30 Mayıs 2013 Perşembe Saat 00:55
Welatiyê di 12 salî de bû cerdevan: Em bi zorê kirin cerdevan – DÎHA
Welatiyê bi navê E.O. ê ku di 12 saliya xwe de bi zora dewletê bû cerdevan, diyar kir ku ji ber bû cerdevan puşman e û wiha got: “Cerdevanî tiştekî marîfetê bîne nîn e. Bila tu kes çekê negire û xwîna birayê xwe nerêjîn e. Bila pereyê heram û lokmeya heram nexwin. Bila bi wan çekan destên xwe qirêj nekirin. Ji ber pêvajoyê em gelek keyfxweş in û em piştgiriyê didinê. Em hemû cerdevanên gund difirkirin ku dest ji çekan berbidin.”
Pergala cerdevaniyê ya di sala 1984’an de ji aliyê Serokwezîrê wê demê Turgut Ozal ve hate destpêkirin hêj berdewam dike. Gelê herêmê diyar dike ku pergala cerdevaniyê ji bo gel û HPG’iyan li hemberî hev bînin û bira bi bira bidin kuştin pêk hat. Cerdevanên di salên 1990’an de piştgiriya dewletê girtin tecawiz, dizî, bazirganiya tiryak û çekan û gelek cînayetên kiryar nediyar pêk hatîn. Ji ber polîtîkayên dewletê hejmara cerdevanan her diçû zêde bû û bûn sedema pirsgirêkên gelek mezin. Cerdevanên ji aliyê dewletê ve bi zorê çek girtin jî travmayekê dijîn.
‘Ez hêj zarok bûm çek dan destê min’
Cerdevanê bi navê E.O. yê 36 salî ji ber hinek guman û diltirsiyan nexwest navê xwe vekirî bide û rûyê xwe nîşan bide yê ku hêj di 12 saliy xwe de li gundê Minyaniş ê navçeya Çelê ya Colemêrgê bi zorê bû cerdevan, pêvajoya bi zorê bû cerdevan û tiştên jiyîn vegotin. E.O., diyar kir ku bi zext û zordariyên dewletê bû cerdevan û wiha got: “Di 12 saliyê de dewletê bi zorê çek da destê min. Ez wê demê hêj zarok bûm. Min tiştek nedizanî û ez nezanbûm. Ez hêj zarok bûm bo zorê çek dan destê min.”
‘Yek jî em dê biçin birayên xwe bikijîn’
E.O., anî ziman ku piştî salên 1990’an de JÎTEM derket holê bi ser gundê wan de girtin û gef li wan xwarin û gundê wan şewitandin û wiha got: “Hêj ez biçûk JÎTEM hat gundê me şewitand. Gef li me dixwarin. Bi gelek zor û zehmetiyan çek dan me.” E.O., da zanîn ku 24 salin cerdevan e û wiha pê de çû: “Ez 24 salin cerdevaniyê dikim. Dewletê gelek tişt bi me dan jiyîn. Bi zor û zehmetiyên li me kirin em necar man bûn cerdevan. Me çek dirêjî birayên xwe nekir û em dirêj jî nakin. Ez salên borî bûm cerdevan û puşman im. Salên borî bi zorê çek dan destê min û ji nimîne min çek hilgirt. Em tu caran tevlî operasyonan nebûn. Me ji wan re got, ‘çekên we bila ji we re bin em nayên’ û em tu caran tevlî operasyonan nebûn. Bi zorê çek dan me yek jî em dê biçin birayên xwe bikujin.”
‘Dewlet bi xwe terorîst e’
E.O., bilêv kir ku ew erenî berê xwe didin vekişandina HPG’ê û piştgiriyê didin vê yekê û wiha pê de çû: “Cerdevanî tiştekî merîfet nîn e. Bila tu kes çekê negire û xwîna birayê xwe nerêjîn e. Bila pereyê heram û lokmeya heram nexwin. Bila bi wan çekan destên xwe qirêj nekirin. Em birayên hev ên heman dozê ne. Ji ber pêvajoyê em gelek keyfxweş in û em piştgiriyê didinê. Em hemû cerdevanên gund difirkirin ku dest ji çekan berbidin. Dema gerîla vedikêşin bila dewlet jî samîmî be û xwe vebikşîne. Dema gerîla vedikişe dewlet dixwaze ji her tiştî re bibe hakîm. Ev yek dibe sedema diltirsiyê. Gerîlayên vedikişin terorîst nîn in dewlet bi xwe terorîst e”
‘Ortadoğu Kadın Konferansı Sakine, Fidan ve Leylalarla tanışmaktır’ – DİHA
Ortadoğu Kadın Konferansı Hazırlık Komisyonu, DÖKH olarak kadının özgür yaşamını kurmak için alanlarda olduklarını ve kendilerine yeni alanlar yarattıklarını vurgulayarak, “Paris’te Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez arkadaşlarımızın katli, aklımızdaki bu Ortadoğu kadın buluşmasını ivedilikle pratiğe dökme kararlılığını yarattı” diye belirtti.
Ortadoğu Kadın Konferansı Hazırlık Komisyonu üyeleri, konferansı tanıtma amacıyla yazılı açıklama yaptı. “Sakine, Leyla ve Fidan’a” diye başlayan açıklamada, Demokratik Özgür Kadın Hareketi (DÖKH) olarak yıllardır “Jin jiyan azadî” dediklerini belirten komisyon üyeleri, kadının özgür yaşamını kurmak için alanlarda olduklarını ve kendilerine yeni alanlar yarattıklarını vurguladı. Açıklamada, “Aslında milyonlarca kadınız bu mücadelede. Karşılaşmalarımız oldu cezaevi önlerinde, sokak protestolarında, bazen bir panelde bazen bir mitingde. Selamlar gönderdik selamlar aldık 8 Mart’larda, 25 Kasım’larda. Coşkumuzu arttırdık grev halaylarında, katillerimizi bulmaya ant içtiğimiz acıyı paylaştık cenazelerimizde. Kadının özgür yaşamını örmek için aklımızda hep Türkiye sınırlarını aşan bu karşılaşmaları daimi hale getirmek vardı. Ancak, 9 Ocak 2013’te Paris’te Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez arkadaşlarımızın katli aklımızdaki bu Ortadoğu kadın buluşmasını ivedilikle pratiğe dökme kararlılığını yarattı. Arkadaşlarımızın katliamına verilecek en yerinde cevaptı sanki her yerdeki Sakine, Fidan ve Leylalarla tanışmak, dokunmak ve buluşmak” ifadelerine yer verildi.
‘Üç ay boyunca kadın üzerine okuduk’
10 kişilik bir çalışma grubu ile yola koyulduklarını ve 3 ay boyunca sınırsız titizlikte Ortadoğu’da kadın üzerine okuduklarını belirten komisyon üyeleri, açıklamanın devamında şu ifadelere yer verdi: “Önce Tunus’ta Dünya Sosyal Formu’na gittik, sonra kendimizi Nepal Kadın Buluşması’nda bulduk. Siz Ortadoğu dediğimize bakmayın, biz Ortadoğu’nun coğrafi sınırlarını epey bir zorlayarak Hindistan’a kadar uzandık. Bu buluşma 25 ülkede farklı farklı kültürden, inançtan, etnisiteden, cinsel eğilimden, yaştan, sınıftan ve dilden doğulu kadınların buluşması olacak tıpkı Sakine, Fidan ve Leyla’nın buluşması gibi.” Egemenlerin sınır tanımayan katliamlarının karşısına kadının sınır tanımayan mücadelesini ve özgür yaşam iradesini bir kez daha ısrarla ortaya koymak için 31 Mayıs, 1 ve 2 Haziran 2013 tarihlerinde Diyarbakır’da buluşacaklarını kaydeden komisyon üyeleri, konferans programını ise şu şekilde sıraladı:
“İlk gün, İran’dan kadın çalışmaları ve toplumsal cinsiyet konusunda akademik çalışmaları ile tanınan Shahla Ezazi, Afganistan’dan Kharzai hükümetine karşı en güçlü muhalif ses ve eski parlamenter Malalai Joya, Mısır’dan kadın mücadelesi üzerine çalışan Rabab el-Mahdi ve Filistin’den Rabab Abdülhadi ile kadın tarihimize bakacağız. Rojava’dan Asiye Ebdula ve Sosyalist Feminist Kolektif’ten Filiz Karakuş geçmişten bugüne erkeklerin ve savaşların tarih yazdığı bu coğrafyada biz kadınların tarihine ışık tutacak. Türkiye’den Fatma Bostan Ünsal toplumsal cinsiyet ve Ortadoğu’da kadın tarihini Müslüman kadın bakış açısı ile analiz edecek.
Konferansın ikinci günü Filistin kadın hareketi deneyimlerini bu mücadelenin sembol aktivistleri Amal Whadan ve Rawda Odeh’den dinleyeceğiz. Mısır’da orduya dava açmış ilk kadın Samira İbrahim devrim sürecinde kadının militarist düzen ile mücadelesini anlatacak. Mısır’da Değişim için Ulusal Meclis üyesi Shahenda Maklad değişim sürecinde köylü mücadelesini paylaşacak. İran’dan akademisyen Firouzeh Mohajer, çatışmalı bölgelerde barış üzerine çalışan Susan Tahmasabi ve kadın idamları davalarının sanık avukatı Shadi Sadr İran’ın diktatör sistemine karşı kadınların ailede, şeriat hukukunda ve sosyal hayatta verdiği mücadeleyi Bir Milyon İmza Kampanyası, Recm Asla ve daha birçok eylemlilik üzerinden anlatacak. Pakistan’dan sanatçı Sarah Husein kadının direniş sesi olacak. Hindistan’dan aktivist Ranjana Kumari kadın mücadelesini emek mücadelesi çerçevesinden okuyacak. Libya’dan ise Kaddafi sonrası düzeni şekillendiren kadınlardan hukuk profesörü Salwa El Daghili ‘geçiş dönemi adalet’ anayasa yazımı ve demokratikleşmede kadının rolünü aktaracak. Fas’tan sanatçı Naima Zitan ile teatral performansların nasıl bir aktivizm alanına dönüştüğünü konuşacağız.
Kürdistan’ın dört parçasından ve diasporadan biz Kürt kadınları da sömürgeci güçlere ve erkek egemen sisteme karşı verdiğimiz cins ve özgürlük mücadelesini yerelde, ulusalda ve ulus ötesi alanda nasıl ördüğümüzü paylaşacağız.
Ve son gün Ortadoğu’daki değişim ve dönüşüm sürecinde ortak bir direniş hattı örmek gerçekleşen dönüşüm süreçlerinde bedelini ve emeğini veren özneler olarak yer almak için kurabileceğimiz örgütlenme modelleri üzerine hep birlikte tartışacağız. Bu konuda birçok çalışması bulunan İranlı akademisyen Minoo Moallem uluslar ötesi örgütlenme modellerini bize örneklendirecek. Tunuslu Kadınlar Koalisyonu modelini Salwa Ben Afia Giga, Barış için Kadın Girişimi modelini Nükhet Sirman aktaracak. Arap Kadın Birliği’nin Genel Sekreteri Ramzia Abbas El-Aryan ise Arap dünyasında kadınların nasıl yan yana gelerek örgütlendiğini bizlerle paylaşacak. Mısır Sosyalist Partisi’nden Karima Ali Hefnawy ve Arap Dünyasında Kadın Ayaklanması Ağı’ndan Faraq Barqawi ise geleneksel ve sosyal medya alanında kadın örgütlenme modellerini tanıtacak.”
Konferansın katılımcıları
Açıklamada konferansın katılımcılarından bazıları şöyle sıralandı: “Barış Anneleri İnisiyatifi, Anti-Kapitalist Müslümanlar, emek örgütleri, feministler, hak örgütleri, LGBT bireyler, yazarlar, araştırmacı-gazeteciler, sanatçılar, entelektüeller, akademisyenler ve aktivistler.”
Üç gün sürecek olan Ortadoğu Kadın Konferansı’nın programı ise şöyle
BİRİNCİ GÜN 31 MAYIS
09.00 – 09.30 – Kayıt
09.30 – 09.50 – Açılış konuşması
Fatma Kaşan (DÖKH Demokratik Özgür Kadın Hareketi aktivisti)
09.50 – 10.20 – Selamlama
Aysel Tuğluk (DTK Demokratik Toplum Kongresi Eşbaşkanı)
Gültan Kışanak (BDP Barış ve Demokrasi Partisi Eşbaşkanı)
Leila Khaled (FHKC Filistin Halk Kurtuluş Cephesi politbüro üyesi)
10.20 – 10.30 – Sinevizyon Gösterimi
10.30 – 10.45 – Kahve arası
Ortadoğu’da kadına dayalı toplumsal tarih ve toplumsal cinsiyetçiliğin inşası
Moderatörler: Sebahat Tuncel (BDP İstanbul Milletvekili, HDK Halkların Demokratik Kongresi Sözcüsü, DÖKH aktivisti)
Yüksel Mutlu (BDP Es-Başkan Yardımcısı, DÖKH aktivisti)
10.45 – 13.30 – Sunumlar (15’er dakika)
Emine Özmen (DÖKH aktivisti, Kürdistan/Türkiye)
Filiz Karakuş (Sosyalist Feminist Kolektifi aktivisti, Türkiye)
Kurdistan/Suriye
Malalai Joya
Rabab Ibrahim Abdulhadi (Akademisyen, Filistin)
Rabab El-Mahdi (Akademisyen, Mısır)
Shahla Ezazi (Akademisyen, Iran)
13.30 – 14.30 – Öğle yemeği
14.30 – 16.00 – Tartışma / Soru-Cevap
16.00 – 16.15 – Kahve arası
16.15 – 18.00 – Tartışma / Soru-Cevap
19.00 – Akşam yemeği (Erdebil Köşkü)
1 HAZİRAN
İKİNCİ GÜN 01 Haziran 2013 Cumartesi
Ortadoğu kadın hareketleri deneyimleri ve son siyasal değişimlerdeki rolü
Moderatörler: Pelin Yılmaz (BDP Kadın Meclisi sözcüsü, DÖKH aktivisti)
Songül Morsümbül (DTK Kadın Meclisi sözcüsü, DÖKH aktivisti)
09.30 – 11.00 Deneyim paylaşımları
Ahlem Belhadj (Tunus), Ala Kamal Ali (Irak), Amal Wahdan (Filistin), Amneh Alfalah (Urdun), Enas Aldrsey (Libya), Evelyne Accad (Lubnan), Ewar Ibrahim Husen (Kurdistan/Irak), Fatima Abdulla Abu Idrees (Bahreyn), Fatma Bostan Unsal (Turkiye)
11.00 – 11.15 Kahve arası
11.15 – 13.00 Deneyim paylaşımları
Gul Kiziltas (Kurdistan/Turkiye), Hanan Younes (Urdun), Haneen Zoabi (Filistin), Huda Kaya (Turkiye), Houzan Mahmoud (Irak), Ilknur Birol (Turkiye), Jinda Yurttaş, (Kurdistan/Turkiye), Jiyan Yasin Rahman (Kurdistan/Irak), Kayuş Çalıkman Gavrilof (Turkiye)
13.00 – 14.00 Öğle yemeği
14.00 – 15.30 Deneyim paylaşımları
Khitam Alsaafin (Filistin), Lena Meari (Filistin), Najat Dau (Libya), Negin Sheikholeslami (Iran), Nour Elhoda Zaki Khdr (Misir), Oya Ersoy (Turkiye), Pervin Aslan (Kurdistan/Irak), Rachida Ider (Kabilia/Cezayir), Ramzia Abbas Aleryani (Yemen)
15.30 – 15.45 Kahve arası
15.45 – 17.15 Deneyim paylaşımları
Ranjana Kumari (Hindistan), Rawda Odeh (Filistin), Sahar Talaat (Misir), Salma Said (Misir), Salwa Guiga (Tunus), Samira Ibrahim (Misir), Samiran Ishak (Suryani), Sara Abu Ghazal (Lubnan), Sarah Najam Husain (Pakistan)
17.15 – 17.30 Kahve arası
17.30 – 19.00 Deneyim paylaşımları
Sema Barbaros (Turkiye), Shadi Amin (Iran), Shahenda Maklad (Misir), Shahnaz Iqbal (Pakistan), Shiler Amini (Iran), Soraya Fallah (Iran), Sussan Tahmasebi (Iran), Viyan Suleman (Kurdistan/Irak), Yüksel Avşar (Kurdistan/Turkiye)
19.45 Akşam yemeği (Göletli Park)
ÜÇÜNCÜ GÜN 02 Haziran 2013 Pazar
Ortadoğu’da kadın hareketlerinin ortak mücadele sorunları ve çözümleri
Moderatörler: Ceylan Bağrıyanık (DÖKH aktivisti)
Yurdusev Özsökmenler (HDK Kadın Meclisi, DÖKH aktivisti)
09.30 – 11.00 Sunumlar
Leila Khaled (Filistin), Emine Zikri (Kurdistan/Irak), Farah
Barqawi (Misir), Karima Ali Hefnawy (Misir), Minoo Moallem
(Iran), Nukhet Sirman (Turkiye)
11.00 – 11.15 Kahve arası
11.15 – 13.00 Tartışma / Soru-Cevap
13.00 – 14.00 Öğle yemeği
14.00 – 15.30 Tartışma / Soru-Cevap
15.30 – 15.45 Kahve arası
15.45 – 17.00 Tartışma / Soru-Cevap
17.00 – 18.00 Sonuç bildirgesi sunumu
19.00 Akşam yemeği
DÖRDÜNCÜ GÜN 03 Haziran 2013 Pazartesi
10.00 – 17.00 Amed (Diyarbakir) kent gezisi
Pêngava 1’ê Hezîranê çareseriya demokratîk anî – ANF
PKK’ê ku ji ber polîtîkayên tinekirin û asîmîlasyonê yên dewleta Tirk dawî li agirbesta 5 salan anî, dest bi pêngava 1’ê Hezîranê kir. Gerîlayên tevlî pêngavê bûn destnîşan kirin, ku wan li dijî polîtîkayên tinekirina gelê Kurd û Rêberê Gelê Kurd Abdullah Ocalan, ev pêngav kirine.
Pêvajoya agirbestê ya di Îlona sala 1998’an li ser hewldana Rêberê Gelê Kurd Abdullah Ocalan destpê kir, di 28’ê Gulana sala 2004’an de bi deklarasyonek Konseya Fermandaran a HPG’ê ji raya giştî re, bi dawî bû. Di deklarasyonê de hat destnîşankirin ku divê tecrîda li ser Rêberê Gelê Kurd Abdullah Ocalan were rakirin, vîna gelê Kurd bê qebûlkirin, pêşî li çareseriya demokratîk vebe, hejmara zêde ya artêşa Tirk ji Kurdistanê derkeve, OHAL li herêmên Kurdistanê bi temamî rabe, operasyonên li dijî HPG’ê rawestin, dijwariya li hemberî gel û pergala cerdevaniyê rabin. Ji ber ku artêşa Tirk bi operasyon, zext û dijwariyê bersiv da vê deklarasyonê, HPG’ê dest bi pêngava 1’ê Hezîranê kir.
Bi pêngava 1’ê Hezîranê re hêzên HPG’ê derbasî Bakurê Kurdistanê bûn û li dijî pêkanînên tecrîdê yên li hemberî gelê Kurd û Rêberê Gelê Kurd Abdullah Ocalan, di çarçoveya “Mafê Parastina Rewa” de gelek çalakî lidar xistin. Der heqê pêngavê de yek ji gerîlayan Mazlûm Marya ji ANF’ê re axivî û diyar kir ku pêwistî bi pêngavê hebû. Marya got, “Komployoa li dijî gel û rêberê me dewam dikir. Bi vê komployê re rêberê me dihat tecrîdkirin. Tinekirin û înkara li dijî gelê me bi dijwarî dewam dikir. Her weha di wê demê de li hemberî tevgera me polîtîkayên tinekirinê dihatin meşandin. Armanca pêngava 1’ê Hezîranê, pûçkirina van pêkanînan bû.”
MARYA: BERIYA PÊNGAVÊ, TINEKIRIN Û ÎNKAR DI ASTA HERÎ BILIND DEBÛ
Marya bal kışand ser operasyonên wê demê li dijî gerîla û got, “Li gel polîtîkayên tinekirinê yên li dijî tevgera me, li hemberî gerîla jî operasyonên mezin dihatin kirin. Em di rewşa agirbestê debûn, lê dîsa jî operasyon dihatin kirin. Tevî operasyonên li dijî gerîla, polîtîkayên tinekirin û înkarê yên li hemberî gelê Kurd jî di asta herî bilind de dewam dikir û hewl dihat dayîn gelê Kurd ji holê bê rakirin.”
“BI PÊNGAVÊ RE PKK’Ê GAVEKE XURT AVÊT”
Marya da xuyakirin ku ev pêngava li dijî polîtîkayên tinekirin û înkarê li qada Xakurkê destpê kir û weha peyivî: “Di dema pêngava 1’ê Hezîranê de ez li qada Xakurkê bûm. Bi vê pêngavê re, em weke yekîneyekê derbasî qada sînor bûn. Me li van deveran yekîneyên çalakiyan amade kiirin. Li dijî polîtîkayên tinekirina gel û rêberê me, me mafê xwe yê bersivdayînê bikar anîn. Bi destpêkirina pêngava 1’ê Hezîranê re di nava hemû hevalan de moral û coşekê rû da. Heval ji bo derbasî qada Bakur bibin, pêşniyar dikirin. Bi van çalakiyan re polîtîkayên dewleta Tirk hatin pûçkirin. Bi pêngavê re PKK’ê gaveke xurt avêt.”
ÇIYA: DÎTIN KU PKK NE QEDIYAYE
Şevger Çiya jî diyar kir ku di 15’ê Sibata sala 1999’an de bi “Komploya Navnetewî” ya li dijî Rêberê Gelê Kurd Abdullah Ocalan re, li hemberî gelê Kurd jî polîtîkayên tinekirinê hatine meşandin û got, “Di kesayetiya Rêberê me de, dewleta Tirk xwest gelê Kurd tine bike.”
Çiya bibîr xist ku bi komployê re dewleta Tirk hewl daye PKK’ê tine bike û got, “Dewleta Tirk bi her şêweyên êrişan xwest tevgera me têxe rewşeke nikaribe şer bike. Lê belê Rêberê me ev polîtîkayên dewleta Tirk dît û dest bi pêngavekê kir. Beramberî vê, tevgea me jî di çarçoveya pêngava Rêberê me de di 1’ê Hezîranê de pêngav da destpêkirin.”
“PÊNGAV JI BO AZADIYA RÊBER Û GELÊ ME BÛ”
Çiya da xuyakirin ku PKK’ê bi Pêngava 1’ê Hezîranê re nîşanî hêzên mêtînger da ku ew neqediyaye û her tim ji bo şer amade ye û axaftina xwe weha dewam kir: “Bi îdeolojî û felsefeya Rêberê me re tevgera me dest bi pêngavekê kir û di serî de dewleta Tirk nîşanî hemû hêzên mêtînger da ku PKK neqediyaye. Vê pêngavê nîşanî Kurdên noker û hêzên mêtînger jî da ku PKK têk neçûey. Pêngav, ji bo azadiya gelê Kurd û Rêberê Gelê Kurd Abdullah Ocalan destpê kir.”
SÎPAN: LI DIJÎ POLÎTÎKAYÊN TINEKIRINÊ EM DERBASÎ BAKUR BÛN
Gerîla Sîpan jî ragihand ku piştî pêvajoya 1999’an, ev pêngav li dijî şerê taybet ê li dijî Tevgera Azadiyê Kurd û Rêberê Gelê Kurd destpê kir û got, “Dewleta Tirk wê demê bi gotinên “Me PKK qedand, PKK teslîm girt” şerê taybet dida meşandin. Pêngav, di heman demê de bersivek ji vî şerê taybet bû.”
“PÊNGAVÊ POLÎTÎKAYÊN ŞERÊ TAYBET PÛÇ KIR”
Sîpan bal kişand ser tecrîda li ser Rêberê Gelê Kurd Abdullah Ocalan û operasyonên bi armanca tinekirina PKK’ê beiya 1’ê Hezîrana sala 2004’an dihatin meşandin û weha peyivî: “Eger ev pêngav nebûya, gelê Kurd wê bi tinebûnê re rûbirû bima. Bi vê têgihiştinê Rêber û Tevgera me, dest bi amadekariyên pêngavê kirin. Di pêvajoya pêngavê de hêzên HPG’ê xwestin derbasî qada Bakur bibin. Bi vê daxwaza ji bo pûçkirina konsepta şerê taybet a dewleta Tirk re, hemû heval di nava coş û heyecaneke mezin de bûn. Ez jî hingî bi yekîneyekê re derbasî herêma Serhedê bûm. Me li wê derê gelek çalakî kirin, ku hêzên mêtînger bibînin em têk neçûne. Me bi van çalakiyan re polîtîkayên tinekirinê pûç kirin.”
Sîpan da xuyakirin ku wan bi pêngavê re di warê leşkerî, siyasî û îdeolojîk de xwe perwerde kirine û ji bo polîtîkayên tinekirinê yên OHAL’ê têk bibin, hem bi her awayî amadekariyên xwe kirin û li ser vê bingehê derbasî Bakurê Kurdistanê bûn.
FIRAT: PÊNGAVA 1’Ê HEZÎRANÊ DEWAMA 15’Ê TEBAXÊ YE
Gerîlayên HPG’ê Hawar Firat jî ragihand ku Pêngava 1’ê Hezîranê dewama Pêngava 15’ê Tebaxê ye û got, “Çawa ku pêngava 15’ê Tebaxê bi pêşengiya lehengê mezin Egîd li dijî hêzên mêtînger bû, pêngava 1’ê Hezîranê jî bi heman rengî pêngavek li dijî hemû hêzên mêtînger bû. Rêberê me di 1’ê Îlona sala 1998’an de dest bi pêvajoya agirbestê kir. Dûre di sala 1999’an de bi tevlêbûna hemû hêzên mêtînger li dijî Rêberê me komploya navnetewî hat kirin. Di vê demê de Rêberê me xwest hemû hêzên li Bakur derbasî Başûr bibin. Lê lobiya şerê taybet a ji aliyê dewleta Tirk, PDK û Emerikayê ve hat amadekirin, ket dewrê. Vî şerê taybet li Kurdistanê li dijî gelê me, rêber û tevgera me gelek kar kir. Li dijî tecrîda giran a li ser Rêberê me polîtîkayên tinekirina tevger û gelê me, pêwistî bi pêngavekê hebû. Li dijî gotinên “Me PKK qedand, me tinekirin” ên şerê taybet, destpêkirina pêngavekê pêwîst bû. Li ser vê yekê, tevgera me jî di 28’ê Gulana sala 2004’an de deklarasyonek ji raya giştî re eşkere kir û diyar kir, ku agirbest bi dawî bûye.”
“PÊNGAVE PÊŞÎ LI ÇARESERIYA DEMOKRATÎK VEKIR”
Firat ragihand ku ew di dema 1’ê Hezîranê de li qada Xakurkê bû û got, “Wê demê hêzên leşkerî ji bo şer dihatin perwerdekirin. Hemû hêzên me ji bo pûçkirina hewldanên tinekirinê, derbasî qada Bakur dibûn. Bi pêngavê re PKK’ê hem nîşanda ew heye, hem jî nîşanî tevahiya cîhanê da ku ji bo azadiya gelê Kurd têdikoşe. Di roja heyî de, dewleta Tirk fêm kiriye ku bi operasyonên leşkerî nikare PKK’ê û gelê Kurd tine bike. Rola pêngava 1’ê Hezîranê di pêvajoya îro de gelekî mezin e. Heta ku gelê Kurd û Rêber me azad bibe, çawa ku di 1’ê Hezîranê de biryara şer hat dayîn, niha jî bi heman biryardariyê têkoşîna çareseriya demokratîk tê meşandin.”
Kandil’den verilen mesajlar – ANF
Medya Savunma Alanlarındayız. Masanın etrafında KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, başkan yardımcıları Cemil Bayık, Sabri Ok, Ronahi Serhat, KJB Koordinasyon Üyesi Sozdar Avesta var. Gazeteci Hasan Cemal ile ben de yerimizi alıyoruz. Not defterlerimizi çıkartıyoruz, ses kayıt cihazını açıyoruz. Masada çözüm süreci var. Herkes gibi şunu merak ediyoruz. Çözüm ve barış yolunda atılan adımlarda yolun neresindeyiz? Bu yolculuğa bundan sonra nasıl devam edilecek? Sonuçta çözüm ve barış yolculuğunun iki tarafı var. Yolla karlılıkla devam etmenin birincil koşulu kuşkusuz tarafların güçlü bir iradeye sahip olmasından geçiyor. Bu doğruysa geriye şu sorunun yanıtı kalıyor: Taraflar çözüm için güçlü iradeye sahip mi? Tarafların yaptıklarına bakalım olup olmadığını anlayacağız.
Gazeteci Hasan Cemal’le birlikte 23 Mayıs tarihinde PKK yetkilileriyle Kandil’de yaptığımız mülakatta ağırlıklı olarak çözümü konuştuk. KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan bugüne kadar atılan adımları şöyle özetledi:
‘Esir askerleri serbest bıraktık, ateşkes ilan ettik, gerillayı Kuzeyden geri çektik, çekilme süreci devam ediyor…’’
Bu konuda Cemil Bayık şu hatırlatmayı yapıyor: ‘’Önder Apo kararlı ve cesurca adımlar attı. Aynı şeyin AKP’de de olması gerekiyor.’’ Murt Karayılan da iradeye getiriyor:
‘’Kürt sorununun çözümünü geliştirebilmek için her iki taraftan çok güçlü bir iradeye ihtiyaç var. Bizim tarafımızda bu var.’’
Sayın Bayık ve Karayılan’ın ‘bizde irade var’ cümlesin temel dayanağını bugüne kadar attıkları adımlarla açıklıyorlar. Ancak aynı iradenin hükümette olup olmadığı tartışmalıdır. Bugüne kadar kamuoyunu tatmin edici, güven artırıcı adım atmadılar. Bu da zaten var olan ‘ama’, ‘fakat’, ‘ancak’ları çoğaltıyor.
Karayılan’a soruyoruz bu kadar ‘amaların’ olmasını ise şöyle yanıtlıyor: “Çünkü projesi net değil. Mesela Kürt sorununun çözümünde ne kadar ısrarcı olacaklarını şimdiden bilemiyoruz. ‘’ İşte bu ‘bilmiyoruz’ cümlesi kafaları karıştırıyor, kuşkuları artırıyor.
Sayın Bayık geçmişi hatırlatarak aslında sürecin kalıcılığı için bir uyarıda da bulunuyor: “Mesela Erdoğan’ın Diyarbakır’da konuştukları oldu. Arkasından çok farklı durumlar gelişti.’’
Sayın Bayık AKP’nin kendilerine karşı 2012 yılının sonuna kadar sürdürdüğü şiddetli savaştan söz ediyor. Yakın geçmişin anıları Kürtlerin hafızasında halen çok taze. Dolayısıyla Kürt kamuoyunun AKP’ye güven duymama sorunu var. ‘Yeniden kandırılabiliriz’, ‘aldatılabiliriz’ kaygısının çok yüksek olduğunu birçok veriyle birlikte Akil İnsanların Kürdistan gezilerinden de biliyoruz. Bu konuda Sayın Karayılan şu noktaya dikkat çekiyor: “O konuda da gerçekçi olmak lazım. Gerçekçilik şudur yani biz tecrübeli bir örgütüz biz o ihtimali de dikkate alarak yürüyoruz. Bunu söyleyebilirim. Geçmişten beri Kürt toplumu hep devletler tarafından kandırıldı. Bu kez biz kanmayacağız. Biz buna gelmeyeceğiz.’’ Karayılan’ın ‘biz buna gelmeyeceğiz’ sözünün dayanağı şudur. PKK her türlü olasılığı hesaba katarak tedbirini almıştır.
Cemil Bayık, hükümetin net olmayan politikası konusunda şu tespiti yapıyor: ‘’AKP bir taraftan çözümden bahsediyor bir taraftan da işleri birazda gizli kapaklı yürütmek istiyor. Aman duyulmasın, aman duyulur da şöyle olur. Şimdi bu ne kadar çözüme hizmet eder? Bu tutum doğru değil. Madem gerçekten Türkiye’de bu sorunu çözmek istiyor. Gerçekten kardeşliği, helalleşmeyi gerçekleştirmek istiyor o zaman daha cesur davranmalıdır, daha kararlı hareket etmelidir.’’
“Eğer cesur davranmaz adım atmazsa ne olur diye soruyoruz. Yanıt Sabri Ok’tan geliyor: ‘‘Tercihimiz değil ama eskiden ne olduysa o olur.
Söylenen bu sözlerden de yeniden anlıyoruz ki hükümetin PKK’yi, Kürt toplumunu ikna etme ve güven oluşturmada halen sorun var, inandırıcı olamıyor. Bunu gidermenin yolu ise sorun üreten, soruna kaynaklık eden politikalardan vazgeçmesi ve çözüm yolunda laf değil adım atmalıdır. Bu adımların öncelikli ne olduğunu PKK’nin ‘yol temizliği’ dediği başlıkta şöyle özetleyebiliriz:
KCK tutukluları, hasta tutukluların serbest bırakılması, ‘Terörle Mücadele Yasası’, siyasi partiler yasası, yüzde on barajın düşürülmesi, koruculuğun dağıtılması, köye dönüşün sağlanması, Kürtçe yer isimlerinin iade edilmesi güven artırıcı adımlar içinde sayabiliriz. Ancak bu adımlar halen atılmadı. Oysa AKP bu adımları çok rahatlıkla atabilirdi ve bunların önünde herhangi bir engelde yoktur. Görülüyor ki sürecin önünde engelin kendisi AKP’nin çözüm konusunda net kararlılığa ve projeye sahip olmamasıdır. Sorunda burada başlıyor.
Çözüm sürecinin üç aşamasının olduğunu taraflar daha önce sahip oldukları politik dil içinde kamuoyuna defalarca açıklamışlardı. Hasan Cemal’le birlikte Kandil’de PKK yetkilileriyle yaptığımız mülakatta bunu yeniden hatırlattılar:
“Biz yol haritası bağlamında 3 aşamadan bahsediyoruz. Özellikle yapılacaklar anlamında birinci aşama bizim yapacaklarımızdı. Tamamlanmak üzere. 2. aşamaya geçiliyor. Bu aşamada ağırlıklı olarak hükümetin yapması gerekenler var. Bunların başında da anayasa ve demokrasi reformu geliyor.
Bırakalım hükümetin adım atmasını sorun üreten yaklaşımları devam ediyor.
Sayın Bayık bu konuda şunları söylüyor: ‘’AKP hükümetinin üslup ve dilinin değişmesi gerekiyor. Mesela Arınç diyor ‘cehenneme gitsinler.’ İşte yok bilmem hala ‘terör’ ve ‘terörist başı’ deniliyor. ‘Kürtçe medeniyet dili değil’ vb. birçok örnek verilebilir. Bu üslup, dil çözüme ve barışa hizmet etmez.’’
Karayılan da AKP’nin kullandığı dil konusunda net konuşuyor ve uyarılar yapıyor: “Biz AKP’lilerin üslubundan çok rahatsızız. Çözüm dili olması lazım. Bir Kürt sorunu var bu yüz yıllık bir sorun bunu çözeceksin. Daha Kürt sorunu bile diyemiyor. AKP’nin halen projesi nedir net olarak ortaya koymaması bir sorundur. ‘’
Sayın Bayık, Sayın Karayılan’ı tamamlıyor: ‘’AKP’nin bu tutum aynı zamanda sürece karşı direnen güçlere de güç veriyor. Hem Kürtlerdeki kuşku ve endişelerin devam etmesine yol açıyor, hem de karşıt güçlerin direnmesine yol açıyor.‘’
Çıkış noktası için Karayılan şunları söylüyor: ‘’Süreci Önderliğimiz yürütüyor. Önderliğin hapishane koşullarının değişmesi gerekiyor. Sürecin aktif ilerleyebilmesi için gereklidir. Mesela Önderliğimizin bizimle tartışabilmesi, dışarıyla daha rahat ilişki kurabilme olanaklarının yaratılmalıdır. Bizden de heyetlerin gitmesi gerekiyor. KCK heyeti, BDP heyeti, Akil insanlar, meclis komisyonlar, akademisyenler, gazeteciler…’’
Bu önemli konu da Sayın Bayık sözü alıyor: ‘’Sadece KCK heyeti de değil toplumda değişik kesimlerden insanlar var. Bazılarında tartışmalar ve endişeler var. Onlarında ilgilenmesi gerekiyor. Yani farklı kesimlerden insanlarında önderlikle görüşmeleri gerekiyor. Örneğin Aleviler.’’
Bu konta çok çok önemlidir. PKK diyor ki “süreci önderlik yönetiyor. O zaman koşulların düzeltilip, zamana yaymadan süreci yönetecek pozisyona getirilmesi gerekir. Bu konuda da hükümet işi yavaştan alıyor görüntüsü veriyor.
Karayılan, sözü üçüncü aşamaya getiriyor ve şunları söylüyor: ‘’Üçüncü aşamaya ‘normalleşme aşaması’ diyoruz.
‘’Her iki tarafın toplumsal düzeyde uzlaşmanın geliştiği, toplumsal uzlaşmanın pekiştirildiği, kalıcı barışın kesinleştirildiği bir aşamadır. Bunun için öncelikle Hakikat ve Adalet Komisyonu’nun bu dönemde devreye girmesi gerekiyor. Çünkü geçmişte işlenen tüm suçların açığa çıkarılması gerekir. Karşılıklı itiraf ve bağışlama süreciyle geçmişte savaşta yaşanan tüm yaraların sarılması gerekiyor. Bu olmadan gerçek toplumsal uzlaşma da olmaz’’ diyor ve ekliyor: “Çünkü biz her iki toplumun kalıcı bir biçimde barıştıran eşit, ortak, özgür bir yaşamı geliştiren bir perspektifle hareket ediyoruz. Bu üçüncü aşamada özgürleşme dönemi başlamalı. Yani Önder Apo da dahil herkes özgür olmalı.’’
‘PKK AKP ile anlaşıyor’ eleştirileri ve kaygılarına ilişkin ise Karayılan şunları belirtiyor: ‘’PKK bir bölge hareketidir. PKK’nin prensipleri vardır. Doğrudur, PKK bazı uzlaşmaları yapabilir, Türkiye ile kendi sorununu çözmeye dönük anlaşmalar yapabilir. Ama PKK hiçbir zaman bölge halklarının kardeşliğinden vazgeçmez. PKK tüm bölgeye barış ve kardeşlik getirmek istiyor.’’
Kandil’de verilen mesajlar çok net ve anlaşılır. Ben PKK yetkilileriyle yaptığımız mülakatta ne istediğini bilen, her konuda projelere sahip olan bir PKK gördüm. PKK’yi güçlü yapan da ne istediğini biliyor olmasıdır. PKK’yi bir örgüt olarak görmek elbette yanlıştır. PKK bir yaşam biçimi, bir ruh hali, milyonlarca insanın yaşam tercihidir. Dolayısıyla ‘PKK yoksullar ve mazlumlar hareketidir’ sözünü de işin içine katarak söylüyorum çözüm konusunda milyonlarca insan ne istediğini biliyor. PKK yöneticileri toplum adına uyarılarını yapıyorlar. Son zamanların moda değimiyle ‘artık top Ankara’da’ olduğuna göre geriye şu kalıyor bu mesajların doğru okunması toplumsal barış ve hepimizin gelecek adına çok önemlidir. Çünkü Kandil’de söylenen bu sözleri her hangi birileri tarafından söylemiyor. Sorunun çözümünde taraflardan biri olan PKK’nin yöneticileri ve karar alıcıları söylüyor. Bu bakımdan söylenen sözlerin muhatapları tarafında doğru anlaşılması, halk edilen değerin verilmesi çözüm sürecinin kurumlaşması içinde hayatidir. Zira sürecin geleceği tarafların göstereceği güçlü iradeye bağlı olduğunu geçmiş deneyimlerden biliyoruz. Eğer taraflar güçlü bir iradeye sahip deyilerse sürecin başarıya ulaşma şansı yoktur. Bu savaş demektir. Dolayısıyla AKP’nin birkaç hayalden vaz geçmesi siyasi geleceği için, barış için, herkes için hayatidir.
AKP’, Kürtlerin uzattığı barış elini fırsatçılık yaparak heba etmemelidir. ‘PKK’yi kandırırım’, ‘oyalarım’, ‘seçimleri kazanırım’ hayli asla kurmamalı. Gerillanın geri çekilmesi sorunun çözüldüğü anlamın gelmiyor. AKP bilmeli ki sorun çözülmezse, gerilla çekildiği yerlere geri döneceğine yüzde bir milyon emindir.
‘Dema jiyana azad e’ – Yeni Özgür Politika
“Em dibêjin azadiya gelê Kurd, Kurdistan û Rêber Apo bi hev ve girêdayî ye. Divê em di serî de ji rêber Apo û ji xwe bawer bikin. Erkên civakê hîn zêdetir bibin, ji ber rola civakê û saziyên sivîl girîngtir dibe.
Endamê Konseya Rêveber a KCK’ê Sabrî Ok, di pêvajoya çareseriyê de bal kişand ser girîngiya makezagonê a nû û got “Divê makezagonê di warê nasnameyê de xwe nespêre yek rengî, divê azad û demokratîk be. Ok der heqê tengezariya navbera Başûr û Rojavayê Kurdistanê de got, “Pêwîste hemû Kurd li mafên hev rêzdar bin. Gelê Kurd dixwaze bi tenê azadî û yekitiyê bibihîze. Ok, li ser vekişîna hêzên gerîla ji Bakurê Kurdistanê, Konferansên Aştî û Demokratîk, rêveçûna pêvajoya çareseriyê û bûyerên li Başûr û Rojavayê Kurdistanê diqewimin nerînên xwe parve kirin.
Pêvajoya ku bi Newrozê re dest pê kir , we navê wê pêvajoya demokratîkbûnê lê kir. Taybetmendiyên vê pêvajoyê çi ne?
Nameya Rêbertî ya ku di Newroza Amedê de hatiye xwedin ji bo me weke dekleresyon û menefestoyê bû. Bê guman ji bo me wateyek wê ya stratêjîk heye, Rêberê me rewşa cîhanê, rewşa Rojhilata Navîn û hêza wê ya heyî û rewşa ku îro mirovatî tê de ye, bi perspektîfeke dîrokî nirxand. Her wiha 40 sal têkoşîna tevgera me û têkoşîna gelê Kurd û rastiya dagirketiyê hemû tişt dan ber çavan û careke din analîz kir û Rêberê me xwest gaveke stratêjîk bavêje. Ji ber vê em vê pêvajoyê weke pêvjoyeke nû bi nav dikin. Ev pêvajo jî pêvajoyeke siyasî, civakî û demokratîke. Heyanî niha gelê Kurd bi têkoşîna xwe pir encam bi dest xistin, Rêbertî jî dibêje “Mirovê Kurd yên ku di dîrokê de bê kesayet mabû careke din bû xwedî kesayet. Ji ber êdî ne pêkane ku gelê Kurd bi riyên asîmlesyonê ji rastiya wî were dûr xistin û êdî riya vê yekê hatiye girtin. Ji ber bi derketina şoreşê re çandek derkete holê. Ji nû ve kesayetek avakir. Ji ber ku şoreşê mirovên Kurd yek bi yek girte dest û ji nû de afirand. Her wiha riyên komkujî û jenosîdê jî hatin girtin, ji ber dagirkeran di dîrokê gelek tişt bi serê gelê Kurd anîn, mîna komkujî û qirkirinê. Êdî dagirkerên ku li ser Kurdan dagirkeriyê dikin nikarin vê yekê jî bikin û encamê bi dest bixin.
Heyanî niha gelek hedefên me hebûn me pêk anîn, lê yên me pêk ne anîne jî hene. ji ber vê Rêbertî got “Ger derfet hebe, zemînê vê yekê çêbibe û dewleta Tirk jî amede be û gavên ber bi çav bavêje, di aliyê hişmendî de guhartinên bingehîn pêşbikevin em dikarin hedefên xwe yên ku nîvçe mane jî bi têkoşîneke siyasî pêk bînin. Nameya Rêbertî ne tenê ji bo gelê Kurd bû, bi taybet ji bo gelê Turkiyeyê, kêmnetewên din û civakên olî û hemû kesên azadîxwez xwedî wate, girîng û nêzîkatiyeke dîrokî bû. Her wiha weke em dizanin ku hemû pirsgirêkên Rojhilata Navîn hev bandor dikin, bi taybet dema ku pirsgirêk ya Kurd be, hîn zêdetir bandor çêdibe. Lewma ji bo azadiya gelê Kurd û hemû gelê herêmê ev nêzîkatiyeke nû bû, ji bo di herêmê de jiyaneke wekhev pêk were wê ev gav bi xwe re gelek destkeft û serkeftinan bîne. Rêberê me di vê mijarê de jî ji xwe bawere û tevgera me jî vê pêvajoyê fêm dike û dixweze bi girîngiya vê pêvajoyê gavan bavêje û bibe bersîv.
Hûn qala têkoşîneke nû dikin. Têkoşîneke çawa?
Dema ku em dest bi vê pêngavê dikin ev nayê wateya ku em têkoşînê didin rawestandin, yan jî têkoşîn bi dawî dibe. Berovajî ev têkoşîn hîn nû dest pê dike, lê wê têkoşîn bi şêweyeke nû bi rêve biçe. Vê carê wê têkoşîn bi baweriyeke hîn xûrtir û bi zanebûneke xwe dispêre zanebûneke nû têkoşîna me dest pêdike. Di vê mijarê de jî amedekariyên me hene, hem di aliyê tevgera azadiyê de hem jî di warê gel de me amedekariyên xwe kirine. Lewma wê ji vir û şunde erkên civakê hîn zêdetir bibin, ji ber rola civakê û saziyên sivîl girîngtir dibe. Erkên me yên demokratîk, siyasî û civakî hîn zêdetir wê derkevin pêş. Bi taybetî pergala tevgera me dîsa peradîgmaya ku Rêbertyê afirand, rêxistin kir derbasî nava civakê kirin û derxistina holê ya îradeya gelê Kurd a demokratîk erka herî sereke ye. Her wiha em dixwezin di vê pêvajoyê de siyeseteke xwe dispêre gavên siyasî û dîplomatîk bi rê ve bibin. Ji ber vê em dixwezin di vê pêvajoyê de nêzîkatiya tevgera xwe hîn zelaltir ji her kesî re eşkere bikin û em dixwezin ji berê zêdetir têkoşîna vê yekê bidin.
Em dixwezin ev pêvajoyê weke hemleyekê were dîtin, hemleyeke siyasî, demokratîk û civakî ye û bila qet tu kes nekeve rehawetê û em nebêjin ku êdî her tişt çareser bû. Lê mirov bêje ji vê pêvajoyê tu encam nayên girtin, ev jî şaş e. Bawerkirina pêvajoyê bawerkirina siyaset û Rêberê me ye. Ev nayê wê wateyê ku em ji dewleta Tirk yan jî ji hikûmeta AKP’ê bawer dikin, ji xwe tu sedem nîne ku em bawer jî bikin. Ger em ji vê bawer dikin emê encam bigirin. Gelê Kurd di dîrokê de pir caran ji aliyê pir kesan de hatiye xapandin, lê PKK’ê heyanî niha tu caran nehat xapandin û têkoşîna 40 salî îsbata vê ye. Ji vir û şunda jî tu hêz nikare Rêberê me û tevgera me bixapîne. Em bawerin me di vê xetê de her dem serkeftin jiyan kirin, emê dîsa jî serkeftî ji vê pêvajoyê derkevin. Divê gelê me vê yekê wiha bizane û xwedî heyecan û coş hebe û her dem li xetê xwedî derkeve.
Divê em her dem xwedî li azadiya Rêbertî derkevin. Ev mijareke exlaqî ye. Her mirovê Kurd ne tenê Kurd jî hemû mirovên azadîxwez, demokrat û li dijî dagirkerî û dîl bûnê, divê hêz bidin vê pêvajoyê û ji bo azadiya Rêber Apo îmzeyan bidin. Em dibêjin azadiya gelê Kurd, Kurdistan û Rêber Apo bi hev ve girêdayî ye. Divê em di serî de ji rêber Apo û ji xwe bawer bikin.
Piştî vekişîna hemû komên gerîla wê ev hêz di çi pozîsyonê de be?
Paşde kişîna gerîla hem li ser bingehê biryara Rêberê me ye, hem jî yek ji pêdiviyên vê pêvajoyê ye. Gelek nîqaş di vê mijarê de pêk tên û guman hene ji ber bû mijara şîroveyê. Ew komên tên başûrê Kurdistanê. Pir vekirî em tînin ziman ku vekşîna gerîlan ne ji bo hesabên cuda ye. Hinek kes bi guman nêz dibin û dibêjin “PKK hêzên xwe vedikşîne gelo hesabên wan yên veşartî hene? Yan jî wê hêza xwe li dijî Îranê bi kar bîne û şer bike? Her wiha hikûmeta navendî ya Îraqê ne rihet bûne xwe anî ziman û got “Gelo PKK hêza xwe dikşîne ji bo Kerkukê ye? Em vê yekê pir aşkere tînin ziman ku gumanên wiha bê bingeh in. Paşdevekşîna hêzên HPG’ê tenê ji bo pêwîstiya vê pêvajoyê ye. Em dixwezin di bakûrê Kurdistanê de pêvajoyeke nû bipêşbixin, ev pêvajo jî xwe dispêre siyasetê û daxazî ewe ku bi riya muzekereyan di vê hemleyê de encam bê bi dest xistin. Di vê çerçoveyê de em hêzên xwe paşde dikşînin, ne ku em ji bo bi Îran, Iraq an dewleteke din re şer bidin dest pêkirin vê hemleyê birêve dibin. Me ev di daxuyaniya çapemeniyê de jî anî bû ziman, belkî kêm mabe. Mînak li hember dewleta Îraqê tu hesabên me yên leşkerî nînin, Îran her wiha. Dema ku em hêzên xwe dikşînin sînorên başûrê Kurdistanê, em vê li ser bingehê hesabeke din ya leşkerî nakin. Em xet û riya Rêbertî dişopînin ew jî xeta siyemîne. Ev pêvajo pêşkeve em encam bigirin jî yan jî ev pêvajo binkeve û em encam negirin jî, wê di siyaseta me ya Rojhilata Navîn de tu guhertin li hember van dewletên mijara gotinê ne çênebe.
Di mijara ka wê hêza me ya leşkerî jî xwedî sekneke çawa be? Hêzên me yê gerîla tu caran bê perwerde nabe ji xwe jiyana me bi xwe perwerde ye. Li gorî rastiya vê pêvjoyê û li gorî şert û mercên em tê de dijîn, bê guman wê hêzên gerîla xwe perwerde bikin, xwe bi rêxistin bikin. Û pilanên me ya perwerdê yên bîrdozî, siyasî, rêxistinî û leşkerî hene. Ji ber bê guman hêzeke leşkerî divê perwerdeya xwe ya leşkerî jî bibîne û xwe ji her tiştî re amede bikin. Sedema sereke ya kişandina hêzên xwe jî avakirina derfetên gotubêj, muzekere û pêvajoya siyasî ye.Wê gerîla ji berê zêdetir bi bawerî, pilan, displîn jiyana xwe bi rêxistin bike.
Tevî vekişîna gerîlayan jî agahî û nûçeyên ku herêm tên bombebaran kirin belav dibin. Helwesta we li hember hewldanê provokatîf wê çi be?
Ger operasyon li ser gel yan jî li ser hêzên HPG’ê yan jî li ser civaka medenî pêk werin, ev yek qet nayê qebûlkirin. Ji ber xizmeta vê pêvajoyê nake, heyanî niha li gorî agahiyên ku ji me re tên, raste hin caran leşgerên Tirk dikevin nava tevgerê, nêzî gundan dibin, lê heyanî niha operasyonên di asta îmha de li ser me pêk nehatine. Ger weke operasyonên ku bi hişmendiya berê li ser me pêk dihatin, dîsa pêk werin, wê du rewş derkevin holê.
Yek wê li ser hêz paşde vekşandinê sedî sed bandor bike.
Du em her dem weke hêza parastina xwe ya rewa dixin dewrê. Em li kur bin jî ger êrîş pêk hat weke mafekî rewa emê xwe biparêzin. Lê em bawer nakin ku di vê astê de ye. Her çiqas ku navê wê operasyon be jî, lê weke berê di asta operasyonên tinekirinê de, operasyon li ser me nehatine meşandin. Ger tiştekî wiha hebe jî em hêzên xwe paşde nakşînin û werin ser me, bê guman li kû û di çi demê de dibe bila bibe em ê jî bersîv bidin. Rewşeke wisa wê xeteriyê li ser pêvajoyê jî bi xwe re bîne, ev yek ne li gorî berjewendiyên dewletê ye jî. Em dixwezin pêvajo bê pirsgirêk bi rêve biçe. Lê ger hinek kes bixetimînin yan jî derveyî rih û mejiyê vê pêvajoyê werin ser me, emê jî tedbîrên xwe bigirin.
Em werin ser gavên ku pêwîste dewleta Tirk an hikûmeta AKP’ê biavêje. Ji bo encamgirtinê Makezagona nû çiqasî girîng e?
Ev pirs bi xwe mijar û sedema têkoşînê ye. Di vê mijarê de jî hem hevdîtin, muzekere û têkoşîn heye, ger gelê Kurd bêje ji xwe pêvajoyê dest pêkiriye û wê bi xwe bi rêve biçe û em têkevin nava atilbûnê wê demê kes tu tiştî nade kesî. Pêwîste em ji berê pirtir xwedî kar û xebat bin, her wiha divê em mafê gelê Kurd rast bînin ziman û wiha bikin rojeva her kesî. Ji ber vê pêwîste di makezagonê de mafê gelê Kurd were naskirin. Yanî divê di makezagonê de tenê rengê netewekî dernekeve pêş. Yan wê dewlemenidiya hemû gelan di makezagonê de were ziman, yan nabe tenê li ser navê netewekî makezagon were amedekirin. Ger wiha be em şaş dibînin. Rastiyek heye ji dîrokê û vir de hem di herêmê de, hem jî di hemû Tirkiryeyê û Kurdistanê de dewlemendiyek heye û kêmnetew û civakên olî hene. Divê em çavên xwe ji van re negirin û em vê rastiyê bibînin û her wiha jê re rêz nîşan bidin. Berovajî di cihê ku em ser van bigirin divê em wan bikin xwedî îrade û divê di makezagonê de li gorî azadî û mafê wan hemû bên bi cîhkirin. Ya herî girîng jî divê di warê nasnameyê de jî xwe nespêre yek rengî, nasnameyeke serdest û ya din jî bindest be wê ji aliyê tu kesî ve neyê qebûlkirin. Ji bo me her dem wekehevî girînge, her wiha divê cewherê makezagonê azadî û demokratîk be.
Konferans ji bo pêvajoyê girîng in
Çar konferansên hatine pilankirin di rojevê de ne. Ya Enqerê pêk hat, amadekariyên yên din jî didomin. Hûn ji van konferansan çi hêvî dikin?
Pêvajoya ku bi rêve diçe yekser bi nêrîn û pêşniyarên Rêberê me pêşdikeve. Ev çar konferansên ku pêk werin jî yek konferansa Enqerê bû ji xwe ew pêk hat. Em helwesta wan ya di konferansê de derketiye jî girîng dibînin. Ji ber bi vê konferansê em civakeke demokratîk hedef dikin. Tevî rewşenbîr, şoreşger, entellektuel, kesayetên ku nebzê civakê digirin, sosyalîst û jin em îrade û nêrînên wan jî girîng dibînin. Her wiha helwesta wan di vê pêvajoyê de jî wê çi be, wê par bikin. Me bi xwe jî ev konferans şopand, weke sê atolye yanê di heman demê de weke sê konferansan bi rêve çû. Ji xwe runiştina dawî bi hev re bû. Li gorî baweriya me nîqaşên berfereh pêk hatin û ev konferans jî gihîşt armanca xwe. Ya din jî kesayetên ku beşdar bûne kesayetên ku civak ji wan bawer dikin û vê konferansê roleke mezin leyîst. Û hemû kesên ku keda wan di vê konferansê de heye û hemû kesên ku beşdar bûne em wan pîroz dikin.
Her wiha di rojeva me de konferansa bakûrê Kurdistanê ya ku li Amedê pêk were heye. Ev konferans jî wê heyanî 15 rojan pêk were, armanc ji vê konferansê nêrînên gelê Kurd di vê pêvajoyê de derxistina holê ye. Ka Kurd çawa li vê pêvajoyê temaşe dikin, pêşniyara gel bi xwe çi ye û cihê girîngiyê ye ku îradeya gelê Kurd di vê pêvajoyê de derkeve holê. Her wiha ji bo çareseriyê çi perspektîf, model û çi pêşiniyarê gelê Kurd hene em dixwezin bizanin. Weke tê zanîn niha li Tirkiyeyê rojeva makezagonê dide nîqaş, ji ber vê pêwîste mafê gelê Kurd bi çi awayî di makezagonê de cihê xwe bigire, her wiha ji bo çareseriyê destûreke çawa pêwîst dike, wê di vê konferansê de îradeya gelê Kurd xwer nîşan bide. Belkî ev cara yekeme ku wê konferanseke wiha were li darxistin, di vê konferansê de jî wê hemû partî, hêz, kesayet, oldar û nûrerên eşîrên Kurd jî amedebin. Em jî weke tevgera azadî hêviyên xwe tînin ziman, pêşniyarên xwe bi wan re par dikin û heyecan û coşa xwe didin wan û ji wan digirin.
Her wiha konferansa Ewrûpa jî di rojevê de ye ew jî wê gelek kes beşdar bibin, û di demeke bi qasî du mehên din wê ew jî pêk were. Ne tenê gelê Kurd wê beşdarî vê konferansê bibin her wiha dostên gelê Kurd jî wê beşdar bin. Em vê konferansê girîng dibînin ji ber ne tenê wê diyaspora beşdarî vê konferansê bibin yanê civaka Kurd ya derveyî welat, her wiha dostên me, saziyên medenî, di asta dewletan de kesayetên di warê siyasî û dîblomatîk de xwedî hişyarbûnin wê cihê xwe tê de bigirin. Li gel vê her çiqas ku gelê me di bin şert û mercên zextê de derketin derveyî welat, lê careke din karîn ku rêxistina xwe avabikin, wê gelê me jî beşdar bibe.
Konferansa çarem jî konferansa neteweyî ye weke her kes dizane ku me gelek caran aniye ziman û bû rojev, derveyî me jî gelek rêxistin û hêzan anîne rojevê. Lê heyanî niha tu gavên ber bi çav nehatin avêtin. Ev jî kêmasiyeke giştî ye, Rêberê me careke din pêwîstiya vê konferansê dît û anî rojevê. Weke tevger me jî ev pêwîstî dît, li ser vê bingehî me jî dest bi kar kir û me bi gelek rêxistin û partiyan re hevdîtin pêk anînin, weke PDK, YNK, GORAN, Yekgito û komên Îslamî û gelek tevger û partiyên başûr re hevdîtin pêk hatin. Her wiha hevdîtinên me bi hêzên derveyî başûrê Kurdistanê re jî pêk hatine. Di van hevdîtinan de nîqaşên me di derbarê girîngiya konferansê de jî pêşketin û nêrîn bi hev re hatin parkirin. Hemû hevdîtinan de nêzîkatiyeke germ derketiye holê û wan jî pêwîstiyeke wiha girîng dîtine. Ger ev hevdîtin û parkirin berdewam bike em bawerin ku wê naveroka konferansa netewî jî di demeke kin de hîn zelaltir bibe. Ji ber bi salane di vê mijarê de têkoşîneke me heye, lê piştî van hevdîtinan em bi hêvî ne û em bawer dikin ku wê konferansa netewî di demeke kin de pêk were.
Çavdêriyên we ji hevdîtinên bi hêzên başûrê Kurdistanê re çine? Ji yekîtiya neteweyî re çiqasî amade ne?
Dema ku me hevdîtin pêk anîne tu kesî nerazî bûna xwe ne aniye ziman, yanê herî kêm nehatiye gotin ku em li dijî konferansa netewî ne. Di vê mijarê de ya girîng ew e ku ev hêz çiqas cewherî ne, bi dil nêz dibin û çiqas amedene ev girînge. Raste hevdîtina me bi YNK’ê re jî pêk hatin û tenê ev hevdîtin ne li ser binghê konferansê bû. Hevdîtina me li ser pêvajoyê bi giştî bû. Bi taybet pêvajoya ku li bakûrê Kurdistanê dest pêkiriye. Me hîn zêdetir nêrîn girtin û agahî dan. Di hemû hevdîtinan de germahî coş û heyecan hebû û her kes pêwîstiya konferansa netewî qebûl dikin. Di hemû hevdîtinên ku me pêk aniye de me ev rastî dît ku vê carê hewildanên me kar û xebata me ya ji bo konferansa netewî wê encam bigire û em hêvî dikin wê di navbera çend mehan de pêk were.
Ast û beşdariya Kongreya KNK’ê we çawa dît?
Di rojên dawiyê de Kongreya KNK’ê jî pêk hat ew jî bi salane ku li derveyî welat kar û xebat bi rêve dibin, lê piştî demeke dirêj ev cara yekeme ku kongreya xwe ya asayî wiha bi beşdarbûneke rengîn, germ û xûrt pêk tê. Tevlêbûn ji ber çarperçeyên Kurdistanê pêk hatin, piraniya partî û rêxistinên Kurdan jî beşdar bûn û di warê parkirinê de jî, vê konferansê bi xwe coş û heyecan bi xwe re aniye.
‘Ji îradeya Rojava re rêzdar bin’
Tê zanîn di dema dawî de careke din hikûmeta herêma Kurdistan deriyê sînor ê Rojava girt. Gelo ev helwest zirarê nade hewldanên yekîtiyê?
Di her çar perçeyên Kurdistanê de gelê Kurd dixweze tiştekî bibhîse û bibîne. Ew jî azadî û yekîtiya gelê Kurd e. Tiştê di vê pêvajoyê de jî tê nîqaşkirin jî ev e, derveyî vê mijarên deriyên sînor girtin, hêz li hember hev amedekirin, bê guman ev xizmeta yekîtî û rizgariya gelê Kurd nake. Dibe ku di navbera hinek rêxistinên Rojavayê Kurdistanê de hinek pirsgirêk hebin, lê ev ne sedeme ku ji Başûrê Kurdistanê yan jî ji Bakûr an jî Rojhelatê Kurdistanê hinek kes xwe amede bikin weke hêzeke leşgerî û ji bo mudexelê debas bibin. Pêwîste hemû Kurd û hemû perçe li hember mafê hev pir rêz nîşan bidin. Divê hemû pirsgirêkên ku hene bi riya nîqaşan û muzekereyan were çareserkirin, ji bo me ev girînge. Derveyî vê hêz nîşandan, li ser hev mudexele kirin, gelê Kurd naxweze tiştên wiha bibhîse û bijî. Em di bawariyê de ne ku wê ev pirsgirêk jî çareser bibe û divê em bi hişmendî û zimanê çareseriyê nêz bibin. Ji ber ev ne pirsgirêkeke ku neyê çareserkirine.
Çözüm ve ulusal birlik konferansı – Yeni Özgür Politika
Öcalan’ın önerdiği “Kuzey Kürdistan Çözüm ve Birlik Konferansı“ Amed’de düzenlenecek. Konferans, ulusal birliğin sağlanması yolunda tarihi bir adım niteliğinde.
Ankara’da Türkiye’nin tüm farklılıklarını biraraya getiren konferansın ardından Kuzey Kürdistan’daki güçleri buluşturacak ikinci konferans için hazırlıklar sürüyor.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın önerdiği 4 konferanstan ilki 25-26 Mayıs tarihlerinde Ankara’da gerçekleşti. İkinci konferans, Amed’de düzenlenecek. Kürtlerin biraraya gelerek ulusal birliği ve çözümü tartışacağı konferans, 15-16 Haziran tarihlerinde gerçekleştirilecek. DTK, DDKD, KADEP, ÖSP, BDP, DÖKH, Azadî İnisiyatifi, Mezopotamya Aleviler Birliği, Ermeni Vakfı, NUBİHAR, Öze Dönüş Platformu, Ezdi Federasyonu, İslam Konferansı Koordinasyonu, Gençlik bileşenleri, Barış Anneleri İnisiyatifi, MEYADER ve TUHAD-FED gibi Kürt parti ve kurumların, Kuzey Kürtlerinin “ulusal birliğini sağlamak amacıyla çağrısını yaptığı konferansın hazırlıkları sürüyor. “Kuzey Kürdistan Çözüm ve Birlik Konferansı“ adıyla düzenlenecek olan ve “Kuzey Kürdistan’a statü ve anayasal çözüm , “Kuzey Kürdistan toplumsal sorunları ve çözüm arayışları ve “Kuzey Kürdistan’da ulusal birlik ve ortak tutum ana başlıklarıyla toplanacak olan konferansla birlikte, Kürtlerin statü ve talepleri noktasında tartışmalar yürütülerek, sürece ilişkin ortak tutum belirlenecek.
Ulusal birlik için büyük adım
Konferansa ve hazırlık çalışmalarına ilişkin görüşlerini aktaran DDKD, KADEP ve ÖSP, konferansın Kürt ulusal birliğini sağlamaya yönelik büyük bir adım olacağını belirtti. Devrimci Demokrat Kürt Derneği (DDKD) Genel Başkanı İmam Taşçıer, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın çağrısının ardından silahların sustuğunu belirterek, bu aşamadan sonra Kürt halkının -statü ve talepleri noktasında- bugünden sonraki hak ve hukuklarının ne olacağı konusunda ortaklaşması gerektiğini dile getirdi. Konferansın bundan hareketle planlandığını ve çalışmaların bir ay öncesinden başladığını kaydeden Taşçıer, bu konferansla Kürtlerin bütün farklı renk ve düşünceleri ile temsilini bulacağı ve ortaklaşacağını dile getirdi. Konferansta Kürt sorunun demokratik çözümü sürecinin tartışıldığı bu dönemde Kürtlerin ne istediğinin tartışılacağını aktaran Taşçıer, “Bu amaçla Kürtlerin tümünün yer aldığı, temsil edildiği, farklılıklarıyla, azınlıklarıyla, farklı düşünceleri olan, farklı yapılardaki örgütlenmeleri, şahısları bir araya getirerek bir konferans yapılması düşünüldü. Bu konferansın temel amacı Kürtlerin taleplerinin net olarak tespit edilmesi ve bu noktada ortaklaşması olacak diye konuştu.
Kürtler statülerini belirleyecek
Konferansta ele alınacak “Kuzey Kürdistan’a statü ve anayasal çözüm başlığının önemine vurgu yapan Taşçıer, şöyle konuştu: “Kürtler, Kuzey Kürdistan’da statü sahibi mi olacaklar? Bu statü nedir? Kimine göre bağımsızlık, kimine göre özerkliktir. Kimine göre eşit koşullarda yaşamaktır. Ama her şekilde Kürdistan’da, kendi toprakları üzerinde, kendi kendilerini yönetmeleri demektir. Kürtlerin bu statüsü belirlenmedikçe Kürt sorunu hiçbir zaman bitmez. Kürtlerin, talepleri konusunda burada ortaklaşmaları gerekiyor. Kürtler yönetim bazında ne istiyorlar, siyasi olarak talepleri nelerdir? Bunları belirlemek gerekiyor. İşte bu konferansla bunlar belirlenecek.
Konferansın diğer maddesi “Kürdistan’daki toplumsal sorunlar ve çözüm arayışlar a ilişkin konuşurken, Kürtlerin ulusal olduğu gibi ekonomik temelde de baskı gördüğünü kaydederek, “Bu sorunlarında çözüme kavuşması gerekir. Eğer bunlar olmazsa yine Kürt sorununun çözümü eksik kalır dedi.
Hakların güvencesi ulusal birlik
“Üçüncü madde ise Kürdistan’da ulusal birlik ve ortak tutum. Bu hem konferans hem de bizim için en önemli madde diyen DDKD Genel Başkanı Taşçıer, şöyle konuştu: “Eğer Kürtler kendi aralarında birliği sağlamazsa bunu bilin ki, sözü edilen hiçbir hakkı da elde edemezler. Bunun içinde kendi aralarında ulusal birliği sağlamaları gerekiyor. Konferansta ulusal birlik sağlanması konusunda tartışmalar yapılacak. Kürtler kendi taleplerinde eğer ortaklaşmazlarsa, ulusal birliklerini ortak taleplerde, ortak paydada sağlayamazlarsa, Kürt sorununun çözümü çok uzağa gider ve çözülmesi daha zor olur. Bu konferansta Kürtler ne istediklerini ortaya koyarak bunlar etrafında ortaklaşmaya gidecek.
Komisyon çalışıyor
Ankara’da gerçekleşen konferansın önemine vurgu yapan Taşçıer, Kürt sorununun artık sadece Kürtleri değil Türkleri ve diğer halkları da bağladığına dikkat çekerek, konferansta ortaya konulacak çözüm önerilerinin önemli olduğunu dile getirdi. Konferansın hazırlık çalışmalarının devam ettiğini belirten Taşçıer, hazırlıklar kapsamında yazar, akademisyen, aydın, yazar, STK temsilcileri, inanç temsilcileri ve birçok kesimden katılım sağlayacakların çağrılmasına yönelik komisyonun oluşturulduğunu kaydetti.
Kürtlerin talepleri ortaklaşacak
Katılımcı Demokrasi Partisi (KADEP) Genel Başkanı Lütfi Baksi de konferansla “Kürtlerin ulusal birliğini sağlamaya yönelik büyük bir adım atılacağının altını çizdi. Konferansta Kürtlerin taleplerinin maddeler halinde tespit edileceğini belirten Baksi, “Kürt halkı Türkiye’den ne istiyor? Bunların net olması gerekir. Türkiye’de uzun süre hakim olan ‘Kürtler arasında birlik yok. Talepleri belli değil. İstekleri nedir bilmiyoruz’ propagandasının önünü bu konferansla keseceğiz. Kürt ulusal birliğine dönük her şeyi konferansta ele alacağız. Kürdistan dört parçadır. Bugün Kürdistan’ın en büyük parçasını temsil ediyoruz. Bizler öncelikle kendi aramızda birliğimizi kurmalıyız. Sonrasında diğer parçalarla ulusal birliğe dönük adımlar atılmalıdır. Bu tarihi fırsatta bütün Kürt örgütlerinin bütün ortak talepleri tespit edilecek. Kürtlerin statüsü, talepleri konferansta tartışılacak ve ortak bir mutabakata varılacak. Bunu da Kürt halkının birliğine yönelik önümüze bir strateji olarak koyacağız dedi.
Çatı örgütüne ön ayak olabilir
Özgürlük ve Sosyalizm Partisi (ÖSP) Genel Başkan Yardımcı Aziz Mahmut Ak ise, Kürt sorununda çözüm tartışmaların yürütüldüğü bu süreçte siyasal güçlerin ve sivil toplum alanlarının sürece ciddi anlamda müdahil olması gerektiğini belirtti. Konferansın hazırlıklarının da bu çerçevede yürütüldüğünü belirten Ak, “Konferansta ulusal birlik ve Kürtlere statü konusu esas gündemimiz olacak. Biliyorsunuz Kürt sorunu ulusal bir sorun. Dolayısıyla ulusal sorunların çözümünde Kürdistani güçlerin beraberliği çok önemlidir. Bu nedenle ulusal birlik konusunu, ciddi bir şekilde konferansın gündemine taşıyacağız. Çünkü siyasal sürece ulusal birlikte yapılacak müdahale çok önemli ve etkili olacaktır değerlendirmesinde bulundu.
Konferanstan bir müzakere heyetinin çıkarılarak Kürt sorununun çözümünde bu heyetin bütün taraflarla görüşmeler gerçekleştirebileceğini belirten Ak, “Bundan sonraki esas müzakere sürecinin bu heyet tarafından üstlenilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Dolayısıyla müzakere heyeti bu değişik siyasal güçlerden oluşmalı, değişik siyasi temsilcilerden oluşmalı dedi. “Konferansın ulusal bir çatı örgütüne gidecek sürecin başlangıcı da olmasını istiyoruz diyen Ak, “Eğer bir ulusal çatı örgütüne gidecek olabilirsek, Kürdistan ulusal sorunun çözümünde çok ciddi bir mesafe kaydedeceğimizi düşünüyoruz. Bu aynı zamanda Kürtlerin bugüne kadar özlemini çektiği bir ulusal kongre sürecine de ön ayak olabilir diye belirtti.
ÇOCUĞU DİNAMİTLE ÖLDÜRDÜLER – Özgür Gündem
19 yıl önce Gever’de askerlik yapan Sıraç Kılıç’ın tanığı olduğu vahşet yüzleşmenin zorunluluğunu bir kez daha ortaya koydu. Kılıç, askerlerin Türkçe bilmeyen bir çocuğu dinamitle patlatarak öldürdüğünü kaydetti
BARIŞ HAKİKATLE YÜZLEŞEREK SAĞLANIR
Vahşetin tanığı Sıraç Kılıç anlatıyor: “Askerler çocuğa PKK’lileri soruyordu ama çocuk hem yerlerini hem de Türkçe bilmiyordu. Kürtçe konuşuyordu. Çocuğa patlayıcı maddeler bağlayıp uzaktan kumanda ile patlattılar. O çocuğun Kürtçe yardım çığlığı aklımdan hiç çıkmıyor.
KÜÇÜK KIZ KANLAR İÇİNDE YERE SERİLDİ
Bir başka tanıklığını anlatan Kılıç, bir kız çocuğunun çavuş tarafından vurulduğu olayı, “Çavuş kıza ateş etmemizi istedi. Kabul etmedik. Bunun üzerine Sedat adındaki uzman çavuş silahıyla kıza birkaç el ateş etti. Kız kanlar içinde yere serildi. Olayı PKK’nin üzerine yıktılar diye anlattı
Gör yüzleş hesap sor
Kürt sorununun diyalogla çözülmesi ve barış sürecinde hala karanlıkta olan katliamlar söz konusu. Bu katliamların failleri kol gezerken, Colemêrg’in (Hakkari) Gever (Yüksekova) ilçesinde askerlik yapan Sıraç Kılıç, 19 yıl önce tanık olduğu ve yıllarca bir hançer gibi içinde taşıdığı vahşet görüntülerini daha fazla saklayamadı. Tanık olduğu insanlık dışı olayları anlatan Kılıç, böylesi katliamlara tanık olan herkesi de gördüklerini anlatmaya çağırdı.
Tanık olduğu olaylar nedeniyle yıllardır acı çektiğini ve artık bu acıları daha fazla taşıyamayacağını ifade eden Sıraç Kılıç’ın anlattıkları kan donduracak nitelikte. Tabur Komutanlığı yapan Mehmet D’nin zevk için köylülere işkence yaptığını belirten Kılıç, “Birçok insanı kafa üstü ayaklarından asarak işkence ediyorlardı. Onlarca köylü olmadık işkencelere maruz kaldı. Şimdi bir sürü mezar var oralarda. Tanık olduğum o günler aklıma geldikçe insanlığımdan utanıyorum diyor.
Zevk için öldürüyorlardı
Gelibolu 40. Piyade Alayı’nda askerlik yaptığını ve bu alaya bağlı seyyar taburun Gever bölgesi İran sınırında geçici çadırlar kurarak bölgede askeri faaliyetler yaptığını belirten Kılıç, şunları anlattı: “Askerlik yaptığım bölgeyi tam olarak hatırlamıyorum. Fakat aramızda Şeytan Üçgeni diye adlandırılan, arı besleyerek bal üreten Cevizli isminde bir köy vardı yakınımızda. PKK ile askerler arasında bir gün önceden çatışma çıkmıştı. Çatışmadan bir gün sonra bir kız çocuğu hayvanlarını otlatıyordu. Yaşı 13-14 gibiydi. Sedat isminde bir uzman çavuş kıza ateş etmemizi istedi. Biz kabul etmedik. Bunun üzerine Sedat adındaki uzman çavuş dürbünlü silahıyla kıza birkaç el ateş etti. Kız kanlar içinde yere serildi. Yaşanan bu vahşeti bir marifetmiş gibi kahkahalarla tamamlıyorlardı. Akşam haberlerinde bizim taburun adı geçti, çatışma yaşandığı ifade edildi. Haberde yaralanan kız çocuğunun adı geçti. Fakat askerin vurduğunu söylemediler. Olayı PKK’nin üzerine yıktılar.
Dinamitle patlattılar
Türkçe bilmeyen bir çocuğa sürekli PKK’lilerin nerede olduğunun sorulduğunu anlatan Kılıç, “Ama çocuk Türkçe bilmediğini söyledi. Kürtçe konuşuyordu, elleri ile bir takım işaretler yapıyordu. Ve gerçekten çocuk PKK’lilerin nerede olduğunu bilmiyordu. Çocuk konuşmayınca ona patlayıcı maddeler bağlayıp uzaktan kumanda ile patlattılar. O çocuğun gözyaşları, Kürtçe yardım çığlığı, çaresizliği aklımdan çıkmıyor. Aradan 19 yıl geçti, başımı her yastığa koyduğumda kulak çınlaması gibi çocuğun çaresiz feryadını duyuyorum. Babası, ben orada asker olduğum sürece her gün çocuğunu sormaya geldi. Her defasında ‘sen git çocuk gelecek’ diyorlardı.
Korkmayın, anlatın
Sıraç Kılıç, Gever’de askerlik yaptığı 5 ay içerisinde 10 sivil yurttaşın askerlerce öldürüldüğünü, 30 kişinin yaralandığını ve yüzlerce köylüye ise akıl almaz işkenceler yapıldığına tanık olduğunu söyledi. Kılıç, bu insanlık dışı durumun sorumlularının cezalandırılması için elinden geleni yapacağını vurgulayarak, o dönemde askerlik yapan arkadaşlarına da şu çağrıda bulundu: “Eminim hepiniz benim gibi vicdanen rahatsızsınız. Korkacak, saklayacak bir şey yok. Herkes bu konuda gördüklerini adalete ve yargıya söylesin.
Etrafta birçok mezar olabilir
Askerlik yaptığı alana şimdi gitse tanıyabileceğini söyleyen Kılıç, şunları anlattı: “Yüzlerce insan akıl almaz işkencelere maruz kaldı. Oradaki komutanlar adeta insan kanına susamış gibiydiler. Adam öldürmek için sabırsızlanıyorlardı. Köylülerden nefret ediyorlardı. Köylülere işkence edilen bir çadır vardı. O çadıra girenin sağ çıkması mümkün değildi. Ve o çadıra girenlerin çıktığına tanık olmadık. O bölgede birçok mezar olduğundan eminim. Öldürdüklerini muhakkak oraya gömüyorlardı.
‘6 yılda 61 bin 496 tecavüz olayı yaşandı’ – Özgür Gündem
BDP Kars Milletvekili Mülkiye Birtane, Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre, 2002-2008 yılları arasında toplamda 61 bin 469 tecavüz olayının yaşandığını belirtti.
BDP Kars Milletvekili Mülkiye Birtane, Türkiye’de yaşanan tecavüz olaylarına ilişkin parlamentoda basın toplantısı düzenledi. Birtane, Türkiye’de her yıl onlarca kadın ve çocuğun cinsel tacize ya da tecavüze maruz kaldığını belirterek, “Tecavüzlerin çoğu toplu tecavüz olayı olmakta ve devletin kontrolündeki kurumlarda da yaşanmaktadır. Toplu tecavüz olaylarının çoğu kamu görevlilerinin de karıştığı olaylar olarak kamuoyuna yansımaktadır. Bu kapsamda açılan davalar hakkında ise takipsizlik kararı verilmekte, davalar genellikle zaman aşımı nedeniyle düşmektedir. Verilen hapis cezaları ise genellikle adli para cezasına çevrilmektedir. Son yıllarda birçok toplu tecavüz davası hakkında takipsizlik kararı verilmiştir” dedi.
“Hafızalarımızdan asla silinmeyecek Pozantı Cezaevi’nde erkek çocuklarının devletin gözetimi altında cezaevi görevlilerinin tecavüzüne uğraması devletin bu konudaki sicilini ortaya koyuyor” diyen Birtane, şunları ifade etti: “Kadınlar, kız çocukları, erkek çocukları tecavüze uğruyor. Yedi yaşındaki kız çocukları tecavüz edilerek katlediliyor, kadın ve kız çocuk intiharlarının çoğu tecavüz sonucudur. Ensest ilişkilerin, çok eşliliğin üzeri örtülüyor. Evet, Türkiye’de her yıl on binlerce tecavüz olayı yaşanıyor. Binlercesi gizleniyor. Adalet Bakanı Sayın Sadullah Ergin tarafından bir soru önergemize verilen cevabi yazı bu dehşet tablosunu bir nebze de olsa açığa çıkarıyor.”
’61 bin 469 tecavüz yaşandı’
Birtane, Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre, 2002-2008 yılları arasında toplamda 61 bin 469 tecavüz olayının yaşandığını belirterek, bu tecavüz olaylarına 99 bin 792 kişinin karıştığını söyledi. Birtane, sadece 2008 yılında yaşanan tecavüz olaylarının 7 bin 859 olduğunu ve bunun her gün 22 tecavüz olayı yaşandığı anlamına geldiğini ifade etti. Birtane, Bakanlığın verdiği diğer verileri şöyle dile getirdi: “2009-2011 yılları arasında ise toplamda 29 bin 980 tecavüz suçu işlenmiştir. 2009 yılında 8 bin 571 olan tecavüz suçu, 2011 yılında 10 bin 726’ya çıkmıştır. Yine bu yıllar arasında işlenen cinsel taciz suçu ise 35 bin 556 olmuştur. Bu 3 yılda cinsel taciz ve tecavüzden yargılanan sanık sayısı ise, 35 bin 556 olmuştur. Yine bu cinsel taciz ve tecavüz olaylarında karara bağlanan dava sayısı düşük kalmış, binlerce dava beraatla sonuçlanmıştır. Örneğin 2011 yılında karara bağlanan davalardaki tecavüz suç sayısı 8 bin 756 olmuştur. Bu sayının 2 bin 850’si beraatla sonuçlanmıştır.”
Birtane, Bakanlığın soru önergesine verdiği yanıtın sadece yargıya yansıyanlar olduğunu kaydederek, bu rakamların çok üzerinde tecavüz ve cinsel taciz yaşandığını söyledi. Birtane, tecavüz ve cinsel taciz olaylarının üzerine gidilmesi gerektiğini ve bu tür olayların önüne geçmesini istedi.
Dê bi Ocalan re hevdîtinê bikin – Azadiya Welat
Hevserokê BDP’ê Selahattîn Demîrtaş diyar kir ku qonaxa destpêkê ya pêvajoya çareseriyê bi ser ketiye û di rewşa he yî de pêwîstî bi nirxandineke Ocalan a li ser vê qonaxê heye û got: “Em ê di demek nêz de bi Ocalan re hevdîtin bikin.
Hevserokê BDP’ê Selahattîn Demîrtaş, di serdana xwe ya li paytexta Belçîka Brukselê de, ligel Stephan Fulle û Martîn Schullz, bi nûnerên navgînên peywirdar ên Yekitiya Ewropayê re hevdîtin pêk anî. Demîrtaş, piştî hevdîtinan li Nûçe TV’yê bersiv da pirsên li ser rojevê.
Demîrtaş di nirxandina xwe ya li ser pêvajoya çareseriyê de bi bîr xist, ku ev pêvajoya ji aliyê Rêberê Gelê Kurd Abdullah Ocalan ve hatiye destpêkirin ji sê qonaxan pêk tê û destnîşan kir ku qonaxa yekemîn bi ser ketiye. Demîrtaş got: “Di vê qonaxê de KCK’ê û HPG’ê berpirsyariyên xwe bi cih anîn, aliyê kurd bi dîsîplîn û cidiyekete mezin pêvajo meşand. Hikûmetê heta niha gavên cidî yên bersivdayînê neavêtiye, lê rewşa heyî jî zêde neyînî û gumanbar xuya nake. Demîrtaş diyar kir ku pêwîstî bi nirxandineke Ocalan a li ser qonaxa niha heye, lewma wan ji bo hevdîtinê serlêdan kirine û ev hevdîtina wan dikare di demeke kin de pêk were.
Demîrtaş ragihand ku şert û mercên Ocalan tê de ye, ji bo şopandina pêvajoyê têr nakin û anî ziman ku ne tenê bi heyeta BDP’ê re, divê Ocalan karibe bi rêxistinên civakî yên sivîl, komîsyonên hatine avakirin, akademîsyen û rojnamegeran re jî hevdîtinê bike. Demîrtaş da xuyakirin ku di qonaxa yekemîn de KCK’ê bi aqilmendiyeke xurt pêvajo meşandiye û vê yekê bandor li Enqereyê jî kiriye.
DESTÛRA BINGEHÎN A NÛ
Demîrtaş da xuyakirin di pêvajoya heyî de divê AKP û dewlet rastiyan hîn baştir bibînin û hin rêzepakêtên reforman bi cih bînin. Demîrtaş ji bo destûra bingehîn a nû jî xwest rê were vekirin, parlamento ji bo demek dirêj nekeve betlaneyê û pêvajoya çareseriyê ji hesabên hilbijartinan re neyê qurbankirin. Demîrtaş di mijara destûra bingehîn de destnîşan kir ku divê ji bo îfadekirina dewlemendiya gel, bawerî û çandên li Tirkiyeyê destpêkek were kirin û pêwîst e bi temamî ji destûra bingehîn a 82’an dest were berdan. Demîrtaş diyar kir ku polîtîkayên CHP û MHP’ê yên di vî warî de, tên wateya parastina destûra bingehîn a 82’an.
KONFERANSA LI ENQEREYÊ
Demîrtaş, konferansa li Enqereyê jî nirxand û ev şîrove kir: “Bi dewlemendiya beşdarên xwe re, konferansek bi vî rengî yekem car e li Tirkiyeyê tê lidarxistin. Derdorên gelekî cuda ji bo aştî û çareseriyê hatin cem hev. Ya duyemîn ev konferans li ser banga birêz Ocalan hat lidarxistin. Ev noqteyeke gelekî girîng e. Gava mirov van her du noqteyan tîne ber çavên xwe, konferans gelekî serketî ye. Ji niha û pê ve, divê mijarên di konferansê de hatine nîqaşkirin, bi biryardarî werin şopandin û hewldanên rêxistinî yên hevpar werin kirin.
Demîrtaş di axaftina xwe de Civata Giştî ya KNK’ê pîroz kir û diyar kir ku KNK’a ku di şert û mercên gelekî giran de xwe bi rêxistin dike û temsîliyeta kurdan pêk tîne, bi awayekî serkeftî kongreya xwe li dar xist û wiha got: “Di mijara yekitiya neteweyî de qonaxeke girîng bû. Ev kongre, ji bo Konferansa Neteweyî ya li Hewlêrê, nîşaneyeke girîng e. Peyama birêz Barzanî û tevlibûna nûnerên YNK, Goran û rêxistinên din ên Kurdistanê, gelekî girîng e. Daxwaza birêz Nêçîrvan Barzanî ya ji bo azadiya Ocalan, rewşeke gelekî xweş û girîng e. Gava mirov vê atmosferê bi rewşa paşerojê re tîne beranberî hev, derdikeve holê ku di mijara Yekitiya Neteweyî de gelek pêşketinên mezin çêbûne.
DIVÊ ELEWÎ BEŞDAR BIBIN
Demîrtaş diyar kir ku elewiyan jî, di kongreyên xwe yên dawî de nîşan dan ku ew jî yek ji aktorên bingehîn ên pêvajoya çareseriyê ne û elewiyên heta niha li dora CHP’ê diciviyan, divê êdî veqetin û da zanîn ku ger hêzên çepgir ên Tirki yeyê, kurd û elewî li ser bingeheke rast werin gel hev, dê hêza navendî ya siyasetê derkeve holê. Demîrtaş got ku ger hêzên mijara gotinê li dora tevgerekê werin cem hev û bibin yek, dê AKP jî neçar bimîne guhertinan bike.
Dersim’de asker kadınlara ateş açtı – ROJACIWAN
DÖKH tarafından Seyit Rıza Meydanı’nda HPG’lilerin geri çekilişini izlemek amacıyla kurulan çadırın Alacık (Roşnek) köyüne taşımak istenmesini engellemek isteyen askerlerden biri gruba ateş açtı.
Demokratik Özgür Kadın Hareketi (DÖKH) tarafından hem süreci tartışmak hem de HPG güçlerinin geri çekilme sürecini izlemek amacıyla Seyit Rıza Meydanı’nda kurulan “Demokratik kurtuluş ve çözüm çadırı , Alacık (Roşnek) köyüne taşındı. Onlarca araçlık konvoy eşliğinde yola koyulan yurttaşlar, Nazımiye-Erzincan karayolu üzerinde askerlerce kurulan arama noktasında durduruldu. Askerlerin güvenlik gerekçesiyle Alacık’a (Roşnek) gitmelerine izin vermeyeceklerini söyleyerek araçları durdurması üzerine, araçlarından inen yurttaşlar ile askerler arasında gerginlik yaşandı.
Bu sırada nöbet kulübesinde bulunan bir asker kitlenin bulunduğu tarafa bir el ateş açtı. Şans eseri yaralanan ya da ölen olmazken, gerginlik bir süre devam etti. Ardından yurttaşlar araçlarına tekrar binerek arama noktasını geçti ve çadırın kurulacağı köye gitti. Daha sonra Barış İçin Kadın Girişimi üyeleri, Barış Anneleri İnisiyatifi ile MKM sanatçılarından oluşan bir grup, yetkililerle görüşmek üzere arama noktası yakınında bulunan Şehit Mehmet Jandarma Karakolu’na gitti. Olayın duyulması üzerine karakola gelen askeri savcı ile görüşen grup, ateşi açan asker hakkında soruşturma açılacağı bilgisini verirken, Alacık’ta (Roşnek) yurttaşlar tarafından çadırın kurulduğu öğrenildi.
Gezi Parkı’nda Bir Gözaltı, Bir Yaralı – Bianet
Polis bu sabah gaz bombalarıyla saldırdığı Gezi Parkı’nda Greenpeace’ten Cenk Levi’yi gözaltına aldı. Bir ağacı korumak isteyen protestocuyu da ameliyata alındı.
Taksim Gezi Parkı’na polisin biber gazıyla saldırısında Greenpeace Enerji Kampanyası Sorumlusu Cenk Levi gözaltına alındı. Polis bir ağaca sarılarak yıkımı engellemek isteyen protestocu Hazar Tunca’yı da döverek ağaçtan uzaklaştırdı. Tedavi altına alınan Tunca ameliyata alındı.
Polis müdahalesi ve yıkım sabah saat 7.30’da Barış ve Demokrasi Partisi İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in dozerlerin önüne geçmesiyle sona erdi.
Çadırlar yıkıldı, fidanlar söküldü
Bu arada polisin attığı gaz bombası fişekleri sebebiyle çadırların bir kısmı yandı. Yıkım ekipleri dün dikilen yeni fidanları söktü ve bugün dikilecek olanları da çöpe attı.
Parkta nöbet devam ediyor. Yıkıma karşı olanlar tüm İstanbulluları Tasim Gezi Parkı’na çağırdı.
Kişanak rexne li partiyên opozisyonê girt – Xendan
Hevseroka Partiya Aştî û Demokrasiyê (BDP`ê) Gultan Kişanak derbarê aliyên diayetiya pêvajoya şareseriyê li Turkiyê dikin got: Em dibînin ku partiyên opozisyonê (MHP û CHP) di babeta pêvajoya çareseriya aştiyane li Turkiye de piştgiriyê nadin hewlên çareseriyê lewra em vê yekê rexne dikin.
Kişabnak diyar kir ku, ev reftarên partiyên opozisyonê ji Turkiyê re xizmetê nake di heman demê de ew alî xwe li derveyî sistemê jî dihêlin.
Kişabak got: Ey Kemal Kılıçdaroxlu, aşîtî bi serê xwe çenabe, ger hûn aşîtiyê dixwazine, divê hûn hevkariyê bidin.
TC´nin Antalya Cezaevinde çocuklara tecavüz! – Rizgarî Online
İşkence ve Kötü muamelenin kağıt üstünde yasak olduğu Türkiye´de, işkence ve insanlık dışı uygulamalar bizzat TC´nin kurumlarında hız kesmeden uygulanmaya devam ediyor. CHP Cezaevi İnceleme Komisyonu üyesi milletvekilleri Antalya L Tipi Cezaevinde, mahpus çocukların taciz, tecavüz ve şiddete maruz kaldığını, cezaevi yönetiminin de bunu örtbas ettiği ortaya çıktı. CHP’li Nurettin Demir, Veli Ağbaba ve Özgür Özel’den oluşan Cezaevi İnceleme Komisyonu, Antalya L Tipi Cezaevinde kalan çocuklara yönelik taciz ve tecavüz iddialarını yerinde inceledi.
Radikal gazetesinde RİFAT BAŞARAN – MİRAY ÇİMEN imzasıyla verilen haberin ayrıntısında şunlar kaydedildi: Komisyon yaptıkları incelemelerin sonucunda hazırladıkları raporda, çocukların bulunduğu cezaevinin, diğer suçluların kaldığı cezaevi ile bir arada olduğunu belirterek, her tür terör örgütü üyesi, cinsel suç işleyenler, travestiler, ağır müebbetlikler, organize suç örgütü üyeleri, kadınlar ve çocukların aynı cezaevinde kaldığına dikkat çekti. Yapılan görüşme sonrasında taciz tecavüz ve şiddet iddialarına ilişkin ipuçlarının bulunduğu belirtilen raporda, “Komisyon üyelerinin, gerçekleştirilen ziyaret sonrasında elde edilen bilgilere dayanarak taciz ve tecavüz iddialarının gerçekliğine ilişkin bir kanaatleri oluşmuştur. Ayrıca bu konuda cezaevi idaresinin bilgisi olduğu, süreçten adli makamların da haberdar olduğu öğrenilmiştir denildi.
İNSANLIKTAN UTANDIRAN İDDİALAR
Cezaevinde görüşülen çocukların isimlerine yer verilmeyen raporda şu bilgilere yer verildi:
Çocuklar Korkuyor: Olayları ailesinin duymasından endişe eden mağdur çocuklar ‘Bize bişey olur mu diye’ sorduktan sonra aşırı bir tedirginlik ve korku içinde cezaevinde yaşadıklarına ilişkin, “Biz ailelerimizin buradaki olayları duymasını istemiyoruz, dayak yesek de baskı olsa da aramızda kapatıyoruz. Onlara söylemiyoruz, üzülmesinler diye yorumu yaptı. Bu çocukların psikolojilerinin bozulduğu açıkça görülmüştür.
Tecavüzcü kollandı: Mağdur çocuklardan biri, başka bir arkadaşının yaşamış olduklarına ilişkin başvuruda bulunduklarını, cezaevi idaresine konunun bildirildiğini ve bu konuda savcıya ifade verdiklerini söylemiştir. Buna rağmen, tecavüz ettiği ileri sürülen şahsın cezaevi idaresince hiçbir işlem yapılmadan Eskişehir’e sevk edildiği iddia edilmektedir.
Revir işkencesi: Revire çıkmakta zorlandıklarını belirten mağdur çocuklar ‘idareden çok şikayetçiyiz, herkes şikayetçi’ diyerek cezaevi yönetimine yönelik sıkıntıları anlatmıştır. Doktora gitmekte zorlanan mahkumların, psikolojik sorunları olduğunda veya disiplin cezası aldıklarında ise revire kapatıldığını söylemektedir. Revirde mahkumlara uygulanan muamelenin adeta bir tür işkence olduğunu beyan eden mağdurlar, revirde kaldıkları süre boyunca hem fiziki hem de manevi şiddete uğradıklarını söylemişlerdir. Mağdurlardan biri, bu süreç içinde intihar etmeyi bile düşündüğünü ifade etmiştir.
Sigara için yalvar: Şikayetçi olduktan sonra revire yatırılan mağdur, ‘Beni revire aldılar, sigara için yalvarttılar, kendi paramla bile kantinden aldırmadılar’ dedikten sonra ‘Olaylar olduktan sonra dövmediler, ama manevi işkence yaptılar sigara gibi şeylerle’ diyerek yaşadığı süreci anlatmıştır.
Süngerli oda cezası: Koğuşlarda sürekli kaba dayak ve hakarete uğrayan çocuklara yönelik tecavüz girişimlerinin yaygın olduğunu söyleyen mağdur ‘Çoğu çocuk başka mahkûmlar tarafından tecavüze uğradı’ diyerek mevcut iddiaların buzdağının bir kısmı olduğu şüphesini uyandırmıştır.
İlaç verip uyutuyorlar: Mağdurlar psikolojik tedavisi olan mahkumların ilaçlarını içmeyerek, biriktirdiklerini iddia etmekteler. Bu mahkumların, biriktirdikleri ilaçları daha sonra çocuklara verdiği ve böylelikle çocukları sersemleterek tecavüze yeltendikleri iddiası mevcut. Mağdurlar, tecavüze teşebbüs edenlerin, bu ilaçları kendilerinin karşı koymalarını engellemek için çay veya diğer içeceklerinin içine koyduklarını iddia etmekteler.
Masaj ve tecavüz: Mağdurların beyanına göre yetişkin mahkûmlar, çocuklara kendilerine masaj yapmasını söylüyor ve ‘masaj yaptırırken tecavüze teşebbüs ediyorlar’ Pozantı cezaevinde yaşananlardan çok daha korkunç olayların olduğunu söyleyen mağdur daha önce de çocuk koğuşunda 13 çocuğa tecavüz ettiğini kendisine anlatan birisinin olduğunu söylemiş ve ‘tecavüz’ vakalarının ‘lavabo’ olarak bilinen yerlerde olduğunu aktarmıştır.
Baskı var: Pozantı’da yaşanan taciz ve tecavüz olaylarından çok daha ağır ve korkunç olaylar yaşandığını belirten mağdurlar, idarenin ve diğer mahkumların kendi üzerlerinde çok baskı kurduğunu, dayak ve tehdidin had safhada olduğunu beyan etmişlerdir. Tüm bu baskılar nedeniyle susmaya zorlandıklarını ifade eden mağdurlar, çok çaresiz kaldıklarını söylemektedirler.
İdare hep örtbas etti: Yaşanılan olayların hep örtbas edildiğini söyleyen mağdur, ‘İtiraz edeni dövdüler. Hücrelerde de dövdüler’ ifadesini kullanmıştır. Ayrıca idarenin bazı mahkumlar ile olan ilişkisine dikkat çeken mağdurlar ‘İdarenin adamı olan öteki mahkumlar bizi eziyor, idare ezin diyor, onlara sigara falan veriyor’ diyerek cezaevi idaresinin ayrımcılık yaptığını iddia etmekteler.
Kendini as kurtul: Çok zor bir süreç geçirdiğini söyleyen mağdur, idari görevlilerin baskı yaptığını ve hatta ‘Kendini asarsan as kurtulursun’ dediklerini aktarmıştır.“
TC Devleti için her şey “münferit olay
Öte yandan TC ADALET Bakanlığı, Şakran Çocuk Ceza İnfaz Kurumu’yla ilgili kamuoyuyla paylaşılan raporda yer alan iddia ve isnatların tamamen gerçek dışı olduğunu ileri sürdü. AA´nın haberine göre, “Bakanlığın Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği’nden yapılan açıklamada, Çağdaş Hukukçular Derneği’nce 27 Mayıs’ta Şakran Çocuk Ceza İnfaz Kurumu’yla ilgili raporun kamuoyuyla paylaşıldığını anımsatıldı. Bakanlığa bağlı cezaevlerinin tümünün, herhangi bir sınırlama olmaksızın, ulusal ve uluslararası kurumlarla ilgili sivil toplum kuruluşlarının denetimine açık olduğuna işaret edilen açıklamada, zaman zaman cezaevlerinde ortaya çıkabilen münferit olayların titizlikle soruşturulduğu ve yasal gereğinin yerine getirildiği vurgulandı. Açıklamada, Bakanlığın en ufak bir hak ihlaline izin vermesi veya göz yummasının söz konusu olmadığı savunuldu.
Romanya bi Fermî Serok Barzanî bo Serdana Evî Welatî Vexwand – Peyamner
Serokê encûmena nûnerên Romanya bi pêşkevtinên herêma Kurdistanê di gişt buwaran de sersame û hêvî dike ku peywendîyên siyasî, aborî û civakyên navbera Kurdistan û Romanya zêdetir ber bi pêş ve biçin. Serokê encûmena nûnerên Romanya herwisa ragihand, ku Kurdistan di navçeyê de modêleke nû û cuwan a demokrasîyê ye. Herwiha bi fermî bi navê serok û serok wezîrê Romanya ve, serok Barzanî bo serdankirina Romanya vexwand.
Îro çarşem 29/05/2013 birêz Mesûd Barzanî Serokê Herêma Kurdistanê li Selahedîn pêşwaziya Fîurl Xerbîn Cok Serokê Encûmena Nûnerên Romanya bi wekalet û Cîgirê Encûmena Pîrên wî welatî û şanda li gel kir.
Di destpêka hevdîtinê de Serokê şandê xweşhalî û sosretiya xwe bi wan pêşketinan derbirî ku li hemû waran da li Herêma Kurdistanê pêkhatine, eve jî wekî şoreşekî berdewama avadankirin û binyadnanê wesif kir.
Di beşekî din a axavtina xwe dem serokê şanda Romanya behsa pêvajoya demokrasiya Kurdistanê kir û got: Kurdistan li navçeyê da modelekî nû û xweşikê demokrasiye û xwezî Iraq û navçe jî çav li vê Herêma Kurdistanê bikin. Her wiha ezmûna demokrasiya Kurdistanê bi girîng da zanîn û balkişand li ser hilbijartin û azadiya raderbirîn û rojnamegeriya li Herêma Kurdistanê ku wekî bingeha demokrasî û pêşketinêye.
Her di vê hevdîtinê de Serokê şandê sersamîya xwe bi wê yekê derbirî ku Herêma Kurdistanê li navçeyekî nearam da ye ku dîsa jî kariye aramî û asayîşê dabîn bike.
Di mijareke dinê hevdîtinê de Serokê şandê behsa pêwendiya siyasî û aborî û civakiya di navbera her du aliyan kir û hêviya berev pêşveçûna zêdetir xwest. Paşê bi navê Serok û Serok Wezîrê Romanya ve bi awayeke fermî Serok Barzanî vexwend ku serdana Romanya bike.
Rêzdar Mesûd Barzanî serokê Herêma Kurdistanê jî di evê dîdarê de xweşhaliya xwe bi serdana vê şandê derbirî û ji bo wan hêviya serdanekî serkeftî xwest û dûpat kir ku pêwendiyên di navbera gelê Kurdistan û Romanya kevine û hewldidin bi berdewamî pêşbixin û got: Derfeteke baş ji bo pêşxistina wan pêwendiyan li hemû waran da li navbera her du aliyan de heye.
Herwiha di derbarê aramî û dabînkirina asayîşa li Herêma Kurdistanê da Serok Barzanî behsa sedeman kir û got: Eve vedigere li ser çand û kultura gelê Kurdistanê ku li ser bingeha çanda lêborînî û hevdû qebulkirin û rayên cûda û hesta bi berpirsiyariyê hatiye avakirin. Her wiha balkişand li ser hevkariya di navbera welatiyan û dezgehên asayîş û şiyan û jêhatîbûna wan dezgehan kir, ku pîşeyiyane karên xwe bi cîh dikin û got: Ew mîlletên jiyana jêrdestî û asîmîlasyonê dîtine gelek ji xelkên din zêdetir bihaya azadiyê dizanin û kar ji bo bi hêzkirina wê dikin.
Di derbarê pêvajoya demokrasiya li Kurdistanê da Serok Barzanî balkişand li ser wê yekê ku geşkirina wê pêvajoyê de berdewam dibîn û pêvajoya demokrasiyê li Herêma Kurdistanê da li paşve venagere.
Di dawiya hevdîtinê de Serok Barzanî vexwendina fermiya serdana Romanya qebul kir û ragihand: Di demeke guncaw ji bo her du aliyan de, serdana Romanya dikim.
Esed 5 navên ku wê bi mixalifan re rûnin eşkere kir – AvestaKurd
Rayedarên Yekitiya Ewrupa (YE) ragihandin ku Serokdewletê Suriyê Beşar Esed, 5 navên rejîmê yên ku dike bi mixalefeta Suriyê re hevdîtinê bike pêşkêşî wan kirine.
Esed 5 navên ku wê bi mixalifan re rûnin eşkere kir
Li Suriyê li ser plana Amerîka û Rusya, ku çendakî berê ji bo pêşeroja Suriyê lihevkiribûn, di demeke nêz de pêvajoyeke nû wê destpê bike.
Li gorî ragihandina Reutersê, hin rayedarên Yekitiya Ewrupa (YE) daxuyanî dane Reutersê û îfade kirine ku, Serokdewletê Suriyê Beşar Esed, ji rejîma Suriyê 5 nav yên ku dike bi mixalefeta Suriyê re hevdîtinê bike eşkere kirine. Di nav lîsteya rejîmê de Serokwezîrê Suriyê jî heye.
Esed ev 5 kes ji bo hevdîtina bi mixalifan re pêşkêş kirine:
1- Serokwezîr Vaîl Halkî
2- Cîgirê Serokwezîr Qadrî Cemîl
3- Wezîrê Enfırmasyonê Umran Zuabî
4- Wezîrê Lihehkirina Netewî Elî Haydar
5- Wezîr Joseph Sweîd
Dîplomatekî YE diyar kiriye ku, mixalefeta Suriyê ji lîsteya ku Esed diyar kiriye çend kes qebûl nekirine.
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info