HABER MERKEZİ- AKP-MHP faşizmin kadını yıldırma politikaları her geçen gün farklı yöntemlerle karşımıza çıkmakta. Bir yandan sistematik halde yürütülen cins kırımı ve siyasi soykırım devam ederken bir yandan da kadını toplumdan uzaklaştırıp tecrit altında tutmak . AKP-MHP faşizmi kadının fiziğini, zekâsını ve duygularını kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak istiyor. Bunun içinde kullanma aracı olarakta kadın üniversite projesini uygulama peşinde. En önemlisi de Önder APO’un geliştirdiği kadın özgürlük çizgisine karşı bilinçli yıldırma hamlesidir.
Bu son dönemde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Japonya ziyareti sonrası Türkiye’de en çok tartışılan konulardan biri kadın üniversiteleri oldu. Erdoğan iktidarı, ülkemizde de kadın üniversiteleri için adım atılacağını belirterek YÖK Başkanı’na “Çalışmanı buna göre yap.” talimatı verdi. Recep Tayip Erdoğan’nın Japonya ülkesinden örnek alaraktan kadın karşıtı ve kadın kimliğini bitirmek amaçlı üniversite projesini 2021’de uygulama kararı verdi. Bizde Kadın Üniversiteleri modeli ile ne amaçlandığını, bu modelin ideolojik arka planında ne yattığını, neye hizmet edeceğini ve kadınlara dönüşünün nasıl olacağını ,hangi ihtiyaçtan ve nasıl ortaya çıkmıştır. Bunlara dair hazırladığımızAKP-MHP FAŞİZMİN KADINI YILDIRMA POLİTİKASI: KADIN ÜNİVERSİTELERİ adlı dosyada gerekli bilgilere değineceğiz.
Ortadoğu erkeği, tarihten bu yanadır cins olarak kadını hırpalamış, fiziğini, zekâsını ve duygularını mahvetmiştir. Halbuki erkek olgusunun zihniyetinin hiç bir oyunu yoktur sadece kas gücü ve dölleme gücü vardır. Bu yüzden kadın karşısında herhangi bir yenilgiyle bütün yansımalarını kas güçle ve tecavüzlerle kadından çıkarmaktadır. Şuanda da AKP-MHP faşizm iktidarında bunun derinleştirilmiş halini açıkça görebiliriz.
AKP’nin iktidara geldiği günden beri en çok kadın katliamları ,tecavüzler, tacizler ve tutuklanmalar yaşanıyor. Cinayetlerini Durduracağız Platformu yıllık raporuna göre; Türkiye’de 2000’li yıllarda geçmiş yıllara göre büyük artış göstermiş; 474 kadının öldürüldüğü 2019 yılı, ülkede son 10 yılda en fazla kadının öldürüldüğü yıl olmuştur. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu yıllık raporuna göre 2020 yılında ise erkekler tarafından 300 kadın öldürülmüş, 171 kadın şüpheli şekilde ölü bulunmuştur. Ayrıca 2019 Kadın, Barış ve Güvenlik Endeksi araştırmasına göre; 167 ülke arasından kadınlar için hayat kalitesinin en yüksek olduğu ülke Norveç olurken, tabi şunu unutmayalım parantez içine alırsak ( Norveç’in Başbakanı kadındır) Türkiye 114. sırada yer almıştır. Küresel Cinsiyet Eşitsizliği raporuna göre de Türkiye 153 ülke arasından 130. olmuştur. Dahası pandemi de ekonomik açısından en çok etkilenen kadın işçiler oldu. DİSK/Genel-İş Sendikası raporuna göre, Türkiye’de her on kadından yalnızca üçü çalışıyor ve kadınların iş gücüne katılım oranı OECD (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü) ülkeleri ortalamasının altında.
Ülkede istihdam edilen kadınların yaklaşık yüzde 40’ıysa kayıt dışı çalıştırılıyor. Türkiye’deki erkeklerin iş gücüne katılım oranı yüzde 72 civarındayken kadınlarda bu oran yüzde 34,2’ye kadar düşüyor. Genel tabloya baktığımızda kadına yönelik yapılanlar planlı ve bilinçlidir. Bir yandan kadın katliamları çoğalırken bir yandan ekonomik kriz varken diğer yandan İstanbul Sözleşmesini reddederek iktidarın gerçeği ortaya çıktı. Kadın karşısında yenilmemek ve kadını bastıran tecavüzlerle, katliamlarla ve siyasi soykırımlarla iktidar bunun önünü almak istiyor. Çünkü bizzat Erdoğan, iktidarını bunlar üzerinde yaşatıyor. Bunlar yetmezmiş gibi Erdoğan iktidarı bunları gizlemek için kadını hiçleştirecek kadın üniversite projesiyle kadının yaşam hakkı ihlallerinin üstü kapanması yani bir maske aracı olarak kullanılması söz konusu. Aslında bunun tarihsel bir geçmişe dayandığını söyleyebiliriz. Nasıl mı? Osmanlı döneminde de kadın üniversitelerin olduğu sadece kadını erkeği güçlendirecek kibar ve kukla kadınlar yaratmak için eğitilmişlerdir. Osmanlı döneminden beridir kadınlara cinsiyetçi meslekler dayatılıyor bu günümüzde de devam ediyor. Osmanlı devletinde olduğu gibi günümüzle de bağdaştırmak gerekirse AKP-MHP faşizmi bu amaçlar doğrultusunda devlete kul, erkeğine köle robot kadınlar yaratmak amaç ediniyorlar.
Osmanlı Döneminden Beri Kadına Cinsiyetçi Meslekler Dayatılıyor
Osmanlı devleti’nde sadece hanımlara mahsus derslerin gördüğü 12 Eylül 1914’te’ İnas Darülfünun’u,’ İstanbul’da Zeynep Hanım Konağı’nın sağ kolunda resmi olarak açılmıştır. Osmanlı Devleti’nin ilk yükseköğrenim kurumu olan Darülfünun, 1912 yılına gelindiğinde Vezneciler’deki Zeynep Hanım Konağı’nda “İstanbul Darülfünunu” adıyla yalnız erkek öğrencilere hizmet vermekteydi. Kızlar için imparatorluğun çeşitli yerlerinde Avrupaî tarzda ilk, orta ve lise düzeyinde okullar açılmasına rağmen, orta öğrenimden sonra devam edebilecekleri bir üniversite henüz kurulmamıştı. II. Meşrutiyet’ten sonra örgütlenen kadınlar; eğitim hakkını temel sorunları olarak görüp, yükseköğrenim görmeyi Darülfünun’a girmeyi talep etmeye başladılar. Bu taleplere ve ihtiyaca cevap vermek üzere kadınlar için bir yükseköğrenim kurumu oluşturulması Balkan Savaşı’ndan sonra gündeme geldi.
Osmanlı devleti de bunu kendi aleyhinde fırsata çevirerek İnas Darülfünun’u,’ adlı kadın üniversitesi kurumuştur. Kızların üniversite öğreniminden hemen faydalanmak için kendi çıkarları doğrultusunda sadece kadınlara mahsus dersler uygun görülüyor. Derslerin içeriğin de ev bilgileri, tabiat, sağlık (hemşirelik), çocuk gelişimi gibi konular vardır. Ders veren öğretmenler arasında ,Doktor Besim Ömer Paşa, Ahmet Cevdet Paşa Sait Bey, Mahmut Esat Efendi, İsmail Hakkı Bey gibi isimler bulunur. Bu isimlerden de gördüğünüz gibi eril zihniyetli kadınlar, ev hanımı ve sadece çocuk yapan ve bakan algılar geliştirmek içinde eğitimlerini verenler sadece erkek öğretmenlerdir. Zeynep Hanım Konağı’nın Konferans Salonu’nda verilen bu dersler, bir yıl boyunca sayısı 600-700’e varan çok kalabalık bir kadın grubu yer alıyormuş. Osmanlı devletinde bilinçli ve planlı bir biçimde kadını yıldırmak için eğitim bir asimilasyon aracı olarak kullanılmıştır. Zaten kadın için; at ,avrat ve silah olarak gören, haremlerde kadını kendi için kullanan Osmanlı devleti bu anlayışıyla kadın eğitim yerlerini geliştirilmiştir.
Günümüzde ise Erdoğan iktidarı Osmanlı anlayışını ve haremlerini kadın üniversitelerinde kurarak bunu daha çok derinleştirmek istiyor. 1919 yılında ise kadınların erkeklere daha çok meslek açısından alan verdikleri için itirazlar ediliyor. Bundan dolayı Şükûfe Nihal (Darülfünun’daki erkek öğrencilerin tabi olduğu sınavlara girdi ve başarılı olarak “Darülfünun’dan mezun ilk kadın” unvanını aldı).başkanlığındaki bir öğrenci heyeti, Maarif Nazırı’nı ziyaret etmiş; erkeklerle birlikte öğrenim görme talebini dile getirmişti. İstekleri 1918-1919 öğrenim yılında kabul edildi. İnas ve Zükür Darülfünunu’nu (sadece erkeklerin eğitildiği okulun adıdır.) birleştirme kararı, başta şeyhülislam olmak üzere pek çok kimsenin tepkisini çekmiş. Bu tepki sonucu İnas Darülfünunu 1921-1022 ders yılına kadar resmî olarak kapanmayıp varlığını sürdürdü. Bu konuda yoğun tartışmalar devam ederken kız öğrenciler, ayrı dershanelerde öğrenim görme usulünü protesto edip erkek dershanelerine devam ettiler; karma eğitim fiilen 1918-1919 döneminde başladı. 16 Eylül 1921’de Darülfünun Divanı, İnas Darülfünunu’nu kapatmıştır. Osmanlı döneminden beridir kadınlara cinsiyetçi meslekler dayatılıyor bu günümüzde de devam ediyor.
Erdoğan iktidarı da Osmanlı hayallerinde yanıp tutuştuğu için o dönemde kalan cinsiyetçi mesleklerle kadın üniversiteler kurma cabasında. Ayrıca kadına at, avrat, silah zihniyetini aşılamak , Osmanlı haremlerini canlandırmak ve kadın militanları devşirmek için kadın üniversite projesini bir maske gibi kullanacaktır. Tabi bunu yaparken de başta kadın özgürlük hareketi olmak üzere Erdoğan sistemine karşı çıkan bütün kadınlara karşı politik bir biçimde daha derin ve ince dokunuşlarla gerçekleştirecektir.
Kadın Direnişinin Kadın Üniversitelerinde Hapsedilmesi Amaçlanıyor
AKP-MHP faşizminin erkek egemen kapitalist politikaların yaşamın her alanında derinleştirmiştir. Kadının hayatına, özgürlüğüne, kimliğine, bedenine yönelik saldırıların şiddetlendiği, bıçağın kemiğe dayandığı böylesi günlerde caydırıcı cezalar yerine kadını asimile etmek için asimilasyon merkezleri nden biri olan kadın üniversiteler kurulmak isteniyor. Bununla kadını hapsetmek ve hayattan koparılması demektir. Çünkü kadınlar bu yaşamın kilit taşıdır onlarsız yaşam mümkün değildir. Kadınların mücadele ve birikimleri ile öyle doludur ki ve bu halende çarpıcı bir şekilde devam ediyor. Tarihte bu gelişmişliklere şahitlik etmiştir. Erdoğan iktidarı kadının tarihi gelişmişliklerinden koparmak, yok saymak istiyor. Bunu da Japon örnekli kadın üniversite yöntemiyle diplomalı ev kadını yetiştirip çocuklarına anne ,kocasına köle kadınlar yaratarak erkeğin gölgesinde bırakmak istiyor. Özellikle de Kürt kadın kazanımlarına karşı yapılacak özel savaş aracıdır. Tarihten beri Kürdistan halkının ve onun yapı taşı olan Kürt kadınları asimile edilmek için her türlü yol ve yöntemler kullanılmıştır. Buna örnek verilirse 1900 yıllarda İsmet İnönü’nün Başbakan olduğu dönemde ‘Yeni Cumhuriyet’ asimilasyon politikası için önemli iki Kürt şehrini öncelikler arasına almıştı; Bunlardan biri Dersim diğeri ise Bitlis’tir. Kürt halkını asimile etmek için de ilk önce Kürt kadınlarını asimile etmiştir. Eğitimi de bir asimilasyon aracı olarak kullanmıştır. Kadınları geceleri eğitimden geçirerek Türklüğe devşirme politikası izlemiştir. Cumhuriyet döneminde Kürtlerin dilinden tut kültürüne kadar hiçbir eser bırakmaması için yüzlerce kadın, çocuk ve erkek hem fiziki hem de kültürel soykırımdan geçirilmiştir.
Japonya Kadın Açısından Gelişmemiş Ülkelerin Arasında Birinci Sırada Yer Alıyor
Bilindiği üzere Erdoğan’ın G-20 Zirvesi için gittiği Japonya’daMukogawa Kadın Üniversitesinde kendisine fahri doktora ünvanı verilen törende yaptığı konuşmada “kadın üniversitesi” fikrini “bizler için çok önemli” diye yüceltmişti. Ayrıca konuşmasında sadece bir üniversiteyle değil, ana okulundan başlayarak en üst düzeye kadar eleman yetiştiren özel kuruluşlar geliştireceklerini dile getirmişti ve örneğini de “Mukogawa Women University” den alacakmış. İlginç olanı ise bu üniversitenin rektörü erkekmiş. Neden Japonya örnekli kadın üniversitesi diye sorarsak yerinde olur.Tarihsel olarak uzun yıllar feodal bir yapının egemenliğinde kalan Japonya’da 1860’lara dek hüküm süren samuray geleneğine göre kadının yeri evi, çocukları ve kocasının yanı oldu. Hatta bir samuray kralı daha da ileri giderek “kadınların sözlerinin hiçbir şekilde dikkate alınmaması gerektiğini” söylemekteydi.
Zamanın Japon İmparatoriçesi’nin himayesinde ilk defa 1871’de Amerika’ya okumaya giden bir grup kız öğrencinin misyonu bile, aydınlanmaktan ziyade, annelik görevini öne çıkaracak şekilde “geri döndüklerinde Japonya’yı yönetecek erkeklerin yetişmesine yardımcı olmak” olarak belirlenmişti. Bu yüzden cinsiyet eşitsizliğinin yaygın olduğu Japonya’da kadın üniversiteleri, 1900’lü yıllarda kurulmuş. Japon kadınlar için de eğitim modeli, “zarif, her istenileni yapan ve kibar kadınlar” yetiştirmekti. Şu anda Japonya’da 800’ün üzerindeki üniversitenin 80 tanesi kadın üniversitesidir. Ülkedeki Kadın Üniversiteleri daha çok, geleneksel olarak kadına atfedilen konularda eğitim vermektedir. Bunun yanı sıra; sağlık bilimleri, sosyal bilimler, çocuk gelişimi gibi alanlarda da dersler vardır. Mesela Japonya’nın en iyi ilk 10 üniversitesi vardır bunlar; Kyoto Üniversitesi, Tokyo Üniversitesi, Tohoku Üniversitesi, Kyushu Üniversitesi, Hokkaido Üniversitesi, Nagoya Üniversitesi, Tokyo Teknoloji Enstitüsü, Osaka Üniversitesi, Waseda Üniversitesi, Tsukuba Üniversitesi. Ve bunların içinde herhangi bir Kadın Üniversitesi yoktur. Çünkü Erkek egemen zihniyetli İktidar hiçbir zaman kadının başarılı olmasını istemez. Sadece erkeğin arkasında bir gölge gibi yetiştirilir ve kadının kazanımları erkeğe mal edilir. İşte Erdoğan iktidarının örnek aldığı ülke budur. Dünya Ekonomik Forumu’nun açıkladığı 2018 Dünya Cinsiyet Uçurumu Raporu’na dahil olan 149 ülke içinde Japonya 110’uncu sırada yer alıyor. Raporda Türkiye’nin de 130’cu sırada olduğu görülüyor. Bu yüzden kadınlar açısından eğitiminden tut politik ve ekonomiğe kadar Türkiye ve Japonya gelişmemiş ülkeler arasında yer alıyor. Genel baktığımızda bu kadın üniversite politikalarında sadece kadını yıldırmak amacı güttüğünü apaçık görebiliriz. Özelliklede Erdoğan iktidarının bu hamleyi Önderlik şahsında kadın özgürlük hareketine karşı kurulacağını söyleyebiliriz.
Kadın Üniversite Projesi ;Kadın Özgürlük Hareketine Karşıt Bir Modeldir
Türkiye’de son dönemde iktidarın da devletin de bir kadın politikasının olduğunu görüyoruz. İstanbul Sözleşmesinin tartışmaya açılmasının, kadın örgütlerine saldırıların, eşbaşkanlık sistemlerinin hedef haline getirilmesinin, erkek egemenliğinin her gün sistematik bir biçimde topluma pompalanmasının, toplum içerisinde erkekliğin kışkırtılması ve son olarakta kadın üniversite modeli iktidarın bu politikalarından bağımsız değildir.Erkek egemen zihniyetle oluşturulacak ve içi boşaltılacak kadın üniversitelerin ne kadınlara nede topluma bir katkı sunmayacağını açıkça görebiliriz. Yani asıl amacın kadınları bir çok alandan izole ederek başka alanlara kapatmak olduğu herkesçe anlaşılmalıdır. Bu model Özgürlük hareketinin kadına kazandırmış olduğu kimliğe karşı kimliksizleştirme politikasıdır.
Tarihten bu yana zayıf halka görülen kadın Önder APO’nun felsefesiyle ve kadın özgürlükçü yaklaşımlarıyla kadın kazanımları büyük bir noktaya ulaştı. Zayıf halka görülen kadın şuanda en güçlü halka oldu. Bu yüzden kadınlara ve kazanımlarına hunharca bir saldırı var. Kayyum atılan belediyelerde ilk hedef kadın kurumları oldu. Kendini orada örgütleyen ve eğiten kadınların imkan alanları kapatıldı. Erkek anlayışı ‘kadın kurumlarına gerek yok anlayışıdır’. Bu yüzden kadınları örgütlülükten, toplumdan uzaklaştırmak ve izole etmek için kadın üniversitelerine başvuruyorlar. Tüm bunlar Özgürlük hareketine karşıt yapılan bir modeldir. Çünkü Rojava’da Önder APO’nun kadın için öne sürdüğü ve oturtulan bir model var. Orada kadın akademiler var. Ama iktidarın yapmak istediği model ile Rojava’da ki model arasında büyük bir fark var. Orada esas amaç toplumun her alanında kadının kendi varlığını desteleyecek ve yaşatacak bir model var. Erdoğan iktidarın kadınlar için eğitim modeli ise çocuk yaşta okul öncesi eğitiminden üniversiteye kadar iktidar zihniyetiyle eğitiliyorlar. Sadece eğitimde tek dil ve tek tip insan yaratma amacı güdüyorlar. Cinsiyet modellerinin daha küçük yaşta üretildiği bu sistemde kadın üniversitesi modeliyle, yani cinsiyetçiliği had safhaya kadar yaşatmak istiyorlar. Bu tarz ne kadına nede topluma hiçbir şey kazandırmayacaktır. Kadını ve toplumu çürütecek bir yöntemle karşı karşıyayız.
Leyla AGİT
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi