözlemledik ve bunlar aşağıdaki sonucu genel hususları hazırlamamızı sağladı:
neler olup bittiğini anlamadan, süreç içerisinde güvenlik ve güven
oluşturmadan, gerçekten ne istendiğini bilmeden ve tarafların her biri
hakkındaki zaruri elementleri ya da tüm bu kişilerin verdiği zararı anlamadan
barış sağlanabilir mi?
Süreçlerden çıkarılacak dersler
Stellenbosch üniversitesi, Tel Aviv üniversitesi, Ben Gurion
üniversitesi, Bask Bölgesi üniversitesi ve Kolombiya Siyasi alternatifler
Merkezi’nde çalışan akademisyenlerle beraber ıncOre tarafından yürütülen “şiddeti
terk etmek adlı bir projeye göre, beş barış süreciyle (Güney Afrika, kuzey
İrlanda, İsrail-Filistin, Bask Bölgesi ve Sri Lanka) ilgili bu çalışma kaynak
alınarak çeşitli değişkenlerin etkileşimi ve bunların etkileri
çözümlenebilmektedir. Bu etkiler altı ana başlığa ayrılmıştır:
1) şiddet ve güvenlik konuları 2) ekonomik faktörler 3)
Yabancı aktörlerin rolü 4) Popüler yanıtlar 5) Semboller ve ritüeller 6)
Siyasal ve anayasal düzenlemelere yönelik ilerlemeler
Şiddet ve güvenlik konularında, aynı projeyi hazırlayanlara
göre, savaş boyunca insanlar şiddeti rutin hale gelmiş sosyal bir fenomen
olarak kanıksadıklarından çalışma konusu olan toplumdaki şiddet kültürünün
ağırlığı hesaplanmalıdır. Bununla birlikte barış anlaşmasının imzalanmasıyla
suç, silahların varlığının devamına bağlı olarak artmaya devam edebilir (Güney Afrika,
Guatemala ve el Salvador’daki durum budur).4 şiddet döneminde
türeyen askeri teçhizatı dağıtmaya yönelik şüpheler ve zorluklar da buna ilave
edilebilir ve eğer bu teçhizatlar dağıtılırsa, yeterli iş imkanı bulunmaması
yüzünden terhis sürecinin tamamlanamama riski oluşur, böylece bazı unsurların
barış sürecini boykot etmeye çalışma ihtimali doğar. Bazı durumlarda korkunun,
müzakere halindeki bazı grupların disiplinsiz üyeleri tarafından şiddet
eylemlerinin gerçekleştirilmesine yol açtığı gözlemlenmiştir. Her halükarda,
daha önce bahsedildiği gibi, sürecin dışında kalmış, sürecin başarısızlığı için
ellerinden gelen her şeyi yapacak aktörlerin, bozguncuların (“yağmacılar )
ortaya çıkması olağandır.
Ekonomik faktörlere gelince, barış süreçleri, maalesef,
“barıştan kar değil “barıştan zarar edilmesine sebep olur. Anlaşmazlık
sırasında sebep olunan yıkım, nadiren yeni yatırım vaatleriyle telafi edilir,
bu da huzursuzluğa ve protestolara yol açar. Birçok durumda savaşın, ülke
ekonomisine çok pahalıya mal olduğu unutulmamalıdır. 1999’da Sri Lanka’da savaşın
bedeli 723 milyon dolar, bütçeden %13 daha fazlaydı ve 2002 yılında savaş Liberya’da
gayri safi yurtiçi hasılanın %30’unu tüketmişti. Bununla beraber, olumlu bir
unsur olarak, tüccarlar ve ticaret sektörleri barışın desteklenmesinde çok
aktif bir rol oynayabilir. Bu, kuzey İrlanda, Güney Afrika ve Somali’de
gerçekleşen durumdur.
Yabancı aktörlerin rolü, anlaşmazlığa bir çözüm bulmak adına
olumlu ya da olumsuz etkiye sahip olabilir. Eğer bir komşu ülke, çıkarlarının
tehlikeye gireceğini hissederse, sürecin gelişimini etkilemek adına
anlaşmazlığa müdahale etmeye çalışabilir. Aynı şekilde, arabulucu gibi davranan
diasporalar muhalif tarafların ikisini de finanse edebilir. Aktörlerin yanı
sıra dinamikleri değiştirmeye yardım edebilecek dış faktörler de vardır.
Örneğin, Soğuk Savaş’ın ve komünizm korkusunun sona ermesi Güney Afrika sürecine
yardımcı olmuştur. 1987’de Sri Lanka Hükümeti, bu iki ülkedeki Tamil
diasporalarının arabulucular üzerinde çok fazla etkili olmasından korktuğundan
kanada ve Norveç’in arabuluculuk önerilerini geri çevirmiştir. Buna karşın, ABD’deki
İrlandalılar cemiyeti, IRA’yı (İrlanda cumhuriyet Ordusu) ateşkes yapmaya ikna
etmede olumlu bir rol oynamıştır. 1996’da, Uganda’daki anlaşmazlıkta, Acholi
halkının barıştırılması için girişimlerde bulunan ve gruplar arası iletişim ağı
kuran İngiliz diasporası içindeki Ugandalılar tarafından Kacoke Madit örgütü
kurulmuştur. Komşu ülkeler genelde teklifler sunarak ya da müzakere için yer
önererek anlaşmazlığın çözülmesine yardımcı olmaya çalışır. Açıklamak
gerekirse, örneğin, Tanzanya’nın Burundi’ye, Gabon’un Kongo’ya, Çin’in kuzey Kore’ye,
Malezya’nın Filipinlere, Mısır’ın İsrail’e ya da Kenya’nın Somali ve Sudan’a
yardımı bu şekildedir.
Dördüncü faktör popüler yanıtlar olacaktır. kamuoyunu harekete
geçirmede başarı ya da başarısızlık ve sivil toplum gücü, bunu elde etmek için
yıllarca geç kalınmış bile olsa, barışçıl bir çözüm bulmak adına önemli
faktörlerdir. Son derece popüler olan belli göstergeler “fırsat pencereleri
olabilirler (1992’de 28 Güney Afrikalı eylemcinin katledilmesi, İrlanda’da
Omagh’da gerçekleşen bombalı saldırı, Kolombiya’daki Halk Fermanı vb. gibi),
ama bunlar belirleyici unsurlar değil, sadece siyasi süreçte ve yeni kararlar
alınmasında az çok etkisi olacak geçiş dönemleridir.
Semboller ve ritüellere gelirsek, bu çalışma şunu teyit etti
ki etnik anlaşmazlıklarda sembolik ifadeler (bayraklar, türküler, kültürel
bağlantılar) süratle benimsenmekte, dini ve dilsel unsurlar geri
kazanılmaktadır. Uzlaşmayı kolaylaştırmaktan ziyade zorlaştırmak için
kullanılmaları olağandır. Bunun bir örneği, kuzey İrlanda’da turuncu Düzenin
yaptığı yürüyüşlerdir. Bununla birlikte, semboller uzlaşma lehine akıllıca
kullanılabilir. Örneğin Mandela, Güney Afrika’da beyazların egemen olduğu bir spora,
rugby Dünya kupası Finali’ne katıldığı ve Springbok kulübünün formasını giydiği
zamanki gibi bazı sembolik jestleri başarıyla kullanmıştır. Olumlu sembolik
jestler, hayal gücü ve alicenaplıkla karşı tarafı şaşırtmayı başaran ve şüphe
ve kuşku içeren tavırları azaltan davranışlardır. Sadece lütufkârlık ya da hor
görme belirtisi içermediklerinde ve onlarla siyasal bir avantaj elde etmeye
çalışılmadığında faydalı olurlar.
Son olarak, siyasal ya da anayasal bir düzenlemeye yönelik
ilerlemelere gelecek olursak, taraflar arasında başlangıç aşamasındaki şüpheyi
kaldırmak ve sürece başlamak ve diyalog yoluyla devam etmek için önkoşulların
konulup konulmayacağının karara bağlanması önemlidir. Daha önce de
belirttiğimiz gibi bir barış anlaşması, anlaşma hükümlerini sınırlamamalıdır. Üzerinde
karara varılan şey, genellikle ülkeyi ya da toplumu kötü etkileyen somut
problemleri çözmeye yönelik anlaşmalar ya da yeni seçimlerle beraber halkın
önüne serilerek meşrulaştırılmalıdır.
Yol haritaları
Daha önce bahsedildiği üzere taraflar, bir barış sürecinin
ilk aşamalarında, genellikle müzakere öncesi evrede, yapılacaklar hakkında,
öngörülen bazı değişikliklerin hesaba katılmasını sağlayacak değişkenlerle
birlikte ardışık bir düzende atılacak adımların belirlendiği bir çalışma şeması
üzerinde anlaşma sağlar. Bu şemaya “yol haritası denir ve yapılması gerekenler
üzerine zihinsel bir haritanın olması adına çok kullanışlıdır. Bir yol
haritası, gündemle ilgili ayrıntıların tanımlandığı bir örtük belge değildir. Şuan
sözü edilen gündem, daha sonraki bir zamanda özenle hazırlanır ve tartışmanın
asli konularını içerir. Diğer taraftan yol haritasında atılacak bu adımlar,
kimin neyi ne şekilde yapacağını tanımlar. Bu kadar. Yol gösteren bir rehberdir
ve süreç içerisinde ortaya çıkan pek çok sorunu çözüme kavuşturmaz ama bu
sorunlardan kaçınmaya yardımcı olur.
Örneğin Kolombiya vakasında Birleşmiş Milletler kalkınma
Programı. 2003 yılında bu ülkedeki iki gerilla birliği için geçerli olan, o
zamana yönelik bir yol haritasının gösterildiği “callejón con salida (çıkar
Yol) başlıklı bir rapor kaleme aldı. Şema üç aşamadan oluşuyordu (açık diyalog,
müzakere ve müzakere edilmiş çıkış). Birincisinde, açık diyalogun müdahalelere
karşı korunacağı ve üçüncü şahıslardan yardım alınacağı belirtiliyordu. Ayrıca
geçmişte yaşananlardan ders çıkarılacağı ve kısa ömürlü hükümetlere ait değil,
devlet politikası olarak bir barış stratejisinin özenle hazırlanacağı da
belirtiliyordu. Müzakere evresi hakkında ise eğer mümkünse, bir örnek olacağı,
yani, önceliği olan üç konuyu, söylemek gerekirse, uluslararası düzey,
gerillaların sosyal temeli ve reformları içeren (2000 yılında caguan’daki
görüşmelerde izlenenden farklı) küçük bir gündemle birlikte aceleye
getirilmeden yapılacak bir müzakerenin sahneye konulacağı da belirtilmekteydi. Aynı
şekilde Avrupa ülkelerinden kolaylık ve BM’den koordinasyon sağlanabileceği de
belirtiliyordu. Son olarak, müzakere edilen çıkış Birleşik Devletlerin onayını
alacak, Devlet tarafından gerçek imtiyazlar tanınacak ve bir referandum
yapılmasına karar verilecekti. Görüleceği gibi, yol haritası müzakerede
ayrıntılı bir şekilde verilen konularda ilerleme sağlamaz, sadece içinden
geçilmesi gereken bir yapıdır.
Barış sürecinin aktörleri: kim ne yapar?
Başta belirttiğimiz gibi, daha sürecin ilk dakikalarından
itibaren ya da daha ileri evrelerde topluma söz hakkı verilmesini sağlayan
katılımcı yapılar oluşturmada toplumun başrolü üstlendiği, Guatemala ya da
Güney Afrika’nınki gibi, barış süreci modelleri vardır. Diğer modellerde
mikrofon, asıl aktörlere (Hükümet ve silahlı gruplar) ve süreci kolaylaştıracak
bir grup oluşturan olası refakatçilere verilmiştir. Her vakada katılımcı ya da
seçkinci süreçler bulunduğundan, bir süreç içerisinde farklı rollere sahip pek
çok aktör yer alır.
Seçkinci model-Katılımcı model
de bir barış süreci içerisinde görebileceğimiz aktör
türlerini bir piramitte gösterirsek, tepe noktada resmi aktörler ve
kolaylaştırıcılarla karşılaşıldığını görürüz. Bunlar en göze çarpan
aktörlerdir, eğer süreç başarılı bir şekilde ilerlerse bu kişilere medyada
rastlayabiliriz ve bu kişiler barış anlaşmasının son karesinde
görünmektedirler. Burada, sadece gündeminde anlaşmazlığa yer verilen
vakalarda, Birleşmiş Milletler Güvenlik konseyi de boy gösterir.
Piramidin daha aşağısında yer alan ikinci kademede, sürece
eşlik eden ülkeler, (siyasi, ekonomik ve bazen, onay verilirse, askeri alanda)
diplomatik yardımlar, medya, müdahil olan kiliseler, BM kuruluşları, destek
birimleri, anlaşmazlıklarda arabuluculuk ve çözüm konusunda uzmanlaşmış
merkezler vb. gibi aktörlerin boy gösterdiği bir orta alana rastlamaktayız. Bu
alanda İnsani Diyalog Merkezi, carter Merkezi, St. Giles cemiyeti vb. yer
alacaktır.
Piramidin temelinde, sürecin tamamına destek veren sivil
toplum örgütleri, toplumsal hareketler ve halk örgütlenmeleriyle
karşılaşmaktayız.
Başka bir açıdan, süreçteki farklı evreler göz önüne
alındığında, müzakere öncesi evrede daha aktif bir rol oynayan paralel
diplomasiye karşın, sivil toplumun barış süreçlerine en yaygın katılım düzeyinin,
önleyici tedbir ve anlaşma sonrası ya da uygulamaya ilişkin ilk ve son evrelere
karşılık geldiğini görmekteyiz. Diğer taraftan resmi diplomasi, esas
itibariyle her evrede etkinlik göstermektedir.
Süreçlerin son aşaması: anlaşmazlık sonrası ve barış antlaşmalarının
hayata geçirilmesi
Bir barış sürecinin gerçek anlamda bir anlaşmanın
imzalanmasıyla başladığını söyleyenler vardır. Sonra o kritik an gelir. Keşif
ve müzakere aşamaları geride bırakılır ve üzerinde anlaşma sağlanan konunun
hayata geçirileceği yeni bir evreye girilir. Eğer başarılı olunursa iyi bir
barış sürecinden bahsedebiliriz, eğer başarısız olunursa yeni şiddet
olaylarının ve adaletsizliğin ortaya çıkması ve anlaşmanın faziletleri
konusunda şüpheye düşülmesi pek muhtemeldir. Pek çok kişiye “Bunca sıkıntıya
değdi mi? diye sorulacaktır. Ne olursa olsun buna değmiştir çünkü silahlı
şiddete, kardeşlerin birbirine düşman olup karşı karşıya gelmelerine, savaşın
acımasızlığına son verilmiştir, ama barış sağlanamamıştır.
Silahlı yüzleşmenin sona ermesi, maddi manevi zarar görmüş
her şeyin yeniden inşasına olanak verir. Bundan sonra birkaç yıl boyunca,
aşağıdaki gündem içerisinde yer alan en az sekiz alanda çaba harcamamız gereken
savaş sonrası yeniden inşa konusundan söz edilir:
1 – Demokratikleşme sürecine destek
Devletin modernizasyonu Demokratik eğitim Güvenlik yapısında
reform Seçim süreçlerine destek Yargı sisteminin pekiştirilmesi Sivil topluma
destek Yurttaşlık eğitimi
2 – İnsan haklarının gözetimi
İnsan hakları eğitimi İnsan hakları temsilcilerinin desteği
Uzman kuruluşların ve mahkemelerin oluşumu Uluslararası İnsan Haklarının
yaygınlaşması
3 – Barış sürecinin pekiştirilmesi
Anlaşmaların teyit edilmesi Uzlaştırma ve diyalog
organlarına destek Barış komisyonlarının kurulması Hakikat Komisyonu’nun
kurulması
4 – Sivilleşme
Mayından arındırma Silahlı kuvvetlerin ve askeri bütçenin
düşürülmesi Savaşa katılan birliklerin ihracı eski muhariplerden kurulu bir
Silahlı kuvvetler oluşumu İnsan güvenliğine dair yeni konseptler
5 – Eski muhariplerin silahsızlandırılması, terhisi ve
yeniden entegrasyonu
Yer değişimi eğitim, sağlık ve gıda desteği Yetiştirme
üretici projelere destek küçük işletme ve ortaklıkların oluşumu aile eğitimi
6 – Mültecilerin ve sürgünlerin geri dönüşüne destek
Acil insani yardım Gıda yardımı Sağlık yardımı Yerleştirme
7 – Mağdurlara ve kurbanların ailelerine destek
8 – Tahrip olmuş bölgelerin ıslahı
Yeniden alt yapılandırma çalışmaları
Bir anlaşmanın altına imza atan istisnasız tüm ülkeler, çok
büyük bir dizi siyasi, ekonomik ve sosyal zorluklarla yüzleşmek zorundadır ve
ancak bu zorlukların aşılması durumunda, asıl anlaşmazlık konusunda gerçek bir
ilerlemeden söz edilebilir. Bu zorlukların ortaya çıkışına örnek oluşturan üç
vaka: bu üç ülkenin yüzleşmek zorunda kaldığı zorluk türlerini görmek için, her
biri ayrı zamanlarda, 2005, 2007 ve 2009’un başında imzalanan üç barış
anlaşmasıyla birlikte, Sudan’ın Güneyi, Fildişi Sahili (Fildişi kıyısı) ve
Burundi hakkında 2009’un sonlarında kısa bir inceleme yapıldı. Sonuç aşağıdaki
gibidir:
Sudan’ın güneyi: seçmen kütüğü, silah ticareti, petrol
gelirlerinin dağıtımı, insan hakları ihlalleri, istihbarat teşkilatlarının
reformunda gecikme, kabileler arası çatışma ve emniyetsizliğin artmasıyla
ilgili sorunlar.
Fildişi Sahili: seçimlerin ertelenmesi, asi birlikler arası
çatışma, doğal kaynakları kontrol mücadelesi, toprak kontrolü için yapılan
çekişmeler, toplumsal dokunun hassas oluşu, güvenlik güçleri tarafından aşırı
güç kullanımı, küçük çocuklara yönelik insan hakları ihlalleri, yurdundan
gönderilmiş kişiler hakkında bilgi eksikliği, topluluklar arası gerilim,
hükümet taraftarı milislerin silahsızlandırılmasında gecikme ve asilerin
entegrasyon sorunları.
Burundi: eski muhariplerin silahsızlandırılması ve terhisinde
gecikme, hafif silahların çoğalması, insan hakları ihlalleri, toprak mülkiyeti
için çıkan çatışmalar, seçim kanununa yönelik şüpheler ve muhalif kuvvetler
bünyesindeki bölünmeler.
Görüldüğü üzere, sorunlardan bazıları üç ülkede de ortaktır
ve diğer sorunlar, aylar hatta yıllar önce imzalanmış anlaşmaların uygulanmasında
gecikmeye yol açmıştır, buda bize bu anlaşmaları karşılamanın çok meşakkatli
olduğunu gösterir.
II – KARŞILAŞTIRMALI BARIŞ SÜRECİ
Bu bölüm on ülkede cereyan eden barış süreçlerini özetlemektedir:
el Salvador, Guatemala, kuzey İrlanda, Güney Afrika, Tacikistan, Sierra Leone,
Sudan’ın güneyi, Burundi, Endonezya (Açe) ve Nepal. Nepal’de dört yıldan kuzey
İrlanda’da 21 yıla kadar süren, 1984 (el Salvador) ve 2002 (Nepal) yılları
arasında girişilen süreçler yer almaktadır. Büyük çoğunluğunda arabuluculuk
yapılmıştır (Birleşmiş Milletler – 4 kez) ve esas isteklere gelince, dört
tanesi ülkenin demokratikleşmesi, üç tanesi siyasi iktidar ayrılığı ve üç
tanesi de otonomi üzerineydi. Geri kalan ülkelerde süreçler piramit şekline çok
daha uygun bir şekilde gerçekleşirken, iki süreçte (Guatemala ve Güney Afrika)
geniş toplumsal katılım gerçekleşmiştir. Anlaşmaların sonuçlanmasıyla, bazı
süreçlerde Güven komisyonlarının kurulmasına rağmen, tüm süreçlerde muharipler
için genel af çıkarılmıştır. Anlaşmazlık sırasında savaşta yer alan tüm muhalif
gruplar, barış anlaşmaları yoluyla ortaya çıkan yeni Hükümetlerde sorumluluk
almıştır.
Müzakereye oturma ve barış sürecine başlama sebepleri
farklıydı, ama her vakada savaş yorgunluğu ve halkın barış isteğini
belirleyiciydi. Tacikistan’ın yanı sıra el Salvador ve Guatemala’da da
diyaloglar lehine bölgesel kontekst (contadora Grubu) belirleyici olmuştur.
Guatemala’da başkanlık seçimleri siyasi görünümde bir değişiklik neden olarak
etkili olmuştur. Kuzey İrlanda ve Güney Afrika’da barışın sağlanması için
ekonomik gereksinim önemli olmuştur. Tacikistan ve Güney Afrika’da gerillaların
arkalarını sağlama almaktan vazgeçmesi etkili olmuştur. Dış baskı, Güney Afrika,
Sudan’ın güneyi ve Burundi’yi etkilemiştir. İnsani kriz, Sudan’ın güneyi ve Endonezya’da
(Açe) belirleyici olmuştur bahsedilen son ülkede bir doğal afet, tsunami, sürecin
başlamasını yol açmıştır. Son olarak Nepal’de monarşiye karşı yapılan halk
gösterileri kesin bir barış anlaşması yapılmasına neden olan müzakerelere
olanak sağlamıştır.
El Salvador süreci
1980’de FMln gerillalarının ülkedeki militarist ve baskıcı
Hükümetle karşılaşmasıyla, 75.000 kişinin ölümüyle sonuçlanan iç savaş
başladı. 1983’te Güvenlik konseyi, Güney Amerika’daki beş ülke tarafından bir
dizi istişarenin yapıldığı contadora Grubu’nun (Kolombiya, Meksika, Panama ve
Venezuela) barış lehine gerçekleştirdiği eylemlere desteğini açıkladığı bir
çözüm benimsedi. 1984 ve 1987 arasında, el Salvador başpiskoposu, monsenyör
Arturo Riveray Damas’ın arabuluculuk yaptığı Hükümet ve FMln delegeleri
arasında içeriği (sonuçsuz) keşif nitelikli diyalog olan ilk görüşmeler (dört
tane) gerçekleşti. Son görüşmede, Papa elçiliği turu, 1987 Ekiminde ateşkes
için bir yol bulma arzusunun ve contadora Grubu tarafından alınan kararlara
desteğin açıklandığı bir beyanat verildi. Bu, olgunluk ve tutumlarda esneklik
içeren bir aşamaydı. 1986 yılında, Amerikan Devletleri Örgütü (OaS) ve BM’nin
desteğiyle Destek Grubu’nun (Peru, Arjantin, Brezilya, Uruguay) bir araya
getirildiği Contadora Grubu’na ait çalışmanın derlendiği esquipulas sürecinin
üzerinde durulmalıdır. 1987 ve 1990 yılları arasında Güney Amerika ülkelerinin
başkanları müzakere edilen siyasi bir çıkış yolu sunmuştu.
Başkan cristiani ve FlMn’nin Meksika’da dile getirdiği talebe
istinaden 1989’un eylül ayında Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği’nin ilk
dostane girişimleri başladı. Genel Sekreterlik, özel temsilci olarak Perulu
diplomat Álvaro de Soto’yu görevlendirdi. Hükümet ve FlMn arasında Meksika’da
imzalanan anlaşmada, silahlı anlaşmazlığa bir son vermek amacıyla bir diyalog
sürecinin yürürlüğe konmasına karar verildi. Bununla beraber kasım ayında FMln,
gücünü göstermek için Silahlı kuvvetlerle sınırlı genel bir saldırı düzenledi,
böylece iki taraf da askeri düzeyde eşit bir konumda bulundukları sonucuna
varacaktı.
1990’ın nisan ayında Cenevre’de, genel sekreterin huzurunda
ve Birleşmiş Milletler tarafından desteklenen, müzakere sürecinde izlenecek bir
takım kuralları belirleyen bir anlaşmanın imzalandığı ve siyasi ve müzakere
edilmiş bir çözüm sağlamak için iki tarafın da isteğinin pekiştirildiği diyalog
içerikli bir toplantı gerçekleşti. Siyasi yollarla silahlı anlaşmazlığı
sonlandırmak, ülkenin demokratikleşmesini teşvik etmek, insan haklarına
sınırsız bir saygı gösterileceğini garanti etmek ve el Salvador toplumunu
yeniden bir araya getirmek hedef olarak alınmıştı. Aynı yılın mayıs ayında Karakas’ta,
müzakerelerin genel gündeminin ve takvimin şekillendirildiği bir toplantı
yapıldı. Süreç iki evreye ayrılmıştı: birincisinde, silahlı yüzleşmenin sona
ermesini sağlayacak alanlarda siyasi anlaşmalar yapılacaktı ikincisinde
FlMn’nin, ülkedeki sivil, kurumsal ve siyasi hayata yeniden entegrasyonu için
teminatlar verilecek ve gerekli koşullar oluşturulacaktı. Temmuz ayında, iki
tarafın da insan haklarına saygı gösterme vaadinde bulunduğu ve ateşkes
yapılmadan önce BM’nin (daha sonra OnUSal – BM el Salvador Gözlemci Misyonu)
onayına yönelik bir misyonun yerine getirilmesinin öngörüldüğü San José
anlaşması (kosta rica) yapıldı.
1991 yılının nisan ayında Meksika’da (şehir – Meksika’nın
başkenti), arazi kullanım hakkına (icar) ilişkin müzakerelerin tamamlandığı ve
yargı, askeri düzen, seçim ve insan hakları konusunda anayasal reformların
dahil edildiği bir anlaşma sağlandı. 1980’de meydana gelen ciddi şiddet
eylemlerinin araştırılması için Güven komisyonu kuruldu. Komisyon 22.000’den
fazla şikâyet aldı. Mayıs ayında, ilk talimatı San José İnsan Hakları anlaşmalarının
teyit edilmesine dayanan BM el Salvador Gözlemci Misyonunun (OnUSal) oluşumu
için Güvenlik Konseyi’nin çözüm 693 adlı belgesi kabul gördü. Daha sonra
talimatlar arttırılacaktı. Bu misyonun üçlü öğesi bulunuyordu: bir bölümü
insan hakları, diğeri askeri ve biri de kolluk kuvvetlerinden oluşan gözlemcilerdi.
Eylül ayında BM genel sekreteri, ülkedeki bütün siyasi güçlerden oluşmuş Barış
konsolidasyonu (cOPaZ) adına yeni kurulan Ulusal komisyon tarafından
onaylanacak olan, ateşkes için minimum güvenlik teminatlar üzerinde anlaşmanın
sağlandığı bir zirvede (New York anlaşması), New York’ta bir araya gelen
taraflara doğrudan müdahale etti. Aralık ayında, New York’ta, BM Genel
Merkezi’nde son müzakereler yapıldı ve aynı ayın 31’inde bir anlaşma sağlandı.
1992’nin Ocak ayında genel af çıkarıldı ve Silahlı kuvvetlerin
modifikasyonuna (bu kirli savaşta yer alan görevlilerin ayıklanması ve
etkinliklerinin azaltılması), Ulusal Sivil Polis Teşkilatı’nın oluşumuna,
askeri istihbarat servislerinin feshedilmesine, milis organların
lağvedilmesine, yargı sisteminde modifikasyona, İnsan Haklarının müdafaasına,
Güven Komisyonu’nun oluşumuna, seçim sisteminde modifikasyona, FMln’nin siyasi
bir parti haline gelmesine, ekonomik ve toplumsal önlemlerin benimsenmesine ve
OnUSal talimatlarının (asker ve Polis Bölümü) genişletilmesine yol açan
cahapultepec Barış anlaşması imzalandı. Şubat ayında silahlı çatışmalar
durduruldu ve terhis işlemine başlandı. Aralık ayında FMln siyasi bir parti
olarak yasallaştırıldı ve ertesi gün silahlı anlaşmazlığa resmi anlamda kesin
olarak son verildi.
Anlaşmanın sağlanmasında belirleyici olan faktörler çok
çeşitliydi: el Salvador halkının barış arzusu, sivil haklardaki değişiklikler,
Silahlı kuvvetlerin gayri meşrulaştırılması, altı düzenbaz (Cizvit) rahibin
öldürülmesi, Fa ve FM’n arasındaki askeri bağ, tutumlarda esneklik
gösterilmesi, Birleşmiş Milletlerin arabuluculuğu, dost ülkelerin uğraşı
(İspanya, Meksika, Kolombiya ve Venezuela), Katolik kilisesi ve Ulusal Uzlaşma
Komisyonu’nun olumlu rolü, yeni jeopolitik görünüm (Sovyet İmparatorluğu’nun
sona ermesi, Santiarların yenilgisi), son aşamada Birleşik Devletlerin baskısı
ve Contadora Grubu’nun etkisi. Süreç sekiz yıl sürmüştür.
Guatemala süreci
Pek çok barış süreci gibi Guatemala barış sürecinde de ilk
yaklaşımların 1996’da imzalanan anlaşmaya dönüşmesi uzun yıllar, on yıldan daha
fazla, almıştır. Kökleri, Güney Amerika bölgesinde demokratik değişiklikleri
teşvik etmek ve çok kısa bir zaman içinde Güney Amerika’da barış lehine
bölgesel baskı kurmak amacıyla Kolombiya, Panama, Meksika ve Venezuela’nın Contadora
Grubu’nu oluşturduğu 1983’e uzanır. Contadora, bir dış faktörün müzakere ve
diyaloga olanak sağlayan bir ortam oluşturma adına nasıl gerekli bir koşul
haline geldiğine bir örnektir, Guatemala’daki barışta tam isabet sağlamıştı ama
el Salvador ve Nikaragua’da da bu girişimin desteği olmaksızın başarılı
olunamazdı.
Dahası, bölgesel baskı, çok kısa bir süre sonra nezaketen
ülkenin iç bölgelerinde de atılacak olan ilk adımlarla aynı zamana rastlıyordu.
Guatemala anlaşmazlık ve askerileştirmeden çok çekti ve Guatemalalı askerlerin,
iktidarı sivillerin eline bırakma konusunda verdiği ilk örnekler ancak 1984
yılında gerçekleşmişti, bu örnekler, askeri diktatörlükle geçen yıllardan
sonra, uzun süredir beklenen demokratik geçişi başlatan başkan Vinicio
Cerezo’nun kazandığı 1985 başkanlık seçimleriyle somutlaşmıştır. Cerezo,
özellikle İspanya’da, Guatemala elçiliğinde, UrnG gerillalarının (Guatemala
Ulusal Devrimci Birliği) bir müzakere sürecine başlamaya eğilimleriyle ilgili
ilk keşif üzerine gerillalara ilk yaklaşım gösteren kişiydi. O zaman uygun
koşullar bulunmasa da, bu toplantı sonuçlarını yıllar sonra gösterecek bir
olgunlaşma sürecine girilmesinde belirleyici olmuştu. Her halükarda, başkan Cerezo’nun
bu ilk toplantıyı yapmaya cesareti ya da gelecek vizyonu olmasaydı,
Guatemala’da barış sağlanamazdı.
1986 ve 1987 yıllarında “demokrasi yoluyla barış konulu 1.
ve 2. esquipulas anlaşmalarıyla yeniden bölgesel atılım gerçekleştirildi. Bu
toplantıların meyvesi, Guatemala’da, sonraki yıllarda barışın sağlanmasında başrol
oynayan Ulusal Uzlaşma Komisyonu’nun kurulmasıydı. Aynı şekilde, Guatemala
deneyimine damga koyan sosyal ve dini gruplar barış lehine meyve veren işler
yapmışlardır: çok az barış sürecinin karşılaştığı bir katılım düzeyinde kendi
toplumunun kesin desteği. Bu dönemde bir kişinin, dostane girişimleri UrnG ve
askeriye arasında ilk yaklaşımların sergilenmesine neden olan lüteriyen Dünya
Federasyonu eski genel sekreteri, eski lüteriyen papazı Amerikalı Paul Wee’nin
desteği de belirleyici olmuştur. Eğer Güney Afrika’da Nelson Mandela’nın
belirleyici desteğine atfedilen insan faktöründen bahsedilebiliyorsa, desteği
olmaksızın bu süreç başka bir ritim ve rota izleyeceğinden Guatemala tarihi de
Paul Wee’ye çok önemli bir kişilik olarak hakkını vermelidir. Paul Wee, 1989’da
Büyük Ulusal Diyalog’un bir araya gelmesine olanak sağlayan uygun bir ortamın
oluşumuna destek vermiştir.
1990’da, UrnG’nin Ulusal Uzlaşma Komisyonu’yla (cnr) ilk
toplantısını bu şehirde yaptığı, “Oslo İstişareleri adını almış son derece
önemli bir sürece girildi, bu da Norveç’i barış diplomasisinde en etkin
ülkelerden biri olarak güçlendirmiştir. Bu görüşme, cnr ve UrnG delegeleri
arasında farklı ülkelerde gerçekleşen bir dizi toplantının başlangıcını
oluşturuyordu: siyasi partilerin mevcut bulunduğu escorial’de (İspanya)
işletme sektöründen kişilerin mevcut bulunduğu Ottowa’da (kanada) dini
grupların mevcut bulunduğu Quito’da (ekvator) sendikaların ve halk kesiminden
kişilerin mevcut bulunduğu Metepec’te (Meksika) ve son olarak eğitim
kurumlarından, küçük işletmelerden ve üniversitelerden gelen bazı kişilerin
mevcut bulunduğu atlixco’daki (Meksika) toplantılar. Bu toplantılar, 1991’de
Urn ve Hükümet arasında başlayacak, on iki yıl sürecek, aracısız müzakerenin
temellerini oluşturuyordu. cerezo’nun halefi başkan Serrano, Meksika’da ana
başlıkları sivil toplumun güçlendirilmesi, ordunun rolü, yerliler, anayasal
reform ve seçim rejimi, yerinden edilmiş nüfusun iskanı, sosyoekonomik
koşullar ve tarım reformu olan on bir maddelik müzakere gündemiyle birlikte
nisan ayında bir anlaşmanın imzalanmasına olanak sağlamış topyekun Barış (la
Paz total) için bir girişimde bulundu. temmuz ayında, Querétaro’da
(Meksika)ülkenin demokratikleştirilmesi için gerekli ilkelerin ele alındığı, müzakerenin
ikinci turu atıldı. Görülebileceği üzere, Guatemala süreci bu ülkenin dışında
önemli bir gelişme kaydetmiştir.
1993’te, ramiro de león’un başkanlığı döneminde,
Guatemala’da kurumsal reformlara başlandı ve Ulusal Uzlaşma komisyonu işlevini
yitirdi. Bununla birlikte, sivil topluma söz hakkının verildiği sabit bir barış
zemini kuruldu ve bu yılın sonunda papaz Paul Wee tarafından organize edilen
çeşitli “ekümenik (evrensel) toplantılar yoluyla UrnG’yle daha resmi
müzakerelere başlandı. ertesi yıl Meksika’da müzakere turları atıldı ve 1996
imzalanan nihai anlaşmaya kadar süren bir dizi turla, Müzakere Sürecinin
Yeniden Başlaması için taslak anlaşmasıyla birlikte BM’nin arabuluculuğu
başladı. Sürece diplomatik ve ekonomik destek veren Kolombiya, Meksika, Norveç,
İspanya, Birleşik Devletler ve Venezuela tarafından oluşturulan “dost ülkeler
figürü yürürlüğe konuldu. Birleşmiş Milletler, onay misyonu 2004’e kadar
sürecek olan MınUGUa’yı (BM Guatemala Onay Misyonu) kurdu. Mart ayında Hükümet
ve UN arasında İnsan Hakları üzerine çok büyük önem arz eden küresel anlaşma
imzalandı, bu anlaşmanın ortada ateşkes yokken, yani, düşmanlık hala devam ediyorken
ama savaşı “insancıllaştırmak için imzalandığını vurgulamak gerekir. nisanda
kurulan ve çift yönlü müzakerelerde irdelenen asli meselelerin tartışılmasını
içeren bir talimatla 1996’ya kadar devam eden Daimi Sivil toplum Meclisinin
(aSc) kurulması yönündeki talep kabul edildi. Guatemala süreci, aSc’yle
birlikte, müzakere masasında yer bulması için “minimum ortak payda önerilerini
benimsemiş, temsil edilen her bir sosyal sektör için on delege atandığından
özellikle bir işleyiş şeması altında müzakere masasında etkili olma ihtimali
çok yüksek sivil toplumlardaki süreçlerden biri olduğundan dolayı süreç adına
son derece güçlendirici sivil katılım modeli sunar.
Son olarak 1996’da 36 yıllık silahlı anlaşmazlığa son veren
bir barış anlaşması imzalandı. kısmen çok ihtiras dolu olduklarında, kısmense
kaybolduklarından, 1999’da yapılan bir referandum bunlardan bazılarını tasdik
etmek zorunda kalmıştır, tamamen riayet edilmemiş 13 anlaşma ve 300 taahhütten
meydana geliyordu. Bu yüzden Guatemala süreci aşırı beklentiler içerdiği
düşünüldüğünden eleştirilir, bu aşırı beklentiler masada daha az ihtiraslı ama
gerçekçi bir anlaşmanın mı yoksa bunun tam tersinin mi daha iyi olduğu
konusunda ikilem oluşturur. Her halükarda, bu anlaşma silahlı şiddete son
vermiştir ve 2007’de, yıllar sonra, cezasızlığa karşı Uluslar arası Komisyon’un
kurulmasına yol açmıştır.
Kuzey İrlanda süreci
kuzey İrlanda barış süreci de on yıldan fazla sürmüştür.
şimdiki kökleri, savaş yorgunluğundan, diğer süreçlerin yaygınlaşmasından, barış
sağlanması için ekonomik gereksinimden, yeni Birleşik Devletler yönetiminin
desteğinden ya da nüfusun muazzam barış özleminden ötürü barış için çok uygun
bir ortamın bulunduğu seksenli yılların ortalarına kadar uzanır. 1987’de kuzey
İrlanda Sosyal Demokrat ve İşçi Partisi’nin (SDlP) lideri John Hume ve Britanya
Hükümeti arasında ilk gizli diyaloglar gerçekleşti. Hume on bir yıl sonra
kuzey İrlanda’daki barışa katkılarından dolayı Nobel Barış Ödülü’nü alacaktı.
1990’da Sinn Féin liderleriyle (Yalnız kendimiz) bir iletişim kanalı açıldı ve
1993’ün aralık ayında Britanya Hükümeti, kuzey İrlanda’nın özerklik hakkının kabul
edildiği ve Sinn Féin’le siyasi diyaloga girilmesinin yanı sıra İrlanda
nüfusuyla yapılacak bir anlaşma olanağı sağlama taahhüdünün verildiği Downing
Street Bildirisi’ni yayınladı. Bu 1994’te IRA’nın (İrlanda cumhuriyet Ordusu)
2006’nın şubat ayına kadar sürecek olan bir ateşkes ilan etmesine yol açmıştır.
2005’in ocak ayında yönetim taraftarı milis gruplar ateşkes ilan etti ve aynı
yılın kasım ayında Birleşik Devletler başkanı Bill Clinton kuzey İrlanda’yı
ziyaret etti, bunun sürece büyük hız kazandırdığı varsayılmaktadır.
1996’nın haziran ayında ilk başta Sinn Féin olmadan, eski
senatör George Mitchell’in arabuluculuğuyla, “yeterli oy birliği ilkesiyle
işleyen, yani, ana partiler katıldığı sürece kararların salt çoğunluk
tarafından alındığı çok partili müzakerelere başlandı. karar almak, hem Katolik
Milliyetçilerin hem de Protestan Birlikçilerin çoğunluğunun gerektiği ve “her
şey karar verilene kadar hiçbir şeye karar verilmez , yani, her şeyde karara
varılana kadar kısmi anlaşmaların geçerliliği yoktur ilkesine göre müzakerenin
yapıldığı “paralel rıza diye adlandırılan şeyi de içermektedir. eski senatör
George Mitchell’in arabuluculuğunda, süreç içerisinde sadece barışçıl ve siyasi
araçların kullanılacağı şart koşulmuştur, bu “Mitchell ilkeleri olarak
adlandırılır. Bu dönemde Britanya kuzey İrlanda Bakanı Mo Moulam, onları barış
sürecinde yer almaya ikna etmek amacıyla ıra ve Protestan milis gruplara üye
olan tutuklularla görüşmek için hapishaneleri ziyaret ederek cesaretini gösterdi.
1997 yılında ıra, Sinn Féin’in çok partili diyaloga yeniden katılmasını
sağlayan ikinci bir ateşkes ilan etti. en sonunda 1998’in nisan ayında, siyasi
reform, kuzey İrlanda kurumlarının reformu, Britanya-İrlanda Bakanlar
Kurulu’nun, kuzey-Güney Bakanlar Kurulu’nun ve İnsan Hakları komisyonunun
oluşumunun yer aldığı bir barış anlaşması ya da Belfast anlaşması (“kutsal
cuma olarak da bilinir) imzalandı. Yedi yıl sonra, 2005’te ıra silahlı
mücadeleyi terk etti. 2007 yılında Katolikler ve Protestanlar arasında ortak
bir Hükümet kuruldu ve 2008’de ıra resmi ve nihai olarak dağıldı. Bu uzlaşmanın
meyve vermesi uzun yıllar alacak ve büyük ihtimalle şu anki nesil bunu göremeyecek
ama saldırı yapılmaksızın ilerleme kaydedilebilecek.
Güney Afrika süreci
Güney Afrika süreci kısa bir zamana yayılmıştır ve ayrıca
müsait bir ortam sonucunda hayat bulmuştur. Seksenli yılların sonunda Güney Afrika
idari sorunlar yaşıyordu, ırk ayrımcılığı politikası üzerinde muazzam bir dış
baskı vardı, ülke önemli bir ekonomik krizin içindeydi ve Berlin Duvarı’nın
yıkılması ve Sovyet İmparatorluğu’nun çökmesi sonucunda Nelson Mandela’nın Afrika
Ulusal konseyi (anc) dış desteği kaybetmişti. tüm bu faktörler bir müzakere
lehine 1989’da bir araya gelmişti ki göreve yeni seçilmiş başkan De Klerk yeni
reformlar yapıyordu. De Klerk, dünyayı dolaşan ve uzlaşma ve demokrasiye geçiş
için bir yapı arayan diğer ülkeler için bir idol haline gelen Mandela’yla gizli
müzakerelere başladı. Mandela hasımlarının güvenini ve saygısını kazanmak için
sıra dışı ikna yeteneğini kullandı ve gizli diyalogları resmi müzakerelere
çevirdi. 1990 yılında, tüm siyasi oluşumların yasallaştırıldığı aynı zamanda
serbest bırakıldı ve geçiş dönemine girildi. ertesi yılın mart ayında
kiliseler, ticari konsültasyon hareketinin oluşturulma noktasında, değişimle
birlikte en gözde sektör haline gelen ticaret sektörü tarafından çok iyi
karşılanan bir barış konferansı düzenledi.
Sivil katılım aracı, Ulusal Barış anlaşması iki tip yapıyla
işlev görüyordu: (altmış kişiden oluşan) Ulusal Barış komisyonu ve (yedi
kişiden oluşan) Ulusal Barış Sekreterliği ve bölgesel ve yerel yapılar. Son
söylenenler (siyasi partilerin, işverenlerin, sendikaların, yerel yönetimlerin,
polisin, yerel komisyonların ve diğer sektörlerin temsilcilerinin yer aldığı)
on bir bölgesel barış komisyonu, (her bir komisyon oluşumunu yansıtan ve
bölgesel komisyonları yanıtlayan) 260 yerel barış komisyonu ve
15.000 gözlemciden oluşuyordu. temelde Guatemala Sivil
toplum Meclisi’ne benzeyen bu sivil yapı, 1994’te Nelson Mandela’nın kazandığı
genel seçimler yapılana ve anayasal Meclis ve 1999’a kadar işlevini sürdüren
Uzlaşma ve Hakikat Komisyonu’nun temellerini atan geçici bir Hükümetin
kurulmasına kadar üç yıl boyunca müzakere gündeminin konularını ele almıştır.
1996’nın aralık ayında, zorluklarla dolu ama ırk ayrımcılığının yapılmadığı
yeni 21. Güney Afrika’sının temellerini atan yeni anayasa kabul edilmiştir. Bunların
tümü, bir süreç içerisinde, lider karizmasına sahip, Güney Afrika mucizesindeki
“insan faktörü , başkan Nelson Mandela’nın cesareti sayesindedir ve onun
çoğunluğa hediyesidir, gerçeğin ortaya çıkmasıyla gelen afla birlikte, tek bir
uzlaşma tecrübesini içeren katılımcı modeli dünyaya hediye etmiştir.
Tacikistan süreci
1992’de, Tacikistan Sovyetler Birliği’nden bağımsızlığını
ilan ettikten bir yıl sonra, 50.000 kişinin ölümüne yol açan iç savaş başladı.
Mayıs ayında, İslami grupların ve diğer güçlerin oluşturduğu gayri resmi bir
koalisyon olan Tacik muhalefeti tezahür ettikten iki ay sonra iktidarı ele
geçirdi. liderliğini Abdullo Nuri’nin yaptığı Birleşik Tacik Muhalefeti (BtM)
aralık ayında yenilgiye uğradıktan sonra Afganistan’a iltica etti.
aynı yılın eylül ayında devlet başkanı Rahmanov’un genel
sekreterliğe yaptığı çağrıyla Birleşmiş Milletlerin ilk keşif misyonu
gerçekleşti. kasım ayında, Bağımsız Devletler topluluğundaki (BDt) dört
devletin, Kırgızistan, Kazakistan, Özbekistan ve Rusya’nın aktif katılımıyla
birlikte Birleşmiş Milletlerin ikinci keşif misyonu gerçekleşti. nisan ayında
İsmat Kittani, genel sekreterlik özel temsilcisi olarak atandı. 1993’ün ocak
ayında, Kittani’nin yerini Ramiro Piriz-Ballón aldı. 1993 Martında, savaşta yer
alan yedi farklı grubun fertleri Moskova’da aynı masaya oturtulduğunda “Tacik-arası
gayri resmi diyalog başlamıştı. Diyaloglar 1997’de bir barış anlaşması
imzalandıktan sonra da devam etti ve olayların gidişatında belir bir etkisi
olmuştur. 1993’ün eylül ayında BDt’nin Bakanlar Kurulu, Rusya Federasyonu, Kazakistan,
Kırgızistan ve Özbekistan birliklerinden oluşan ortak barış gücünü harekete
geçirdi. Düşmanlıklar daha şimdiden hatırı sayılır derecede azalmıştı.
1994’ün nisan ayında, Moskova’da kapsamlı bir gündeme sahip
(siyasi anlaşma, mülteciler sorunu ve Devlet konsolidasyonu) ilk müzakere turu
gerçekleşti. Haziranda Tahran’da, gözlemci olarak aGİt’in (Avrupa Güvenlik ve
İşbirliği teşkilatı) katılımıyla ikinci müzakere tutu atıldı. eylül ayında Tahran’da,
Birleşmiş Milletler heyeti tarafından hazırlanan geçici bir ateşkesin
imzalandığı danışma toplantısı yapıldı. Bu toplantıda Rus ve Acem bakanlar
BtM’yi ikna etmede önemli bir rol oynadılar. ekimde, gözlemci olarak İslam
konferansı Örgütü’nün (İkÖ) katılımıyla İslamabad’da üçüncü tur görüşmeler
gerçekleşti. ateşkesi gözetmek için bir ortak komitenin kurulduğu bir
protokolle sona gelindi. aralık ayında misyonu, durumu gözetmek ve bölgesel
barış girişimlerini desteklemek olan Birleşmiş Milletler Tacikistan Gözlemci
Misyonu (UnMOt) oluşturuldu.
1995’in mayıs ayında Almatı’da (alma-ata) , tutukluların
mübadelesi ve mültecilerin ülkelerine geri dönüşüyle ilgili bir anlaşmanın yer
aldığı dördüncü tur görüşmeler yapıldı. BtM, Hükümet tarafından reddedilen bir
geçici Hükümet önerisi sundu. temmuz ve ağustos aylarında Birleşmiş Milletler
heyeti, devlet başkanı Rahmanov ve BtM lideri, Nuri arasında “konsültasyon
müzakerelerini yürütmek için Duşanbe ve kabil arasında beş uçuş yaptı. ağustos
ayında devlet başkanı Rahmanov ve Nuri, yol haritası haline gelen ve
müzakerelerde “kesintisiz turun gerçeklemesini sağlayan, Tacikistan’da Ulusal
Mutabakat ve Barış’ın Sağlanması için temel İlkeler Protokolü’nü imzaladı.
kasım ayında Türkmenistan, Aşkabat’ta kesintisiz turun ilk evresi gerçekleşti.
Muhalefet temsilcilerinin Hükümete ve muhalif askeri birliklerin Silahlı
kuvvetlere nasıl dâhil edileceği ele alındı. 1996 temmuzunda Türkmenistan’ın Aşkabat
şehrinde kesintisiz turun üçüncü evresi yapıldı ve Ramiro Piriz-Ballón’un
yerini Birleşmiş Milletler genel sekreterlik temsilcisi, Gerd Meller aldı.
aralık ayında Rahmanov ve Nuri Afganistan’da bir araya geldi ve bir ateşkes
yaptılar.
1997’nin ocak ayında acem Dışişleri Bakanı Velayati’nin
belirleyici katılımıyla Tahran’da Mülteciler Protokolü imzalandı. Ocak ayından
mayıs ayına kadar tahran, Moskova, Meşhed (İran) ve Bişkek’te tarafların, Str
(Silahsızlanma, terhis, Yeniden entegrasyon) yöntemleri, Silahlı kuvvetlere
entegre, İslami kalkınma Partisi’nin yasallaştırılması ve BtM temsilcilerinin
iktidara %30’luk oranda katılımı konusunda anlaşma yaptığı diyalog turları
gerçekleştirildi. Bişkek turunda, Kırgızistan devlet başkanının dostane
girişimiyle Siyasi İşler Protokolü imzalandı. Mart ayında, BDt kuvvetlerinin Afganistan’daki
Birleşik Tacik Muhalefeti (BM) birliklerine Birleşmiş Milletler Tacikistan
Gözlemci Misyonu tarafından gözetilen içtima alanlarına kadar eşlik etmesine
olanak veren Harbiye Protokolü imzalandı. Bu süreçte Rus Dışişleri Bakanı
Primakov’un belirleyici katkısı bulunuyordu. en sonunda, 27 Haziranda Kremlin’de
Genel Barış anlaşması imzalandı. temmuz ayında Moskova’da, karşılıklı af
kanununun ve günler sonra Parlamento tarafından onaylanan genel af kanunuyla
ilgili bir projenin onaylandığı ilk Ulusal Uzlaşma komisyonu toplantısı
yapıldı. kasım ayında Viyana’da 96 milyon doların toplandığı bir bağış
konferansı düzenlendi.
Güvenlik konseyi UnMOt’un talimatını genişletti ve Ulusal
Uzlaşma komisyonuyla işbirliği yapması, Str’yi gözetmesi ve geçiş dönemi boyunca
Birleşmiş Milletler yardımını koordine etmesi için misyonunu değiştirdi.
1999’da olaysız bir biçimde seçimler yapıldı. Rahmanov tekrar devlet başkanı
seçildi. Barış süreci beş yıl sürdü.
Müzakerelerin pek çok kilit noktası vardı: savaş yorgunluğu
Rusya ve İran’ın barıştan çıkarı (son turla bu iki ülkedeki şehirlerde
gerçekleşmiştir) Türkiye ve Suudi Arabistan’ın Tacik muhalefeti hakkında
yönlendirici etkisi Afganistan’da Taliban’ın yükselmesi (Tacik muhalefetinin
arkasını yasladığı güvenliği kaybetmesi) Birleşmiş Milletlerin ve onun Siyasi
İşler Departmanının önemli rolü dost ülkeler tarafından sürecin iyi
yönetilmesi Güvenlik Konseyi’nin açık talimatı dört BDt ülkesiyle
(Kırgızistan, Kazakistan, Özbekistan ve Rusya) iyi bir koordinasyon sağlanması
İran, Pakistan, Afganistan ve Türkmenistan’ın gözlemci olarak katılımı süreçte
müttefik olarak yer alan ve barışa garantör olan aGİt ve İkÖ’nün rolü
anlaşmazlık ve ateşkesin ihlali devam etmekte iken yapılan kesintisiz
müzakereler (müzakereler savaş stratejisinin bir bölümünü oluşturuyordu)
Tacikistan Devlet Başkanı Rahmanov ve yedi durumda kendi delegelerine öncülük
etmiş Tacik Muhalefet lideri Nuri arasındaki kişisel münasebetler sürecin
gizliliği her zaman ilk tasarıları hazırlayan ve vakaların %95’inde kabul
gören Birleşmiş Milletler arabulucuları ve delegelerin başındaki kişiler
arasındaki olağan konsültasyon formatı ve müzakerelerin gelişiminde olumlu
bir etkiye sahip “Tacik-arası gayri resmi diyalogun olması.
Sierra Leone süreci
1991’de, Foday Sankoh tarafından yönetilen Devrimci
Birleşik cephe (rUF) tarafından gelecek sene askeri bir darbeyle devrilecek
olan devlet başkanı Momoh’a karşı bir isyan başlatılmasıyla 75.000 kişinin
öldüğü iç savaş başladı. Yüzbaşı Strasser devlet başkanı oldu ve anlaşmazlık
devam ettiğinden rUF yeni taleplerde bulundu. ekim ayında rUF, anlaşmazlığın
devam etmesinde temel olan elmas madenlerinin kontrolünü ele geçirdi.
1994’te devlet başkanı Strasser, rUF’u Hükümetle müzakere
etmeye razı etmesi için BM genel sekreterliğinin arabuluculuğunu istedi. Genel
sekreterlik, rUF’la temas kurmayı denemek için bir yetkili gönderdi ama
başarılı olunamadı. Buna cevaben genel sekreterlik Sierra Leone için özel
temsilci olarak, görevi rUF’la temas kurmak olan Berhanu Dinka’yı
görevlendirdi. 1995’te, BM, ecOWaS (Batı Afrika Devletleri ekonomik topluluğu)
ve OUa(Birleşik Afrika Örgütü) bir çözüm yolu için müzakere etmeye çalıştı ve
aynı yılın aralık ayında Britanya örgütü alert International, BM ve rUF
arasında Abican’da (abidjan – Fil Dişi Sahili) bir toplantı ayarlamaya yardım
etti. 1996 yılının mart ayında Ahmad Tejan Kabbah’ın seçildiği başkanlık
seçimleri yapıldı. rUF katılımda bulunmadı ve anlaşmazlık devam etti ama 25
ekimde Hükümetin üstün geldi ve rUF bir ateşkes anlaşması imzaladı.
anlaşmazlığa çözüm aranacak müzakerelerin yapılmasına da karar verildi. Bu
müzakereler Fildişi Sahili, Birleşmiş Milletler, OUa ve İngiliz Uluslar
(Milletler) topluluğunun arabuluculuğuyla gerçekleşti. nisan ayında, Kabbah ve
Sankoh Fildişi Sahili’nde yüz yüze buluştu, ateşkes ilan edilmesine ve çalışma
gruplarının oluşturulmasına karar verdiler. OUa daha aktif bir şekilde müdahil
olmaya karar verdi ve özel bir temsilci atadı. Müzakereler kasım ayında, ilk
başlarda anlaşmazlığa son veren Abican (abidjan) anlaşmasının imzalanmasıyla
sonuçlandı. Bu anlaşma genel af, rUF’un siyasi bir parti içinde düşüncelerini
dile getirmesini ve bir silahsızlanma, terhis ve yeniden entegrasyon (Str)
süreci sağlıyordu. Bu anlaşma ayrıca seçim, yargı ve siyasi reform da
sağlıyordu. 1996’nın aralık ayı ve 1997’nin ocak ayı arasında BM genel
sekreterliği tarafından gönderilen bir değerlendirme grubu Sierra Leone’yi
ziyaret etti ve 3 Ocakta bahsi geçen grup rUF lideriyle bir araya gelmeyi
başardı.
1997 Martında Sankoh Nijerya’da tutuklandı ve mayıs ayında
Paul koroma rUF’un yardımıyla askeri darbe yaptı ve ülkede mevcut olan ecOMOG
birlikleriyle (askeri Gözlemci Grubu) çarpışmasını sağlayan Silahlı kuvvetler
Devrimci Konseyi’ni kurdu. ekim ayında Conakry’de görüşmeler yapıldı ve
ateşkes, ecOMOG teyit mekanizması, Str, darbecilere dokunulmazlık, Sankoh’un
geri iadesi ve devlet başkanı Kabbah’ın anayasal Hükümeti yeniden kurmasını
sağlayan bir barış planı imzalandı. 1998 şubatında ecOMOG, rUF ve cunta
ordusunun müşterek taarruzuna karşılık olarak, cuntanın sona ermesine ve
Freetown’dan ihraç edilmesine yol açan bir askeri saldırı düzenledi. Devlet
başkanı Kabbah görevine geri döndü ve yeni bir Hükümet kurdu. ayrıca Birleşmiş
Milletler Sierra Leone Gözlemci Misyonu da kuruldu (UnOMSıl). tutuklanan Foday
Sankoh teslim olma çağrısı yaptı ama kısmen Liberya’nın rUF üyelerine verdiği
destek sayesinde mücadeleler devam etti.
1999’da Hükümet ve asiler arasında yeni müzakereler yapıldı.
Mayıs’ta Lome anlaşması imzalandı ve Hükümet ve rUF arasında diyaloga başlandı.
Hükümet genel af sözü vererek Sankoh’u Freetown’dan Lome’ye nakletti. Togo
Hükümeti müzakerelere kolaylık sağladı. ateşkes ilan edildi ve savaş
tutukluları serbest bırakıldı. anlaşmadaki ana şartlar rUF’un siyasi bir
partiye dönüşmesi, ulusal birlik içerisinde bir Hükümetin kurulması, Sankoh’un
başkan yardımcılığına getirilmesi, arabuluculuğun fonksiyonlarını yerine
getirebilmesi için Seçkinler ve Dini liderler Meclisi’nin kurulması, genel af,
seçimlerin yapılması, Silahlı kuvvetlerin yeniden yapılandırılmasına ve Str’ye
başlamak, Güven ve Uzlaşma Komisyonu’nun kurulması ve ecOMOG kuvvetlerinin
aşamalı olarak geri çekilmesiydi. Togo, Birleşmiş Milletler, OUa ve İngiliz
Uluslar topluluğunun bu anlaşmanın garantörleri olacağına karar verildi. ekim
ayında Sankoh ve koroma Freetown’a geri döndü ve Lome anlaşmalarını yerine
getirmek için UnaMSıl kuruldu (Birleşmiş Milletler Sierra Leone Misyonu). kasım
ayında Abuya’da UnaMSıl’e gözetme görevi sağlayan ve Str’nin acilen yeniden
başlamasına olanak sağlayan bir ateşkes anlaşması imzalandı. Bu anlaşma rUF
içerisinde bölünmelere neden oldu.
2000 yılının mayıs ayında rUF tarafından 500 Mavi Bereli (BM
barış gücü askerleri) kaçırıldı, bu da İngiliz askeri müdahalesine, rUF’un
dağılmasına ve Sankoh’un tutuklanmasına neden oldu. Bununla birlikte kasım
ayında Silahlı kuvvetlerin yeniden yapılandırılması ve bir Str programının yanı
sıra UnaMSıl’in gözetiminde bir ateşkesin yapılması ve rUF tarafından
silahların teslim edilmesi kararlarının alındığı 1. abuja anlaşması imzalandı.
Mücadeleler devam ettiğinden, 2001’de Gine birlikleri tarafından rUF’a karşı
bir saldırı düzenlendi. Bununla birlikte, mayıs ayında rUF ve Hükümet arasında
bir Str programının oluşturulduğu 2. abuja anlaşması imzalandı. nihayet 2002
Ocağında iç savaşa son verildi. Sankoh hapiste öldü. Barış süreci, tüm iniş
çıkışlar ve başarısızlıklarla birlikte sekiz yıl sürdü.
Güney Sudan süreci
anlaşmazlığın başlangıcı 1983’e, Güney Sudanlı silahlı
muhalif grup SPla’nın, ülkenin SPla tarafından savunulan güney kısmının
bağımsızlığına karşı çıkan Sudan Silahlı Kuvvetleri’ne karşı baş kaldırdığı
zamana dayanır. Bu anlaşmazlık bir milyondan fazla kişinin ölümüne sebep
olmuştur. İlk keşifler 1988’de gerçekleştirilmiştir ve bir yıl sonra Hükümet ve
SPla, ülkenin güneyinin özerkliği için bir referandum yapılması adına arabulucu
bir birim olan ıGaD’ın İlkeler Bildirisi’ni imzaladı.
2002’nin temmuz ayında ıGaD’ın nezaretinde, 2011’de
yapılacak bir referandumdan önce ülkenin güneyine özerkliğin verildiği bir
prensip anlaşması yapıldı. ayrıca Sudan devlet başkanı ve SPla lideri arasında
ilk aracısız görüşme de gerçekleşmiş oldu. 2002 ve 2004 yılları arasında Kenya’da,
konularla ilgili geniş bir gündem hakkında büyük aşamaların kaydedildiği
çeşitli müzakere turları gerçekleştirildi. Bu turlar 5 Ocak 2005’te, güney ve
kuzeyin ayrı Silahlı kuvvetlere sahip olmasını, daha ihtilaflı bölgeler için
müşterek bir kuvvet oluşturulmasını, altı yıl süren bir otonominin kurulmasını,
2011’de özerklikle ilgili bir referandum yapılmasını, petrol gelirlerinin eşit
bir şekilde dağıtılmasını ve başkan yardımcılığının SPla’ya verileceği bir
Ulusal Birlik Hükümeti’nin kurulmasını sağlayan kesin bir barış anlaşması
yapıldı. ayrıca, ülkenin güneyinde İslam Hukuku’na başvurulmayacağına ve her
bölgenin kendi bayrağını kullanacağına karar verildi. Süreç, bir barış
anlaşması imzalanana kadar yedi sene, toplamda ise 13 sene sürmüştür.
Burundi süreci
Burundi’deki anlaşmazlığın başlangıcı 1983’e, 300.000
kişinin öldüğü bir şiddet dalgasını tetikleyen olaya, ülkenin ilk Hutu (Ruanda
ve Burundi’deki etnik bir grup) devlet başkanının öldürülmesine dayanır. Beş
yıl sonrasına kadar, 1998 yılında Tanzanya’da başlangıçta bu ülkenin devlet
başkanı Nyerere ve daha sonra Nelson Mandela tarafından kolaylık sağlanana
kadar ilk barış görüşmeleri başlamamıştır. 2000 yılının ağustos ayında 17
siyasi partinin ve ülkedeki Hutu örgütlerinin büyük bölümünün katılım
gösterdiği Arusha anlaşması imzalandı ve bu da ilk geçici Hükümetin kurulmasını
sağlamıştır. 2002 ve 2003 yılları arasında diğer iki önemli grupla, cnDD-FDD ve
PalıPeHUtU-Fnl’yle anlaşmalar imzalandı, böylece geriye sadece tek bir grupla,
lideri Agathon Rwasa’nın altı yıl daha bir barış anlaşması imzalamayacağı
Fnl’yle yapılacak anlaşma kalmıştı.
Rwasa’nın Fnl’siyle yapılan ilk müzakereler, sonuç
alınamamasına rağmen, 2002 ve 2004 yılları arasında Gabon, Tanzanya, İsviçre, Kenya,
Hollanda ve Güney Afrika’da gerçekleşti. 2004 yılında barışın ve uzlaşmanın
yenide sağlanması için gösterilen çabalara yardım etme talimatı alan Birleşmiş
Milletler Burundi Operasyonu (OnUB) kuruldu. Bu talimat, eylül ayında Güney Afrika’yla
beraber arabulucu ülke olan Tanzanya’da Fnl’yle, aşağıdakilerin sağlandığı,
Genel ateşkes anlaşmasının imzalandığı yıl olan 2006’ya kadar işlevini
sürdürdü: anlaşmazlığın sebeplerinden biri olarak gösterilen etnik sorunun
düzeltilmesi Fnl üyeleri için koşullu dokunulmazlık ve Fnl’nin siyasi partiye
dönüştürülmesi mülteci nüfusun ülkelerine geri dönmesi ve yerinden edilmiş
kişilerin geri dönüşü ve güvenlik ve savunma güçlerinin tertibinde revizyon.
Bahsi geçen senenin ekim ayında, barış ve istikrar çabalarında Hükümete yardım
etmesi talimatıyla OnUB’un yükünü hafifleten Birleşmiş Milletler Burundi
entegrasyon Bürosu kuruldu.
nihayet 2008 aralığında, Güney Afrikalı arabulucu Charles Nqakula’nın
huzurunda bir barış anlaşması imzalandı, böylece Fnl’ye 33 mevkiinin verildiği
siyasi iktidar paylaşımı gerçekleşti ve bu grubun silahsızlandırılmasına
başlandı. Bu barış süreci on iki yıl sürdü.
Endonezya (Açe) süreci
Endonezya (açe) anlaşmazlığı 1976 yılında, silahlı muhalif
grup GaM (Özgür açe Hareketi) açe’nin bağımsızlığını talep ettiğinde başladı.
anlaşmazlık 15.000 kişinin ölümüne yol açtı. Merkezi Cenevre’de bulunan,
ateşkes Yapısı anlaşmasının imzalanmasına olanak sağlayan İnsani Diyalog
Merkezi’nin sağladığı kolaylıklarla birlikte ilk görüşmeler 2000 yılında
gerçekleşti. Bununla birlikte iki taraf çatışmayı sürdürdü çünkü silahlı
faaliyeti bırakmak istemiyorlardı. ayrıca Doğu Timor’un çok kısa bir zaman önce
bağımsızlığını kazanması ve Endonezya ordusunun bir bölge daha kaybetmek
istememesi de etkili olmuştu. Müzakerelerin ikinci turu 2002 Mayısında yine Cenevre’de
ve üçüncüsü 2003 Mayısında Tokyo’da yapıldı. Bununla birlikte GaM, Hükümetin
açık bir tavırla reddettiği Açe’nin bağımsızlığında ısrar ediyordu. Böylece
sıkıyönetim ilan edildi ve tekrar düşmanlık başladı. Bu, yine de, 46 yıldır
finansal danışmanlık yapan bir Finlinin, Juha Christensen’in çatışan taraflarla
kesik kesik iletişim sağlamayı başardığı bir dönemdi ve bu da müzakerelerin
geleceği açısından hayati önem arz ediyordu. .
2004 aralığında, yıkıma uğrayan bu bölgede 170.000 kişinin
ölümüne sebep olan bir tsunami meydana geldi. Açe bölgesini uluslar arası
topluma açmak zorunda bırakan bu doğa olayı durumu tamamen değiştirdi ve
müzakereleri tekrar başlatmaya olanak sağlayan bir tepki uyandırdı. 2005
Ocağında Finlandiya eski devlet başkanı Martti Ahtisaari tarafından yönetilen
kriz Yönetimi Girişimi’nin arabuluculuğuyla ilk yaklaşımlar gerçekleşti. Birkaç
ay içinde pek çok önemli olay meydana geldi: iki yönlü ateşkes, sürgündeki GaM
üyeleriyle İsveç’te yapılan bir toplantı, GaM liderlerinin tutuklanması
talebinin geri çekilmesi ve ileri derecede özerkliğe uyum sağlamak adına
bağımsızlık talebinden vazgeçtiklerinden GaM’la ilgili kriterin değişmesi. Bu
suretle, özel bir otonomi müzakere edilmeye başlandı ve kolaylaştırıcı
anlaşmaya varılması için bir zaman sınırı (yaza kadar) koydu. nihayet 2006
ağustosunda GaM ve Hükümet arasında 30 yıllık anlaşmazlığa son veren anlayış
Muhtırası imzalandı. anlaşma, Güven ve Uzlaşma komisyonunun kurulmasının yanı
sıra düşmanlıkların sona ermesi ve GaM’ın silahsızlanmasına, askeri ve polis
kuvvetlerinin geri çekilmesine ve GaM üyeleri için genel af ve GaM’ın siyasi
katılımına dayanıyordu. aynı yılın aralığında GaM’ın adayı Açe bölge idarecisi
ilan edildi. Barış süreci iki aşamasıyla birlikte beş sene sürdü.
Nepal süreci
anlaşmazlık 1996 yılında, Maocu gerillalar olan ne-pal
komünist Partisi (cPn), Nepal monarşisi kuvvetlerine karşı durduğu zaman
başladı. anlaşmazlık 10.000 kişinin ölümüne yol açtı. 2002 yılında gizlilik
içerisinde ilk görüşmelere başlandı ve ilk iki yönlü geçici ateşkes sağlandı.
ertesi yıl, sonuç alınamayan resmi görüşmelere başlandı. 2005 kasımında cPn Nepal’deki
yedi partiyle ittifak kurdu, böylece BM gözetiminde silahsızlanmanın yanı sıra
demokrasinin kurulması, insan haklarına saygı, BM gözetiminde serbest seçim
çağrısı gibi konular hakkında karar alındı. Bir sene sonra, 2006 Haziranında
Hükümet ve cPn arasında bir anlaşma yapıldı ve kasım ayında on iki yıllık
anlaşmazlığa son veren barış anlaşması imzalandı.
Bahsi geçen anlaşma aşağıdaki konuları içermekteydi:
- 22 Mayıs 2006’da Hükümet
ve CPN arasında imzalanan ateşkesle ilgili tüzüğün yanı sıra CPN ve yedi
siyasi parti arasında 22 Kasım 2005’te karara bağlanan 12 maddelik
anlaşmanın uygulanması - Çok partili Hükümet
sistemi taahhüdü, medeni özgürlükler, temel haklar, insan hakları, basın
özgürlüğü, hukukun üstünlüğü ve demokratik değerler ve normlara ilişkin
faaliyetleri barış yoluyla sırayla yerine getirmek. - Anayasal Meclis için
yapılacak adil seçimlere gözlemciliğin yanı sıra Silahlı Kuvvetlerin ve
iki tarafta da bulunan silahların yönetimi için Birleşmiş Milletlerin
yardımını istemek. - 12 maddelik anlaşmada,
ateşkes tüzüğünün önsözünde ve geçici Anayasa tasarısında belirtilen
taahhütlere dayanan, 1990 ve 2006 halk hareketiyle kazanılan demokratik
hakları garanti altına almak ve buna bağlı olarak geçici bir Hükümet kurmak,
Anayasal Meclis için seçim tarihini belirlemek ve oybirliğine dayanan
alternatif bir anlaşma yoluyla Maocu halkın Hükümetini ve Kongre’yi
feshetmek. - Bu konuların ulusal önem
arz ettiğinin ve anlayış çerçevesinde gerçekleştirilmeleri gerektiğinin karara
bağlanması. - Nepal halkının temel
haklarının korkudan, tehditlerden ve şiddetten etkilenmemiş yeni bir
Anayasa oluşturan sürecin bir parçası olmasını garanti etmek. Seçimler
için uluslar arası denetim ve gözetim talep edilecek. - Devlet, Anayasal Meclis
seçimleri aracılığıyla sınıflar, ırklar, din ve cinsiyetle ilgili
problemleri çözmek için kademeli bir şekilde yeniden yapılandırılacak.
Demokrasi, barış, refah, gelişim, bağımsızlık, ülkenin egemenliği ve öz
saygı gibi konulara özel ilgiyle birlikte diyalog yoluyla problemleri
çözmek için ateşkesi daimi barışa dönüştürme taahhüdü yerine getirilecek.
2008 yılında Nepal artık bir monarşi değildi ve federal demokratik
cumhuriyete dönüştürülmüştü. Barış anlaşmasıyla, Hükümet Silahlı Kuvvetlerini
yeniden yapılandırırken Birleşmiş Milletler Maocu kuvvetlerin karargâhını ve
yeniden entegrasyonunu gözetecekti. Barış süreci dört yıl sürmüştü.
III – MÜZAKEREYE GİRİŞ
Bu bölümde, müzakere ve arabuluculuk dünyasının
karmaşıklığını anlamaya yardımcı olabilecek çeşitli tablolar gösterilmektedir.
Müzakere yoluyla, müdahil tarafların herkes bir şey kazansın ve hiç kimse
tamamen kaybetmesin diye diyalog yoluyla çıkarlarını karşılamak ve sıfır
toplamdan başka bir sonuca ulaşmak için bir anlaşma yapmaya çalıştığı bir
anlaşmazlığın ele alındığı sürecin esasını kavramaktayız. arabuluculuk yoluyla
da, çatışan tarafların bir müzakereye başlamalarına ve diyalog ve taahhüt
yoluyla bir anlaşmaya varmalarına yardımcı olmak adına üçüncü kişilerin
gerçekleştirdikleri faaliyetlerin esasını kavramaktayız.
1945’ten 1995’e kadar vuku bulan uluslar arası şiddet
içerikli anlaşmazlıklarda ortaya konan 1.153 müzakerenin sonuçlarını inceleyen
bir çalışmaya göre, %40,3’ü çıkış olarak bir anlaşma elde etti, %6,7’si bir
ateşkes sağladı ve %53 başarısızlıkla sonuçlandı.5 Her halükarda,
yarısı dolu yarsı boş bardak olayındaki gibi, bu istatistik göreceli başarıya
sahip müzakere örnekleriyle ilgili önemli bir yüzdeyi gözler önüne sermektedir.
aynı derecede önem arz eden bir veri de, yıllar geçtikçe müzakere edilmiş bir
anlaşmayla sona eren iç savaş vakalarının artma eğilimidir. 1960’larda bu
vakalar %10 civarındaysa da, 1990’larda %54’e çıkmıştır. Dahası, 1970’lerdeki
%65’lik ve 1960’lardaki %80’lik oranlara karşın son on yılda iç savaşların
sadece %23’ü askeri zaferle sonuçlanmıştır. Arabuluculuğa gelince,
1918 ve 1996 yılları arasındaki 419 uluslar arası krizi incelemiş bir çalışmaya
göre vakaların %30’unda arabuluculuk gerçekleşmiştir.7 Soğuk savaş
sonrası dönemde, önceki dönemlere göre (1945’ten 1962’ye kadar olan iki kutuplu
dönemde krizlerin %20 ’sinde ve 1963’ten 1989’a kadar olan çok merkezli dönemde
%34’ünde) daha fazla arabuluculuk (%64) yapılmıştır. Daha da önemlisi,
arabuluculuk yapılan krizlerde daha sık bir şekilde nihai bir anlaşma yapılıyor
(arabuluculuğun yapılmadığı krizlerdeki %27’lik orana karşı %62). Dolayısıyla,
iç anlaşmazlıklar olmalarına karşın müzakereyi her zaman zorlaştıran bir unsur
olan çok sayıda aktörün bulunduğu silahlı anlaşmazlıklarla ilgili olan bir
müzakere kültürüne doğru ilerlemekteyiz. Her halükarda veriler şunu gösteriyor
ki, ekteki tabloda da gösterildiği gibi, müzakereye başlamak her seferinde
daha kısa zaman sürüyor ve her seferinde müzakereler çok daha az bir zaman
alıyor.
Neredeyse müzakerelerin yarısı siyasi iktidar paylaşımıyla
alakalıdır ve buna yakın bir oran da özerklik talepleri ve kimlik iddialarıyla
ilişkilidir. Bu, anlaşmazlıkların doğasında vardır ve gerçekleştirilen müzakere
süreçlerinin temelini oluşturur. Her halükarda, başlangıçta, gerçek
ihtiyaçları, (istediğimiz şey ve neden istediğimize gelince) en derin ve hatta
gizli arzuları yüzünden müdahil olmuş (istediğimiz) aktörlerin başlangıç
konumlarını belirlemek önemlidir, böylece başlangıçtaki talebi aktörlerin
gerçek çıkarlarına dayalı gerçek çözümden ayırabiliriz. üstelik bu ihtiyaçları
dünyaya göstererek, müzakere sürecinin kendisi tarafından oluşturulmuş, içinde
bulunulan durumu değiştirecek yeni ihtimalleri keşfetmeye bir adım daha
yaklaşırız. Bunu, 2000 yılında ortaya çıkan bir anlaşmazlıkta kendi
üniversitemde başıma gelen bir örnekle açıklayacağım.
Üniversiteli bir grup öğrenci, Siyasal Bilgiler ve Sosyoloji
Fakülte ’sinin dış duvarına, üniversite binalarına yönelik protesto ve
eleştiri içerikli, büyük ölçekli bir duvar resmi çizdi. Önceden izin alınmadan
yapılmıştı. akademik merciler onu silmek zorundaydı çünkü binaların duvarlarına
resim çizmeyi yasaklayan bir kural vardı, bu da iki tarafın çıkarları arasında
bir anlaşmazlığa yol açmıştı. Öğrencilerin (tamamen özgür bir şekilde duvar
resmi çizmek) ve akademik mercilerin (izinsiz fresk çizmeyi yasaklayan
yönetmeliğe uymak) konumundan ya da tutumundan bakarsak, sözü geçen tutumları
göz ardı ederek, anlaşmazlığın sebebinin gün gibi ortada olduğunu görürüz.
Bununla beraber, eğer iki tarafın ihtiyaçlarına bağlı kalırsak şunu görürüz ki,
öğrencilerin istedikleri daha çok ifade özgürlüğü ve akademik mercilerin amacı
binalarında meydana gelen şeylerin kontrolünü ellerinde tutmak olduğundan
anlaşma sağlamak mümkündür. Bu vakada, içerisinde bulunulan durumu değiştirecek
ve müzakere edilmiş çözüm taraflar arasında, önceden alınan izinle birlikte,
örneğin, tüm öğrencilerin katılım gösterdiği bir oylama yoluyla (görselliği
arttıran) resimlerin niteliğiyle ilgili bir kriterin getirilmesi, sözü geçen
duvar resimlerine (dönüşümlü olarak yapılsınlar diye) belli zamanın verilmesi
ve resimlerin yapılması için hareketli duvar panellerinin kurulması gibi yeni
şartlar altında duvar resmi çizmeye olanak veren ilkeler üzerinde anlaşmaya
varılmasını sağlayan bir takım diyalog mekanizmaları oluşturmaktan geçiyordu.
Bu yeni koşullarla birlikte çalışarak sadece duvar resimlerine kavuşulmakla
kalınmayacak ayrıca öğrenciler ve akademik merciler arasındaki iletişim
gelişecek, daha büyük bir öğrenci katılımı olacak ve verilen eser daha yaratıcı
olacaktır.
Silahlı anlaşmazlıklarda da benzer şeyler cereyan eder. Pek
çok silahlı grubun gündemi, başka şekilde ifade edilmesi gereken gerçek
ihtiyaçları yansıtmadıklarından bazen elde edilmesi mümkün olmayan taleplerle
doludur. Bazen, temelde özerklik istendiğinde bu bağımsızlık olur diğerleri
saygı, tanınma ve haysiyet gibi müzakere etmesi ve tabi ki, üzerinde pazarlık etmesi
çok zor olan manevi unsurlardır. Müzakere edilebilir olan şey (örneğin, dilin
tanınması ve onun okul müfredatı içine sokulması yoluyla) haysiyetin elde
edildiği yoldur.
temel olarak kişiyi (person) sorundan (problem) ve süreçten
(process) ayıran (3P), bizi önceden ayarlanan olumsuz parametrelerden kurtaran
ve bizi, meta problem ve meta çözümün gösterildiği ekteki tabloda görüleceği
gibi daha kurnazca hareket etmeye iten şey müzakere etmektir.
Müzakerelerdeki krizlerin başlıca sebepleri
Çok yaygın olanlar
Bazı arabuluculara karşı duyulan güvensizlik ya da bu
arabulucuların istenmemesi eş zamanlı mücadelelerin olması Silahlı gruplarda
ihtilaf ve bölünme komşu ülkelerle gerilim Görüşülecek konularda temel
ayrılıklar (ön koşullar)
Oldukça yaygın olanlar
Önceki anlaşmaların ihlali ateşkes zamanı şiddet Bir
koalisyon Hükümeti kurmada zorluklar terörist listeleri İç siyaset krizi
ateşkes, düşmanlıkların sona ermesi ya da silahsızlanmanın ön şart olarak
sunulması Silahlı gruplar tarafından genel affın ön koşul olarak sunulması
Yabancı askeri güçlerin müdahalesi Silahlı grupların aracılarından ya da
liderlerinden bazılarının tutuklanması
Diğer sebepler
ayrık toplulukları uzlaştırmada zorluklar Barışı koruma
Harekâtının misyonuna ya da emirlerine duyulan güvensizlik Yabancı arabulucular
ya da devlet müdahalesi olmadan doğrudan müzakere koşulu Bir silahlı grubun
kısmi terhisi Uluslar arası ceza Mahkemesi’nin rolü hakkında anlaşmazlık
Silahlı grubun tanınmaması ya da bu grubun savaşçı statüsü konusunda şartı Müzakerelerde
önemli liderlerin yer almaması çok uluslu şirketlerin davranışı Bazı
arabulucuların temsil yetkilerinin tanınmaması Seçim şartlarında ya da seçim
sonuçlarında hile ya da anlaşmazlık Yeni silahlı grupların ortaya çıkması
Siyasi iktidarın paylaşımı konusunda ayrılık Silahlı muhaliflerin liderlerinin
öldürülmesi ateşkesi gözetme misyonundan çekilme asli kararların tek taraflı
alınması Yargı gücü tarafından müdahale Barışı koruma Harekatı’nın hayata
geçirilmesinde gecikme arabulucuların çoğalması Silahlı gruplar adına müzakere
eden kişilerin güvenliklerinde eksiklik Serbest bırakılanların ortadan
kaybolmaya devam etmesi ya da adam kaçırma uygulamasının devamı Uyuşturucu
trafiğiyle bağlantısı bulunan yeni paramiliter yapıların bulunması Silahlı grubun
gücü hakkında anlaşmazlık Siyasi bir grubun isminin ait olduğu etnik gruba
atıfta bulunup bulunamayacağı konusunda anlaşmazlık Silahlı bir grubun siyasi
bir gruba dönüşmesindeki sorunlar Zorla yerleştirme Gözetim misyonlarının
oluşumunda anlaşmazlık Barışı koruma Harekatı’nda kaynak ya da personel
eksikliği.
Terörist listesinde yer almalarına karşın silahlı
gruplarla müzakere
Bir barış sürecini başlatmak ya da pekiştirmek arayışıyla
silahlı gruplarla diyaloglarda ya da müzakerelerde yer alan kişilerin ve
kurumların işleyişi ve durumları üzerine bir rapor
akademik olarak “silahlı olarak düşünülmeyen ama hala
şiddetin var olduğu anlaşmazlıklar ve silahlı anlaşmazlıkların yönetimi ya da
işleyişiyle ilgili uluslar arası veriler, bu tip her dört anlaşmazlıktan
üçünde keşif diyaloglarının, resmi müzakerelerin ya da pekiştirilmiş barış
süreçlerinin yer aldığını ortaya koymakta. Bu yüzden mutat norm,
anlaşmazlığın baş aktörlerinin (genelde Hükümetler ve silahlı gruplar)11 doğrudan
ya da dolaylı bir şekilde (bu son durumda mesajları iletecek organizasyonlar,
kişiler ya da “siyasi kolları yoluyla gerçekleşir) bir iletişim kurma yolu
aramasıdır, böylece bu iletişim, eğer başarılı olursa silahlı çatışmaya ya da
şiddete ve silahlı grubun tasfiyesine bir son vereceği düşünülen bir barış
sürecine olanak verecek bir müzakere başlatmayı sağlar.
(resmi ya da gayri resmi) direk temaslar, (resmi ya da gayri
resmi) diyaloglar ve doğrudan resmi müzakereler. Vakaların yarısından çoğunda
(genellikle başka bir ülkeden) yabancı arabulucular ve kolaylaştırıcılar yer
almaktadır ki bunlar, sırasıyla ve her zaman çatışan tarafların rızasıyla,
şahıslar, başka ülkelerin dış işleri, uzmanlaşmış örgütler ya da uluslar arası
oluşumlar olabilir. İstatistiksel veriler ayrıca yabancı bir kolaylaştırıcı
bulunduğunda nihai anlaşmaya varmanın çok daha kolay olduğunu göstermektedir.
Bir silahlı grubun Avrupa Birliği ya da Birleşik Devletlerin
terörist listelerinde yer alması ya da ilgili Hükümet tarafından tek
taraflı olarak terörist ilan edilmiş olması, bahsi geçen Hükümetin bu grupla
müzakere etmesine bir engel değildir. nitekim örneğin, Kolombiya Hükümeti bu üç
örgüt de terörist listelerinde yer almalarına karşın, Kolombiya Birleşik Meşru
Müdafaa Güçleri (aUc) ve Ulusal kurtuluş Ordusu’yla (eln) müzakerelere devam
etmekte ve Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri’yle (Farc) ilgili olarak keşif
yolları aramaktadır. Benzer bir şekilde, birkaç örnekten bahsetmek adına,
Britanya Hükümeti İrlandalı IRA’yla müzakereleri sürdürmüştür Filipin
Hükümeti, Yeni Halk Ordusu’yla (nPl) diyaloglara devam etmektedir Filistin
Ulusal Yönetimi, Hamas’la ve Sri Lanka Hükümeti, Ealam Tamil kurtuluş
kaplanlarıyla (ltte) temaslarını sürdürmektedirler.
Son iki yılda yürütülen keşif nitelikli ya da resmi
müzakerelerde, Hükümet adına müzakere eden kişiler genellikle Devlet’in üst
düzey yetkililerinin başını çektiği ekiplerden oluşmaktadır. Fildişi
Sahilinde, Forces Nouvelles’le (Yeni kuvvetler) yapılan müzakerelere devlet
başkanı ve başbakan önderlik yapmıştır Senegal’de, Casamance Demokratik Güçler
Hareketi’yle (MFDc) yapılan müzakereler İç İşleri Bakanı tarafından
gerçekleştirilmiştir Sudan Hükümeti ve Sudan Halk kurtuluş Ordusu (SPla)
arasındaki, çok kısa süre önce tamamlanan, barış sürecine, devlet başkalığı
heyetinin çeşitli görevlileri tarafından yön verilmiştir Sudan kurtuluş
Ordusu’yla (Sla) Darfur’da yapılan görüşmelerde müzakere, Sudan Hükümeti Barış
Komisyonu’nun sorumluluğundaydı Burundi’de Ulusal kurtuluş Güçleri’yle (Fnl)
yapılan güncel müzakere ülkenin devlet başkanının sorumluluğundadır Çad’da
Birleşik Değişim Cephesi’yle (FUc) yapılan müzakereler doğrudan, ülkede mevcut
diğer silahlı gruplarla yeni müzakereler başlatmakla meşgul olan Devlet Bakanı
tarafından yürütülmüştür Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nde, Halk Savunması
Ulusal Kongresi’nin (cnDP) asi güçleriyle yapılan müzakerelere Kongo Silahlı
kuvvetleri Genel kurmay Başkanı öncülük etmiştir Orta Afrika Cumhuriyeti’nde,
Birleşme için Savaşan Demokratik Güçler Birliği’yle (UFDr) yapılan müzakerelere
adalet Bakanı yön vermiştir Uganda’da, dünyadaki en acımasız gruplardan biri
olan, büyük bölümü çocuk askerlerden oluşan Tanrı’nın Direniş Ordusu’yla (lRA)
şu anda yapılmakta olan müzakereler İç İşleri Bakanı tarafından yürütülüyor
Mali’de, Demokratik Değişim İttifakı’yla yapılan müzakereler Bölge İdare Bakanı
tarafından yürütülmekte ateşkesin yıllardır devam ettiği Batı Sahra’da, Fas
Hükümeti müzakere heyetinin başında İç İşleri Bakanı ve Dış İşleri Delege
Bakanı bulunmakta Angola’da Diyalog için Kabinda Forumu’yla yapılan müzakereler
Bölge İdare Bakanı tarafından sürdürülmekte Kolombiya’da aUc ve eln’yle
yapılan müzakereler, devlet başkanı tarafından atanan Barış Yüksek komiserinin
sorumluluğundadır Hindistan’da assam Birleşik kurtuluş Cephesi’yle (UlFa)
yapılan müzakereler Başbakan ve İç İşleri Bakanı, Nagaland Ulusal Sosyalist
Konseyi’yle (nScM) yapılan müzakereler Birlik, İç İşleri ve Devlet Bakanları
tarafından yürütülmekte yakın zamanda tamamlanan bir sürecin yer aldığı
Nepal’de, Maocu Yeni Halk Ordusu’yla (nPa) hükümet adına müzakere eden kişi
Başbakan’dı ve şu anda Madhesi Janadhikar Forum’la (MJF) yapılan müzakereleri
Barış ve Uzlaşma Bakanı yürütmektedir Sri Lanka’da ltte’yle müzakere etmekle
görevli Hükümet heyetinin başında Sağlık Bakanı Bulunmakta Filipinlerde Moro
İslami kurtuluş cephesi (MılF), Yeni Halk Ordusu (nPa) ve Moro Ulusal kurtuluş Cephesi’yle
(MnlF) yapılan müzakereler Başkanlık Barış komiseri tarafından
yönlendirilmekte son olarak Endonezya’da Özgür Açe Hareketi’yle (GaM) yakın
zamanda tamamlanan barış sürecini, adalet Bakanı’nın da desteğiyle, doğrudan
ülkenin başkan vekili yürütmüştür.
Silahlı gruplarla yapılan bu müzakerelerin büyük bölümünde,
hükümet heyetlerinin yanı sıra aralarında aşağıdakilerin de bulunduğu yabancı
kolaylaştırıcılar da yer almıştır: üçüncü ülkelerin devlet başkanları
(Burkino Faso’nunki Fildişi Sahili’ndeki anlaşmazlığa, Libya’nınki Çad ve Orta Afrika
cumhuriyeti anlaşmazlıklarına yardımcı olmak için eski devlet başkanları
(Finlandiya’nınki Endonezya sürecine kolaylık sağlama adına) başkan vekilleri
(Sudan’ınki Uganda’daki anlaşmazlığa) bakanlar (Güney Afrika’nınkiler
Burundi’deki anlaşmazlığa, Ruanda’nınkiler Kongo Demokratik Cumhuriyeti’ndeki
anlaşmazlığa, Mozambik’tekiler Uganda’daki anlaşmazlığa, Norveç’inkiler
Filipinlere) diplomatlar (Norveç, İsviçre, Endonezya, Malezya’nınkiler vb.)
girişimciler (Senegal ve Endonezya’daki anlaşmazlıklarda) yazarlar
(Hindistan’daki pek çok anlaşmazlıkta) BM genel sekreterliği özel temsilcileri
ya da bireysel temsilciler (Sudan, Kongo Demokratik cumhuriyeti, Sahra,
Myanmar, Kolombiya, Nepal’deki anlaşmazlıklarda) Afrika Birliği, Avrupa
Birliği ya da İslam konferansı Örgütü gibi bölgesel oluşumların özel temsilcileri
(Darfur’da, Filipinlerde ve anlaşmazlığın olduğu diğer ülkelerde).
Pek çok olayda, özellikle ilk aşamalarda, Hükümetler arayış
içindedirler ve silahlı grupların “siyasi kolları olarak görülme, ideolojik
yakınlık, bazı nihai hedeflerin paylaşımı ya da basitçe bahsi geçen gruplarla
iletişim ya da onları etkileme becerisine sahip olma yoluyla, müzakere daha
sonra doğrudan hükümetin müzakere heyeti tarafından ele alınsın diye yeterince
sağlam ve güvenilir diyalog yolları açmak için “dostane girişimlerde bulunabileceklerinden
başlangıçtaki keşiflerin ve diyalogların şahıslar ve sosyal ya da siyasi
oluşumlar tarafından gerçekleştirilmesini kabul ederler. Görevinin
anlaşmazlığı ya da anlaşmazlık içinde yer alan şiddeti uzatmak ya da
kızıştırmak değil bunlara bir son vermek olduğu bilindiğinden bu aracı
fonksiyon asla cezalandırılmaz.
İstisnasız hiçbir durumda, ister hükümet heyetinden ister
kolaylaştırıcı olsun, keşif aşamalarına, ilk diyaloglara ya da resmi
müzakerelere katılmış bahsi geçen kişilerden hiçbiri asla silahlı gruplar ya da
çetelerle işbirliğiyle ya da yasadışı faaliyetlerde bulunmakla suçlanamaz, tam
aksine, bu temaslar, bahsi geçen grupların şiddet uygulamasını ve
silahları bırakmasıyla tamamlanacak olan bir müzakere
başlatmaya olanak sağlayan koşulları oluşturmak için vazgeçilmez olarak
düşünülür.
Bu zaruri temaslar, diyaloglar, keşifler ya da müzakereler, Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi’nin çeşitli çözümleri ve “düşmanlıkları sona
erdirmeleri ve ihtilaf içinde oldukları konuda barışçıl bir anlaşmayı müzakere
etmeleri için tarafları ikna etmek adına diplomatik araçların kullanımına
ilişkin olarak bahsi geçen Organizasyon’un “barış sağlama kavramına verdiği
tanım yoluyla tüm ülkelerce gerçekleştirilen diplomatik uygulamalarla desteklenir.
“Önleyici faaliyetle ortaya çıkabileceği gibi, Birleşmiş Milletler sadece
çatışan tarafların verdiği karara göre de hareket edebilir. Barış sağlama,
düşmanlıklara son vermek adına taraflardan birine karşı güç kullanımını,
Birleşmiş Milletler dilinde “barışın uygulanması olarak adlandırılan eylemi
kapsamına almaz. 13 Yakın tarihlerde (6 aralık 2007) Siyasi
İşlerden sorumlu Birleşmiş Milletler Genel Sekreter Yardımcısı B. lynn Pascoe,
müzakerenin olmadığı anlaşmazlıklarda müzakerenin başlamasını kolaylaştırmak
ve müzakere olanlarda müzakereyi pekiştirmek için silahlı, bu yüzden illegal,
gruplarla iletişim kurmanın büyük bölümünü oluşturduğu önleyici diplomasi
çabalarını güçlendirme hedefiyle şu anki 220 görevliye yüz kişinin 14 daha
ekleneceğini duyurdu.
Bu yüzden neticede şu söylenebilir ki silahlı
çatışmaların sonlanmasına, var olan herhangi bir şiddet türünün sonlanmasına ya
da azalmasına etki edebilme, bahsi geçen diyalog yoluyla şiddet içeren
çatışmalara bir son vermeyi ya da bu amaç doğrultusunda ilerlemeyi başarma yetisine
minimum düzeyde sahip oldukları sürece, yasal statüleri her ne olursa olsun,
herhangi bir ülkenin sosyal ya da siyasi tüm aktörlerinin tümüyle diyalog
kurulabilmesi ya da bir araya gelinmesi uluslar arası açıdan saygın ve olağan
bir uygulamadır.
Kent diplomasisi ve paralel diplomasi
Bir müzakere sürecine başlayan ya da başlamak isteyen
silahlı anlaşmazlıkların büyük bölümünde, genelde müzakerenin
ortasındaymışçasına bir takım yaklaşımlarda bulunmak için gerekli şartların
keşfiyle ilgili önceki evrelerde hükümetle ilgisi olmayan, diğer
fonksiyonlarının yanı sıra fikir üreterek, tutumları inceleyerek, tarafların
istekliliklerindeki samimiyeti teyit ederek ya da müzakereler kesilmesin diye
aktörlere baskı uygulayarak sürece destek vermede çeşitli roller oynayan
aktörler araya girer.
resmi diplomasiyle (elçilikler ya da uzman kişiler yoluyla
Devlet diplomasisiyle) birlikte ya da koordineli olmaksızın, “hükümetle
ilgisi olmayan aktörlerin kendi adlarına gerçekleştirdikleri eylemlere “kent
diplomasisi diyoruz. Bu devlet dışı aktörler bazı sivil toplum
örgütlerinden, akademik, ticari, dini ya da sanat çevrelerinden ve çoğunlukla
birbirleriyle bağlantılı toplumsal hareketlerin tamamından çıkabilir.
Genellikle bir müzakereye başlamak için uygun şartların sağlanıp sağlanmadığını
görmek için ilk deneme aşaması üzerinde yoğunlaşan görevleri sınırlıdır ve
müzakere gündemlerini ve daha önce bahsedildiği üzere bir kez başlamış olan
sürecin kesilmemesi için taraflara baskı uygulamayı içerebilecek öneriler
sunmaktan ibarettir. Bahsi geçen görev gizli ve dikkati çekmeyecek şekilde, ya
da ortaya bir öneri atıldığında ve taraflara baskı uygulandığında aleni
olmalıdır. Bununla beraber, eğer güvenlerini kazanabilmişlerse taraflar (biri ya
da tamamı) onlara danışabilmelerine rağmen hiçbir durumda devlet dışı aktörler
resmi müzakere masasında bulunmayacaklardır.
Resmi diplomasiye paralel ve ona uygun biçimde hareket
eden ama belli durumlarda Devletlerin ya da uluslar arası veya bölgesel oluşumların
rıza göstermeyebileceği faaliyetler gerçekleştiren kent diplomasisine
“paralel diplomasi diyoruz. Paralel diplomasi dâhilinde faaliyetler
gerçekleştiren şahıslar ya da merkezler aslında, Devletin gelecekteki
faaliyetlerine bulaşmadan risk alabildiklerinden ya da başlarına “dert
açabildiklerinden Hükümetlere göre daha avantajlıdırlar. Genellikle Hükümetler
ya da silahlı gruplar uzman kuruluşlardan diğer tarafın hazırlıklarını ve eğer
müzakereye başlanacaksa dayatılacak talepleri irdelemek için arabulucu gibi
hareket etmelerini isterler. eğer şahıslar ya da merkezler bu işte ilerleme
kaydederse, daha sonra resmi müzakere sürecinin açılması için resmi diplomasiye
geçiş hakkını elde etmeleri de olağandır. Bazı durumlarda resmi ve paralel
diplomasi, bir sürecin sorunsuz ilerleyişini pekiştirmek için görev dağılımıyla
uyum içinde birlikte hareket eder. Hatta bazen paralel diplomasi içerisinde
faaliyet gösteren kişiler, şahit ya da danışman olarak taraflarca müzakereye
yardımcı olmaları için davet edilebilirler. Diğer pek çok organizasyonun yanı
sıra bu tip bir diplomasi uygulayan merkezlerden bazıları İnsani Diyalog
Merkezi, Carter Merkezi, St. Egidio cemaati (iki diplomasi türünü de uygular)
ya da Barış kültürü Okulu’dur.
Hem paralel diplomasi hem de kent diplomasisi, sonradan bir
barış süreci haline gelsin diye bir müzakere süreci başlatmaya yardım etme
biçimidir. Bunu pek çok kesim yapabilir ama her zaman yapılan işte hazırlık,
sağduyu, tarafsızlık, sabır, müsait zaman (harcanan çabalar ve aktörlerin güvenini
kazanmak yıllar alabilir) ve itina gereklidir. Son olarak bu diplomatların
işinin “lobicilik ve bir tarafı şikâyet işleriyle bağdaşmadığı
belirtilmelidir. Bu yüzden bir organizasyonun ya da şahsın gerekiyorsa ikisini
birden değil, ikisi de gerekli olduğundan, birini seçmesi şarttır.
Mayer’in dört temel analitik aracı
1 – anlaşmazlığa müdahil olan şahısların yetkisini ve
ilgili iktidarı anlamak. -kimin neyi, ne zaman, nerede ve nasıl yapıyor ya
da yapmış olduğunu bilmek.
– Değişim sinyalleri var mı ya da olabilir mi?
2 – Her bir tarafın duygularının doğasını ve
derinliğini anlamak. -toplumsal olarak kabul edilebilir olanlar nelerdir? ve
hangi koşullar altında?
– Hangi gruplar duygularını ifade etmede daha becerikli?
– Hangi duygular bastırılmış?
3 – Anlaşmazlık zeminlerini ya da katmanlarını anlamak
ve çözümü üzerinde çalışmaya başlamak nerde mümkünse o seviyeyi yakalamak (ne
en zoru ne de en kolayı olan “giriş seviyesini öngörmek).
-Sonradan daha karmaşık konulara girmek için güven oluşturan
küçük ilerlemeler sağlamaya çalışmak adına en karmaşığından başlamamak.
-köklerin, anlaşmazlık tarihinin, gün ışığına çıktığı
tabakalara bakmak.
4 – Açık bir iletişim sağlamak
Anlaşmazlıklara arabuluculuk yapılırken kullanılan bazı
teknikler
•
eğer… olsaydı ne olurdu?
gibi açık sorular sormak
•
“yani, dediğiniz şey… dır
veya “eğer fikrinizi… olarak özetlemek doğru mudur gibi izah etmek.
•
uyuşmazlığı yeniden
tanımlamak (farklı açıklama)
•
duygusal anlamda ısının
artmasına izin vermemek.
•
öfkeyi yatıştırmak için ara
vermek.
•
hissedilenleri karşılıklı
olarak farkına varılmasını teşvik etmek.
•
algılananların ifade
edilmesine ve onları arka planda fark etmek.
•
çıkarları ve ihtiyaçları
saptamak.
•
yabancı kişilerin
tavsiyelerini ve yardımlarını kabul etmek.
•
çok karmaşık olduğunda
gündemi bölümlere ayırmak.
•
gruplar ya da uzman alt
komiteler tarafından yapılan görüşmeleri sürdürmek.
•
ortak çıkarları saptamak.
•
olumlu olana dikkat çekmek.
•
ödün verilmesi için
kolaylık sağlamak.
•
kendi yazarlarından gelen
önerileri bir kenara ayırmak ve onları sunmayı arabuluculuk yapan kişiye
bırakmak.
•
geçmişten ziyade geleceğe
odaklanmak.
•
kendilerini karşı tarafın
yerine koymaya davet etmek.
•
yeni fikirler üretmek ve
olağan kavramsal yapıların dışına çıkmak.
•
yeniden odaklanmak, farklı
bir açıdan bakmak ve yeniden değerlendirmek (pastayı büyütmek)
•
hayal gücüne sınır
koymaksızın “fikir yağmurunu teşvik etmek.
Kaşif Bir müzakereye başlamak için tarafların hazır
olup olmadığını irdeler.
Toplantı orga-taraflara alenen müzakereye girme ve
görüşmelere başlama nizatörü çağrısı yapar.
Birleştirici Bir müzakere sürecinin başlamasından
önce bölünmüş grupları bir araya getirir.
Eğitmen Daha iyi bir müzakere yapmak adına tarafların
birbirine daha eşit bir konumda bulunması için taraflardan birinin becerilerini
geliştirir.
Fikir Üreticisi taraflara yeni bilgiler, fikirler,
teoriler ve seçenekler sunar.
Garantör taraflara, arabuluculuk sürecine girerek
aşırı bedeller ödemek zorunda kalmayacakları teminatını verir.
Kolaylaştırıcı Sürecin görünen
Teşvik eden Müzakerelerin uygun bir şekilde
ilerlemesi için teşvik niteliğinde maddi manevi olanaklar sunar.
Teyit eden taraflara, anlaşmaya tamamen riayet
etmeleri gerektiğini hatırlatır.
Uzlaştırıcı Görevi uzun sürelidir ve genellikle
düşmanların arasında oluşan olumsuz imajları, klişeleri ve davranışları
düzeltir.
Christopher Mitchell’in çalışmalarına göre hazırlanmıştır
Anlaşmazlıklarda görev alan arabulucular için ipuçları
Kiminle
•
İnsanların, barış temini
süreçlerine katılımı elzemdir.
•
Sınırları geçebilen ve
anlaşmazlığın aktörleriyle doğrudan ilişkisi olan devlet dışı aktörlerden
yararlanmak.
•
Her zaman kadınların
görüşlerini kapsama almak.
•
Diasporaların görüşlerini
kapsama almak.
Nerede
• Devlet ve kurumsal yapıların ötesinde hareket etmek ve
inceleme yapmak.
•
Hem yerel hem de uluslar
arası düzeyde etkileşim içinde olmak.
•
anlaşmazlığın topluluk
düzeyindeki etkisini hesaplamak.
•
İletişim ve diyalog için
alan yaratmak.
• Barış
oluşumunu insani projelere ve geliştirme projelerine entegre etmek.
Nasıl
• Gerçekçi
olmak ve kendimizi kandırmamak. Pragmatik (faydacı) olunmalıdır ve arzularımız
ve gerçek ihtimaller arasındaki mesafe kadar sınırlarımızın da farkına varmak.
• Bir
kişinin oynayabileceği, ya da oynayamayacağı, rolle ilgili kendimizi kandırmamak.
•
alçak gönüllü olmak,
bilmediğimizde sormak ve bunun kolektif bir çalışma olduğunu açıkça anlamak.
•
eleştirilere, önerilere ve
diğerlerinin yardımlarına açık olmak.
•
cesur, yaratıcı, müşfik ve
adil olmak.
Devletlerin egemenliğinin kaçınılmazlığı, bağımsızlığımızı
korumak ve devlet dışı aktörlerle doğrudan ilişkimizin olması arasında denge
sağlamak.
• kendilerini
insan haklarına adamış kişilerin rolleri ve stratejileriyle kendilerini
anlaşmazlığın çözümüne adamış kişilerin rolleri ve stratejileri arasında çoğu
kez bir gerilim olacağını bilmek.
• anlaşmazlık
sonrası aşamada yer alan zorlukları ve riskleri hafife almamak.
•
Bunu, risk oluşturabilecek
bir iş olarak addetmek ve kabul etmeye hazır olduğumuz düzeyi belirlemek.
•
Bir görevin ne kadar zaman
alacağını tam olarak hesaplamak ve süreleri kısaltmaya çalışmamak.
•
Diğerlerinde yanlış
beklentiler oluşturmamak.
•
Dinlemek, dinlemek,
dinlemek.
• Geleneklere
ve popüler görüşlere saygı duyarak ortamdan bir şeyler öğrenmek.
• İnsanlarla
bolca çay, kahve içmek, her zaman gerekli olacak.
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info
0
21
TR
ZH-TW
:” ”
:””
” “,”serif”
:ZH-TW