12 Aralık 2013 Perşembe Saat 11:09
Bir süredir AKP cemaat gerginliğinden bahsedilmektedir. Adeta dün AKP’yi kutsallaştıranlar bugün adeta AKP’yi diktatör ilan etmektedir. Taraf gazetesi ve yazarı Gülen Cemaati’nin fedaisi Baransu daha önce AKP’yi korurken bugün yıkmaya çalışmakta, cemaatin kanalları(samanyolu kanal7) ise AKP hükümetini faşist bir yönetim olarak dile getirmektedir. Gerek taraf gazetesinin çabaları gerek TV kanallarının söylemleri AKP’nin Kürdistan’daki uygulamalarından dolayı gerçeği yansıtmaktadır. Bu basın kuruluşları gibi daha birçok kişi AKP-Cemaat gerginliğine taraf olmakla beraber herkes kendi tarafını açık bir şekilde dile getirmekte. Her şey bu kadar açık olmadığı gibi de ABD’nin siyasal İslam projesini hayata geçirmek için görev olarak yüklenen Cemaat ile AKP arasındaki gerginliğinin asıl kaynağını dile getirecek kimse olmadı. Yukarıda belirttiğimiz şahıslar ve medya kuruluşları da sorunun temelini dershanelere kapatılmasına bağlayarak her zaman olduğu gibi gerçeğin üzerini kapatmaya çalışmaktadır. Peki, AKP ve Cemaat arasındaki gerginliği neye bağlamak gerekirse, gerçeği yansıtacaktır.
Rojava devriminin başlamasından bu yana AKP ve sözde Radikal İslamcılar arasındaki ilişki Rojava direnişi ile deşifre olmuştu. Buna rağmen AKP’nin bu sözde Radikal İslamcılarla olan ilişkisi bir anne ve yavrusu gibi ayrılmaz hale geldi. TSK’ya ait kurumlarda EL KAİDE ve DAİŞ gibi terör Örgütlerine Rojava’da kullanılmak üzere top, havan mermisi gibi ağır silahlar üretildi. Sınır hatlarında birçok Devlet hastanesi bu çetelerin hizmetine tahsis edildi. Bununla yetinmeyen Erdoğan Gülen cemaatinin üstlenme alanlarından biri olan Güney Kürdistan’ın EL KAİDE ve DAİŞ gibi örgütlere açılması için KDP lideri Barzani ile petrol antlaşması imzalaması Gülen Cemaati ve AKP arasında gerginliğine neden oldu. Ancak Cemaat AKP’nin Rojava’ya müdahalesine ve petrol antlaşmasına da karşı olmadığını da dile getirmek gerekmektedir.
Gülen Cemaati
1-AKP,Barzani ile Güney Kürdistan‘ı radikal İslamcılara açarak, Cemaatin Güney Kürdistan’daki ılımlı İslam politikalarını tehlikeye sokmasına
2-Radikal İslamcılarla sıkı bir ilişkisiyle geçerek de bunlar üzerinde gerek Ortadoğu da gerek İslam dünyasındaki inisiyatifi kendi eline geçmesinden korkmasından
3-Erdogan’ın özelikle Kürdistan’ın bazı illerine El Kaide temsilcilerini ataması. Nitekim AKP’nin WAN Belediye Bşk. adayı EL KAİDE WAN sorumlusu Osman Nuri Gülaçar açıklanması bu atamaları doğrulamaktadır.
4-TC Devletinin tüm kurumlarında örgütlenen Erdoğan kadrolarının artık Devlet inisiyatifini cemaat kadrolarından geri alması MİT ve ASELSAN gibi önemli kurumlarda Erdoğan tarafından kadrosal müdahale etmesi. Özelikle valilikler bünyesinde yapılan çalışmaların AKP belediyeleri tarafından yapılmış gibi gösterilmesi bunu açık bir şekilde göstermektedir.
Görüldüğü gibi AKP- Cemaat gerginliği dershanelerin kapatılmasından çok bir Devlet inisiyatifini ele geçirme savaşıdır. Bu savaş aynı zamanda Ilımlı İslam ile Radikal İslam arasındaki savaştır. Ayrıca bu inisiyatifin cemaat açısından önemi Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ‘’Bir Halkı Savunmak’’ adlı savunmasında şöyle dile getirmektedir. ‘’ABD ‘yeşil kuşak’ teorisiyle komünizme karşı yürüttüğü İslami hareketi, günümüzde sözde radikal İslam’a karşı ılımlı İslam olarak devam etmek istemektedir. Bunu Türkiye üzerinde deneyerek, özellikle Fettullah Gülen önderliğinde bölge ve dünya çapında büyük bir İslami reform projesi yürüterek gerçekleştirmeye çalışmaktadır.’’(Syf335)
Gelecek seçimde hükümet olmaktan çok Devlet olmak isteyen Erdoğan gibi Ilımlı İslam temsilcisi olan Cemaat bu savaşı kaybetmek istememektedir. Aksi halde Cemaat ABD ile karşı karşıya gelecektir.
Munzur Botan
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info