11 Şubat 2011 Cuma Saat 07:23
Geçenlerde Galatasaray ve Bursa spor maçları sonucu gelişen değerlendirmeler, basında yansıma biçimi ve gazetelerde geçen başlıklar çok ilginçti. Zaten yeni yapılan ve açılışı da olaylı olan Arena adındaki stat var. Hani başbakan Erdoğan’ın açılışında sudan sebeplerle terk ettiği yer. Mevzu çok farklı yorumlara yol açtı belki ama işin esası çok farklıydı. Bugün değerlendirmek istediğim konu başka.“aslanlar arenada fırtına gibi estiler biçiminde çok garip bir başlık vardı. Aslan kim, arena neresi, kim kimi yedi, parçaladı, bu anlamda kullanılan sözler ne anlama geliyor gibi bende düşünceler gelişti.
Her olgunun ideolojik, felsefi, politik dayanakları vardır. Özelikle başlangıç itibariyle olguların tanımlanması, atfedilen rol, kazandırılan anlam olguların karakterini belirleyen temel yaklaşımlardandır. Şimdi günümüz de kullandığımız birçok kavram ve olguların tarihsel anlamları çok da değişmiş değildir. Öz itibari ile değişmiş değildir. Neden? Çünkü bakış, zihniyet, ele alış, algı değişmemiştir. Spor alanında da esasen Atina ve Roma dönemlerinin bakışı, algısı hâkim hala. Belki biçimi değişik gelebilir, yol, yöntem daha inceltilerek kurnazca bir biçimde yürütülüyor olabilir. Ama işin özü aynı, çok fazla bir değişim yok. Bugün belki o dönemlerin vahşi biçimi yok ama daha ince yöntemlerle, daha taktiksel yaklaşımlarla, siyasete, politikaya, ekonomiye alet edilerek aynı etkiyi yapacak, aynı şiddete tahrip eden bir tempoda ilerliyor.
Tarihsel olarak incelendiğinde Arena da yapılan karşılaşmalarda insanların aç aslanlara parçalatılması, Gladyatör dövüşleri gibi vahşi ve şiddet içeren yöntemler kullanılmıştır. Bu yöntemi orta çağlarda gelişen Roma ve Atina kültürleşmesi olarak tarihte görebilmekteyiz. Gösteri “temaşa alışkanlığına dönüşen ve insanların yaşanan vahşetten zevk almalarını geliştiren bir oyun, ya da artık adına ne denirse, biçim olarak gelişmiş. İnsanlara ilk olarak Arena’larda Gladyatör dövüşleriyle şiddetin aslında zevk aracına dönüştürülmesi, izlerken zevk alan ve kendinden geçen bir nevi çılgına dönüşen bir toplum gerçeği yaratmanın temelleri atıldı. “ Spor karşılaşmaları vahşiceydi. Gladyatör dövüşleri, aslanlarla dövüş ve aç aslanlara canlı tutsak insanların arenalarda sunulması dehşet vericiydi. Halk bu eğlencelere alıştırılarak ahlaken düşürülmüş oluyordu. Kendimize dönüp soralım, güncelde neler oluyor veya şöyle diyelim arenada Gladyatörler kim, aslanlar kim, yutulup parçalananlar kimler? Bu gün bu tür etkinliklerde yaşananları nasıl tanımlıyoruz? Mesela Demirçelik ve Göztepe maçı en yakın tarihte yaşanan bir örnek olarak değerlendirilebilir. Ve daha birçok örnek verilebilir. Kafa kırmalar, kavga ve küfürler, sandalyelerin atılması, insanların bağrışıp çağrışmaları… Hele birde dışarıda ulus temsil ediliyorsa, büyük çapta bir etkinlik varsa bu tam bir şova bürünmek zorunda. Bu biçimiyle Kapitalist rekabet kültürü spor’u şiddet içeren bir etkinlik olmaya zorunlu kılmakta. Spor bu anlamda iktidarla bütünleşip endüstri alanına açılmakta ve var olan sistemi besleyerek hizmet etmekte.
Rekabet, hırs, para, insanların gözünü bürümüş. Ulus ve halklar olarak bu tür etkinliklerin toplumu uyuşturan, yozlaştıran alanlar olarak şekillenmesi tarihsel ve toplumsal olarak kaybettiren en temel noktadır. Arena kültürü zaten farklı biçimlerde kılıf değiştirerek, yer yer açık bazen de sinsi biçimlerde kendisini yaşamsallaştırabiliyor. Spor ve sporcu bugün bütün dünyada halklar, ülkeler ve uluslar arasında yürütülen siyaset, savaş ve politikaların güdümünde olup, milliyetçilik duygularını körükleyen, psikolojik savaş yürüten, öl öldür kuralına göre işleyen bir renge bürünmüş durumdadır. Bu renk yaşamın rengi değil aslında yaşamın anlamsızlaştırılmış, gri rengidir. Yaşamın solmuş, ölü rengidir. Böyle olunca arena adıyla tarihin farklı bir biçimde yansıtılması mantıken de anlaşılmayacak veya yorumu yapılamayacak bir durum değildir. Yine değişimin tartışıldığı, demokratik bir sistemde spor alanının yeniden şekillenilmesinin planlandığı bu yoğunlukta bu tür yapılara milyar dolarlar verilerek oluşturulması anlaşılmayacak bir durum değildir. Halk bir yandan acından ölecek, yaşam standartlarının çok altındaki koşullarda, bir günlük geçimini sağlamak için her şeyi göze alabilen bir gerçeklikle yaşıyorken insanlar milyar dolarları iktidarları çıkarlarına göre kullanabiliyor. Bu eşitsiz koşullarda yaşayan halk tabii ki alternatif sistem kurma tarafında yer alacaktır. Bu sistem kendilerinin ihtiyaçları ve talepleri üzerinden gelişen bir sistemdir. Demokratik özerk sistem bu anlamda halkların ihtiyaçlarına cevap olacak, halkın kendi bağrından çıkan bir sistem olmaktadır.
Demokratik özerk sistemin yoğunlaştığı bu süreçte ve halk olarak her alanda olduğu gibi spor alanında da kendimizi örgütlemek istediğimiz ve esas olarak yeni bir zihniyet, yaklaşım, anlam katarak geliştirmek istediğimiz kuşkusuz. Tarihsel ve toplumsal olarak taşıdığı karakterinden dolayı spor alanını demokratik özle buluşturan, şiddetten arındırılmış, toplumun barış, huzur ve sağlığına hizmeti amaç edinen bir sisteme kavuşturmak demokratik toplum yaratmayla olur. Bu anlamda yeniden inşa çalışmalarında toplumun yabancılaştırıldığı, sadece bir kesim insanın uğraşı olarak görülen spor tarihsel özle buluşacak ve insanlığa hizmet amaçlı geliştirilecektir.
Munzur Kızılırmak
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.navendalekolin.com – www.lekolin.org – www.lekolin.net – www.lekolin.info