15 Nisan 2016 Cuma Saat 05:57
ARAP MİLLİYETÇİLİĞİ -3-
Arap
milliyetçiliğinde Nasırizm ve Baasçılık
Arap milliyetçiliği asıl gelişimini Birinci Dünya savaşından
sonra göstermiştir. İngiltere ve Fransa’nın Ortadoğu’daki politikaları
karşısında gelişen Arap milliyetçilik hareketleri bağımsızlık arayışlarının
güçlenmesine yol açmıştır. Arap birliği yaratılamamış olsa da Arap devletlerinin, mandacı yönetimlerden kurtuluşu
sağlanmıştır.
Balfour deklarasyonuyla Yahudilere bir ‘’ulusal yurt’’
yaratma fikri çerçevesinde 1948 yılında İsrail devletinin kurulması, Ortadoğu
dengelerini değiştirecek bir gelişme olarak yaşanmıştır. İkinci Dünya
Savaşından sonra Amerika, merkezi
uygarlığın yeni gücü olarak üstünlüğü ele geçirmiştir. İsrail devleti
de, İsrail halkını düşünerek oluşturulmuş bir devlet olmanın ötesinde
Arap-İsrail çatışmasının daha fazla gelişmesine ve Arap milliyetçiliğinin daha
fazla güçlenmesine yol açmıştır. Filistin halkının çıkarlarını hiçbir şekilde
gözetmeden kurulan bir İsrail devletinden başka bir şey beklenemeyeceği de açıktır.
Gelişen Arap-İsrail savaşları ile günümüze kadar devam eden İsrail-Filistin
çatışması ve beraberinde getirdiği kanlı süreç, bunu açıkça ortaya koymuştur. Ancak
Birinci Dünya savaşı sırasındaki İtilaf devletlerinin kendi çıkarları
doğrultusunda Yahudilerle olan ilişkileri ve Yahudi lobilerinin çıkarları böyle
bir sürecin gelişmesini ortaya çıkarmıştır.
Amerika ve Avrupa’nın Ortadoğu politikaları ve son olarak
İsrail devletinin kuruluşu ve oluşan ‘’Siyonist düşman’’Arap devletlerini
farklı arayışlara iterken, Arap milliyetçiliğinin de giderek radikalleşerek Batı
karşıtı bir milliyetçiliğe bürünmesine yol açmıştır. Bununla bağlantılı giderek
Sovyetler Birliğine yanaşılmaya başlanmıştır. Bu dönemde gelişen Nasırizm ve
Baasçılık Arap devletlerinin ideolojik yaklaşımı olarak, İsrail devletinin
kuruluşuna bir cevap olmuştur.
İsrail devleti kurulduktan sonra, Arap devletleriyle İsrail
arasında 1948, 1955, 1967 yıllarında yaşanan savaşlar da Araplar yenilmişlerdir.
1971 yılında, Sina bölgesindeki savaşta belli bir başarı elde edilmiştir. 1948
yılındaki Arap-İsrail savaşında Mısır’ın yenilmesi Hür Subayların güçlenmesini
sağlamıştır. Kralın, hükümetin ve ülkenin emperyalizme bağlılığı ve Mısır
subaylarının yetersizliği yenilginin gerekçeleri olarak görülürken, Hür
subayların darbeyle iktidarı ele geçirmesini de beraberinde getirmiştir. O
dönemde sosyal kurtuluş yönü önde olan Müslüman Kardeşlerle de ilişkili olan
Nasır, Sosyalist partiye sempati duyan Genç Mısırlılar hareketi içinde de yer
almıştır. Nasır’ın ideolojisi eşitlikçilik, bağımsızlık ve ulusal dayanışma
ilkelerine dayanmaktaydı. Bundan dolayı ülkedeki büyük toprak sahiplerinin
topraklarını, topraksız köylülere bölüştürmüştür. Ülkenin modernleşmesi
doğrultusunda çabalar sergilemiştir. Sosyalist anlayışı, ülkenin modernleşerek
ilerlemesi olarak açığa çıkmıştır. İsrail devletinin kuruluşundan sonra Arap
birliğinin sağlanmasına dönük mücadele yürütmüştür. Mısır’ın Arap dünyasındaki
tarihi misyonuyla, Arap birliğinin lideri olarak kendini görerek bu yönlü
arayışlar içine girmiştir.
Baas partisi ilk olarak 1947 yılında Suriye’de kurulmuş ve
1963 yılında da iktidar olmuştur. ‘’Yeniden doğuş’’ anlamına gelen bu partinin
önde gelen kurucularından biri Suriyeli bir Hıristiyan olan Mişel Eflak iken,
diğeri ise Selahattin Bitar’dır. İsrail devletinin kuruluşundan sonra
Sovyetlere yanaşan Baasçılar din, milliyetçilik ve sosyalizmi ortak zeminde
harmanlamışlardır. Bağımsızlık, emperyalizm ve sömürgeciliğe karşı çıkış
Baas’ın ideolojik yaklaşımı olmuştur. Kuruluşlarındaki temel hedef Arap
milliyetçiliğine dayanarak Arap birliğini yaratmak ve tüm Arapları yabancı
denetiminden kurtarmaktır. Baas kurulurken halkın yoksul kesiminin desteğine
dayanmıştır.
Suriye’de kurulan Baas, Irak’ta da kendisini örgütlemiştir.
Ebdulkerim Qasım iktidarının, 1963 yılında Nasır ve Baas’ın yardımıyla devrilmesinden
sonra Ebdulselam Arif iktidarı ele geçirmiştir. Arap milliyetçisi olarak,
Irak’ta milliyetçiliğin gelişmesinde etkili olmuş biridir. Birleşik Mısır ve
Suriye’ye, Irak’ın da katılması yönünde çok fazla dayatmaları olmuştur.
1957 yılında Mısır ve Suriye Birleşik Arap Cumhuriyeti
adıyla birleşmiştir. Bu birleşme sonrasında Mısır, Suriye üzerinde hâkimiyet kurmuştur.
Partilerin kapatılmasından, askeriye’ye kadar bütün alanlarda Mısır’ın hâkimiyeti
gelişmiştir. Bu birleşmenin gerçekleşmesi yönünde çok çaba harcayan Suriye, umduğunu bulamayınca 1961 yılında Birleşik
Arap Cumhuriyeti’nden ayrılmıştır. Arap birliği elde edilemeyince bu sefer Arapların
birlikte bir duruşu sergileme ve ortak hareket etme amacına yönelinmiştir.
Mısır’da Nasır’ın iktidar süreci, Suriye ve Irak’ta ise Baas
partilerinin iktidara gelmeleri Arap milliyetçiliğinin daha fazla etkili
olmasını beraberinde getirmiştir. 1950’li ve 60’lı yıllarda Mısır ve Suriye’nin
de birleşmesiyle Arap milliyetçiliği, Mısır’lı
Nasır’ın karizmatik önderliğinde Arap alemini büyük oranda etkilemiştir. Ancak
bu hava fazla uzun sürmemiştir.
1967 yılında yaşanan Arap-İsrail savaşında Arap milliyetçiliği,
İsrail’den yediği ağır darbenin altında ezilmiştir. Bu savaşta Arapların
yaşadığı hezimet bölünmelere yol açmıştır. Bu yenilgiden sonra Mısır, Arap
dünyası ve birlik fikri içinde yer almayacağının siyasi adımlarını gösteren
yaklaşımlar geliştirmiştir. Suriye ve Irak ise, kendi sınırları içinde
tanımlanmış bir milliyetçiliğin daha gerçekçi olduğunu açık bir dille ifade
etmeye başlamıştır. Bu yenilgiden sonraki süreç Arap milliyetçiliğinin giderek zayıflamasını
beraberinde getirmiştir. Suriye hariç, bölge devletleri Mısır’ın peşi sıra ABD
egemenliğini tanımaya başlamışlardır. Bu durum Ortadoğu’da ABD egemenliğinin
güçlenmesine yol açarken, Filistin sorununa bir duyarlılık olsa da, Filistin davasının
Araplar tarafından terk edilmesini beraberinde getirmiştir. Bu sürece kadar
Filistin sorunu bir Arap sorunu olarak tüm Arapları ilgilendirirken, bu
süreçten sonra Filistinlileri ilgilendiren bir sorun olarak daha çok öne
çıkmıştır.
1970 yılında Nasır’ın ölümü sonrasında yardımcısı Enver
Sedat iktidar olmuştur. Sedat, İsrail karşısında varlık gösterememiştir. Sedat
ve Mübarek dönemleri Mısır’ın, ABD egemenliğinde geçen yılları olmuştur. S.
Arabistan ve Ürdün gibi krallıkla yönetilen Arap devletleri, İsrail ile
mesafeli bir ilişki sürdürseler de ABD politikaları doğrultusunda hareket
etmişlerdir.
1974 yılında fiili olarak Irak’ı yöneten Saddam, 1979
yılında Irak’ın Cumhurbaşkanı olmuştur. Suriye’de ise 1963 yılında Arap Kemeri
politikası uygulanarak, Kürtler Araplaştırılmaya çalışılmıştır. 1970 yılında
ise Hafız Esad’ın iktidar dönemi başlamıştır. Arap birliği hedefinden ve
popülist sol, anti emperyalizm söylemlerinden iyice kopan Baas iktidarları
gündelik, dönemsel politikalar üretmekten öteye geçememişlerdir. Halktan kopuk,
elitist bir yönetim anlayışıyla kendi saltanatlarını sürdürmüşlerdir. Otoriter
ve diktatoryal yönleri öne çıkan baskı ve teröre dayalı birer azınlık
iktidarları olmaktan öteye gidememişlerdir. İsrail ve onu destekleyen
ülkelerden kaynaklı tehdide karşı gelişen savunma anlayışı, iç muhalefeti
bastırmanın aracına dönüşürken giderek muhalefetsiz bir iktidar anlayışını
ortaya çıkarmıştır.
Düzgün Kaya
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net –
www.lekolin.info – www.navendalekolin.com
0
21
TR
:” ”
:””
” “,” ”
:” ”