13 yıl önce Dera’da başlayan olaylarda iki kişinin öldürülmesiyle fitili ateşlenen Suriye iç savaşının görünür yapısını analiz etmek, perde arkasını irdelemek, kırıntı kabilinde de olsa çözüme dair beliren umutları canlı tutmak açısından bir muhasebe yapmaya ihtiyaç vardır. Saddam Hüseyin sonrası Irak’ın içine düştüğü durumdan daha beter bir duruma sürüklenen Suriye’de iktidar değişmedi fakat birçok açıdan daha ağır sorunlarla karşı karşıya gelmiş bulunmaktadır.
Ortadoğu uygarlığının günümüzdeki en önemli iki yerleşim yeri olarak adlandırılan Irak ve Suriye coğrafyası, insanlık tarihi açısından büyük öneme sahip kadim yerleşim alanlarıdır. Neolitiğin ve Sümer’le başlayan kent uygarlığının beşiği olan bu coğrafya insanlığa mal olmuş ilk buluşların ana merkezleridir. Kentin, devletin, iktidarın, sınıfın ve sermaye birikiminin yanı sıra ilk totemin, animizm, mitoloji, din, felsefe gibi zihni tasarımların şekillendiği merkezlerdir. İnsanlığa bıraktığı kültürel miras bakımından eşsizdirler. Günümüzde ne yazık ki insanlığın yüz karası egemen güçler tarafından tanınmaz hale getirilmiştir.
Çatışan taraflar açısından bakıldığında, 13 yıllık iç savaşın nihai kazananı henüz ortaya çıkmış değildir. Suriye’deki Esad yönetimini tümden ortadan kaldırmadığı için iktidarın (rejimin) tamamen kaybettiği de henüz söylenemez. Halklar açısından aynı şeyi söylemek mümkün değildir. Katliama maruz kalmış, yerinden-yurdundan edilmiş, mülteci olmuş, toplumsallığı dağılmış, ölüme ve sefalete mahkûm edilmiş halklar, bu savaşın kaybedenleridir. Kan akmaya devam etmektedir. Çözüm henüz çok uzak bir ihtimal gibi durmaktadır.
Suriye’nin siyasi geleceği belirsizliğini korumaktadır. Askeri girişimler de mevcut sorunları daha da ağırlaşmıştır. İstikrarsızlık ve belirsizlik halinin ne kadar süreceğine dair şimdiden bir şey söylemek de pek mümkün değildir. Suriye iç savaşında fiili bir konum elde eden Rojava Halkları bu geçen süre içinde Kuzey-Doğu Suriye idari yapı olarak şekillendirdikleri Özerk Yönetim alanları Suriye’nin tek istikrarlı alanı haline geldi. Özerk Yönetim modeli aynı zamanda Suriye’nin içine düştüğü durumdan tek çıkış yolu olarak belirmiştir. Bu fiili durum halklar açısından bir kazanım olmakla birlikte TC devletinin saldırılarıyla tasfiye edilmeye çalışılmaktadır.
DIŞ GÜÇLERİN SURİYE’DE Kİ VARLIĞI
Suriye’de bulunan dış güçler, nalıncı keseri gibi Suriye’yi kendilerine doğru yontmalarından belli kazanımlar elde ederek kalıcı hale getirmeye çalışıyorlar. Rusya ve İran rejimin iki koltuk değneği görevini görerek Esad’ı kendi çıkarlarına payanda haline getirdikleri bir gerçektir. Çok genel hatlarıyla, İran’ın Ortadoğu’da güttüğü siyaset ve çizdiği stratejinin gereği oluşturmak istediği yeşil kuşakla İran’dan Lübnan’a kadar uzanan hatta Akdeniz’e inmeyi hedeflemektedir. Nüfuz alanlarını genişletmek, askeri, siyasi ve ekonomik varlığıyla alanda hakimiyet geliştirmek için çizdiği stratejinin Suriye ayağını alabildiğince tahkim etmiştir. Suriye’nin siyasi geleceğinde söz sahibi olan ülkelerin başında gelmektedir.
Rusya, Suriye iç savaşının kendisine sunduğu fırsatları en iyi değerlendiren taraf olmuştur. Ciddi zayiatlar vermeden Suriye iç savaşında rejimin imdadına yetişerek ciddi bir konum kazanmıştır. Ortadoğu’da güç bulunduran, Akdeniz kıyısına liman ve askeri üs kurarak stratejik çıkarlar elde etmiştir. Uluslararası boyutta Suriye konusunda karar süreçlerinin belirleyeni haline gelmiştir. Gerek Rusya ve gerekse İran kendi devlet çıkarlarını önceleyen politikalar nedeniyle Suriye sorununu çözüme odaklı politikalar oluşturmaktan uzaktırlar. Ukrayna savaşı yüzünden TC ile olan ilişkileri taktiksel çıkarlara dayalı uzlaşan ve çatışan ikilemi içinde kendisine yol açarak Rojava üzerinden de siyasi çıkar elde etmektedir.
Suriye konusunda diğer güçlere nazaran biraz daha pragmatik yaklaşım sergileyen ABD ise Kürtlere dayanarak bölgede varlık bulmuştur. DAIŞ’e karşı mücadele maksadıyla bölgede güç bulundurması Ortadoğu’ya ilişkin planları kapsamında ele almakta fayda vardır. Suriye’deki varlığı sadece DAİŞ’e karşı mücadele etmekten ziyade, DAIŞ’in ötesinde, çıkarlarına hizmet etmeyi içermektedir. Bölgedeki İran faktörü ve Rusya faktöründen, İsrail’in güvenliğine kadar, enerji ve ticaret yollarından, küresel çaptaki çıkarlarına uygun bir konumlamaya hizmet ettiğini belirtmek gerekir.
ABD’nin Rojava’daki varlığı sembolik de olsa, DAİŞ’e karşı oluşturulan koalisyonun en önemli gücü olarak Suriye ve Ürdün’de kurduğu üslerle kendisini tahkim etmiştir. Son dönemlerde ABD’nin Ortadoğu’daki varlığına ilişkin yürütülen tartışmalara bakılırsa, Irak’tan ve Suriye’den çekilmesi gündeme gelmesi, birçok spekülasyonu da beraberinde getirmiştir. ABD’nin bölgesel politikalarında değişimin olup olmayacağını bekleyip görmek gerekir. Ortadoğu’daki varlığı da çıkması da beraberinde sorunlar getirmektedir. Rojava da bu sorunlardan etkilenecektir. DAIŞ ve TC’nin Rojava için oluşturduğu riskler dikkate alındığında sıcak çatışma ortamları kaçınılmaz olacaktır.
Suriye iç savaşının müdahili olan TC, bölge için çok büyük tehdit oluşturmaktadır. Çatışan, yayılmacı emelleri olan ve bu nedenle bazı alanları işgal ederek kendince varlık gösteren TC sorunun içinde en çok debelenen bir duruma düşmüştür. Özellikle Rojava için ciddi bir tehdit ve tehlike teşkil etse de işgalci bir güç konumundadır. DAİŞ ve benzeri çete guruplarıyla birlikte Suriye içlerinde güç bulundurup idari yapıyı ele geçirmesi, avantajları kadar dezavantajları da bulunmaktadır. Sorunun çözümü önünde duran en büyük engel durumundadır. Yüzün üzerinde askeri üs kurarak büyük bir coğrafyayı fiilen işgal etmiştir. Bu alanların demografik yapısını değiştirerek TC’ye entegre etmektedir. 30-40 km derinlikte alan işgal etmesi demek Rojava’yı tümden işgal etmek ve özerk yapıya son vermek anlamına gelmektedir. Bu emellerine ulaşmak için fırsat kollamakta, zemin hazırlamaktadır.
SURİYE’NİN GELECEĞİ VE ÇÖZÜM SEÇENEĞİ
13 yıllık iç savaş Suriye’yi her açıdan tüketmiştir. Sorunları daha da çetrefili bir hal almıştır. Küresel ve bölgesel güçlerin Suriye senaryoları bu süre zarfında tutmamıştır. Çözümsüzlüğü derinleştirerek çıkarları el verdiği oranda fayda sağlamaktadırlar. Dolaysıyla çözüm arayışları sahici arayışlar olmaktan çıkmıştır. Esad rejiminin eski konumuna geri getirilmesi bu aşamada pek mümkün görünmemektedir. Bu konuda herhangi bir uzlaşı sağlanmış değildir. Rejimin geleceği de dış güçlerin varlığı da nereye evirileceğini şimdiden kestirmek pek mümkün görünmediği gibi çözüm meselesini de oldukça uzaklaştırmaktadır. Herhangi bir otorite boşluğunda DAİŞ tehlikesinin yeniden baş göstereceği ihtimali halen oldukça yüksektir. TC’nin himaye ettiği Suriye’deki çetelerin varlığı ciddi bir sorun olarak ortada durmaktadır. Bu nedenle İdlip’de konuşlanan çetelerin varlığı tehlike saçmaktadır. Esad’ın boyunduruğundan çıkan halk, Erdoğan faşist rejimin boyunduruğuna girmesi çok ciddi sorunlara yol açmakta ve daha şimdiden TC’nin Suriye varlığını sorgular hale getirmiştir. Çetelerin sınır aşırı alanlarda Libya’da, Kafkaslarda, Suriye içlerinde savaşa sürüklenerek ölüme yollamak TC’ye siyasi kazanımları olsa da bu şimdi tersine dönmüştür. İç çelişkileri ve çatışmaların kaynağında TC’nin olduğun geç de olsa anlamış hale geldiler, çünkü kaynağın TC olduğuna ilişkin o kadar çok veri var ki artık göz ardı edemez duruma geldiler.
Kuzey Doğu Suriye halklarının kurduğu Özerk Yönetim modeli Suriye’nin geleceği için belki de tek çıkış yolu olarak görülmektedir. Bu modelin kabulü için de epeyce uzun bir yol kat edilmesi gerektiğini göstermektedir. Esad rejiminin Özerk Yönetimle uzlaşmaz pozisyonunu koruması, bu modelin tartışma zemini dahi yaratılmamış olması her açıdan ciddi bir kayıptır. Kan kaybı, zaman kaybı, kaynak kaybı, efor kaybıdır. Rejim dışındaki diğer bölgesel güçler de bu çözüm alternatifin önünde ciddi bariyer oluşturmaktadırlar. TC’nin Kürt düşmanlığı üzerine kurgulanan politikaları Rojava’nın varlığını da çözüm seçeneğini de ortadan kaldırmaya odaklanmıştır.
Rusya, İran, TC, ABD gibi dış güçlerin dayatmalarıyla Suriye kendi geleceğini araya dursun, halkların birlikte yaşamaları, ortak idari sistem içinde bir araya gelerek kader birliği yapmaları dışında başka seçenekleri de kalmamıştır. Esad rejiminin varlığı da bu seçenekte gizlidir. Aksi senaryolar daha fazla kan kaybına, ülkenin yıkımına, kaosun derinleşmesine yol açacaktır.
Üçüncü yol seçeneği etrafında birleşen, ortak irade oluşturan Kuzey-Doğu Suriye halk bileşenleri, neye mal olursa olsun, Suriye’nin geleceğini belirleyecek, çözümü sağlayacak, ülkenin bütününü koruyacak yegâne gücün kendilerinde olduğunu bilerek Özerk Yönetimi korumaları gerekir. TC devletinin işgal saldırılarına, tehditlerine karşı kendi özerk idari, siyasi yapılarını koruyarak, halklarının devrimsel kazanımlarını kurumsallaştırıp örgütsel bir güce dönüştürerek, özelde Suriye halklarına genelde de Ortadoğu halklarına çıkış yolunu gösterecek ve büyük kazanımlar sağlayacaktır. Unutulmamalıdır ki Suriye’deki halkların birliği, geleceği belirleyen ve kazandıran tek güçtür. Çünkü Suriye için beklenen çözüm dışardan asla gelmeyecektir. Aksine, özlemi çekilen çözüm yalnız ve yalnız halkların kendi eseri olacaktır.
Rauf KARAKOÇAN