Hem dünya hem de Ortadoğu tarihinde farklı zaman, yer ve mekanlarda özellikle demokratik ve sol-sosyalist fikrini benimseyen ulusların veya toplumların, sömürgeci ve egemen güçlere karşı direnişleri ile halk savaşlarını görebilir ve karşılaşabiliriz. Geçmişte Ekim devrimi, Latin Amerika’da Che Guevara ile Fidel Castro öncülüğünde gelişen direniş, Afrika’da Nelson Mandela vb. örneklerle yakın tarihteki direniş ve mücadeleleri sıralayabiliriz.
Ancak 21. Yüzyılın eşi ve benzeri olmayan ve içerisinde olduğumuz yüzyılda pek nadir rastlanan bir direniş destanı, günümüz de Kürt-Arap-Asuri-Süryani-Ermeni-Türkmen halklarının öncülüğündeki savaşçılar, adeta cansiperane bir biçimde faşist AKP-MHP tarafından devşirilmiş barbar gruplara karşı Rojava ve Kuzey-Doğu Suriye topraklarını korumak için Tişrîn, Karakozak ve çevresindeki ön cephelerde omuz omuza direniş destanını yazmaya devam ediyorlar.
FIRAT NEHRİ ÇAĞIMIZIN SELEFİ ÇETELERİN ŞEFİ AKP-MHP’NİN ÇIRPINIŞINA TANIK OLUYOR
Tarih sayfalarına göz attığımızda Mezopotamya coğrafyası ve tarihi Dicle-Fırat nehri, geçmişte nasıl ki birçok imparatorlukların çöküşüne, hegemonların ve krallıkların yıkılmasına tanıklık etti ise, günümüzde de Tişrîn, Karakozak, Deyr Hafir bölgelerinde Erdoğan ve Bahçeli’nin selefi-cihatçı düşünce ile devşirdikleri paramiliter grupların nasıl yenilgiye uğradığını, çağımızın selefi-cihatçıların şefi AKP-MHP’nin adeta son çırpınışlarına tanıklık ediyor.
Önder Abdullah Öcalan’ın şöyle bir tarihsel tanımı var: ‘’Tarih günümüzde, biz de tarihin başlangıcında gizliyiz’’. Yapılan bu tanım tam da Tişrîn, Karakozak, Deyr Hafir direnişiyle özdeşleşiyor. Bu anlamda, söz konusu olan ulusların ortak direniş destanını böyle kavramak gerekiyor. Dolayısıyla Tişrîn, Karakozak, Deyr Hafir bölgelerindeki 44 gündür yürütülen muazzam direniş savaşının hakikati, anlam ve önemi budur.
HAKLI DAVANIN DEVRİMCİ HALK SAVAŞI
Suriye’de 27 Kasım’da gelişen olaylarla yanı sıra HTŞ tarafından Suriye’de Esat rejiminin çökmesiyle ve beraberinde Aralık ayında işgalci Türk devleti ve bağlı çetelerinin, Rojava ve Kuzey-Doğu Suriye’de özellikle Tişrîn-Karakozak hattında kapsamlı bir işgal saldırısına geçmesi ve öte yandan QSD-YPJ ile Minbic Askeri Meclis savaşçılarının, işgal saldırılarına yönelik aktif savunma direnişine geçmesi 45. gününü doldurdu. Ne oldu, ne bitti? Gibi sorulardan ziyade, bu haklı davanın devrimci halk savaşı ve savaşan halk gerçekliğinin direniş savaşına ve mücadelenin sonuçlarına yönelirsek o zaman ciddi anlamına kavuşabiliriz.
Öncelikle şu bir hakikattir ki Kürt-Arap-Asuri-Süryani-Ermeni-Türkmen halklarının kahraman ve fedai kızları ve oğulları faşist AKP-MHP ve onun paramiliter çete gruplarının tüm hayallerini suya düşürdüler. Neden mi? Bu uluslar yüzyıllardır Türk devleti ve egemen güçlerin hunharca baskıları, zulümleri vs vs altında yaşamaktadırlar. Yüzyılların yaşanmışlıkları söz konusu ve bu ulusların ile halkların birlikte özgür ve kardeşçe yaşama arzusu var (tarihte olduğu gibi). Bu nedenle tarihsel bir bağ söz konusu. Eğer bu bağ yok sayılır ise ve soykırım çarkı dönüp bitmek bilmez ise, işte bu denli 45 gün boyunca muazzam bir direniş savaşı ve destansı bir mücadele ile karşı karşıya kalınır. Böylece bu direniş, bu mücadele bitmez. Tam tersi bu dava sürdürülür ve öykü devam eder. Varsa da bir yenilgi, soykırımcı-işgalci güçler yenilir (45 gündür olduğu gibi). İşgalciler tek bir sonuç veya başarı bile elde edemediler.
UZAY ÇAĞINDA ÇÖL VE OVA SAVAŞÇILIĞI: QSD-YPJ
34 günlük direniş savaşının sayfalarına detaylı ve dikkatlice baktığımızda ve bu süre zarfında gerçekleşen tüm eylemselliklere, karadan ve havadan yapılan operasyonlarda şu hakikate varıyoruz: QSD-YPJ savaşçıları tam da uzay çağında, çöl ve ova coğrafyalarında nasıl bir savaşçılık ile direniş sergilenir, çağımızın en modern savaş teknolojilerini boşa çıkartıp düşmana dönük nasıl karşı atağa geçilir, doğrularıyla önümüze sermiştir. Özcesi, askeri olarak da yürütülen bu savaşta işgalci Türk devleti ile bağlı çeteleri hezimete uğramıştır. Askeri performans, profesyonel tarz, taktiksel zenginlik ve çeşitlilik bağlamında direniş savaşının inisiyatifi QSD-YPJ savaşçılarının kontrolünde.
Dünyada tüm ezilen halklar ve uluslar, demokratik ve sol-sosyalist güçler, bugün Rojava ve Kuzey-Doğu Suriye’de QSD-YPJ savaşçılarının bu muazzam çöl ve ova savaşçılığını esas almalı, benimsemelidir. Çünkü Kapitalist modernite ve tekelci sistem güçlerinin geliştirdikleri modern savaş teknolojileriyle insanlarda ve toplumlarda şöyle bir algı yaratmaktadır: ‘’Geliştirmiş olduğumuz bu savaş teknolojisiyle hiçbir insan ve toplum özgürlük adı altında bize karşı ayaklanamaz, direniş savaşı geliştiremez’’. Ancak günümüzde QSD-YPJ savaşçılarına yönelik Tişrîn, Karakozak, Deyr Hafir hattında işgalci Türk devleti ve bağlı çetelerinin kullandıkları çağımızın modern savaş teknolojilerini, gerçekleştirdikleri muazzam eylemlerle boşa çıkartmışlardır. Askeri olarak koordineli savaş uyumluluk disiplini ve bu çerçevede aktif savunmaya geçerek düşman nasıl hezimete uğratılır, 34 günlük direniş savaşı bunu açık bir şekilde ortaya koymuştur.
ÇAĞIMIZIN DEHAK’I NEMRUD’U VE FİRAVUN’U ERDOĞAN-BAHÇELİ VE DEVŞİRMELERİDİR
Deyim yerinde ise nasıl ki tarihte her Firavun’un bir Musa’sı, her Nemrut’un bir İbrahim’i ve her Dehak’ın bir Demirci Kawa’sı varsa Erdoğan-Bahçeli ve onların devşirilmiş paramiliter çetelerinin de bugün Tişrîn’de Karakozak ve Deyr Hafir’de de QSD-YPJ direniş güçleri vardır. Bu direnişin özünde böyle bir anlam ve önem yatmaktadır. İşgalci Türk devleti ve bağlı çeteleri, 45 gündür aldıkları ağır darbeler ve yaşadıkları hezimet psikolojik bir korku ve çaresizlik içerisine girmişlerdir. En son baktılar olacağı yok ve bir sonuç elde edemedikleri için Çeçenistan, Türkistan gibi ülkelerden barbar ve kan emici çete grupları ve dünyadaki DAIŞ çete artıklarını dahil edip QSD-YPJ savaşçılarına yönelik karşı bir saldırı başlatmak istediler. Ancak yine de hezimete uğradılar.
Özcesi Tişrîn, Karakozak ve Deyr Hafir direnişiyle, tarih günümüzde filizlenip canlanıyor. Bugün o bölgelerde muazzam bir direniş savaşı sergileyerek ülkesini ve topraklarını savunan QSD-YPJ savaşçıları, tıpkı geçmişte Musa, İbrahim ve Demirci Kawa gibi zulme karşı varolma ve diriliş savaşı yürütmektedir. Bu anlamda direnişin özü budur. Tüm demokratik kamuoyunun ve özelliklede Kürdistan halkının bu direnişi böyle ele alması, kavraması şüphesiz temel bir gereksinimdir.
TARİH DESTAN YAZAN YİĞİT DİRENİŞÇİLERİ YAZAR
Dijital medya üzeri ve sömürgeci güç ile fikrine yatkın medya-yayın organlarında veya bazı kesimlerce bu direnişin hakikatini örtbas etmek, spekülasyonlarla kamuoyuna psikolojik özel savaş ile soykırımcı AKP-MHP’nin paramiliter çete gruplarının adeta büyük bir zafer ve başarıyı elde edilmiş gibi göstermektedir. Ancak kuşkusuzdur ki tarih, destanlar yazarak mertçe savaşan yiğit direnişçileri kabul eder.
Savaşın gidişatı, seyri ve nihai sonucu nasıl olur, kimse bir kesinlik belirtemez. Çünkü direniş savaşı devam ediyor ve öyle görülüyor ki daha da devam edecektir. Lakin şunu açıkça ifade edebiliriz. 21. Yüzyılda tarihi Fırat nehrinin dalgaları ve kıyısı, Kürt-Arap-Asuri-Süryani-Ermeni-Türkmen halklarının yiğit kızları ve oğulları omuz omuza fedaice direnerek, tarihin en çirkef zihniyetine ve karanlık yüzlerine yönelik ebedi bir güzellik direnişi savaşı sergilemelerinin tanıklığını yapmaktadır. Bu temel de finalin de muhteşem olması elbette ki mümkündür.
İbrahim SARI