Yazının başlığı tuhaf karşılanabilir. Ne de olsa, Türk egemenleri yaklaşık bin yıldır Müslüman olduklarını iddia ediyorlar. İddia etmenin de ötesinde en iyi Müslümanların kendileri olduğunu her gün her saat tüm Türkiye halklarına çok pişkince söylüyorlar.
Uzun yıllardır insanlık dışı uygulamalara imza atan Türk egemenleri, son zamanlarda sistematik olarak Kürdistan’da şehit düşen gerilla mezarlarını tahrip ediyorlar, kırıyorlar ve yıkıyorlar. Defnedilmiş cenazeleri çıkarıp yerleri belli olmayan yerlere götürüyorlar. Dahası mezarlara ağıza alınmayacak yazılar yazıyorlar. Kemiklerini kargo paketleriyle ailelerine gönderiyorlar.
Böyle insanlık dışı uygulamalara imza atan Türk egemenlerine karşı birçok çevre şaşkınlıkla bakıyor ve hayretler içerisinde kalarak yapılana anlam veremiyor. Ne de olsa sözü edilen Türk egemenleri sözde Müslüman ve bir Müslüman başka bir Müslümanı öldürmez, mezarını tahrip etmez, mezarında na’şını çıkartıp hakaret etmez, cenazesiyle oynamaz. Defnedilenin bir suçu var ise ahirette tanrı karşısında hesabını verir. Kendilerini tanrı kelamı yerine koyarak insanların cenazelerine yönelmek bu anlamda anlaşılması zor olan bir insanlık suçu olduğu kadar, din suçu da oluyor.
Türk egemenlerinin tarihlerine inildiğinde görülecektir ki henüz Selçuklarının kurucusu olan Selçuk Bey Orta Asya’da geldiğinde Ortadoğu’da yer bulabilmesi için Hazara İmparatorluğuna yerleşmiş ve büyük ihtimalle Yahudi de olmuştur. Nitekim Selçuk Bey üç çocuğuna Yahudi ismi vermiştir.
Daha ilginç olanı ise Türk egemenlerinin 1043 yıllarında toplu olarak İslam’a geçmiş olmalarıdır. Müslümanlık bir inanç meselesidir, bu bağlamda bir dini seçmek esasta yeni bir kültürü kabulleniştir. Biliyoruz ki başka bir kültürü seçme ya da başka bir kültüre geçiş kolay değildir, hele ki Türk egemenleri gibi birden topyekûn bir kültürü benimseme hiç değildir. Türk egemenlerinin toplu olarak İslam’ı seçmelerinin arkasında maddi çıkarların yattığını bize tarih söylüyor. Yurtsuz kalan Türk egemenlerinin İslam’ı benimsemiş olan bir coğrafyada yurt edinmeleri çok zor olacağından kısadan hisse yoluyla İslam’a geçiş sağlamaları bu çıkarlarından dolayıdır. Sıklıkla ifade edildiği gibi İslam’ı benimsediklerinden Müslüman olmamışlardır, kar sağlamak için Müslüman olmuş olan bir Türk egemen gerçekliği söz konusudur.
Bunun böyle olduğunu Osmanlı döneminde daha iyi görebiliriz. Osmanlı’nın vezirleri ağırlıklı olarak Müslüman olmayan halklardan seçilen insanlardır. Osmanlı Padişahlarının eşleri de genelde Hristiyan ve daha sonraları Yahudi halkından seçilen kadınlar olmuştur.
Dahası sözde Müslüman olup da Müslüman öldürmemesi gereken Osmanlı padişahları onlarca kardeşini gözünü hiç kırpmadan katledebilmişlerdir. Öyle ki bu kardeş katli, amca katli, dayı-yeğen katli derken hala- teyze katlinin Osmanlı’da bir gelenek haline gelmesinin yanı sıra kardeş katletme için Fetvalar bile çıkartılmıştır. Osman Gazi kardeşi Dündar’ı katletmiş, birinci Murat kardeşleri Halil ve İbrahim ile oğullarını derken, Fatih Sultan Mehmet kardeşi Ahmet’i ve oğlu Orhan’ı katletmiştir. Yavuz Sultan Selim babası İkinci Beyazıt’ı zehirlediği gibi, kardeşleri Korkut ve Ahmet’le sekiz yeğenini katletmiş. Kanuni Sultan Süleyman Cem Sultan’ın oğlu Murat ile onun oğlunu idam ettiği gibi, oğlu Mustafa ile oğlu Mehmet’i ve yine oğlu Beyazıt ve onun beş oğlunu katletmiş. Üçüncü Mehmet 19 kardeşini ve oğlu Mahmut’u katletmiş. Ve bu listeyi böyle çoğaltmak mümkündür. Dahası; Dr. Mehmet Akman “Fatih Sultan Mehmet, kendisi iktidar uğruna evlatların katledilmesini kanun ve kural haline getirmiş ilk Osmanlı sultanıdır. Yasa, “Fatih Kanunnâmesi” olarak bilinir: “Osmanlı devletinin devamı maksadı ile siyaseten katli olayı Fatih Kanunnamesi’ndeki şu fermana dayanmaktadır: Evladımdan her kime ki saltanat müyesser olursa, nizam-ı âlem için karındaşını öldürebilir. Ekser-i ulema dahi tecviz etmiştir. Gerektiğinde anınla âmil olunur” diyerek, kardeşlerini acımasızca katleden Türk egemenleriyle hep karşılaşıyoruz. Bir de bunlar Müslüman hem de en inançlı ve sözde dindar!
Elbette bu kadar da değildir. Namı diyar İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmed’in çok sayıda oğlan kullandığını her tarihçi dile getirdiği gibi Roma’daki Katolik Kilisesi Fatih Sultan’a Hristiyanlığı kabul etmesi durumunda Roma Krallığını teklif edebilmiştir.
Bu ne biçim Müslümanlardır ki hem oğlancılığı kullanıyorlar hem de Hristiyanlığın başı olan bir kurum Fatih Sultan Mehmed’e Hristiyan olmayı teklif edebiliyor. Burada dile gelen Müslüman olmayan Türk egemen gerçeğidir.
Yine Osmanlının en büyük başarısı ve en büyük kanlı katliamları genelde Türkmenlere karşı geliştirdikleri katliamlar olmuştur. Neredeyse aralıksız bir şekilde 1300’lerden 1850’lere karşı sürekli bir şekilde Müslüman olan Türkmenler katledilmişlerdir. Hani Müslüman Müslümanın kanını dökmezdi? Hani din kardeşliği vardı? Buna Kürtlerin katledilmelerini, yüz binlerce Alevi’nin katledilmesini de ekleyelim.
Bu listeyi Abdülhamit’e kadar getirebileceğimiz kadar İttihat-i Terakkicileri de bunlara ekleyebiliriz. Tabi ki bunlara Mustafa Kemal’in yaptıklarını da ekleyebileceğimiz gibi, Osmanlının son sultanı olan Recep Tayip Erdoğan’ı da eklememiz gerekmektedir.
Erdoğan’ın en büyük marifeti Müslüman katletmesidir. Eğer Suriye’de yüz binlerce Müslüman katledilmiş ise bunun baş mimarı Erdoğan’dır. Binlerce Kürt’ün katledilmesi de yine Erdoğan’ın marifetidir. Müslüman bir halktan ırkçı ve faşizan bir yapıyı ortaya çıkartarak Müslümanların kanını dökmeye hevesli bir yapıyı ortaya çıkaran da Erdoğan ve ona benzeyen ve hiç Müslüman olmamış olan Türk egemenlerinin marifetidir.
Biliyoruz ki Müslümanlık insaflı ve vicdanlı olmaktır. Biliyoruz ki Müslümanlık mütevazi olmak gibi mütevazice yaşamak demektir. Biliyoruz ki Müslümanlık din kardeşliğini esas alan kültürdür ve biliyoruz ki Müslümanlık biriktirme değil, zekât yoluyla ihtiyacı olana dağıtan kültürdür. Ve de biliyoruz ki Müslümanlık israf ve kibrin tersine tutumluluk ve alçakgönüllülüktür.
Ne tuhaftır ki, yukarıda Müslümanlık için söylediklerimizin hiçbiri Türk egemenlerinde bulunmamaktadır. Türk egemenleri hırsız, kibirli, savurgandırlar. Muaviye’nin Yeşil Saray’ı gibi devasa 1000 odalık saraylar yaptırarak şatafatlı bir yaşamı kendilerine seçtikleri gibi, insanları açlığa mahkûm edebiliyorlar. İnsan katletmekte mahirdirler. Öyle mahirdirler ki ölü insanların üzerine benzin dökerek yakabiliyorlar. Ölü insanları araçların arkasında sürükleyebiliyorlar. Genç kızları çıplak ederek hakaret edebiliyorlar. 70 yaşındaki anaların cansız bedenini sokaklarda günlerce kokuşması için bırakabiliyorlar. Dahası uçaklarla, tanklarla mezarlıkları bombalayabiliyorlar.
Ve en son marifetleri ise mezarlara yönelerek mezarları tahrip etmeleridir. Ölü insanların mezar taşlarını kırmalarıdır. Hakaret içeren yazıları mezarlıkların duvarlarına yazmalarıdır.
Evet, Türk egemenleri sözün tam manasıyla hiçbir zaman Müslüman olmadılar. Türk egemenleri ağırlıklı olarak kendi çıkarları için dindar görünmeye çalışmış, ancak özü itibariyle din dışı bu bağlamda ahlak dışı bir yaşamın ve pratiğin sahibi oldukları tarih boyunca ispatlıdır.
Bunun böyle olduğuna en iyi örnek ise; Erdoğan’dır, Bahçeli’dir, Soylu’dur, sözde Diyaneti teslim eden Ali Erbaş’dır. Buna benzeyen ve Afrin’de Müslümanlar katledilirken katledilmelerinin fetvalarını veren hempalarıdır.
Kasım ENGİN
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi