Cem evlerinin ibadethane olarak kabul edilmesi ve Alevilerin hiçbir baskı altında kalmadan, özgürce istedikleri gibi kendi ibadetlerini yapmaları tabiki Alevilerin en doğal hakkıdır ve hiç bir kısıtlama yapılmadan bu hak verilmelidir, kabul edilmelidir. Bu hak biranönce yasal ve anayasal güvenceye kavuşmalıdır. Yalnız Aleviliğin ne anlama geldiğini ve günümüz siyasal koşullarında nasıl olması gerektiğini, Alevilerin hangi saflarda yer almaları ve nasıl bir mücadele vermeleri gerektiğini, nasıl hareket etmeleri gerektiğini de iyi bir şekilde bilince çıkarmamız gerekiyor. Alevilik tarihsel olarak zalimin zulmüne karşı durmak, mazlumların, ezilen sınıflar ve halkların yanında yer almak ve adaleti, insanlığı, özgürlüğü, eşitliği savunmak demektir. Alevilerin tarihte sürekli katliamlara uğramaları sahip oldukları sınıfsal duruşlarından kaynaklanıyor. Namaz kılmadıkları ve oruç tutmadıkları için değil.
Aleviler sınıfsız, sömürüsüz, savaşsız, sınırsız bir yaşam için Kerbala’dan günümüze kadar direnmişlerdir. Mevcut sınıflı sistem sahipleri olan kapitalist-sermaye çevreleri, tarih boyunca her koşulda Alevileri kendi sistemleri için sürekli bir tehlike ve tehdit olarak görmüşler, alevilere karşı çeşitli oyun ve entrikalarla da saldırılar düzenlemişler, katliamlar yapmışlardır. Dersim katliamı daha çok Kürdistani temelde gerçekleşen ulusal, kimlikseldi ama sınıfsal boyutuda vardı. Maraş, Sivas, Çorum, Gazi ve bu gibi katliamların hepsinin sebepleri yüzde yüz sınıfsal nedenlere dayanıyor. Bu gibi katliamlar yüzlerce yıl boyunca ve son yüz yılda da mezhep maskesi altında ve dini çelişkiler kullanılarak tezgahlanıp uygulanmıştır. Günümüzdeki mezhepler aslında yüzlerce yıl öncesinin siyasi partileridir. Mezhep ve hizip eski toplumsal koşulların siyasal grupları olup, Arapçada parti demektir.
Yani 1300 yıldır devam eden bu mücadele ve savaş aslında metafizik bir tanrıya inanıp inanmama savaşı ve mücadelesi değildir. Özünde ideolojik, toplumsal ve sınıfsal nedenler bulunan, ezilen sınıf ve mazlumlarla zalimlerin kavgasıdır. Mazlumlar insanlık mücadelesini yürütürlerken, zalimlerde saltanat ve iktidar olmanın kirli hesaplarını yapıyorlardı. Firavun, Nemrut ve Muaviye köleci ve feodal sistem koşullarının en acımasız en katmerli zalimleridirler ve günümüzde de onların uzantılarını her ülkede görmek mümkündür. İşte Alevilik öz olarak mazlumların, ezilen hakların ve sınıfların zalimlere karşı yükselen sesi ve sarsılmaz büyük direnişidir. Aleviği dört duvar arasına hepsetmek istiyorlar. Cem evlerinin ibadethane olarak kabul edilmesi iyi ama faşizmin diz boyu olduğu, her gün insanların sokaklarda öldürüldüğü, ülkenin koyu karanlık bir bataklık haline geldiği koşullarda bu neyi değiştirir? Alevilik sadece cem evinde semah dönmek saz çalmak değildir. Hele hele dedelerin kalkıpta memurlar gibi devletten maaş beklemeleri çok yanlış ve dedeleri devletin bastonu haline getirir. Din hizmetlerinin parayla yapılması dini afyonlaştırır. Türkiye hala demokratik bir ülke haline gelmedi, gelemedi.
Türkiye’nin demokratik bir ülke haline gelmediği durumlarda Kürtler, Aleviler, emekçiler ve mazlumlar her zaman tehlikededir. Nitekim ülkede zalimler-cellatlar tarafından insanların öldürülmediği, katliamların yapılmadığı gün yok. İnsanlığın baskı altında olduğu, yoksulluğun, açlığın, sefaletin ve katliam ve ölümlerin hayatın parçası haline geldiği Türkiye’de, Aleviler cem evlerine ibadet statüsü veriliyor-verildiği diye hiç sevinmesinler. Aleviler semah dönerler, saz çalarlar ama bunlar ritüeldir, Aleviliğin özü insanlık, eşitlik, özgür ve adaletli bir dünya ve yaşam kurmaktır. Bütün Alevilerin ve Alevi dernek ve kurumlarının, cem evlerinin kendi duruşlarını ve nasıl hareket etmeleri gerektiğini iyi gözden geçirmeliler. Alevilik cem evlerine hapsedilemez. Alevilik sokaklarda, müdacele alanlarında, direnişin ve hayatın içinde olmalı. Alevilik her yerde yaşamın temel kavgası olmalı. Cem evlerinde sadece semah dönmek saz çalıp türkü söylemek Alevi olmak için yeterli olmayıp, Aleviliğin küçük bir bölümüdür. Aleviliğin yüzde doksan beş’i mazlumların, ezilenlerin yanında zalime karşı kavga etmek, hak ve adalet için mücadele etmektir. Mazlumların hayat kavgasında yer alınmazsa cem evlerine hapsedilen bir Alevilik sistemin yedeğine düşer ve kendi özünden uzaklaşır. Kürdistan özgürlük hareketi, Aleviliğin modern toplumsal koşullarda bir temsil gücü olup esasen bir mazlumlar hareketidir. Bu yönüyle başta Kürt Alevilerin ve bütün Alevilerin kendi kurtuluşlarını Kürt özgürlük hareketi’nde görmeliler ve her türlü desteği vermeliler, katılımı sağlamalılar.
Bu açıdan Alevilik dört duvar arasına sıkışmamalı. Başka türlüsü olursa Alevilik, egemenler tarafından yozlaştırılır. Bu nedenlerden dolayı bütün Alevilerin, cem evlerinin nasıl bir işleve sahip olmaları gerektiği konusunu tekrar ele almalılar, tartışmalıdırlar. Nasıl bir duruşa sahip olup kimlerin yanında yer almaları gerektiğini bilince çıkarmalılar. Dedelerin, biz maaş alacağız gibi bir hesap yapmamaları gerekiyor. Devletten maaş alan bir dede zulüm sistemine, diyanete ve devlete bağımlı olur. Unutmayalım, Türkiye hala adaletin olmadığı, insanların zulüm altında yaşadığı bir ülkedir. Önce zalimin zulmüne karşı direniş ve adaletli özgür eşit bir yaşam kurulmalı ve yaşanılmalıdır. Sonrada özgür koşullarda isteyen semahını dönsün, isteyen sazını çalıp türküsünü söylesin, isteyen istediği gibi inancını ibadetini yaşasın. Çünkü özgürlüğün olmadığı koşullarda hiçbir ibadet özgürce yapılmaz. Önce hak, adalet, özgürlük, eşitlik ve insanca yaşam. Bu temel değerlerin olmadığı bir yerde yapılan ritüellerin bir anlamı olmayacaktır.
Kemal SÖBE
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi