Genellikle ABD Başkanlık seçim sonuçları en geç yapıldıktan bir kaç gün sonra açıklanırdı. Ancak son seçimde böyle olmadı. Bu sefer bir-iki gün daha fazla sürdü ve 7 Kasım günü açıklandı. ABD tekniği, imkanları ve sonucun ne olduğu anlaşılmasına rağmen böyle oldu. Açıkça belirtmek gerekirse Donald Trump ayak diretti, oturduğu koltuğu bırakmak istemedi. Yapabileceği ne varsa, onu yaptı. Deyim yerindeyse “çamura yattı.” 7 Kasım gününün ilerleyen saatlerine kadar bunu sürdürebildi.
Bir yanda ABD’de D. Trump’ın avenesi böyle bir tutum içerisine girerken, diğer yandan da dünyanın farklı ülkelerinde D. Trump’ı “kraldan daha çok kralcı” kesilerek savunanlar oldu. Onlar da ABD’deki Trump’ın yardakçıları gibi oldukları ülkelerde benzeri bir tutumun sahibi oldular. Brezilya’da Başkan Jair Bolsonaro, Türkiye R.T. Erdoğan ve çevresi, Güney Kürdistanlı işbirlikçiler vb.lerinin ABD’de Başkanlık seçimlerinden önce başlayıp, 7 Kasım günü seçim sonuçları açıklanana kadar içerisine girdikleri tutum böyle olmuştur. Sanki ABD’de seçimlere katılan Jair Bolsonaro, R.T. Erdoğan Güney Kürdistanlı işbirlikçiler vb.leri gibiymişcesine bir tutum takındılar.
Kader ve karakter itibarıyla aynı gen’e sahip olmaları nedeniyle bunun böyle olmasını doğal karşılamak gerekmektedir. Çünkü Jair Bolsonaro, R.T. Erdoğan, Güney Kürdistanlı işbirlikçiler vb.leri D.Trump’da kendilerini ve geleceklerini görmüşlerdir ve bunun bir sonucu olarak da böyle bir tutum içerisine girmişlerdir.
Donald Trump’ı 19.-20.yy’ın ideolojilerine göre değerlendirmemek gerekmektedir. Aynı şekilde siyaset biliminin formüle ettiği siyasetçi özelliklere göre de değildir. Tamamen 1970’lerin başlarından itibaren kapitalist modernite sisteminin finans tekel kapitalizminin yarattığı ucube bir şekillenişi ifade etmektedir. Bu şekilleniş içerisinde azami para, kâr için ne gerekiyorsa onu yapabilecek bir kişilik özelliğine sahiptir. Bağlayıcı bir değer olarak da bundan başkasını kabul etmemektedir. Ülkeymiş, halk sevgisiymiş, dinsel inançlarmış, ideolojik-siyasal bağlarmış, gelenekmiş, kültürel değerlermiş, insanlıkmış, ahlakmış vb. bunların onun için hiçbir önemi yoktur. Varsa dertleri kendileri, ceplerine-kasalarına-banka hesaplarına girecekler olan paralardır.
Jair Bolsonaro, R.T. Erdoğan, Güney Kürdistanlı işbirlikçiler vb.leri de D. Trump’tan farklı değildir. Trump’ın akıbetinde kendilerini gördükleri içindir ki, hem seçim öncesi ve seçim sonuçları açıklanana kadar hop oturup, hop kalkmışlardır. Kendileri içinde o işgal ettikleri koltuklarda daha fazla oturmalarının mümkün olmadığını görerek, bunun telaşına düşmüşlerdir.
Ancak D.Trump, Jair Bolsonaro, R.T. Erdoğan, Güney Kürdistanlı işbirlikçiler vb. gibi kader ve karakter ortaklıklarının, ABD’de Trump’ın yerine Joe Biden’in başkanlık koltuğuna oturmasıyla birlikte ABD politikalarında bir “değişim” ve “dünyada demokrasi rüzgarlarının esmeye” başlayacağı gibi bir yanılgıya da kapılmamak gerekmektedir. ABD’de ister Cumhuriyetçilerin isterse de Demokratların gösterdikleri aday kazansın, belirlenmiş olan devlet politikalarında özde hiçbir değişim yaşanmamaktadır. Yaşanan sadece bir görev değişimidir. Koltuğa oturan Başkan’da önüne konulacak olan temel devlet politikalarını, partilerinin anlayışına göre belirleyecekleri yöntemlerle yerine getirmekle yükümlüdür. O nedenle ABD çıkarlarına göre önceden belirlenmiş sınırları aşma gibi bir seçenekleri yoktur. Trump vb.lerinin iktidarları döneminde kişisel, ailesel ve etraflarında toplanan avenelerinin çıkarlarını esas alan politikaları ve devlet imkanlarını kullanmış olmalarının, bu belirtilenlerle çelişiyormuş gibi görünüyor olması da bu gerçekliği değiştirmektedir. Çünkü onlara bu dönemde verilen görev, yaşanan kaos içerisinden devriminin bir toplum seçeneği olarak çıkmasının önüne geçmektir. Bunun içinde yapılacak provokasyonlar, savaşlarla, kutuplaşmalarla, katliamlarla, cinayetlerle, skandallarla, toplumsal, siyasal alt-üst oluşları sağlayarak, 50 yılı ve hatta onu aşarak bir asrı içerisine alacak olan yeni bir dünya düzeninin alt yapısını oluşturma görevinin sahibi kılınmıştır. Jair Bolsonaro, R.T. Erdoğan, Güney Kürdistanlı işbirlikçiler vb.leriyle birlikte Almanya’da Angela Merkel, İngiltere’de Borris Johnson görevi de bunlardan farklı değildir.
ABD’de D.Trump’un oturduğu koltuktan kaldırılması, yarın bunu başkalarının izleyecek olmasını da bu gerçeklikten ayrı düşünmenin olasılığı yoktur. Ortadoğu’da ve Kürdistan’da uygulanmak istenecek olan politikaları da bu gerçekliğe bağlı olarak ele almamak gerekmektedir. 2023 Dünyası sonrasına sadece soykırımcı TC Devleti’nin değil küresel sermaye güçlerinin de hazırlandığı dikkate alındığında burada neyin kastedildiği çok net bir şekilde anlaşılacaktır.
O nedenledir ki, dünya halkları, sosyalistler, devrimciler, demokratlar, anti-kapitalistler, kadınlar, gençler, emekçiler vb. herkes bu gerçeği görerek, ABD’de Donald Trump iktidar koltuğunu Joe Biden’e devredecek olmasını ve ardından dünyanın farklı ülkelerinde bu paralelde yaşanacak olan “değişimleri” doğru ele almalıdırlar. Bunu yaparken de finans tekel kapitalizmin modernitesi karşısında, kendi demokratik modernitesini gerçek kılma/inşa etme mücadelesi içerisinde olmalıdırlar. Eğer bunu yaparlarsa, küresel sermaye güçlerine elli, yüz yıl kazanarak ömürlerini biraz daha uzatma imkanı vermemiş olacaklardır.
Unutulmamalıdır ki, Üçüncü Dünya Savaşına merhale kazandırmak için Önder Apo’yu düzenledikleri uluslararası komplo ile rehine alarak, mutlak tecrit koşullarında tutulmasına neden olan, o dönemin ABD Başkanı Demokratların adayı William Jefferson Clinton’du. Onun yerine Başkanlık koltuğuna oturan da Cumhuriyetçilerin adayı olan George W. Bush döneminde uluslararası komplo daha da derinleşmiş ve Önder Apo üzerinde uygulanan mutlak tecrit ağırlaştırılmıştı. Onu takiben Başkanlık koltuğuna oturan Demokratların adayı Barack Hüseyin Obama döneminde de bu durum değişmemiştir. Cumhuriyetçi Donald Trump döneminde de uluslararası komplo güncelleştirilmiştir. Sonrasında da bunun aynı doğrultuda devam edeceği anlaşılmaktadır.
103 yılını geride bıraktığımız şu günlerde (Jülyen takvimine göre 25 Ekim, Miladi takvime göre 7 Kasım), dünya ezilen haklarına, mazlumlarına, sömürülen sınıflara ufuklar açan yeni bir çağ başlatan Büyük Ekim Devrimi ve kazanımlarına da gerçek anlamda sahip çıkılmış olacaktır.
Cemal Şerik
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi