Yayın organları, siyasi partiler, sivil toplum örgütleri gibi düzenli yazanlar da adet olduğu üzere yıl biterken yıl değerlendirmesi yaparlar. Kimileri istatistiki bilgilerle yılın gelişmelerini konulara ayırarak verir, kimi de yaşanan gelişmeleri dikkate alarak analizler yapar ve yeni yılda dünyayı, insanlığı bekleyen yeni gelişmeler hakkında öngörülerini paylaşır.
Bir süredir bu köşede yazmam yıl değerlendirmesi yapmama gerekçe sayılabilir. Ancak böyle bir adede şimdilik katılma niyetim yok. Zaten bir önceki yazımda İranlı iki yetkilinin suikastını, 2020’nin Ortadoğu’da yaşanan önemli iki olayı olarak yazmıştım. Ve bu iki siyasi cinayettin gerçekleşmesine neden olan siyasi ortamı, bu ortamda ABD ve İsrail’in İran’a karşı bu cüretkar eylemlerine zemin hazırlayan bölge güçlerini ele alarak düşüncelerimi paylaşmıştım. Ayrıntıda da İran’a karşı eylemlerde cesaret kaynağının Erdoğan-Bahçeli hakimiyetindeki Türk devleti olduğunu nedenleriyle anlatmaya çalışmıştım. ABD’nin Irak’ta kalmasını sağlayan şeyin de Irak’ta Kazimi çizgisindeki siyaset olduğunu vermeye çalışmıştım. Türk devletinin İran’lılara karşı suikast eylemlerinin yapılmasına yol açan cesaretlendirici unsur olmasını da Suriye ve Irak topraklarındaki işgalinin Trump ABD’since teşvik edilmesinde görebileceğimizi yazmıştım. Türk devletinin, ABD’nin bu planı çerçevesinde Irak’a geldiğinin deşifre olmaması için de KDP-TC ilişki ve ittifakının örtü olarak kullanıldığını söylemeye çalışmıştım. Bir önceki yazım, yıl değerlendirmesi olarak okunacaksa, ABD İran arasında Irak sahasında süren çekişmenin 2021’de alacağı seyir hakkında Kazimi yönetiminin durumuna, KDP-TC ilişkilerine ve TC-ABD ilişkilerine bakarak önermede bulunabiliriz.
Geçen haftaki yazımdan sonra basından öğrendiğimden benim için yeni sayılacak birkaç gelişme, iddialarımın mutlak doğru olduğunu göstermese de desteklediğini düşündüğüm için, bu hafta da geçen haftaki yazının devam olacak bir değerlendirme yazmak istedim. Bu vesile ile tüm okuyucularımızın yeni yılını kutlayarak bu haftaki değerlendirmeye geçelim.
Bahse konu gelişmelerden birincisi, kuzey-doğu Suriye özerk yönetim bölgesi ile Başur Kürdistan arasındaki sınırda (Rojava ile Başur Kürdistan arasında) QSD güçleri ile KDP’ye bağlı paralı-özel güçler (Zerevani güçleri) arasında yaşandığı ileri sürülen bir gerginlikten sonra Mesrur Barzani’nin ABD Dış İşler bakanı Pompeo’dan, Bakur-Rojava-Başur üçgenine ABD’nin asker konuşlandırmasını talep etmesi oldu. Devletler arası hukuk diliyle belirtirsek Mesrur Barzani, Türkiye-Suriye-Irak sınırlarının kesiştiği noktaya ABD askerlerini çağırdı. Daha da ileri giderek QSD’ye silah verilmemesini talep etti. Parti olarak KDP’yi, aile olarak Mesut Barzani’yi ve kişi olarak Mesrur Barzani’yi tanıdığımız kadarıyla bu sadece başbakan olarak Mesrur’un görüşü olamaz. Çünkü ABD askerlerini devletler hukukuna göre Irak topraklarının en stratejik noktalarından birine Irak hükümetine rağmen ya da habersiz çağırmak ikinci bir referandum sonrası gelişmeye yol açabilirdi. Milliyetçi Şiileri İbrahim Xelil kapısına kadar getirebilirdi.
Bana göre bu görüşü Mesrur Barzani’ye Türkiye Dış İşler bakanlığı söyletti. Kazimi de haberdardı. Türkler kendi politik amaçlarını bu yöntemle ABD’ye iletti. Türkiye, İran ve Irak’lı Şii gurupların tepkisini göze alamadığı için bu yolu seçti.
Peki Mesrur Barzani neden Türk Dış İşleri yetkilisi görevini üstlendi? KDP bu öneriyi ABD’ye yaparken, tıpkı Şengal anlaşmasındaki ‘tavsiye’ gibi, ABD’nin kendisine ‘belirttiğiniz noktaya asker gönderemeyiz iyisi mi siz (KDP), Irak ve Türkiye birlikte orayı tutun’ cevabı alacağını umduğu için. Ben Türklerin de ABD’nin ambargodan sonra Erdoğan’ı böyle rahatlatabileceğini tahmin ettiğini düşünüyorum. Çünkü ABD, son kırk yıldır Türk devletini Kürtler üzerinden verdiği tavizler karşılığında kullanıyor. Geriyor ve rahatlatıyor. TC ve KDP’nin ortak tahmini, Mesrur Barzani’nin boyunu çok çok aşan bir işi Türkler adına yapmaya götürmüştür. KDP’nin, ABD’den duyacağını umduğu (belki de duymuştur, biz Monitör sitesine güvenerek umuyordu diyoruz) Türk ordusunu üç ülkenin sınırlarının kesiştiği yere konumlandırma görüşünü dolaylı yoldan yani ABD talimatıyla gerçekleştirme yöntemini seçmesinde, KDP’nin Türkiye ile ilişkilerinden ötürü Kürtler arasında çok teşhir olması belirleyici nedendir. Bundan ötürü de Mesrur Barzani Türk Dış İşleri bakanlığının bir memuru gibi çalışarak, Türklerin yayılmacı emellerini ve KDP-TC ilişkilerini Kürtlerden gizlemeye çalışmıştır.
Türk ordusunun malum üçgene konumlandırılması en başta Suriye ve İran için tehdit demektir. Çünkü böyle bir adım, Irak merkezi hükümeti bölgesiyle Türkiye pazarını birbirine doğrudan bağlamak için açılması istenen Ova köy sınır kapısını açmaya bir adım daha yaklaşmak, Türkiye ile Sünni Arap bölgesine doğrudan etkide bulunacak yeni bir askeri ve istihbarat üssü demektir. Buradan Musul’a uzanma imkanı artmış Türkiye, Suriye’de İran’ı arkadan kuşatmış olacak. Buradan bir önceki yazıma bir gönderme yaparak tekrardan kurtulayım; Türkiye’nin Irak ve Suriye’de güç olmasını en çok isteyen güç ABD’dir. ABD bunu İran’ı sınırlandırmanın bir yolu olarak seçmiştir. Bunun için Türkiye, Trump yönetiminin desteğinde Suriye ve Başur Kürdistan topraklarında işgal üsleri kurdu. Bıden ABD’si de bu planı sürdürümü? Bence sürdürme olasılığı sonlandırma olasılığından daha fazladır.
Neden mi?
Trump ABD’si, Erdoğan ve ekibinin psikolojik durumunu iyi okudukları için, temel taktiğini Türklerin önünü açmak, saldırtmak, işgaller yaptırmaktı. Bu politika Erdoğan-Bahçeli Türkiye’sinin Suriye ve Irak’taki işgallerinin ana destekleyici unsuru oldu. Ancak bu ön açma Türkiye devletinin askeri yolla yayılma oranı ile ekonomik ve diplomatik gücü arasındaki dengeyi bozdu. Bu da Türkiye’yi dünyada en zordaki ülkesi haline getirdi. İşte politika Bıden ABD’sinin Türklere karşı kullanacağı araçları hazırladı.
Trump Türklerin imparatorluk hayallerini iyi kullandı. Trump Türkleri ‘şımarttı’. Erdoğan ve ekibinin kişilik çözümlemesini iyi yapan Trump ekibi, Türklerin açılıp saçılmasına zemin verdi. Türklere büyük suçlar işletildi. Tüm suç dosyaları ABD’nin elindeki Türkler, Bıden ABD’sinin kucağına düştü. Ve böylece Bıden ABD’si Türkiye’ye ‘suç işlediniz, her şeyinizi kaybetmek istemiyorsanız…’ diyerek kullanacak. Ayrıca, Bıden ABD’si Türklerde ‘biz ambargo uygulanacak 3. Dünya devleti değiliz’ politik duygusunu tahrik ederek, Türkiye’yi ABD çizgisinde İran’a karşı kullanmaya mecbur edebilir. Tüm bu gelişmelerde Mesut ve oğlu Mesrur Barzani denetimindeki KDP meze olarak kullanılacak. Mesrur Barzani’nin ABD’den ‘sınıra asker gönder’ demesi mezenin ilk tabağı olduğunu düşünüyorum. Türkler KDP’yi, Irak ve İran ile doğrudan karşı karşıya gelmemek için politik bir perde olarak kullanıyor. Buna da haklı olarak kanıt sayılmasa da gerekçem Türklerin Başur Kürdistan’a Suriyeli Sünni cihadist guruplardan çeteleri aktarmaya başladığına dair söylentilerdir. Bu doğruysa Türk ordusunun Başur Kürdistan’da İran’a en yakın tutuğu nokta olan Xakurk bölgesine de cihadistleri yerleştireceğidir. Bu da tam olarak ABD’nin İran’a karşı politikasıdır.
Türk devleti son birkaç yıl içinde Libya’dan Karabağ’a kadar her çatışma bölgesine bu cihadistleri gönderdi. Herkesçe terörist sayılan bu gurupları, bu kadar kolay ve aleni göndermesinin, NATO (ABD demek daha doğru olur) ve İsrail’den habersiz olabileceğini düşünmek saflık olur. Son Karabağ savaşında da Erdoğan Türkiye’si İran’ı adeta kuzeyden sararcasına çete gönderince artık saf olmamalıyız demek gerekir. İsrail’in de Azerbaycan’da hatırı sayılır etkisini düşününce, neden olmasın demek gerekir. Bu veriler, Türklerin Suriye ve Irak topraklarında PKK’yi gerekçe göstererek alan tutmasının bölgesel hedeflerle bağını ve daha derin hesaplarını daha iyi göstermektedir. Yaşananlar bize Türk devletinin Başur ve Bakur Kürdistan arasına çete yerleştirmesinin en kolay iş olduğunu yeterince gösteriyor. Daha tehlikelisiyse KDP’nin istihbarat bölümü Parastın ile Türk MİT’nin İran’a karşı bu çetelerle ortak operasyonel bir aktivite içinde olmasıdır. İkinci güçlü olasılık, çetelerle İran ile müttefik Irak’lı Şii gurupları hedeflemesidir. Üçüncü ve Kürtler arası savaşa neden olacak olasılıksa, Parastın ve MİT’in bu çetelerle YNK denetimindeki bölgelerde eylemler yapmasıdır. Bu olası gelişmeler KDP’yi tümden TC’nin korucu ordusu (Cahşı), TC’yi de ABD’nin bölgedeki en etkili jandarması yapacaktır.
2021’e dair böyle bir öngörüde bulunmanın nedenleri işte bunlardır.
Mehmet GÖREN
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi