3 Ağustos 2014 Êzdî katliamı önü alınması zor Daiş saldırılarının yol açtığı katliamlarından biri denilerek geçiştirilmeyecek kadar planlı ve derin amaçları olan bir fermandır. Peki bu plan nerede ve nasıl yapıldı ve nereye kadar uzanıyor? Tarafları kimlerdir?
1990’dan beri başını ABD’nin çektiği güçler Irak üzerinde aktif çalışıyor. Bu politikalar ve saldırılar değişik aşamalardan geçerek günümüze gelmiştir; 2003’de Saddam rejimi yıkıldı. Irak, fiili olarak Şii ve Sünni Araplar ile Kürtler olmak üzere üç bölgeye bölündü. Çoğunluk olmalarından kaynaklı Şiiler devlet ve hükümette giderek ağırlığını koymaya başladı. Kürtler başını KDP’nin çektiği siyasetle bağımsızlık ilan edebileceği hesabını yaptı. Bunu fark eden Şiiler Kerkük üzerinden KDP’yi tehdit ederek geri adım attırmaya çalıştı. Şiilerin özellikle Maliki hükümeti döneminde Sünni Araplara dönük baskıcı politikaları gelişti. Maliki Kürtlerle olan sorunları çözmek yerine sürüncemede bıraktı. Zaman kazanmak istedi. Bunu gören KDP Şiilerin gücünü dengelemek, çıkarlarını korumak için Sünni Araplarla açık gizli anlaşmalara gitti. Öte yandan Başur’da KDP yönetimi ve YNK içindeki bazı kesimler ama özellikle de Barzani ailesi, 2003’ten itibaren, karmakarışık olan Irak siyasi ortamını fırsat bilerek yolsuzluklarla dolar toplayıp zenginleşti. Böylece KDP içinde özellikle de soyadları Barzani olan bazıları Ortadoğu’nun elinde sıcak para tutan en zenginleri arasına girdi. Bu zenginleşme tarzı KDP’lilerin TC ile ilişkilerini daha da geliştirdi. Türkiye bunların kara para aklama cenneti olmaya başladı. Şiiler tüm bunları not alıyordu. Irak meclis tutanaklarına da geçmiş bu çalıp çırpma uluslararası şeffaflık kurumunca da defalarca dile getirildi. Kırk haramiler misali bu para toplama konusunu, başta Hevwalati olmak üzere Irak ve Başurdaki gazeteler de yazdı. Yazıyor. Merhum Newşîrvan Mustafa liderliğindeki Tevgeri Goran en çok bu türeme zenginleri eleştirmiştir.
İrak’ta, ABD İran çelişki ve çatışması, Saddam rejiminin yıkılmasından sonra yeni bir devlet ve sistem kurma sürecini uzattı. Uzayan süreç iki önemli gelişmeye yol açtı; Birincisi başını Barzani ailesinin çektiği ve tümü yolsuzlukla ele geçirilmiş zenginlik, ikincisi parti olarak KDP’nin Sünnilerle derin ilişkiler geliştirmesi oldu. KDP’nin Sünni Arap liderleri ile ilişkisini anlamak için KDP üst yönetiminin yöntemlerini kullanarak zenginleşmiş Sünni Arap aşiret liderleri ve yakın çevresinin Hewler’de aldığı gayrimenkullerin sayısına bakmak yeterlidir.
Tüm bu gelişmeleri yönlendiren ve sonuç alıcı adımlar atmak için izleyen Türk devleti, altan alta KDP ve Barzanileri Irak’tan kopartıp kendine bağlamak için teşvik etti. Mesut-Erdoğan ilişkisi özelleşti. Örneğin Mesut Barzani, tek bir Kürt insanın göremediği eşinin elinden Erdoğan ve eşine yemek ziyafeti verebildi. Bu ilişki biçimi ile Kürtler aile ve aşiret, Türkler ise daha çok devlet refleksleri ile hareket ederek, Başurun zenginliklerini ele geçirmiş oldu. Barzaniler ve KDP’nin kimi üst düzey sorumluları, uluslararası alanda resmiyetleri olmadığı için ele geçirdikleri paraları Türk bankaları üzerinden aklıyor. Bir gün Ziraat ve Halk bankın gizli dosyaları açılırsa ileri sürdüğüm bu iddiaların hem gerçek olduğunu hem de boyutlarını görmüş oluruz. Barzani-Albayrak aileleri ortaklığındaki uçak yakıtı şirketi de cabası…
İran ABD’yi Irak’ta zorladıkça ABD’nin Irak üzerindeki plan ve projeleri de sürekli revize ediliyor. Bu kapsamda 2007’den itibaren ABD, İran’ı Irak’tan çıkarmak için Sünnilere güç verip İran’ın ittifak ettiği Şiileri zorlama taktiğini devreye koymaya başladı. Bunun için ABD Türkiye ile birlikte Suriye’de de etkili olması düşünülen bir planı devreye koydu. Bu planın, KDP ve Irak Sünni Araplarını kullanarak Şiileri ve İran’ı geriletmek amaçlı olduğu bugün daha da netleşmiştir. Bu planın geniş çerçevesinden ya da nihai hedeflere ulaşmasından ABD birinci derecede sorumluluk sahibidir. Bu plan, İran’ı geriletmek yanında Arap devletlerini yeniden hizaya çekmeyi ve İsrail güvenliğini sağlamayı, Ortadoğu’da demokrasi mücadelesi veren güçleri tasfiye etmeyi de kapsamaktadır. Türkiye’nin temel amacı ise PKK çizgisindeki Kürtleri soykırıma uğratmak, misakı mili sınırlarını yeniden ele geçirmektir. Sünni Araplarla KDP arasındaki anlaşmada ise temel konu Musul ovasının Kürtsüzleştirilmesi, Kürtlerin Musul’u Kürdistan görmekten vazgeçmesini kapsamaktadır. İşte arka planı en az 2007’ye kadar giden Êzdî katliamının dayandığı anlaşma ve siyaset temelde budur. Bu geniş perspektiften bakılmazsa Êzdî fermanını iradesiz bir komutanlığın, ‘peşmergeyi çekmesi, Êzdîleri savunmasız bırakması’ ile izah etmek gibi bir darlığa düşülmüş olur. Peşmerge gücü, KDP ile Sünni Arap aşiretler arasındaki anlaşma gereğince önce Êzdîleri kandırıp savunmasız bırakmak, sonra da terk etmek için Şengal’de bulunuyordu. Yani 3 Ağustos 2014’te askeri mantık ile herhangi bir geri çekilme olmamıştır. Yapılmış bir anlaşmaya göre hareket edilmiştir. Kürtlerin bunu iyi görmesi gerekir. PKK taraftarlarının da ‘peşmerge kaçtı, kahraman gerilla savaştı’ duygusallığından kurtularak bu katliamı değerlendirmesi gerekmektedir.
Musul ovasını Kürdistan yapan en önemli faktör Şengal’in varlığıdır. Bu nedenle Şengal’in Kürtlerden temizlenmesi gerekiyordu. Biraz geçmişe bakılırsa Daiş saldırılarında önce bu planın KDP tarafından zaten uygulanmaya konulmuş olduğu görülecektir. Yani Daiş’ten önce KDP Êzdî katliamı yapmaya başlamıştı demek istiyorum. Êzdîler bu katliama ‘Sesiz Katliam’ diyorlar. 2003-2007 arasında Musul yolu üzerinde katledilen onlarca Êzdî genci vakıası, Dua adlı bir Êzdî kızın katledilmesini basını yoluyla dünyaya yayarak Êzdîleri teşhir eden ve aslında KDP istihbarat örgütü Parastın’ın provokasyonu olduğu anlaşılan olay, 2007 kamyonlu bombalamalar ve onlarca Êzdînin öldürülmesi, KDP ve Türk devletinin ortak operasyonu ile yüzlerce Êzdînin Avrupa’ya kaçırtılması vb… Tüm bunları KDP Êzdîlere yaptı. Dahası 73. Fermandan önce KDP Êzdîleri Hewler ve Duhok’a gelip gitmesinler diye, Müslüman Kürtler içinde teşhir ederek toplumsal baskı kuruyordu. Böylece ya Araplarla ilişkilenecekler ya da kaçacaklardı. Êzdîlerin elinden su içmeyi günah sayan yüzlerce KDP yöneticisine şahit olmuş biri olarak bunları yazıyorum. Başurda gazetecilik yaptığın dönemde KDP kadrolarının ağzından Êzdîlere ‘miletek pîs’ ifadesini onlarca defa duymuş biri olarak bunları belirtiyorum. KDP’deki Êzdî düşmanlığının son çarpıcı örneği, Rudaw adlı TVnin 3 ağustos 2020 öğleden sonraki haber bülteninde kayıp Êzdîlerin sayısını verirken Kürtçede hayvanlar için kullanılan tabiri kullanılması olmuştur; Türk MİT ile beraber çalışmaktan gurur duyduklarını söyleyenlerin yönettiği bu kanal, kayıp Êzdî kadınları için ‘mêh’ erkekleri için ise ‘nêr’ tabiri kullanabilmektedir. Neçirvan Barzani’nin Êzdî savunma gücü YBŞ için ‘yabacı ve kanun dışı’ demesi ile sahibi olduğu kanalın Êzdîleri hayvan görmesinin zihni arka planı iyi anlaşılmazsa 73. Fermandaki KDP parmağı tam olarak görülemez.
Kürtlerin Êzdî katliamını tanımlarken, faillerini belirtirken, Daiş merkezli düşünmelerini ve konuşmalarını eksik buluyorum. Êzdî katliamı KDP’nin merkezi yönetiminin sorumluluğunda olmuş bir katliamdır. KDPnin tümü olmasa da bazı yöneticileri faildir. Daiş tetikçidir. TC akıl verendir. Böyle olmasaydı Tarık Haşimi gibi Daiş sorumluları ve Musul’u Daiş’e teslim eden vali Nuceyfi gibi adamlar yıllarca Hewler’de yaşamaz, sonra da elini kolunu sallayarak Erdoğan Türkiye’sine gitmezlerdi. Böyle olmasaydı Mesut Barzani verdiği sözü tutar 3 ağustos 2014 feramanında sorumlu gördüklerini yargılar ve Kürtlere deşifre ederdi. Hesap sorardı. Böyle olmasaydı Neçirvan Barzani fermanın altıncı yılında Irak devletinin resmiyet verdiği binlerce Êzdî gencinin örgütlendiği savunma güçlerine ‘kanun dışı’ demezdi. Tam tersine Êzdîler kendilerini koruyacak noktaya geldikleri için memnuniyetini belirtir, YBŞ’ye teşekkür ederdi. Böyle olmasaydı KDP Şengale ambargo uygulamazdı. Böyle olmasaydı KDP Şengali vurdurmak için TV’lerinde ispiyonculuk yapmaz, adamları Türklere istihbarat vermez, Türk uçakları Şengali bombalamazdı. Ya da Türk bombardımanını namus sahibi siyasetçiler gibi eleştirir, karşı çıkardi. Böyle olmasaydı KDP elindeki Daişlileri misafir gibi konuk etmez, yargılardı. Kürt katliamında rol oynayanları deşifre ederdi. Böyle olmasaydı KDP halen Şengale ve Êzdîlere düşmanlık etmezdi. Fermandan sonra yaşananlar, KDP’nin Êzdîlerin tümüyle yok olmamış olmasından, Şengal’i terk etmemiş olmasından üzüntü duyduğunu göstermektedir. PKK’yede fermanı engellediği için düşmanlık etmektedir.
Mehmet Gören
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi