Halkın şiddetine de ulaşmak istedik. Bir halk, eğer faşizmin özel savaşımının en katmerlisiyle karşı karşıyaysa, onun dili, ancak eylemiyle çözülür, iradesi onunla bilenir. Onun savaşma azmi, savaşma cesareti, var olup olmayacağının temel ölçüsüdür. Bu bütün köle halklar için olduğu kadar, en çok da bizim halkımız için geçerlidir. Yaşamasının tek ölçüsü savaşabilmesidir. Karşısındaki düşman, eğer ona mutlak anlamda inkardan başka bir politikayı ve onun çok ilerlemiş bir uygulamasını dayatmışsa, ondan öte bir yaklaşıma niyeti bile yoksa; bu halkın yaşamasının ve nefes almasının bile ancak bir koruma savaşıyla mümkün olabileceğini bilmesi gerekir. Bunu tartışmak bile saçmadır.
Bir halk adına yola çıkıp da bir tek yumruğunu bile sıkmaya yanaşmayan, dişini bile gıcırdatıp diretmeyenler, böyle Kürtçü örgütler var. 14 Temmuz direnişçileri bu büyük direnme kararlılığına giderken, celladın köpeğine mama getiren örgüt liderleri vardı. Bunlar, bugün, bu büyük direnişe ve onun öncü örgütüne dil uzatacak kadar düşmüşlerdir. Diyarbakır zindanında o gardiyanlara, o işkencecilere hizmeti politika bilirlerdi. Şimdi yeniden kendilerini, “acaba bize de bir rol düşmez mi” tarzında bir konum içinde tutuyorlar.
Yalnız onlar değil, bu yıllarda örgüt olarak sözüm ona varlığını sürdürenler ve hatta savaştıklarını iddia edenler vardı. Bunlar kendilerine devrimci-demokrat, sosyalist adlarını takıyor, ama Avrupa’da yaşamlarına zarar gelmeyecek şekilde örgütleyip onu bir saat bile erkene almayacak kadar kendi bireysel çıkarları konusunda hassas davranıyorlardı. Değil düşmana bir yumruk atmak, mutlak anlamda bir şey yapılamaz diyerek kendilerini gaflete daldırıyorlardı. Ve bu anlamda, bu yıllarda bir halkı sadece unutmak değil, kaybetmek değil, hiçe saymanın bütün davranışlarını ortaya koydular.
İlkel-milliyetçilik faşizme sığındı. Daha önceleri monarşizme sığınmıştı, günümüzde de emperyalizme sığınıyor. Ona dayanarak güç olmaya çalışıyor. Eskinin irili-ufaklı bazı örgütleri, on yıl sonra, on beş yıl sonra tekrar ayrı adlarla ortaya çıkıp fırsat kolluyorlar. Neymiş; emperyalizm, sömürgecilik PKK’yi terörist ilan etmiş ve PKK etrafındaki çember giderek daraltılıyormuş. Türk militarizmi, özel savaşı sonuç almak üzeriymiş, onların dönemi sona ermek üzereymiş.
Tam da bu noktada Başûr’da bunlar harekete geçerken, Bakur’da ise Hizbullah adı altında bir “parti” ortaya çıktı. Kürt adıyla parti kurma çalışmalarına girişildi. Dayandıkları düşünce de şu; işte boşluk doğmuş, devlet biraz deşifre olmuş, PKK ise tutunamıyormuş ve kendileri bundan doğan boşluğu dolduracaklarmış. Serbest koşullarda ve hem de demokratik tarzda bir Kürt partisi kuracaklarmış. Allah adına da bir parti kurup Kürtleri sözüm ona yeniden Müslümanlaştıracaklarmış. Müslümanlık adına, Müslümanlığın da en faşistçesini uygulayanlar, en namuslu insanları katlederek egemenlik kuracaklar. En temel sosyalist görevlere metelik kadar değer vermeyenler, on yılı sırtüstü yatarak geçirenler, Kürdistan için sosyalist önderlik taslıyorlar. Kürtlüğü en ucuzundan bir ticaret aracı olarak kullananlar, Kürtlük için hükümet kuracaklarmış.
Halk adına bir de bunların yapılmak istenildiğini görüyoruz. Tabii ki müthiş bir direnişle kazanılan, müthiş bir savaşımla ancak bugünü görebilen bir halka karşı, bu sahtekarlığı, hem de düşmana dayanarak yapmak istiyorlar. Bunları da gördük, fakat kesin olan, halkın savaşla kazanılan kimliğini bunlara kaptırmayacağıdır. Halk aldanmaz! Nasıl ki Türk özel savaşının bütün biçimlerine karşın, kendisini kendisine kazandıran örgüte amansız bağlılığı sürdürüyorsa, “biz PKK’yiz” diyorsa, bütün o demagojik yaklaşımlara da ilgi göstermiyordur. Bu da savaşla yaratılan bir halkın kolay aldatılamayacağını gösteriyor.
Elbette düşmanın gücü küçümsenemez, bu güç acımasızdır ve tarihte böyle ne kadar direnişçi çıkmışsa, iki aydan fazla bir zaman ona biçmemiştir. TC tarihindeki bütün irili-ufaklı isyanlara bir seferle karşılık vermiştir. En çağdaş devrimcilerin direnişlerine bir-iki operasyonla ezici darbeler indirebilmiştir. Ve direnişe kalktığımız zaman, en zayıf dönemimizdeydik; o ise, arkasına bütün dünyayı almıştı. Bu bir gerçektir! Bunun için de sürekli büyüyen bir silahlı mücadele yürütülmüş, kıyamet kadar çaba harcanmıştır. Bunun tarihini mutlaka doğru bilmelisiniz.
14 Temmuz direnişçilerin anılarına verilecek en iyi karşılık; silahlı savaşıma doğru yaklaşımı göstermektir. Bizim çabalarımıza ne kadar layıksınız demiyorum, ama bu halkın müthiş desteği ve yardımı var, bütün yoksulluğuna rağmen, yarı yarıya artık bu sürece hizmet edenler var. Peki bütün bunları göz önüne getirmeden, siz nasıl savaşıyorum diyebilirsiniz? Bakıyoruz, günde beş gerilla devriliyor. Oysa beş kişilik bir gerilla birimi, bir bölgede hiç değilse beş yüz kişilik bir düşman gücünün varlığını sona erdirmeden ölmeyi aklına bile getirmemelidir. Bunu biraz düşüneceksiniz. Gerilla tarihine bakın; eğer çok büyük talihsizlikler olmazsa, beş-on kişilik bir gerilla birimi, düşmanın bir yanından girer, diğer yanından çıkar. Onun alaylarına varıncaya kadar hedefleyebilir.
Gerilla, başaran bir kuvvet demektir. Ona bu temelde yaklaşacaksınız. Şöyle bir sorunla karşı karşıyayız; sadece geri yaşamın ve kültürsüzlüğün değil, tarihsizliğin ve hatta toplum olmamanın bütün özelliklerini üzerinde taşımış olanlar, bunun sonuçlarını bize çok kötü ödettiriyorlar. Ben bunlarla uğraşmak istiyorum ve onları doğru tarza getirmek için çabada asla sınır tanımam. Ama biraz gerçekleri bilenler gayrete gelse, çok şey verebilecek olanlar var, onları da seyretmekten başka bir rolü yakıştırmıyorlar kendilerine. Bu doğru değil. Ülkedeki karargahlara her gün buradan yoğun bir şekilde yöneliyorum. Yaptığınız, yaşadığınız doğru değil, uyguladığınız ordulaşma olmuyor. Gerilla ordusu böyle gelişmiyor.
Halen bütün gelişmelere yol açan biz oluyoruz. En geri klan toplumunu dahi ölçü alanlar, taş çatlasa on yılda ordulaşmaya gitmişlerdir. Derme-çatma silahlar ve beş-on kişiyle dağa çıkabilenler, bir-iki yılda sonuç aldılar, hiç olmazsa ordu kurdular. Siz ise kendi biriminizi bile eğitemiyorsunuz. Basit Kürt kişiliğinin sen-ben kavgasını yürütüyorsunuz. Bundan daha ileri bir kavgacılık bilmiyorsunuz. Bu, çok büyük bir gerilik ve utanç verici bir durumdur. Bunu aşacağız. Gerilladan vazgeçilemez. Ondan vazgeçildiğinde her şey biter, ne parti kalır geriye, ne de serhildan. Ama gerillanın sürebilmesi de, silahın dayandığı siyasetin göz önünde bulundurulmasına bağlıdır.
Güçlü siyasete dayanmayan direnmelerin ne duruma getirildiğini biliyoruz: Bu tür direnmelerin sonucu, 1925’lerden 1975’lere kadar yaşandığı gibi, bir günde düşman tarafından teslim alınmadır. Gerilla ise, buna meydan vermeyen bir savaş biçimidir. Başarının en temel öğesidir, ancak gerekenler yapılırsa bu rolünü oynar.
BİR PARTİ ORDULAŞTIKÇA PARTİLEŞİR, BİR HALK ORDULAŞTIKÇA HALKLAŞIR
Biz ordulaşmayı, halklaşmanın ve partileşmenin en temel odağı olarak görüyoruz. Ordulaşma uğruna geliştirilecek savaş; halklaşma savaşı, halkın özgürlük savaşı ve bunun parti öncülüğündeki başarısının en temel ölçülerinden birisidir. Ordulaşmaya bu nedenle büyük değer biçiyoruz. Ordulaşma sürecini bütün yönleriyle ele alıyoruz. Onu salt bir askeri aygıt olarak değil, yoğunlaşmış siyaset olarak, çelikleşmiş örgüt olarak, tutturulacak temel vuruş tarzı ve savaşçılığı olarak üzerinde kapsamlı duruyoruz. Bunu başardığımız oranda partileşmenin ve halklaşmanın zaferinin kesin olacağını söyleyebiliriz.
O halde, en temel görevimizin partinin ezici militan ve çalışanlarının böyle bir ordulaşmayı yaratmaları olduğunu vurgulayalım. Ordulaşmaya büyük bir tutkuyla sarılıyoruz, ama doğru temelde… Vuruş tarzının keskinliği esastır, ama çok kapsamlı çabalarla, özellikle siyasileşmenin öncelik taşımasıyla bu böyledir.
Bu temelde, biz genelde bütün direniş şehitlerinin, sadece PKK’nin ve Kürdistan’ın değil; başta Türkiye olmak üzere, tüm ülkelerin direniş şehitleri anısına böyle bir on yılla karşılık vermeye çalıştık. Hiç şüphesiz bu on yılda bu büyük şehitlerin anısının etkisi vardır ve belki de belirleyicidir. Daha fazlasını da yapmak isterdik, ama bilinen nedenlerle gerçekleşen budur. Bundan sonra bizi daha da iddialı kılan bu gelişmelere dayanarak, geleceği çok daha güçlü kazanmaya çalışacağız. Bu olanaklarla bundan sonrasını daha güçlü kılmak mümkündür. Anılarından çıkartılması gereken en önemli sonuç; geçmişte düşülen zaafları, eksiklikleri tekrarlamamaktır. Böyle bir fırsat da yakalanmıştır. Bu iyi değerlendirilirse, geleceğin kazanılması daha da kesinleşir. Bu iddia büyüktür, çabası da büyük olacaktır.
Üzerimize düşeni, gerçekten çok mütevazıca ve bir emekçinin alçakgönüllülüğüyle yerine getirmeye çalıştık. Büyük iddia, büyük çaba, büyük bilinç, karar büyüklüğü ve uygulama ustalığı da gerektiğinde gösterilerek, görevlerin gerekleri yapılmaya çalışıldı. Bütün bu eleştirilere rağmen, PKK yapısında birleşenlerle, bundan sonra da yola devam etmek isteriz. Ama eleştirilerin gereklerinin yerine getirilmesinden de vazgeçmeyiz. Bunun kısa sürede olması hepimizin yararına olur, hepimizin başarı şansını artırır. Mutlaka bu temelde karşılık vermeliyiz.
Tüm dost güçlere de, PKK’yi bu temelde bir güç olarak değerlendirmeleri gerektiğini söylüyoruz. Özellikle birlikte kurtulmaya mahkum olduğumuz Türkiye halkı ve onun öncü güçleriyle birlikte, savaşımımızı bundan sonra doğru temellerde geliştirmeye de özen gösteririz. PKK pratiği kendini biraz kanıtlamıştır. Halklar için ne söylerse onu yapar. Buna Türkiye devrimciliği de, hiç olmazsa bundan sonra biraz karşılık vererek iyi bir yoldaş müttefik, olmazsa iyi bir dost müttefik olmayı bilmelidir. Her düzeyde ortaklaşa savaşım doğru bulduğumuz ve istediğimiz bir tarzdır. İnanıyoruz ki, bundan sonra Türkiye cephesinde de gelişmeler daha farklı ve istenilen doğrultuda olacaktır.
Çok yüksek değer biçtiğimiz Türkiye direniş şehitlerine, çıkışımızı, en az kendi direniş şehitlerimiz kadar onların anısına da bağlayabileceğimiz bu şehitlere de, vereceğimiz en büyük karşılık; PKK’yi böyle savaşan öncü güç haline getirmektir. Dolayısıyla onların da anısına verilen söze bağlı kalındığı gibi, geçerlilik de kazandırılmıştır.
Bu temelde diyoruz ki,
Bütün Türkiyeli ve Kürdistanlı Direniş Şehitlerinin Anısı Ölümsüzdür!
Yine 14 Temmuz Direniş Kararlılığı, Başarımızın Temelidir!
Bu temelde verdiğimiz söz, artık zaferi esas alan, ondan başka hiçbir gidişata şans vermeyen, halkımızın da, artık bu dönemde mutlaka öncülüğü doğru yaklaşımda isteyebileceği ve kabul edebileceği bir devrimciliğe yol almadır. Biz bundan sonra bu temelde yeni bir dönemeci yakalayabildiğimize eminiz.
Bu temelde de, bütün direniş şehitlerinin anısı,14 Temmuz direniş kararlılığı, zafere ulaşacaktır!
Bu zaferin çalışma tarzı, bütün çalışmalarımıza yön verecek ve mutlaka başaracağız!
Önder Apo’nun 14 Temmuz 1992 çözümlemesinden derlenmiştir.
Önder APO