Bilindiği üzere 3 Ağustos 2014 Şengal’de Êzidi soykırımının yıldönümüydü. Bu vesileyle soykırımda katledilen tüm Êzidi insanlarımızı ve soykırımcı DAİŞ çetelerine karşı mücadelede şehit düşen tüm kahraman şehitleri saygı ile anıyorum. Êzidi soykırımı kuşkusuz diğer tüm soykırım ve katliamlarda olduğu gibi bir geçmiş arka plana ve tarihe dayanır. Ki zaten Êzidi halkımız 2014’teki soykırımı bu bakış açısı ve tarihi hafızayla ele alıp 74. Ferman olarak adlandırdı.
Êzidiler M.Ö. 906’dan beridir bu tür soykırım ve katliamlara, yani fermanlara uğramaktadırlar. Bölge gericiliği, dini ve etnik bağnazlık kadar bu fermanlarda Kürt ihaneti de hep bir şekilde yer almıştır. Bu gerçeklik halen de Êzidi Kürt halkımızın hafızalarında canlılığını korumaktadır.
74.Ferman diğer fermanlarla birçok ortak nokta barındırmakla birlikte, genişlik ve derinlik bakımından bazı özgünlükler içerir. Bu soykırım, kapitalist modernite çağında ve kapitalist modernist güçler arasındaki savaş kapsamında bilinçli, planlı ve tüm bu güçlerin ortaklığıyla gerçekleştirilmiş bir soykırımdır. Bu güçlere ayrıca bölgesel statükocu devletler ile Kürt işbirlikçileri de dahildir.
DAİŞ’in ortaya çıkıp Musul’u işgal etmesinden önce Amman’da gerçekleştirilen gizli toplantı bu konuda önemli bilgiler sunmakta, yaşananlara ışık tutmaktadır. Arap baharı ile başlayan ve bölgesel-küresel güçlerin müdahalesiyle Ortadoğu’yu yeniden dizayn etme savaşına dönüşen bu süreçte, Suriye, Irak başta olmak üzere birçok ülkenin parçalanması, yeniden dizayn edilmesi hesaplandı. Bu amaçla Irak-Şam İslam Devleti adıyla ortaya çıkan DAİŞ, tam da kendisinden beklenildiği gibi Irak ve Suriye’de vahşi saldırılar geliştirdi. Amaç Sünni Arap kuşağı olarak da adlandırılabilecek Irak’ın orta vilayetleri ile Suriye’nin doğu ve güney bölgelerinde yeni bir devlet inşasıydı. Kuşkusuz bu inşayı geliştirmek için başvurulan yöntem de soykırım, katliam ve terördü.
Düşman olarak hedef alınanların Kürtler ve Kürtler içerisinde de kök hücre rolündeki Êzidi Kürtler olması tesadüf değildir. Bu nedenle DAİŞ saldırısının başladığı ana kadar bölgeyi egemenliği altında bulunduran Kürt işbirlikçiliğinin temsilcisi olan KDP’nin de Amman toplantısında yer alması ve kendisine biçilen rolü iyi anlamak gerekir. Bunu anlamak için de KDP’nin ve özellikle de Barzanilerin soykırım sürecinde ve sonrasında içine girdikleri tutum ve pratiklere bakmak lazım.
KDP, Barzaniler ve onlara bağlı ‘peşmergeler’, DAİŞ’in yönünü Şengal’e vermesiyle birlikte kaçmıştır. Kaçmadan önce de halkın elindeki silahları toplayıp el koymuştur. Her türlü silah, mühimmat ve askeri malzemeleri araçlara yükleyip arkalarına bile bakmadan kaçarak Şengal’i ve Şengal’deki Êzidi Kürt halkını soykırıma terk etmiştir. Bu kaçışı sadece DAİŞ’in vahşetinden duyulan korku ile izah etmek, mümkün olmadığı gibi hakikati anlamamak olur. Kuşkusuz tarihin tüm dönemlerinde ve tüm toplumlarda ihanetçiler, işbirlikçiler korkak, düşkün ve ahlaksızdırlar. Şengal’de Êzidi halkını soykırıma terk edenler de korkak, düşkün, ahlaksız ve vicdansızdırlar, ancak kaçmaları sadece bundan dolayı değil, bu planın bilinçli bir parçası olmalarındandır.
Bu planın Kürt işbirlikçilerini ilgilendiren bölümü ise şuydu: DAİŞ geliştireceği saldırılarla Irak ve Suriye’yi parçalayacak, Sünni Arap kuşağında bir devlet kuracak, Başurda da Kürt işbirlikçiliği devletleşecekti. KDP ve Barzaniler, işbirlikçi bir devletçik elde edebilmek için kadim Kürt kentleri olan Musul ve Kerkük’ten vazgeçmiş, Êzidilerin soykırımı ve Şengal’in Êzidisizleştirilmesi ve Kürtsüzleştirilmesini kabul etmiştir. KDP peşmergeleri ile DAİŞ çetelerinin 50 metrelik mesafeyle karşı karşıya mevzilerde durup birbirlerine tek bir kurşun atmadıkları gibi sohbet ettikleri görüntüler hatırlandığında kendilerine vadedilen iki sözde devletin sınırlarının nasıl tespit edildiği anlaşılacaktır.
Kuşkusuz derinliğine ve tüm ayrıntılarıyla bu konunun araştırılması, ele alınıp açığa çıkarılmasına ihtiyaç vardır. Bu konuda onlarca cilt kitap yazılabilir, yüzlerce araştırma yapılabilir. Çok kapsamlı ele alınması yerine getirilmesi gereken bir görev olarak önümüzde durmakla birlikte bu yazıda Êzidi soykırımının 9. Yıldönümünde yaşananlara ağırlık vermek istiyorum. Başta Şengal’de olmak üzere Kürdistan ve dünyanın her yerinde yaşayan Êzidi halkımız soykırımın 9. Yıldönümünü acı, öfke ve intikam duyguları ile karşıladı. Tüm Kürt halkı soykırım şehitlerini andı, anılarına bağlılıklarını dile getirdi.
Tüm bunlar olurken Êzidi soykırımının ortakları, soykırıma göz yuman, kulaklarını kapatanlar ile Kürt işbirlikçi ve ihanetçileri de suçluluk psikolojisiyle hareket edip Hewlêr’de bir ‘anma merasimi’ düzenlediler. Hiç yüzleri kızarmadan, ellerindeki Êzidi kanı daha kurumamışken timsah gözyaşları dökerek suçlarını örtbas etmenin nafile çabası içindeydiler. Yüzlerindeki pişkin ifade, utanmazlık insan midesinin kaldıramayacağı kadar iğrençti! Tam da soykırımcıların yüzlerine yakışan cinsten bir ifade! On yıllardır KDP ve Barzanilerin yüzlerinde gördüğümüz işte o ifade bir kez daha ve yeniden bir Barzani’nin yüzünde sırıtıyordu.
Yapılan sözde anma merasiminde Neçirvan Barzani konuştu, konuştu ve konuştu. Tüm konuşma süresince tek bir doğruyu bile itiraf etmeksizin bir robot soğukluğuyla yalanlarını peş peşe sıraladı. Kendisinin ve hiçbir suç ortağının inanmadığı bu yalanlara Êzidileri, Kürtleri ve dünya halklarını inandırmak istiyordu. Ne diyordu Barzani, Şengal’i savunduklarını söylüyordu, Êzidileri soykırımdan kurtardıklarını belirtiyordu, DAİŞ’e karşı nasıl da kahramanca savaştıklarını anlatıyordu. Bu anlattıklarına kimsenin inanmayacağını bildiği için gerçek ile yalanı, hakikat ile sahtekarlığı ters yüz etmek istiyordu. Şengal’den kaçmalarına rağmen savunduklarını, soykırımın ortağı olmalarına rağmen kurtarıcı olduklarını ileri sürüyordu. Yalanı hakim kılmak için de gerçeğe, hakikate saldırıyordu. Şengal’i savunan, Êzidi halkımızı soykırımdan kurtarmak için DAİŞ’e karşı kahramanca savaşıp yüzlerce şehit veren PKK ve Rojava devrim güçlerine dil uzatıyordu, iftiralarıyla karalamaya çalışıyordu.
Neçirvan Barzani ve tüm Barzani işbirlikçilerin söyledikleri bu iftira ve karalamaların nedenini biliyoruz, anlıyoruz. Çünkü PKK ve Rojava devrimi ile Şengal Êzidi halkı ve güçleri var olduğu müddetçe Barzaniler, Şengal Êzidi soykırımındaki ihanet ve suç ortaklıklarını asla gizleyemeyeceklerini, zamanı geldiğinde yargılanmaktan ve cezalandırılmaktan kaçamayacaklarını çok iyi biliyorlar. Adi bir katilin suç delillerini karartmak ve tanıklarını ortadan kaldırmak istemesi gibi hakikate, gerçeğe tanıklık edenleri ortadan kaldırmak istiyorlar. Neçirvan Barzani’nin içinde bulunduğu psikoloji, bu anlamda bir katilin psikolojisidir.
Ama nafile…
Gerçeklerin her zaman ortaya çıkmak gibi kötü huyları vardır derler. Görmek isteyenler için gerçekler ortadadır.
Ve ne yaparlarsa yapsınlar, hangi kılıf ve örtüler altına gizlenirlerse gizlensinler, tarih hükmünü vermiş ve bu hükmünü tarih sayfalarına yazmıştır:
“3 AĞUSTOS 2014 – KDP-Barzaniler Şengal’den kaçarak Êzidî Kürt halkını soykırıma terk etmiş, soykırıma ortaklık etmiş;
PKK (HPG VE YJA STAR) ve Rojava Devrim Güçleri (YPG VE YPJ) ise Êzidi halkını tümten soykırıma uğramaktan kurtarmıştır!”
KDP ve Barzaniler, halktan çaldıkları paralarla inşa ettikleri lüks salonlarda gerçekleştirdikleri günah çıkarma ayinleriyle hakikati ve tarihin haklarında verdiği bu hükmü değiştiremeyeceklerdir!
(Editorya Notu; Bu yazı 4 Ağustos 2023 tarihinde yazılmıştır ancak teknik sorunlardan kaynaklı bugün elimize ulaştı).
Zerdeşt KOBANÎ